90'larda müzik otoriteleri, adına 'pop patlaması' demişti o çılgın sürecin. Peşi sıra popçular çıkıyor, esip gürlüyordu. Ama tam da o dönem Tarkan neyse Burak Kut da oydu. Gençler, özellikle genç kızlar bu iki star için deli oluyordu. Burak Kut her ne kadar 'Benimle Oynama' diyerek arzı endam ettiyse de onun şöhret oyununa hayranları seve seve dahil olmuştu. 'Çılgınım', 'Bebeğim', 'Yaşandı Bitti'... Her şarkısı Türkiye'yi sallıyor, posterini veren gazeteler dergiler tirajlarına tiraj katıyordu. 0 900'lü telefonlarda Burak Kut'un sesini duymak için gençler hatları kilitliyordu. Burak Kut, şöhretin zirvesini neredeyse çocuklukla gençlik arasında bir yaşta, 20'lerin başında yaşadı. Kendi tabiriyle, sokakta gördüğü bir spor arabayı bakkaldan ekmek alır gibi gidip satın aldığı dönemleri yaşadı. Nefes alıp verişini takip ediyordu hayranları. Genç yaşı için bu kadar şöhret aslında bir yandan da yüktü. Zaten şöhretinin pik yaptığı bu dönemden sonra yedi sene kadar bir tür inzivaya çekildi. Başkaları bunu "Burak Kut gözden düştü, şöhretinden oldu" olarak değerlendirse de bu onun için bir iç hesaplaşma, hayat muhasebesi dönemiydi. Şöhreti, insan olmayı sorguladı bu dönemde Kut. Serveti değil, serveti yönetebilmenin, şöhreti değil şöhreti yönetebilmenin yollarını aradı. Kendi içine döndü... Sonrasında tekrar döndü müziğe. Ama bu kez her yaptığı hit olan, olması gereken adam olmak istemiyordu. Özgür olmak istiyordu. 'İmaj meykırlar'dan, majör müzik firmalarından, çevresinde onu 'altın yumurtlayan tavuk' gibi gören insanlardan uzaklaşmak, müzikte ve hayatta kendi yolunu çizmek istiyordu. Bunu başardı da. Sürekli üretti, besteler yaptı, şarkılar söyledi. Konservatuvarda aldığı klasik müzik eğitimine de sahip çıktı. Klasik müzik orkestralarında aryalar da söyledi. İçinden geldiği gibi yönetiyordu artık şöhreti. İstediği olmuştu. Kut, bir yıllık aradan sonra, Nazan Öncel imzalı, neşe ve hareket dozu yüksek 'Mavra' adlı şarkıyla karşımızda. Üstelik 12 yaşındaki kızının adını verdiği kendi yapım firması Aden Müzik etiketiyle...
Nazan Öncel bir pop filozofu
"Yeni şarkım Nazan Öncel imzalı. Çok güzel bir hikayesi var. Nazan Öncel'i hep çok sevdim. Onun popüler müzikte bir filozof olduğunu düşünüyorum. Yaptığı şarkılar çoğu müzisyenin kariyerine ciddi katkılar sağladı. Ama ben kendim de şarkı yaptığım için kimseden şarkı almak gibi bir niyetim yoktu. Bir gün bir konser seyahatinde uçakta yan yana düştük kendisiyle. Uzun uzun sohbet ettik. 90'larda çeşitli organizasyonlarda görüşürdük. Ama o benim olgunlaşma dönemimden sonraki halimi bilmiyordu. Kafalarımız uyuştu. İşin ilginci seyahatten geri dönerken de uçakta yan yana geldik. Ona yeni yaptığım şarkılardan bahsettim. Bir gün evine gidip şarkılarımı dinletmek istediğimi söyledim. O da bana 'Seninle konuştuktan sonra senin için bir şeyler yapmak istediğimi düşündüm' dedi. Çok şaşırdım ve çok sevindim. Sonuçta herkes Öncel'den şarkı almak için sıraya giriyor o bana kendisi böyle bir teklifte bulunuyor. Çok önemliydi bu benim için. Döndüğümde evine gittim. Bana piyano çaldı. Şarkılarımı dinledik. Sonra bana vermek istediği 'Mavra' şarkısını dinletti. Bayıldım, ilginç bir bağ kuruldu aramızda. Benim bugüne kadar yapmadığım kadar hareketli ve oryantal melodiler de barındıran bir şarkı. Çok sevdim. Hissederek söylemeye çalıştım."
