Sosyal medya sayesinde herkes herkese ulaşabilir oldu denilse de 90'ların ilk yıllarında 900'lü hatlara paralarını kaptıranlar pekala bilirlerki, bir zamanlar akıllı olmayan telefonlar sayesinde de politikacısından ünlüsüne ulaşmak birkaç tuşu çevirmekle mümkündü. Hatta kafalardaki onlar ulaşılamaz insanlar algısına vurulan ilk darbeydi bu hatlar.
İsteyen dönemin başbakanı Süleyman Demirel'e ulaşmak için 900 900 600 numarasını çevirip Alo Baba'yı arayabiliyor, isteyense 900 900 585'i tuşlayıp Yonca Evcimik'e ulaşıyordu. Erdal İnönü, Mesut Yılmaz, Adnan Kahveci, Bülent Ecevit gibi siyasetçilerden Aşkın Nur Yengi, Ceylan, Emrah, Ahmet Kaya, Orhan Gencebay ve Hülya Avşar'a kadar birçok ünlünün hattı vardı o yıllarda. Tele Hatlar olarak döneme damgasını vuran 900'lü hatlar gün gelecek dönemin hükümeti önünde çözülmesi gereken bir soruna dönüşecekti belki. Lakin o yıllarda henüz akıllanmamış olan telefonun işlevini de değiştirmişti.
Nereden çıktı bu 900'lü hatlar derseniz, Derya Bengi ve Erdil Zat'ın hazırladığı, Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan 100. Yılında Cumhuriyet'in Popüler Kültür Haritası 3 kitabından cevabını verebiliriz. Daha önce serinin iki kitabı çıkmış, ilk kitapta 1923-1950, ikinci kitapta 1950- 1980 arasındaki kültür haritası işlenmişti. Yollar Bize Memleket adıyla çıkan son kitapta ise 1980-2023 dönemi ele alınıyor.
Hani şimdilerde farklı kuşakların, yaşam biçimi, değer yargıları, gündelik hayat refleksleri yüzünden birbirini eleştirdiği zamanları yaşıyoruz ya, işte Yollar Bize Memleket, popüler kültür üzerinden Türkiye'nin 80'lerden 2023'e kadar kat ettiği uzun olduğu kadar da virajlı yolu bir nevi aktarıyor. Ve bir anlamıyla kuşaklararası bir köprü kuruyor. Derya Bengi'ye göreyse "12 Eylül sonrası oluşan toplumsal dinamikleri popüler kültürün abecesiyle işliyor."
Neler yok ki bu haritada, Aydınlar Dilekçesi'nden 'ansiklopedi savaşları'na, Asmalı Konak fenomeninden Muhteşem Yüzyıl'a, 'pop çağı ateşi'nden talk show'a, 'lahburger'den türkü bara, biri bizi gözetliyor ruh halinden meşhur karakter Burhan Altıntop'a, UEFA şampiyonluğundan Eurovision başarısına, Beyoğlu'nda müziğin çehseni değiştiren müzik mekanı Babylon'dan vejetaryen ve vegan olgusuna geçmişten günümüze kavramlar, olgular üzerinden Türkiye'nin halet-i ruhiyesi ele alınıyor.
ASMALI KONAK'LA BAŞLAYAN DİZİ FIRTINASI
Özel TV'lerin yayına girdiği 90'lı yıllarda birçok dizi ekrana geldi. Ama Asmalı Konak bir başkaydı. Nurgül Yeşilçay ile Özcan Deniz'in başrolde oynadığı, Kapadokya'da çekilen dizi Türkiye'yi ekrana bağladığı gibi büyük bir fenomen oldu. Yetmedi sinema filmi bile çekildi. Yerli dizi fitilini de ateşlemişti. Sonrasında TV kanalları dizilere yatırım yapmaya başladı. Türk dizileri başta Ortadoğu olmak üzere Latin Amerika'da Balkanlar'da hatta Uzak Doğu'da bile ilgi görecekti. Türkiye'de üretilen dizilerin yüzde 75'i yaklaşık 150 ülkeye ihraç edilecekti. Türk dizilerinin ihracat hacmi 2008 yılında sadece 10 milyon dolar dolayındayken 2018 yılında 350 milyon dolara ulaştı. Böylece dünyada bir Türk dizisi algısı oluştu.
