Nazan Zorlu, altı çocuklu bir ailenin beşincisi. Doğma büyüme İstanbullu ama Diyarbakır gibi farklı kültürlerin harmanlandığı coğrafyadan gelmenin özelliklerine sahip, cesaret ve meydan okuma... Bunu ilerleyen satırlarda daha net göreceksiniz. İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümü'nü bitirdikten sonra ilk iş deneyimine, finans sektöründe başlar. Kendi deyimiyle 'bankacılık adına hiçbir şey bilmezken' başvuruları sonucu, kabul aldığı üç bankadan evine en yakın olanı seçer. "Konforunuza düşkünsünüz" diyorum ama bakışıyla o lafı az sonra ettiğime pişman olacağımı anlıyorum.
Bana bankacılığı anlatmaya başlıyor, "Konumuz bu değil" diyeceğim o bakıştan bir tane daha görmek istemiyorum. "İnsanlar Türkiye'de bankacılığın ne olduğunu pek bilmiyor! Sıkıcı bir iş gibi görüyorlar. Oysa bankacılık bir çatı altında birçok mesleğin olduğu bir alan... Mimar, mühendis, avukat, yazılımcı, pazarlamacı gibi birçok meslekten oluşan çok geniş bir ekosistem. İletişim becerim sebebiyle yöneticilerim, satış alanında kariyere yönlendirdiler beni. Aslında ralli kariyerim bankacılık sektörüne girdiğimde başladı. Çok farklı sektörler ve insanlardan oluşan bir networke kavuştum. Bu da bana çok sevdiğim sporda ilerleyebilmek için vizyon sağladı.
Küçük yaşlardan beri arabalara merakım vardı. Ehliyetimi 19 yaşında aldım ama aileden kimse arabasını vermedi. Erkek olsanız verirler değil mi? Bana ilk arabasını veren yine bir kadın oldu. O zaman ki yöneticim, 'Al kızım şu arabanın anahtarını sürmeden öğrenemezsin! Kaza yaparsan da canın sağ olsun' dedi. Kadın dayanışması sağ olsun. (Gülüyor)
ANNE OLMAK BANA ÇOK İYİ GELDİ
Ülkemizde bir kadın anne olduktan sonra 'Hayatın bitti' gibi bir algı var ne yazık ki. Bunu kabullenmek istemedim. Sonuçta mutlu anne, mutlu çocuk demektir. Bir yandan 26 yaşındaydım ve motor sporlarına olan ilgim artıyordu. Fakat annem, 'Ben seni tanırım, sen motosikleti ehliyeti almakla kalmazsın, motosiklet de alırsın. Sana bir şey olursa bu çocuğa ne olacak!' diyerek anneliğini yaptı. Geri adım attım. Anneniz sonuçta ama hayallerden vazgeçmek öyle kolay olmuyor.
Motor sporlarının farklı branşlarında yarışan arkadaşlarım oldu, yarış arabalarının yan koltuklarına oturdum. Yarışma isteğim daha da arttı. Yarış arabası koltuğuna oturup yüksek devirde motordan, çıkan seslerden ya etkilenip daha fazlasını istersiniz ya da 'Bu benlik değilmiş' der bırakırsınız. Benim hoşuma gitmişti. Sürüşümü görenlerinin 'Sen çok iyisin, erkek gibi kullanıyorsun' söylemleri de bende ters motivasyon oldu.
RALLİCİ ABLA FOTO ÇEKTİRELİM Mİ!
Kadınım ve kadın gibi kullanıyorum. İyi sürüş ne yazık ki erkeğe has bir yetenek olarak kabul görüyor bizde... Tamamen karar verince zorlu bir yola çıkıyorsunuz. Ama bakın internete 'Nasıl rallici olunur?' diye bir şey bulamazsınız. Önce bir takım bulmanız gerekiyor. Yarış arabası aldınız; yine de size servis imkanları sunacak bir takıma ve garaja ihtiyacınız var. En önemlisi bu sporun eğitimlerini almanız gerekiyor.
Motor sporlarında maddi beklentiniz olmamalı. Dev bütçelerle son derece tehlikeli bir spor yapıyorsunuz. Doğru iş birlikleri ve sponsorlukla ilerlemek mümkün. Hikayem nedir diye bir dosya hazırlamaya başlayınca, bu spora neden bu kadar tutkulu olduğumu fark ettim. Herkesin, oluşturduğu düzenin dışında neler yapabileceğini görmeye ihtiyacı var, sınırlarını zorlamak istersin. Kadın olunca bu daha zor ama sınırları zorlamak zorundayız. Federasyonumuz TOSFED'in organizasyonuyla miniklerimize ilham olabilmek adına ilköğretim okullarına trafik eğitimine gidiyoruz. Orada kızlar 'Rallici abla fotoğraf çektirelim mi?' dediklerinde hissettiğim mutluluğu tarif edemem. Kadınlar olarak yapabileceğimiz her zorlu iş, diğer kadınlardan aldığımız ilham sayesindedir."
