Sena Şener her haliyle popüler müzik aleminin özgün isimlerinden, boyalı kuşlarından... Sahneye çıktığı ilk günden itibaren uluslararası müzik arenasında ses getirmeyi başardı. Her çalışmasıyla kendini yeniledi... Üretken bir isim oldu. Kendi şarkılarını yazan, çalan, söyleyen özel bir ses olmayı başardı. Melankolik ve karanlık tarzıyla genç dinleyiciyi can evinden vurdu. Onların iç dünyalarına giriş vizesini hakkıyla aldı... Sahte romantizm yerine, gerçekçi bir karamsarlığı, sıkı ve üzerine cuk diye oturan şık bir melankoliyi tercih etti. Rock'tan da izler var müziğinde, popun bağımsız kanadından da. En alternatif olanından hem de... Türler arası geçiş yapabilen, türe bağımlı olmayan bir tarzın icracısı... Yeni EP'si vesilesiyle Şener'le bir araya geldik...
- Yeni EP'niz daha sert ve rock'a daha yakın... Bu sertlik nereden geliyor? İç dünyanızdan mı? Nasıl bir sürecin ürünü 'Kaybettiklerimi Geri Ver'?
- Müzikal olarak kendimi sınırlamaktan hoşlanmıyorum. Üretim dönemimde dinlediğim müzik direkt olarak yazdığım şarkılara yansıyor. Birçok tarz denedim, kendimi keşfetmeye devam ediyorum ve bu süreç ölene kadar devam ederse şikayet etmem galiba. Bu EP, Chris Cornell'in dünyasında dolaştığım zamanlara denk geldi. Gitar çalışırken metal şarkılar çalmak istedim, keyif için Lamb of God-Laid to Rest çaldım derken bu etkiler kendi üretimime de sızdı.
- EP'deki şarkılar ne anlatıyor bize?
- 'Kaybettiklerimi Geri Ver', öfkeli ve kabullenme evresinde bir üretim oldu. 'Dağ gibiydim, kum oldum, sen oldum' ile kendi serüvenime bakış, 'Gerçek Değil' ile kabulleniş, 'Tesellim Ol' ile kaçış. İç dünyamda düzenli olarak yaşadığım mevsimler.
- Melankoli ve yer yer karanlık öğeler şarkı yazarlığınızın öne çıkan tarafları. Bütün bunların alt yapısında neler var? Nasıl bir ruh halinin ürünü melodileriniz, sözleriniz?
- İnsan olmanın damıtılmış hali. Hayat parçalarından yapılmış kağıttan uçaklar gibi. Anlam arayışı ve başarısızlığı diyebiliriz. Gerçi, Teni Tenime, Affetmem gibi cinsel enerjisi yüksek şarkılar yazmamın temelinde de doğal bir insan enerjisi yatıyor tabii.
- Bu yılın en iyi rock müzisyeni seçildiniz. Bu size ne hissettiriyor? Sizce Türkiye'de rock'ın dünü ve bugünü nasıl? Ne düşünüyorsunuz bu konuda?
- Ben kendime bir rock müzisyeni diyemem aslında, bu sularda yüzmeye yeni başladım. Belki buralarda kalırım, belki bu suyun sadece tuzu üzerimde kalır. Ben üreten bir insanım ve kulaklarım kalbime dokunan her şeye karşı hassas. Sert rock müziğin popüler estetik kaygısının olmaması, filtresizliği, haykırışı ve şiirselliği beni çekiyor. Tabii ki bu tarz altın çağında değil: gerek üretim, gerek ilgi açısından. Ayrıca çok fazla alt başlığı olan bir tarz. Sadece overdrive'lı gitarlar var diye bir müzik rock olmuyor, sadece akustik gitarla da rock bir şarkı düzenleyebilirsiniz. Kendimi ve edindiğim vokal tekniklerini gözlemlediğim kadarıyla rock ve alt sularında keyfim yerinde gibi.
- Bir sanatçı olarak, bir 'duygu uzmanı' olarak aşkın tanımı ne sizce? Bir kendini arayış mı, bir iç yolculuk mu? Ya da başka bir şey mi?
- Böyle düşündüğünüz için teşekkür ederim ama duygu uzmanı olsaydım şarkı yazarı değil psikolog olurdum galiba. Hatta bence kendini ve insan duygularını en çok sorgulayıp çözümleyemeyen insanlar şarkı yazarı oluyor. Ama bence her türlü aşk tutkudur. Tutku, tutunmaktır. Tutunmak avuçları acıtabilir, buna rağmen tutunmaya devam etmektir.
ÖZÜM, ÇEKİRDEĞİM DEĞİŞMEDİ
- Müzikte yola çıktığınızdan bugüne hayatınızda neler değişti? Siz nasıl değiştiniz?
- Müzik yolculuğuma başladığımda, şarkılarımı çok sevgili dinleyenlerle paylaştığımda 16 yaşında bir çocuktum. Her şeyden önce artık genç bir kadınım. Olgunlaştım, hayatta birçok şey gözlemledim, yaşadım. Görüntüm, kıyafetim, beğenilerim, müziğim, her şeyim değişti. Yüzlerce konser verdim: zor şartlarda ve kolay şartlarda, kimse yokken ve on binlerce kişiye... Sadece özüm, çekirdeğim, yani Sena, aynı kaldı. Bir de sonsuz iç sorgularım hâlâ olduğu yerde.
- Hayat ve müzik yolculuğunuzun neresindesiniz sizce ve yolculuk nereye?
- Oldukça başındayım. Yolculuk, umarım çok uzaklara.