Hafta içinde işim zordu. Farklı zamanlarda yapılan operasyonla tümörleri alınan bir meslektaşımla buluşacaktım. Aklını gazetecilik mesleğine vermiş ama gönlünü tiyatroya kaptırmış biriydi Hazal Şahin. Ancak tümörler ağzı ile boğazında idi ve alınırken endişeliydi, "Ya tiyatroya dönemezsem?" Onunla bir araya gelsek de kendini yazılı ifade etmek istediğinin altını çizdi. Hazal Şahin ile buluşunca karşımda konuşkan, zeki, heyecanlı bir insan buldum, tüm yaşadıklarına rağmen... Anlattıklarında çok dersler var, tabi duymak isteyenler için! "Bolu doğumlu, tiyatro ve gazetecilik eğitimleri almış, İstanbul'da yaşayan biriyim. Gazeteciliği kazandıktan sonra hemen hemen hayatımın her dönemi bu mesleği yaptım. Belki farklı olarak; kendime uyarlayıp yaptım diyebilirim. Tiyatroda çalıştığım dönem, tiyatro sanatçılarıyla diğer dönemler başka alanlarda ama genellikle kültür sanat alanında sık sık çalıştım. Gazetecilik mesleğini seviyorum ama hakkıyla yaptım dersem gazetecilere büyük ayıp olur. Malum durum ikinci kez nüksedince neden kimseye söylemedim. Çünkü inkar ettim. İnkarım o kadar güçlüydü ki, etrafımdaki herkes kısa bir süreliğine gerçekten sorun yok sandı. Hayatımın güzel bir dönemindeydim. Kumbaracı50 Tiyatrosunda oyuncu olmuştum, keyfim yerindeydi, hayallerim vardı. Daha önce bir kere bu hastalığı geçirmiştim. Sanırım yeterli de bulmuş olacağım ki, ikincinin geldiğini kabul etmedim. İnsanın yapısı gereği 'herkes iyi olsun, aman bir terslik olmasın, normalin dışına çıkılmasın' düşünce kalıbına sahip olduğu inancındayım. Dolayısı ile farklı olanı kabul etmemiz tamamen 'farklı' dediğimiz kişinin bizi sürecine ikna etmesiyle normalleşiyor. Ama ben kimsenin de böyle bir mesuliyeti olduğuna inanmıyorum tabii.
ÖLÜMÜ UNUTMAK, BEYNİN BİR OYUNU
İnsan yaşarken kendisi için olumsuz ihtimalleri düşünerek yaşamaz. Evet olabilir ama olmaya da bilir. Sizce benim sürecim çok zor olabilir, Allah kimseye vermesin dedirtebilir ama ben çoğu şeyi hatırlamıyorum bile. Bugün üzüldüğüm şeyleri duysanız, 'Buna mı üzülüyorsun' dersiniz. Bence beynin çok mantıklı bir oyunu bu. Ölümü düşünerek yaşatmıyor olması, ölüme yakın tecrübeleri siliyor olması sizi hayatta tutmak, oyuna devam ettirmek için yaptığı bir taktik."
Empatiye inanmıyorum
- İnsanların empati kurarken hatalı davrandıklarını söylemişsiniz bir röportajınızda. Nerede hata yapılıyor? - Hatalı davranıldığını düşünmüyorum. Ben direkt empati diye bir şeye inanmıyorum. Empatinin şehir hayatını kolaylaştırmak için uydurulan bir nezaket kelimesi olduğunu düşünüyorum. Muhakkak çok derin kelime anlamları vardır ama gerçekliğine inanmıyorum. Ben sizinle empati yapamam. Saniyelik bir süre için, sadece o anınızı göz önünde bulundurarak, "Ya benim başıma gelseydi" derim. Sonra hemen size üzülmeye başlarım ama çok içerden bir yerden öyle olmadığım için de mutlu olurum. Sizin hayatınızı kolaylaştıracak öneriler sunabilirim bu sayede, çözüm odaklı olabilirim ama bunlar empatiye yüklediğimiz derin anlamları karşılamıyor bence.
İnsan hikayelerinin peşindeyim
"Gazetecilik beni hep kendine çektiği için 'Rağmen' isimli yeni bir projem var. İnsan hikayelerine olan düşkünlüğümden dolayı ortaya çıktı. Ben kendime motivasyon yolları ararken, kimler hangi zor zamanlarından nasıl çıkmış, nasıl halletmiş sorularının çok peşine düşmüştüm. Çünkü bana iyi geldi. Eğer çok zor bir işi dünya üzerinde bir kişi yaptıysa, ben hemen heyecanlanır mutlu olurum yapılabilirliğini gördüğüm için. Hastalık gibi, kendi hayatınızın yasını tutmak gibi ağır konularda da hep dünyadaki örneklerini bulmak, 'Sen nasıl hallettin, anlatsana' demek istiyordum. Eğitimin aldığım gazeteciliği yazılı basında yapıyordum ama benim için esas konfor alanından çıkmak sesimin duyulduğu bir yerde soru soracak olmak."
