Heybesinde caz da var, rock da, halis muhlis Fransız işi şanson da... Ama şansona bile kendi ruhunu katmasını biliyor o.
Kendi mührünü vuruyor... Hatta, Türkiye'de Fransız şansonlarını en iyi seslendirenlerden biri desek kendisi için abartmış sayılmayız.
Bilen biliyor çünkü... Şanson ruhundaki hikaye anlatıcılığı, şiire bulanmış sözler ve melankolik ruh kendi yazdığı şarkılarda da göze çarpıyor. Damla Pehlevan'dan bahsediyoruz... Su gibi akan bir ses, her yönüyle farklı bir şarkı yazarı, popüler müziğin hem içinde hem dışında, hatta kesişim kümesinde duran bir 'underground' yıldız o! Şansonculuğu, Fransa'da bile onaylanmış, ödüller almış bir yıldız hem de... Şimdi yeni şarkısı Metruk ile huzurlarımızda Pehlevan...
- Nasıl bir ailede büyüdünüz? Çocukluğunuzdan hangi kareler var en çok aklınızda?
- Devlet memuru bir anne babanın çocuğuyum. Çocukluğum Nişantaşı'nda geçti. O dönem oturduğumuz lojmanın orada olması hayatımı değiştirdi ve şekillendirdi belki de. Yazları sokakta mahallecek saklambaç oynayabildiğimiz günlerdi. En çok yaptığım şey arkadaşlarımı organize edip gösteriler düzenlemekti. Klip canlandırmaları, müzik, dans. Tam 90'lar. Apartman komşularını çağırırdık. Bilet hazırlardık ve ailelerimiz sabırla bizi izleyip alkışlardı. Çok sevgi dolu bir ailem var hayattaki en en büyük şansım.
- Müziğe dair ilk izler, ilk sesler ne zihninizde?
- Sanırım babamın evde org çalması ve annemin radyodaki çocuk programlarını benimle dinleyip şarkı sözlerini küçük kağıtlara not alması ilk hatıralarım. Babamla dans etmeyi de çok severiz. Ailedeki ilk müzisyen benim aslında bu da ilkokuldaki müzik öğretmenimin beni bir sınava kaydetmesiyle başlıyor. Daha sonra piyano ve ses eğitimi dersleri almaya başladım ve konservatuvarın büyülü dünyasında buldum kendimi. Büyülü diyorum çünkü gerçekten o kapıdan içeri girdiğimde büyüleniyordum.
- Nasıl karar verdiniz müzikle uğraşmaya? Neler yaptınız bugüne kadar bunun için ve bu yolda?
- Aslında küçüklükten dünyamı müzikle beraber kurmaya başladım ve bu çok içselleşti. Hala da belki farkında değilimdir bu bütünlüğün. Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi'nde yarı zamanlı piyano bölümünü bitirdim. Bu sırada lise ve üniversitede tabi ki hep orkestralarda, koroda, amatör müzik oluşumlarında yer aldım. Galatasaray Lisesi de hayatımın büyük bir şansıdır. Sanat önemli bir konudur okulda ve yol gösteren insanlarla karşılaşma ihtimaliniz yüksek. Bu sayede amatör hayattan profesyonel hayata geçiş yaptım. Fransızca şarkı yarışmalarına katıldım ve ismimin duyulmasıyla BaBa ZuLa ve DJ Shantel ile çalışmaya başladım. Bu da tabi müziği, işim yapmış oldu. Sahne çalışmalarından sonra tekrar okula dönüp İTÜ'de müzik master'ı yaptım. Kendi albümlerim ve sahne programımın yanı sıra eğitmenlik ve bestecilik de yapmaya başladım. Müzikle ilgili ne varsa büyük bir sevgiyle yapıyorum sanırım.
- Şanson konusunda çok iddialısınız... Bu türe olan sevginiz ve ilginiz nasıl gelişti?
- Fransız Konsolosluğu bir Frankofon şarkı yarışması düzenlemiş. Biz de Beyoğlu'nda olduğumuz için liseye haberi geldi tabi. Katılmaya karar verince önüme bir şanson külliyatı koydular. Bunları dinleyin arasından seçin diye. Zaten sevdiğim bir türdü ama 15-16 yaşlarında bu repertuvarı dinleyip baya bilgi sahibi oldum. Edith Piaf şarkılarının sesime çok rahat oturduğunu keşfettim. Bazı şarkılar gelir sizi bulur. Şanson da beni buldu diyelim. Yarışmada birinci olarak yurt dışındaki uluslararası ayağına katıldım. Orada da ikinci oldum.
