Toplum olarak psikoloğa, psikiyatra danışma alışkanlığımız son 10 yıldır daha da yaygınlaştı. Çok önceleri işin uzmanlarına 'deli doktoru', danışanlarına '46'lık diye yaftalar vurulurdu. Ruhun büyük psikolojik hastalıklar dışında da rahatsızlanacağına, yaralanacağına ve bunun da bir tedavi süreci olduğuna inancımız pek yoktu. Ama artık durum değişti...
Psikoloji bilimi bugün çok popüler. Pek çok insan yaşadığı büyük, küçük pek çok süreç için bir uzmana gidiyor. Hal böyle olunca, yıllardır 'iç yaralarıyla' gezen insanlar travmalarıyla yüzleşiyor. Kendilerini yakından tanıyor. Bu durumun en büyük tanıkları da ruh sağlığı uzmanları... İnsanımızın bugüne kadar içinde taşıdığı dertleri, sorunları, travmaları yakından gözlemliyorlar. Çoğu dertler birbirine benzese de bazısı her insanın biricikliği gibi eşsiz tabii ki... Bir de tüm toplumu ilgilendiren sosyal travmalarımız var. Yaşanan terör olayları, darbeler, darbe girişimleri, depremler ve diğer doğal afetler.
depremler ve diğer doğal afetler. Ama işin güzel tarafı, Türk toplumu kendini keşfettikçe, ruh sağlığına önem verdikçe travmalarından kurtuluyor. Ruh sağlığı uzmanları, insanımızın ve toplumumuzun kendisiyle yüzleşip geçmiş travmalarımızdan kurtulmaya başladığını söylüyor.
ESKİ TÜRKİYE'NİN SSK'SI İNSANLARI HASTANEDEN SOĞUTMUŞTU!
- Kendimden örnek vereyim. 76 doğumlu biri olarak 80'ler ve 90'lar Türkiyesi'nin SSK Hastaneleriyle ilgili büyük bir travmam var. Sabahın dördünde hasta hasta kuyruğa girmek, doktorun karşısında ayakta iki dakikada derdimi anlatmaya çalışmak ve bazen hor görülmek bende bir 'doktor travması' yaratmış. Bu tarz örnekler gördünüz mü? Tam da bu örnekten yola çıkıp toplumsal travmaların bireye yansımaları hakkında neler söylersiniz?
- Gökhan Ergür: Şunu açıkça söylemeliyim, toplumumuzun büyük bir kısmı, özellikle de orta yaş ve üzerindeki insanlar kendilerini değersiz, yetersiz hissediyor. Bunda yanlış ebeveyn tutumlarının etkisi elbette ki fazla fakat devlet politikalarının da değersizlik ve yetersizlik hislerimiz üzerinde etkili olduğunu düşünüyorum. Halka tepeden bakan, vatandaşın değerlerinden uzak ve hatta o değerlerle dalga geçen, devlet kurumlarında halkı dikkate almayan, öteleyen bir yönetim biçiminde vatandaş kendisini değersiz hisseder ve bir noktadan sonra buna uygun yaşamaya başlar. Fikirlerini beyan etmekte, yönetime katılmakta, sosyal hayatında, ruh dünyasında zorluk yaşar. Hâlâ birçok orta yaş üzeri insanın resmî kurumlarda sıkıldıklarını, kötü ve çaresiz hissettiklerini görüyor, biliyoruz.
DEVLET ARTIK VATANDAŞINA KENDİNİ ÖZEL HİSSETTİRİYOR
- Aleyna Nazlıcan Aday: İnsan haklarına saygı, sevgiye bir ihlal 5 yataklı bir oda da yerlerde de hastaların yattığını hayal edin hijyen, bakım yok. Varlığı onaylanmamış, güvensizlik ile çaresiz kalmış, psikolojik şiddete maruz bırakılmış, sevdiklerinin tedavi edilemediği için ölümüne şahit olmuş bir çok insanın travmaları derindir. Ve bu insanlar için doktor ilk değil son çareydi. Günümüzde tam tersi artık devlet hastaneleri çok büyük ve konforlu, çeşit çeşit. Üniversite hastaneleri, Şehir hastaneleri, halka eşit yaklaşıyor, onların hastalıklarına tanı koymadan tedaviye başlamıyor, randevulu sistem var. Gece üçte değil öğlen üçte gidip muayene olabiliyorsunuz. Hastaneler hijyen testine tabi tutuluyor. Evet şu anda insanlar yaşamsal ve sağlık haklarına ulaşabiliyorlar. Ama travmalar aktarılır ne yazık ki, geçmiş kuşağı hastanelerin güvenilir bir yer olduğuna, doktorların ilgili olduklarına inandırmak mümkün olmuyor. Ve bu insanlar yaşamları boyunca bilişsel çarpıtmaları, aşağılık duygusu, panik ataklarıyla birlikte travma sonrası stres bozukluğu yaşamışlar.