Eşim doktor, benim uçuk taraflarımı törpülüyor
"Eşim doktor. Evlilik ve çocuk bana ciddi sorumluluklar yükledi. Olgunlaşmama faydası oldu. Biz sanatçıyız. Uçan balon gibiyiz. Bazen ayaklarımız yere basmaz. Eşim beni dengeliyor. Aşırı hayalperest taraflarımı dengeliyor. Belki ben de onu dengeliyorumdur hayalperestliğimle. Önemli olan bir denge yakalayabilmek ve o dengede buluşmak. Kızım 12 yaşında oldu. Adı Aden. Arkadaş gibi bir baba olduğumu düşünüyorum. Daha doğrusu arkadaşlık bağımızı geliştirmek için uğraşıyorum babalığın yanı sıra. Aile kurmak, evlat sahibi olmak hep içimde vardı. Evlilik kararı aldığımda bazı yakın arkadaşlarım ve meslektaşlarım, "Sen bunu yaptıysan bizim de zamanımız geldi" dediler. Olgunlaşmaya başladığım bir dönemde evlenmek bana iyi geldi. Anlayış, sevgi ve saygının evliliğin en önemli anahtarı olduğunu zaman içinde öğrendim. Cansen, hem doktor hem eş hem de anne olarak harika bir kadın. Birbirimizi tamamlıyoruz. Çok mutlu bir evliliğimiz var."
Genç kızlar evden kaçıp kapıma dayanırdı
"90'ların başında, şöhretimin pik yaptığı dönemde çok fazla tuhaf hayran hikayem var. Bir keresinde duştan çıktıktan sonra evimin salonunda bir annekız gördüm mesela. Kapı açık. İmza almak için içeri girmişler... Ama asıl tuhafı. Başka şehirlerden ya da İstanbul'dan, adresimi öğrenip, bohçasını toplayıp kapıma gelen, bazıları çocuk yaşta kızlar olurdu. Biletlerini alıp evlerine göndermek için çok uğraşırdım. Kimilerini bizzat kendim arabamla evlerine bırakırdım. Bazı kızlar da evden kaçıp bulunduklarında polise 'Burak Kut'ta kaldık' derlermiş. Polis böyle bir şey olmadığını bilirdi ama yine de ifadeye çağırırdı. Çok karakolluk oldum böyle..."
Pandemi döneminde 60 tane beste yaptım
Pandemi döneminde pek çoğumuz gibi ben de eve ve içime kapandım. İnsanın kafasındaki gereksiz sesler susunca algısı açılıyor. Bir nevi duru görü geldi sanki bana. O dönem farklı tarzlarda 60 beste yaptım ve kaydettim. Pop, arabesk, alaturka, klasik müzik, rock, reggae... Her türden. İnsanın üretmek için biraz sakinliğe, bir durup ne yapıyorum demeye ihtiyacı var. O dönem bana o anlamda iyi geldi.
Şöhretim yatay bir çizgide ilerliyor
Herkes şöhreti dikey bir çizgi olarak algılıyor. Ben şöhrette pik yaptım zaten. Daha ötesi yoktu. Sonrasında şöhretimi yatay bir çizgide devam ettirdim. Özgür olmak için kendi yapım şirketimi kurdum. Her zaman hit olacak şarkılar yapmak zorunda hissetmiyorum kendimi. Öncelikle kendi içime sinen şarkılar yapmak istiyorum. Zaten böyle olunca dinleyicim de bu samimiyeti hissediyor. Bu onlara da geçiyor. Benim şöhretim artık yatay bir çizgide ilerliyor... Oyunculuğu da çok seviyorum. Oyunculuk da çocukluk hayalimdi. Bir sürü dizide oynadım. Ve oynamaya devam etmek istiyorum.
Bana dokunmak için bayılan insanlar vardı
"Pencereden elimi çıkardığımda çığlıklar kopuyordu. 21 yaşındaydım. Babasını kaybetmiş genç olarak afallıyordum. Kimse de ne yapılacağını bilmiyordu. Öncesinde bir örneği yoktu. Bir yandan bakınca 'Kimden korunuyor?' diyorlardı, 'Kendimi koruyabilirim' diyordum ama orada mahcup olduğumu hatırlıyorum. Dokunmak için bayılan insanlar vardı. Görünmeyen tarafı beni yoruyordu. O yetememe duygusu beni hep üzmüştür. Evden kaçan kızlar vardı. Klostrofobik bir hayat yaşayınca, bende işler karıştı. Haber değeriniz var ve kendimce düzgün yaşamaya çalışan biriydim. Bu seferler uydurma haberler çıktı ve üzülmeye başladım. Yanından geçmediğim şeyleri üzerime yıkmaya başladılar. Sokağa çıkınca insanlar bana tepki gösterecek sanıyordum. Oysa ki bakınca, herkesin hayat derdi vardı, 'o kadar da değil'in farkına vardım, sonra içime döndüm. İçime dönmemin sebebi beni dönüştürmeye çalıştıkları şeyin olmadığımı anlamamdı. Benim istediğim o değildi."