Burası TÜBİTAK'ın yani Türkiye Bilimsel ve Teknolojik Araştırma Kurumu'nun Gebze yerleşkesi. Prof. Dr. Burcu Özsoy ve İTÜ Öğretim Görevlisi Özgün Oktar ile birlikteyiz. Sebebi ziyaretimiz Antarktika... Geçtiğimiz günlerde bu kıtadan döndüler. Bu müthiş serüvende yaşadıklarını, Türkiye'nin Antarktika'daki rolünü konuşmak için yanlarındayız. Prof. Dr. Özsoy'un her sorumuzda konuyla ilgili araştırma görevlisini çağırmasını hayranlıkla izliyoruz. Neden "Ben biliyorum" demiyor ki! Her gelen kendini tanıtıp soruyu cevaplamaya başlıyor. Anlatılanlar üzerine yeni sorular geliyor, bitmeyecek bir derste gibiyiz.
- 7. Ulusal Antarktika Bilim Seferi Koordinatörü olarak sizi tanıyabilir miyiz?
- Prof. Dr. Burcu Özsoy: Yıldız Teknik Üniversitesi Jeodezi ve Fotogrametri Mühendisliği'ni bitirdim. 2005'te doktora yaparken uzaktan algılama konusunda iki seçenek çıktı karşıma. Hocam "Mars yüzeyi üzerine mi yoksa Antarktika yani küresel ısınma üzerine mi çalışmayı tercih edersin" diye sormuştu. Mars'a gidemeyeceğim için Antarktika'yı tercih ettim. Bir yıl sonra ABD'den davet alıp Antarktika'ya ilk seferimi yaptım.
- Hepsi sizin başınızın altından çıktı yani?
- Prof. Dr. Özsoy: Antarktika'yı dünyada ilk kez haritada gösteren Piri Reis'in torunları olarak evet... Antarktika; hiçbir ülkeye ait olmayan, bağımsız bir kıta. İngiltere, 1800'lü yılların sonunda gitmiş. ABD'nin Rusya'nın Norveç'in, Belçika'nın balina avlarken keşfettiği topraklar oluyor. Ama Türk bilim insanlarının Antarktika'ya ilgisi her zaman üst düzeyde olmuştur. Seferlerimiz, 2017'de Cumhurbaşkanlığı himayelerine girdi. Ayrıca Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı uhdesinde, TÜBİ- TAK MAM Kutup Araştırmaları Enstitüsü koordinasyonunda yapılıyor. 2019'dan itibaren TÜBİTAK çatısı altındayız. Yarım yüzyıldır, Türk bilim insanları Antarktika yollarında. Bunun altını çizelim. Türkiye'nin geç kalması asla söz konusu değil. Eğer Piri Reis haritasına bakarsanız 500 yıl önce Antarktika'ya en yakın kıyıları gösteren ilk haritayı Gelibolulu bir denizci olarak Piri Reis çizmiştir. Geç kalmış değiliz, iyi ki yola çıkmışız diyoruz. Türkiye'nin kocaman hikayesinin peşindeyiz.
GENÇLERİMİZ TAKDİR TOPLADI
Prof. Dr. Burcu Özsoy, kutuplara götürülen üç lise öğrencisinin hikayesini de anlattı: "TEKNOFEST kapsamında düzenlenen yarışmaya Türkiye'nin dört bir yanından lise öğrencileri katıldı. Bine yakın proje yarıştı, dördü birincilik seviyesinde idi. Bunlar fiziki bilimler, sosyal bilimler, yer bilimleri, canlı bilimlerinin birincileri idi. Dördünün içinden de ayrıca bir proje birinci olarak seçildi. Bu da 'Kutup Okyanuslarındaki Biyoplastik Kirliliğini Önlemek İçin Yerli ve Milli Biyoplastik Materyal Üretimi Projesi' idi. Meşe ağacı palamudunu kullanarak biyoplastik film sentezlediler. Doğada 45 günde çözünebilen hem de plastiklerden 20 kat dayanıklı bir malzeme elde ettiler. Kutuplara gidince çocuklarımız, oradaki başka ülkelerin araştırma istasyonlarından büyük ilgi gördü. Kendi istasyonlarına çağırıp öğrencilerimize laboratuvarlarında yaptıkları çalışmaları anlattılar. Çocuklarımız mükemmel seviyede İngilizceleriyle herkesin takdirini kazandı. Gençlerimiz kutuplarda bile göğsümüzü kabarttı."