Bir daha tiyatro yapamam derken Ahretlik ile döndüm
Annem kursuna götürdüğünden beri tiyatronun içindeyim, yani 9-10 yaşımdan itibaren. Hastalıklarım dışında hiç tiyatro yapmadığım bir dönem olmadı. Asistanlık, yönetmen yardımcılığı, oyunculuk... Becerebildiğim hangi alan varsa orada bulundum. Ben provada olmayı, üretmeyi çok seviyorum. Bana işe yaradığımı hissettiriyor. İkinci ameliyatıma girerken tek motivasyonum; bir hafta sonraki oyunumuza yetişmekti. Tabii ameliyatımın bu kadar büyük bir operasyon olacağını bilmiyordum o zamanlar! Çok kez sahneye çıktım ama profesyonel olarak Kumbaracı50 tiyatrosunda başladım oyunculuğa. Orada da Yalınayak Müzikhol ve At Gözü oyunlarında yer aldım. Ahretlik bizim yeni gözdemiz çünkü daha çok yeni, geçen sezon ortası prömiyer yaptık, bu sene devam ediyor olacağız."
'TİYATRO YAPABİLIYORUM' HİSSİ
İkinci operasyon sonrası konuşmasında bazı zorluklar yaşasa da bu onu tiyatro tutkusundan vazgeçirmemiş. İzleyici de Hazal Şahin ile aynı bağı kurarak onu takip etmişler. "Bu oyunun benim için önemi; 'Bir daha tiyatro yapamam sanırım' dediğim günlerden sonra 'Tiyatro yapabiliyorum' hissini bana hatırlatan bir oyun olması. Eğitimini aldığım Fiziksel Tiyatro ekollerinden birini kullanarak, maske ile oynadığımız sözsüz bir oyun. Duyulan bir sözü yok daha doğrusu, hikayesi seyircinin içinde tamamlanıyor ki en sevdiğim yanı da bu. Ahretlik şu anda koordinatörlüğünü yaptığım Yolo'nun ilk tiyatro oyunu. Yönetmenimiz; Candan Seda Balaban ve canım oyun arkadaşım Gamze Güzel ile oynuyoruz. Sözsüz ve maskeli oyun; bizleri, olgun ama muzip bir evrende maceralı bir yolculuğa davet ediyor."
3 duygu 3 yorum
İNAT:
ONA ÇOK ŞEY BORÇLUYUM
"İnat bence bana doğarken yüklenen bir karakter özelliği. Çok dezavantajını gördüm. Ailemi çok zorladığıma eminim.
Hatta bu özelliği yavaş yavaş geride bırakmaya çalıştım çünkü hissi çok kuvvetli bir şey inat etmek. İnsanı hızlıca yoruyor.
Ama sonra üzerine düşünce anladım ki; iki kanser sürecimin de kahramanı aslında inat. İnkar etmemin, fiziksel olarak olamasa bile içsel olarak mücadele etmemin, bir işe başlamamın, o işin sonuna kadar gitmemin bence hayatımdaki bütün dönüm noktalarının sebebi inat. O yüzden artık kendisiyle el sıkışıp barışmaya karar verdim, ona çok şey borçluyum.
HATIRLAMAK:
KENDİSİNİ PEK SEVMEM
Hatırlamak; çok sevdiğim bir şey değil galiba. Zaten ben hafızası kuvvetli biri hiç olmadım. İyi ve kötü birçok anıyı hatırlamam.
Kötüleri hatırlamak kadar, iyileri de hatırlamak bazen hüzünlendiriyor. Ben 'Ne güzeldi' diye sevinmek yerine 'Bir daha olmayacak o güzel günler galiba' diye hüzünlenebilen biriyim. Yeni ihtimallere heyecanlanan biri olmama rağmen. Burada o seçimler işlemiyor demek ki.
UNUTMAK:
İYİLEŞMEMDE YARDIMCI OLDU
Unutmak; en bayıldığım. Hemen, hızlıca eğer mümkünse. Unutmak bence iyileşme sürecinde çok destekleyici bir kelime. Beni çok kurtardı. Acımı hafifletti. Bir de çok enteresan geliyor bana, beynin kötü şeyleri hemen silmesi. Acı şokuna girdiğim ve kötüleştiğim bir gün anneme bunları nasıl unutacağım dediğimde, "Kadınlar doğumlarındaki acıyı o günkü gibi hissedebilselerdi, ikinci çocuklarını doğurmazlardı" demişti.
O yüzden unutmak, tam olarak benim için böyle bir şey."