RUHU YIKMAK KOLAY, ONARMAK ZOR!
- Aysu Çelenoğlu: Travmatik olaylara karşı verdiğimiz tepkiler benzerlik gösterebileceği gibi, kimi zaman birbirinden çok farklı da olabiliyor. Verdiğiniz örnek, 60 yaşlarındaki bir danışanımı bana anımsattı. Geçmiş yıllarda sağlık sistemindeki yetersizliklerden kaynaklı benzer olumsuzlukları deneyimlediğinden, şimdilerde ise imkanların iyileştirilmiş olması ile en ufak bir sağlık şikayetinde bile soluğu hastanede almaya başladığından bahsetmişti.
İNSANLARIMIZ TRAVMALARINDAN KURTULMAYA BAŞLADI
Uzman Psikolog Aysu Çelenoğlu, son yıllarda insanların ruh sağlığa uzmanlarına daha sık gitmeye başladığını söylüyor:
"Geçmiş dönemlerde psikoloğa gitmek bir tabu ve damgalanma sebebi olarak görülüyordu. Gün geçtikçe bu bakış açısı olumlu anlamda değişim göstermeye başladı. 17 yıldır aktif danışan gören bir psikolog olarak, yaşanan bu değişimi bizzat gözlemleme şansı buluyorum. Pandeminin de etkisiyle, son 3 yılı çok belirgin olmak üzere, yaklaşık 10 yıldır psikoloğa ve psikiyatriye başvuru sayısında ciddi bir artış var. Artık yalnızca bir psikiyatrik hastalık tanısı olan kişiler değil; kendini tanımak ve keşfetmek isteyenler, yaşamında zorlayıcı bir süreçten geçenler de bize geliyor. "
BİR SIKINTI NE ZAMAN TRAVMAYA DÖNÜŞÜR?
Psikiyatr Cem Keçe, her acı deneyimin kişide bir travmaya dönüşmediğini söylerken, hangi durumların bu hali tetiklediğini şöyle anlatıyor:
"Travmalar, yaşamda karşılaşılan zorlukların aksine,ani, öngörülemez, yaşam için ciddi bir tehdit içeren, kişinin kontrolünün ötesinde hissedilen ve kişinin güvenlik duygusuna zarar veren olaylardır. Travmalar çok çeşitli olabilir ama en yaygın olanlar fiziksel ve cinsel istismar, ensest, afetler, kazalar, ölüm, boşanma, iş kaybı, şiddet, ihmale, zorbalığa uğrama sonucunda ortaya çıkan travmalardır. Kişi travmanın yol açtığı zor duygulara karşı dayanıklılık oluşturur, etkili başa çıkma becerilerini geliştirir ve öz yeterlilik duygusu artar ve daha güçlü ilişkiler kurarak, ilişkilerini yeni anlam ve/veya manevi amaçla yeniden tanımlayarak ve yaşam için daha derin bir takdir kazanarak travma sonrası büyüme yaşayabilir. Unutmayın geçmişteki bir anı size hâlâ acı veriyorsa o bir anı değil 'travmatik anı'dır ve tedavisi gerekir, tedavisi de psikoterapidir.
DARBE TRAVMAMIZI MİLLİ BİRLİK DUYGUMUZLA ATLATTIK!
- Toplumsal travmalarımız neler? Depremler, yaşadığımız darbeler, darbe girişimleri, doğal afetler, yıllardır yaşadığımız terör olayları toplumda nasıl izler bırakıyor. Bunlar size nasıl yansıyor?
- Aysu Çelenoğlu: Yakın geçmişte yaşanan darbe girişimi, terör, deprem, afet ve salgın hastalıklar pek çok kişi üzerinde travmaya sebep olmuştur. Toplumsal travmaların ortak paydası; aynı olayın çok sayıda kişi üzerinde sarsıcı etki bırakmış olmasıdır. Toplumsal ve bireysel belleğimize kazınan travma; hakikat ve adalete olan inancımızı sarsar, toplumsal dayanışma ve birlikte yaşama gücümüzü zayıflatır. Güvensizlik, umutsuzluk ve çaresizlik gibi duyguları baskın hale getirir. Toplumdaki tahammülsüzlük ve öfke artar. Travmatik olayın ardındaki gerçeği bilmek, doğru bilgiye erişmek, mağdurların neler yaşadığını görmek, yaşanan acıların duyumsanmasını sağlar... Türkiye'de ve dünyada toplumsal travmayla mücadeleye dair süreçleri irdeleyen yayınların hazırlanması, sosyal destek ağlarının güçlendirilmesi, birlik, beraberlik ve aidiyet duygusunun yeniden yaratılması, toplumsal bilinçlenme sağlanması travmayla mücadelede önemli adımlardır."