DÜNYA STARI BONO İSTANBUL'DA
Popüler müzik dünyasının starlarından Bono, U2 grubuyla 6 Eylül 2010'da Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri kapsamında Atatürk Olimpiyat Stadı'nda muhteşem bir konser verdi. U2, Başbakan Erdoğan ile Dolmabahçe Sarayı'nda buluştu, sonra devlet bakanı Egemen Bağış ile köprüde hatıra fotoğrafı çekildi. İstanbul'un Avrupa Kültür Başkenti olmasının büyük zaferi olarak kabul edilecekti U2'nun İstanbul konseri...
YURDU, AY YILDIZ MODASI SARDI
90'lar, bir yanıyla Türkiye'nin 12 Eylül darbesinin etkisini üzerinden atmak için sivilleşme mücadelesinin verildiği, kentleşmiş bir ülke görüntüsü çizdiği, popüler kültürün liderliğini ilan ettiği, öte yandan da terörle mücadelenin en sert geçtiği yıllardı. İşte tam da böylesi bir atmosferde 1993'te Tarkan, Harbiye Açıkhava Tiyatrosu'ndaki konsere Ay Yıldızlı kolyeyle çıktı. Onu dönemin başbakanı Tansu Çiller izledi. Ay Yıldız modası olarak kayda geçen akıma Kayahan, Yonca Evcimik, Billur Kalkavan ve Barış Manço da destek verdi. İş orada kalmadı, Türk bayrağı sevgisinin her fırsatta gösterilmeye ve İstiklal Marşı'nın her türlü organizasyonda söylenmesine kadar gitti. Bu durumun üzerine üzerine kitaplar, makaleler yazıldı. Kimileri o yıllara özgü yükselen bir milliyetçilik olarak gördü bu durumu, kimileri terör olaylarına karşı toplumsal bir refleks olarak.
MUTFAKTA DOĞU BATI MÜCADELESİ
80 ve 90'lardaki kültürel harmanın bir ifadesi olarak ortaya çıktı Lahburger. Hamburger ile lahmacunun karşı karşıya geldiği bir kültürel çeşitlilikten yararlanan Barış Manço yaptığı şarkıya Lahburger ismini vererek bu tanımı ortaya attı. Hamburger 'Batıya açılan pencereydi', lahmacun ise 'edalı işveli, şifalı ve ceylan bakışlıydı'. Batı ve Doğu mutfakta karşı karşıya gelmişti. Sosyoloji, kültür hepsi üzerlerine boca edildi. Sonraları çiğ köftenin popüler olması yadırgandı, bir ara AB'nin önündeki tek engel kokoreçti. Yiyecekler hiçbir zaman bu kadar sosyolojinin ilgisini çekmemişti. Yıllar geçti o tartışmalar yakıştırmalar unutulup gitti, su aktı yolunu buldu, yiyecekler de yiyecek olarak varlıklarını sürdürüyor.
TELEVOLE GENÇLİĞİ NE YAPIYOR ŞİMDİ?
Şimdilerin zamane gençlerine, önceki kuşaklar nasıl tepki gösteriyor bir düşünün. Üç aşağı beş yukarı 90'larda şimdi gençleri eleştirenler, aynı nedenlerden dolayı dönemin eski kuşakları tarafından eleştiriliyordu. 90'ların gençliği Televole gençliği olmakla itham ediliyordu.