TÜRKİYE'NİN KRİTİK BİR ROLÜ VAR
- Günler süren uçak, gemi yolculukları, bot operasyonları... Farklı yerlerden gelen 30'u aşkın bilim insanı arasında hiç mi sorun çıkmadı?
- Bilim Seferi Lideri Kaptan Özgün Oktar: Antarktika'ya her gitmek isteyen
gidemiyor. Önce bir TÜBİTAK projenizin
olması gerekiyor. Bunun ardından
belirlenen ekip, daha önce Erzurum'du
bu yıl Rize'de karlı izole ortamlarda sıkı
bir eğitim ile hazırlanıyor. Bunların
ardından sağlık muayenelerinden geçiyorlar,
buna psikiyatri dahil. Yeterlilikleri
karşılamanız gerekiyor. Antarktika
demek, uluslararası iş birliği demek.
Orada herkes elindeki
bilgiyi, keşfi
diğeriyle
paylaşıyor. Biz Türkiye olarak bu anlamda
daha heyecanlı ve azimliyiz.
- Kutuplardaki göllerde yaptığınız çalışmalarınızın içeriği nedir?
- Oktar: Horseshoe Adasındaki
göllerin tabanlarının haritalanması,
fiziksel ve kimyasal parametrenin belirlenmesi
ve şu anki durumların anlaşılması
ilgili çalışmalarda bu yıl itibariyle
hızlanmış oldu. Bu gölleri takip ederek
ve korunma altında olmasını sağlayarak
endemik türlerin geleceğe kalmasını
sağlayacağız. Bu göllerin korunması
için geçen yıl Birleşik Krallık, Türkiye
ve Belçika olarak Antarktika Antlaşması
Sekretaryasına ortak
bir başvuru
yaptık
TURİSTLERE KATI KURALLAR UYGULANIYOR
Atilla Yılmaz: "Antarktika'daki araştırma kampımızın çevresinde dört tane tatlı su gölü bulunuyor. Daha önce yapılan çalışmalarda bu göllerde yaklaşık 30 bin yıl öncesine ait yosun ve zooplankton fosilleri bulundu. Bu bulgular buranın yeni oluşmuş bir göl değil de, aslında son yaşanan buzul çağından kalma bir göl olduğunu gösteriyor. Bu göller bu yüzden bilimsel açıdan oldukça kıymetli ve araştırmacılar için yüksek önem taşıyor. Bilimsel faaliyetler dışında Antarktika'da balıkçılık ve turizm faaliyetleri gerçekleştiriliyor. Düzenli olarak turistlerin ayak bastıkları yerlerdeki doğal yaşam da ister istemez etkileniyor. Buranın korunması gerektiğinin herkes bilincinde. Turizm açısından bakıldığında, Antarktika'da IAATO adı verilen uluslararası Antarktik tur operatörlerinin oluşturduğu bir kuruluşun koyduğu kurallar çerçevesinde turizm yapılabiliyor. Bilim insanlarının gerektiğinde penguenlerle bilimsel örnek almak amacıyla yakınlaşması gerekebiliyor. Ama turistlerin hayvanlara belirli bir mesafeden fazla yaklaşması kesinlikle yasak. Rehberler sürekli uyarıyor."
ORMANI, TOPRAĞI, DENİZİ KORUMALIYIZ
- Antarktika'ya dokuzuncu kez gittiniz. Buzulların gittikçe artan hızla erimesini yakından gözlemliyorsunuz...
- Prof. Dr. Burcu Özsoy: Şu an buzulların erimesini bir kenara bırakalım, korkunç bir iklim değişikliğinin sonuçlarıyla yüz yüzeyiz. Bakın deprem bölgemiz, ardından gelen sellerle ikinci büyük bir yıkım yaşadı. Oysa seller bizim kuzey bölgelerimizde olurdu. Güneyimizde sel olayları bu sıklıkta görülmüş değildi. İşte bunlar hep Antarktika'yı koruyamadığımız için gerçekleşiyor. Oysa buzulların savunması herkesin kendi yaşam alanını yani doğal düzenini korumasıyla başlar. Dünyayı bir omurga olarak düşünürsek, güney ve kuzey kutbunu eski haline döndüremezsek, tüm vücut bugünkünden daha ağır seller, yangınlar, fırtınalarla karşılaşacak. Ve ne yazık ki, her doğal afet diğerini tetikleyecek. Bunlar daha ağır sonuçlar doğuracak. Daha az karbon ayak izi bırakarak buzulların erimesini önleyebiliriz. Evet tüm dünya çok gecikti ama her şey bitmiş değil. Ormanımızı, denizimizi, toprağımızı korursak kutuplar için önemli bir şey yapmış oluruz.