ATLATTIĞIMIZ 7 TRAVMA
1. Eski SSK hastanelerinde, karda kışta kuyruğa girip muayene, tedavi olmayı beklemek. Doktorlardan ölesiye çekinmek hatta korkmak... Derdini bir dakikada ayakta anlatmak zorunda olmak.
2. Hantal bürokrasi sisteminin, 'Bugün git yarın gel' anlayışıyla, pek çok devlet dairesinde insanı hor gören tavırlara maruz kalmak. Bu yüzden ezik hissetmek...
3. Sigara içmeyenlerin, otobüste, uçakta, her türlü kapalı mekanda duman solumak zorunda olması. Bebeklerin yanında bile sigara içilen bir bilinçsizliğin var olması.
4. Kalabalık okullarda bir sıraya dört, beş öğrencinin oturması. Saç ve tırnak kontrolü gibi tatsız uygulamalar.
5. Psikoloğa, psikiyatra gidenlere 'deli' damgası vurulması.
6. Sünnetin geç yaşlarda yapılmasının erkek çocuklarında bıraktığı korku hissi.
7. Para olsa da alacak ürün, gıda bulamamak. Kıtlık, stokçuluk... Margarin için, tüp için bile kuyruklarda beklemek.
YENİ 7 TRAVMA
1. İkili ilişkilerin kolaylaşması. Aşkın değerinin azalması... Tek gecelik ilişkilerle gelen 'yalnızlık ve değersizlik' hissi.
2. Mutluluğu tüketimde aramak. Harcadıkça mutsuz olmak, mutsuz oldukça harcamak. Ve sonunda hoş geldin alışveriş bağımlılığı!
3. Covid-19 ve gelebilecek yeni salgınlardan korku duymak. Bu konuda bazı çevrelerin insanları sürekli endişeye sürüklemesi, yerli yersiz haberler yapılması. Aynı şekilde 'iklim krizi'nin abartılıp kıyamet senaryoları yazılması.
4. Çocukların şiddet içerikli bilgisayar oyunu tutkusu ve onun getirdiği psikolojik zararlar. Oyun tuzağı! 5. Boşanmaların artması. "Bir yastıkta kocamak" felsefesinden hızlıca uzaklaşmak. Boşanan ailelerin ortada kalan, psikolojik olarak yıkım yaşayan çocukları. Ve dolayısıyla aile yapısının çökme tehlikesiyle karşı karşıya olması.
6. Artan vaka artışlarıyla birlikte gelen kanser korkusu ve bu yüzden hastalık hastası olmak.
7. Sosyal medyanın hayatın her anını ele geçirmesi. Sosyal medya haberlerine inanmak... Yanlış bilginin kolay yayılması.
NASIL TEDAVİ EDİLİYOR?
Psikıolojik Danışman Aleyna Nazlıcan Aday, travmaların tedavi sürecini şöyle anlatıyor:
"Kişinin travmayı kabul etmesi, onunla yüzleşmesi ve başa çıkabilme becerilerini edinerek benliğine olumlu katkı sağlaması amaçlanmaktadır. Bilişsel terapiler, bireyin takılı kaldığı kendisiyle veya travmatik olayların tekrar olma riskiyle ilgili olumsuz inançları tanımasına ve gerçekçi düşünceler yerleştirmesine yardımcı olur.
EMDR, yani maruz kalma terapisi bireyin travmatik anıları işlemesine ve bunlara verdiği tepkileri değiştirmesine yardımcı olan bir dizi göz hareketini temel alır. Travma sonrası stres bozukluğunda bireyin, stresli durumlarla daha iyi başa çıkmasına yardımcı olacak stres yönetimi becerilerinin geliştirilmesine yardımcı olunur. Tüm bu yaklaşımlar ile bireyin travmatik bir olaydan sonra ortaya çıkan kalıcı korkuyu kontrol etmesine yardımcı olunabilir. Artık pek çok insanımız bu şekilde tedavi oluyor. Çok iyi sonuçlar alıyoruz."