- Yeni single'ınız Metruk sözleriyle ilginç bir döneme denk geldi. Ülke olarak metruk hissediyor, metruk günler yaşıyoruz. Önce şarkının sizdeki hikayesini ve sonra bu acı tesadüf hakkında ne düşündüğünüzü anlatır mısınız?
- Evet Metruk aslında hem kişisel hem de ülkece sıkıntılı zamanları yansıtıyor. Şaşırmayacaksınız bence, Müge Anlı izlerken yazdım Metruk'u. Kayıp genç bir kadını metruk bir binada buldular. O sırada Fransa'dan yeni dönmüştüm. Kanepede oldukça depresif bir anımdı. O kadının çaresizliği ve "metruk" hali beni çok etkiledi. Birden çıktı şarkı. Kalkıp piyanonun başına geçtim. Hemen ertesinde prodüktör arkadaşım Barış Baykan da dinledi ve elektronik bir altyapı ile yorumladı. Böylece şarkı doğmuş oldu. Yayınlanması biraz zaman aldı ama çıkar çıkmaz bu korkunç depremi yaşadık. Bu acı tesadüf karşısında sadece mantıklı kalmaya, işe yaramak için neler yapmalı, onlara konsantre olmaya çalışıyorum.
Şarkılar söyleyecek ve dinleyecek güzel günleri inşa etmemiz gerek. Enerjiye, çalışmaya ve umuda çok ihtiyacımız var.
AŞK, İNSANI NEFESSİZ BIRAKIR!
- Ses tınınızda, sözlerinizde, bakışlarınızda aşka değer veren biri olduğunuz hissiyatı seziyorum. Aşk hayatın farklı dönemlerinde sizin için ne ifade ediyordu, bugün ne ifade ediyor?
- Aşk en büyük ilham kaynağı. O kadar kuvvetli bir duygu ki sizi hem yer bitirir hem de yeni şeyler yaratmaya mecbur bırakır. Nefes alamadığınızda bir şarkı açarsınız. Onun gibi. Her şarkı söyleyişte bazı acılar ya da sevinçler geri gelir, orada kendilerini yeniden var edip giderler.
Şimdi de evlilikle çok farklı bir yüzünü deneyimliyorum. Hayat arkadaşınıza tekrar tekrar aşık olabiliyorsunuz. Bunu yaşamak beni çok mutlu ediyor. Duyguları yaşamak, kendilerini göstermelerine izin vermek çok önemli. Eğer izin vermezseniz dallarınız kesilmiş gibi oluyor. Müzik bunun için çok sihirli ve doğrudan bir yol.
EDİTH PİAF İLHAM KAYNAĞIM!
- Şanson nasıl bir tür sizce? Size dokunan tarafları neler? Bu türün ustaları size ilham verdi?
Edith Piaf çok büyük bir ilham. Aslında şansonun benim için en etkileyici tarafı hikaye anlatışı. Günümüzde sözlü müzikte çok sık rastlamıyoruz. Ama şansonlarda kısa hikayeler anlatılıyor. Karakterler var. Akordiyonist, sokak müzisyeni, asker, köylü kız... Bir sabah karşılaşıyorlar, sonra ayrılıyorlar. Bazen mutlu bazen hüzünlü sonlar... Tabii hikaye anlatmak söyleme stilini de etkiliyor. Jaques Brel performanslarını izleyin mesela, çok teatral. Yeni dönemde Belçikalı müzisyen Stromae bu geleneği devam ettiriyor. Son zamanlarda en beğendiğim müzisyen.
- Bu tür söylemek için (bence) sadece şarkı söyleyebilmek ve iyi Fransızca bilmek yetmiyor gibi... Kendi duygusu olan bir tarz. Nasıl bir duygu şansondaki?
- Hikayeye kaptırmak olabilir. Tiyatro da yaptım. Belki bu ikisinin birleşimi. Birebir yaşamasam da, naif bir dönemi anlatıyor, Türkçe söz yazılan aranjmanlar da çok etkilemez mi hâlâ hepimizi? Şansonun büyüsü biraz bu. Şu an içinde yaşadığımız dünyadan çok farklı. İyi ya da kötü anlamda değil ama başka. Biraz geçmiş özlemi, nostalji de olabilir.