MUTFAKTAKİ HEYECAN BAMBAŞKA
"Mutfak şefliğinizi hiç konuşmadık" diyorum. "Hayır aklımda. İki hikayenin birleşiği noktaya şu an geldik" diyor ve devam ediyor: "Yemek yapmayı da yemeyi çok severim. Babamın bir dönem restoranı olmuştu ama biz hep evde yemek yerdik. Çünkü en iyi yemekler bizim evdeydi. 2010 senesinde Fransızların mutfak sanatları okulu Le Cordon Bleu'nun Özyeğin Üniversitesi ile yaptığı programa katıldım. Fransız şeflerden oluşan ekipten eğitim aldım. Ardından İstanbul'daki Mutfak Sanatları Akademisi'ne (MSA) gittim. Mutfaklarda staj yaptım. Ralli kadar olmasa mutfakta da heyecan ve tempo yüksek. (Araya girip 'E bankacılık ne oldu? Annelik de var' diyorum) Bankacılığı bırakmadım, yeni dünyada insanların hybrid olabileceğine inanıyorum. Hobi olarak dostlarımın işletmeleri için menü tasarımı, workshop şefliği ile hep devam ettim. Hafta sonlarımı, iş dışındaki zamanlarımı doldurdum. Zamanı yönetmek sizin elinizde, insanlar 'Yetişemiyorum' deyince inanamıyorum. Ellerindeki telefona, televizyona ayırdıkları zamanda çok şeyler yapabilirler.
(Burada ralliye dönüyoruz) Şu anki sponsorum ile gastronomi merakım sayesinde yollarımız kesişti. Ben de 2023 Türkiye Ralli Şampiyonası'na katılma kararı aldım. Çok şanslıyım ki, bu işin Türkiye'deki en iyi ve en tecrübelilerinden Serdar Bostancı'ya Castrol Ford Team Türkiye garajında derdimi anlatırken buldum kendimi. 'Tamam yaş 40 ama ben ralli yapmak istiyorum' dedim. O da sağ olsun bunun nasıl olacağını, bekleyen zorlukları sabırla anlattı. İnancımı, azmimi tazeledi diyebilirim.
İnsanlar bu işe çok genç yaşta, aile ya da sponsor desteğiyle giriyor. Bunun dışında kadınsın! Türkiye'de trafikte bile kadın hâlâ tam kabul görememişken, motor sporlarında yer almanın da çok kolay olmasını beklemek doğru olmazdı. Tuvalet dahil tüm organizasyon erkek sporculara göre düşünülmüş. Rallinin güzel yanlarından biri de, kadın erkek ayrımı yok. Ralli yapmak için konforunuzdan vazgeçmelisiniz. Klimalı ofisinden çıkıyorsun, hafta sonlarını toz toprak çamur içinde yarışarak ve yorularak geçiriyorsun. Yeniden çocukluktaki gibi bir oyun heyecanının içinde buluveriyorsun kendini. Konfor alanından çıkmadan hayattaki gerçek tutkularımızı bulamayız. Bu yüzden hayal ettiklerimin peşinden koşmaya devam edeceğim."
HER ŞERDE HAYIR VARDIR
Nazan Zorlu ralliye başlarken annesini nasıl aştığını merak ediyorum: "Çok ağır bir Covid süreci geçirdim. Hastanede yattım. Çıkınca bana annem baktı. Çevremde dönüyor, üzerime titriyor, 'Ne istersin?' deyince hemen "Yarışmak istiyorum" dedim. O kadar hassas bir dönemdi ki, "Tamam" dedi, dünyalar benim olmuştu. Ama karşımda çok ciddi bir konu vardı: Bütçe... Şükürler olsun iş-özel hayat dengesini çok önemseyen bir kurumda çalışıyorum. Desteklerini esirgemediler. Sonrası çorap söküğü gibi geldi. Hayatım boyunca kadınlar arasındaki dayanışmanın çok faydasını gördüm. Sağlık turizmi işi yapan yönetici bir arkadaşım, 'Türkiye'de ralli yapmaya kalkışan kaç kadın var ki? Madem cesaret ettin, bizim de katkımız olsun' dedi. 2022 Türkiye Tırmanma Şampiyonası'na böyle başladım. İlk yarışı üçüncü bitirdim. Yarış arabasını kullanabiliyor olmaktan ve zamana karşı koşulan bu yarıştan büyük keyif almıştım. Tırmanma sezonunun sonunda artık ralliye başlama heyecanına girmiştim bile."
ARMUT DİBİNE DÜŞMEDİ
"Kızım Zeynep Naz 19 yaşında, üniversitede psikoloji okuyacak. Tüm yarışlara gelip beni destekler. Ama yarış arabası koltuğuna oturmayı bile istemez. Serdar Bostancı Ağabey ona 'Kızım seni ne zaman yarıştıracağız?' diye soruyor. Ama bu adrenalini çok fazla bulduğunu söylüyor. Yani armut her zaman dibine düşmeyebiliyor."