ÖLÜM TRAVMASINI BATI'DAN DAHA KOLAY ATLATIYORUZ
- Kayıplarımızın ardından yaşadığımız yas sürecinin normal psikolojik süresi nedir? Türkiye'de bu yas sürecini yıllarca atlatamayan vakalar ve bununla ilk defa bir travma olarak yüzleşen danışanlar var mı? Yas sürecini Türk toplumu, Batı'ya göre nasıl yaşıyor, atlatıyor sizce?
- Gökhan Ergür: Yaşadığımız travmatik olaylardan sonra uykusuzluk, mutsuzluk, kabuslar görme, çabuk sinirlenme, ileriye yönelik planlar yapamama, yabancılaşma gibi fiziksel ve bilişsel tepkiler veririz. Bu tepkilerin 6 ay ile 1 yıl arasında yavaş yavaş ortadan kalkmasını bekleriz. Eğer bu süreyi aşarsa aklımıza Travma Sonrası Stres Bozukluğu dediğimiz hastalık gelir. İnsanların yüzde 80-90'ı bu travmaları atlatırken kalan kısmı atlatamaz ve TSBB belirtileri gösterir. Ve araştırmalara göre kadınlarda erkeklere oranla iki-üç kat daha fazla görülür. Travmayı iyileştiren şey o travmatik hikayenin dile gelmesi, anlatılmasıdır. Yani yas sürecini kolaylaştıran, bir nebze de olsa hafifleten şey yaşanılan kaybın acısını anlatmak, sevdiğimiz insanlarla o kaybettiğimiz kişi ve ondan geriye kalan duygular üzerine konuşmaktır. Doğu toplumlarının Batı'ya göre bu süreçte şanslı bir yanı var, bizler birbirimizle dertleşmeyi, paylaşmayı severiz, ölünün ardından inancımız gereği çeşitli zamanlarda toplanarak onun hatırasını yad ederiz, bu da yas sürecini kolaylaştırır. Ve bir de inanç konusu var tabi. Ölümün bir son değil başlangıç olduğunu düşündüğümüzde bir nebze de olsa hafifliyor sancımız.
HER GÜN ŞEHİT HABERİ ALMAK CİDDİ BİR TRAVMAYDI!
Uzman Psikolog Gökhan Ergür toplumsal travmalarımızdan nasıl kurtulmaya başladığımızı şöyle anlatıyor:
"Yaşadığımız coğrafya aslında kan ve acı ile yoğrulmuş bir yer. Sürekli savaşlar, terör olayları, afetlerle mücadele edilen bir bölgede yaşıyoruz. Atalarımızdan dinlediğimiz savaş, göç, yoksulluk, doğal afet hikayeleri de buna ekleniyor. Doğal olarak bu durumlar bizi olumsuz yönde etkiliyor. Aldığımız her şehit haberinde, terör eyleminde, duyduğumuz ve yaşadığımız her afette travmalarımız yeniden tetikleniyor. Bu problemleri yaşayan kişiler de bir şekilde profesyonel destek arayışı içerisine giriyorlar fakat şunu da söylemeliyim ki bu problemi yaşayıp profesyonel bir destek alma imkânı olan insanların sayısı neredeyse yüzde 20-25."
HER KUŞAĞIN DERDİ FARKLI
Uzman Klinik Psikolog Aysun Çelenoğlu'na göre, her kuşağı etkileyen travmalar farklı farklı:
"Ülkemizde 1970'lerde sabit ev telefonu bağlatmak için PTT'ye müracaat eden ve aylarca telefonun eve bağlanmasını bekleyen bir kuşaktan, herkesin cebinde akıllı mobil telefonun olduğu bir döneme dönüşüm söz konusu. Bu bağlamda Y ve Z kuşakları; yaşadıkları hayat tarzının ve konforun her dönem bu şekilde olduğunu farz etmektedir. 70'lerin tüp gaz, şeker, margarin kuyruklarını nostalji olarak Türk Filmlerinde seyreden yeni kuşak, geçmişteki yoksulluğu anlamakta güçlük çekmektedir. Her kuşağın birbirine benzeyen travmaları, hayat felsefesi, bakış açısı ve kültürel örüntüsü varken; her bireyin de kendi gerçekliği ve öznelliği bulunur. Bu nedenle; insanların yaşadığı travmaya verdiği tepkiler benzerlik gösterebileceği gibi, farklılıklar da taşır."