1994'te "Görmediklerinizi görecek, duymadıklarınızı duyacaksınız" sloganıyla yayın hayatına başlayan Televole aslında bir spor magazin programının ismiydi. Ama 10 yıl boyunca yayınlanan program, yarattığı etkiyle bir dönemi anlatırken kullanılan tanıma dönüştü. Kültürün, değerlerin sığlaştığını anlatmak için Televole kültürü tanımı yapılıyor, bu kültürün tüketicisi olan gençlere de Televole gençleri deniyordu. 12 Eylül sonrası siyasi ve toplumsal dizaynın bir yansıması ya da ona karşı kendiliğinden gelişen tuhaf bir tepkisiydi belki de. Ama Televole izlemek bir zamanlar aşağılanma nedeniydi. O günün aşağılananları yıllar geçip sosyal medya çıkınca şimdiki gençleri tefe koyar oldu.
TALK SHOW'LARLA SİVİLLEŞEN TÜRKİYE!
Türkiye, talk show'larla TRT'de 1988'de Aziz Üstel'in Gecenin Konukları programının yayınlanmasıyla tanıştı. Ama hemen kabul görmedi. Aziz Üstel'i hayatında canlı kanlı ilk defa gören Kenan Evren, Üstel'i bir köşeye çekip TV'deki haline kızıp "Sen benim karşımda nasıl rahat rahat takılırsın" diyerek uyardı. TV'deki böylesi bir rahatlığa ne devlet ne de darbeci Evren alışıktı. Program yayından kaldırıldı. Ama özel TV'lerin kurulmasıyla talk show'lar büyük sükse yaptı. Rüstem Batum ve Cem Özer sonrasında Okan Bayülgen, Beyazıt Öztürk derken talk show'lar TV'lerin vazgeçilmezi olacaktı. Ki 80'lerin program kaldıran Evren'ine karşılık, 90'ların cumhurbaşkanı Turgul Özal talk show'lara çıkıp herkesle senli benli konuşuyordu.
BİR BAŞKADIR BENİM LÜMPENİM
Mükremin Çıtır (Bir Demet Tiyatro), Arif (G.O.R.A.), Burhan Altıntop (Avrupa Yakası)... 90'lardan 2000'lere fenomen olmuş üç karakter. Sevdikleri zaman tam seven, üçkağıtta ellerine su dökülemeyen karakterler onlar. İşlerine gelince delikanlılar ama başları belaya girince bir o kadar da fırıldaklar. Farklı zamanlarda Türkiye bu üç karaktere güldü. Lümpen karakterlerdi. Bunun için eleştireni de vardı. Ama yine de çok sevildiler. Değer aşınması zamanlarının kahramanları olarak kaldılar akıllarda.
MİLENYUMLA GELEN BAŞARILAR
Milenyuma herkes gibi coşkuyla giren Türkiye, yılın ilk aylarında, 17 Mayıs 2000'de Galatasaray'ın UEFA Şampiyonu olmasıyla uluslararası alanda büyük özgüven kazandı. 2002'de Dünya Kupası'nda Türkiye Milli Takımı'nın üçüncü olması bu özgüveni yukarılara taşıdı. 2003'te Sertab Erener'in Eurovision'da Everyway That I Can şarkısıyla birinci olması Türkiye'nin uluslararası alanda başarıdan başarıya koşan macerasında bir başka dönüm noktasıydı. Nuri Bilge Ceylan'ın Uzak filminin Cannes'da Jüri Büyük Ödülü alması Sertab Erener'in başarısının gölgesinde kalsa da, Ceylan ilerleyen yıllarda Cannes'ın gediklisi olacak ve Kış Uykusu ile Altın Palmiye'yi alacaktı. Orhan Pamuk'un ve Aziz Sancar'ın aldığı Nobel ödülleri, basketbolda 12 dev adamlar, voleybolda filenin sultanları derken milenyumda Türkiye makus talihini yenmiş, spordan sanata ve bilime, başarılarıyla özgüvenli bir ülke haline gelmişti.