3 GERÇEK TRAVMA VAKASI
TAKSİM'DEKİ TERÖR SALDIRINDA YAKININI KAYBETMİŞTİ
"36 yaşında, erkek danışan; yakın zamanda Taksim'de yaşanan terör saldırısı sonrasında, depresif ve travmatik stres yakınmaları ile terapiye başvurdu. Danışanın öyküsünde travmatik yakın kaybı vardı. Ruhsal durum değerlendirmesinde aşırı uyarılmışlık, çökkün duygudurum, suçluluk ve değersizlik düşünceleri ile travmayı yeniden yaşantılama belirtileri vardı. Psikoterapi seanslarında; yaşanan olayın danışanda yarattığı bedensel, bilişsel, duygusal ve davranışsal belirtiler üzerinde çalışıldı. Terapi sürecinin sonunda; travmayla ilişkili olarak gelişen düşünce, inanç, duygu ve davranışlar değişerek, travma sonrası stres bozukluğu belirtileri ortadan kalktı."(Aktaran: Uzman Psikolog Aysu Çelenoğlu)
3 YIL BOYUNCA KAZAYI HER GÜN YENİDEN YAŞADI!
"Kendi sürdüğü arabayla yaptığı trafik kazasında karısını ve çocuğunu kaybeden 38 yaşındaki danışanım, kazanın üstünden 3 yıl geçmesine rağmen uyanıkken sürekli kaza anına dönüşler yaşıyor, uyurken kâbuslar görüyor, halen araba kullanamıyor, çok gerekmedikçe toplu taşımaya bile binmiyordu. Kazanın kendi hatası olmadığını biliyordu ama sanki öyleymiş gibi hissediyordu. Ayrıca yas sürecini de sağlıklı bir şekilde atlatamamış ve derin bir depresyonun içinde sıkışıp kalmıştı. Psikoterapi ve ilaç desteğiyle uzun süreli bir tedavi sürecinin sonunda travma anılarından ve depresyondan kurtuldu." (Aktaran: Psikiyatr Cem Keçe)
YOKSUL BİR GEÇMİŞTEN GELDİĞİNDEN ÇOCUKLARINA PARA YAĞDIRIYORDU!
"Geçmişte yoksulluk yaşayan 40'lı yaşlardaki bir danışanım üzerinden ele alacak olursak; bugün eşine ve çocuklarına karşı aşırı verici, onlar için çok para harcayan, onların her istediğini yapan ancak kendi tüm ihtiyaçlarını (sağlık dahil olmak üzere) yok sayıp, erteleyen bir yaşam sürmektedir. Kendisi için yaptığı her harcamanın suçluluk duygusu hissettirdiğinden bahsetmektedir. Çocukluğunda çok fazla yoksulluk çektiğini belirten yine benzer yaşlardaki başka bir danışanım ise; bugün kazandığı tüm parayı sadece kendi lüks ihtiyaçları için harcadığı bir yaşam sürdürmektedir." (Aktaran: Uzman Psikolog Aysu Elenoğlu)
ALEYNA NAZLICAN ADAY (Psikolojik Danışman)
"Bugünün Türkiyesi'nde insanlar başta sağlık olmak üzere, yaşamsal her türlü haklarına ulaşabiliyorlar. Ama travmalar aktarılır ne yazık ki... Geçmiş kuşaktan bazılarına hâlâ hastanelerin güvenilir bir yer olduğuna, doktorların ilgili olduklarına inandırmak mümkün olmuyor."
AYSU ÇELENOĞLU (Uzman Klinik Psikolog)
"Toplumsal travmayla mücadeleye dair süreçleri irdeleyen yayınların hazırlanması, sosyal destek ağlarının güçlendirilmesi, birlik, beraberlik ve aidiyet duygusunun yeniden yaratılması, toplumsal bilinçlenme sağlanması travmayla mücadelede önemli adımlardır."
CEM KEÇE (Psikiyatr-Psikoterapist)
"Vaktiyle, bir danışanım, yaptığı trafik kazasının kendi hatası olmadığını biliyordu ama sanki öyleymiş gibi hissediyordu. Ayrıca yas sürecini de sağlıklı bir şekilde atlatamamış ve derin bir depresyonun içinde sıkışıp kalmıştı. İnsanlar travmalarını kolay kolay kabullenmezler."
GÖKHAN ERGÜR (Uzman Psikolog)
"Bu problemleri yaşayan kişiler de bir şekilde profesyonel destek arayışı içerisine giriyorlar fakat şunu da söylemeliyim ki bu problemi yaşayıp profesyonel bir destek alma imkanı olan insanların sayısı neredeyse yüzde 20-25. Fakat giderek artacağına inanıyorum."