Sözü incitmeden konuşanlardan... Ses tonunda, hayatın pek çok durağından geçmiş, pek çok zorlu dönemecinden usta manevralarla çıkmış insanlara özgü bir dinginlik var... Saçlarında beyaz hükümranlığını çoktan ilan etmiş... Elaya çalan gözlerine yer yer deniz mavisi mi karışıyor ne! Normal tabii... Hayatı denizlerde geçmiş koca bir reis var karşımızda... Ailesinin 200 yıllık balıkçılık geleneğini sürdürüyor Mustafa Kibar... Vaktiyle bir balıkçı kasabası olarak bilinen Şile'nin en eski balıkçı ailelerinden Kibar'lar... Altı kuşaktır balıkçılık yapıyorlar. 1800'lerde büyük dedeleri Kibar Reis'in adı soyadı kanunuyla soyadları olmuş. Kibar Reis, Trabzon-Sürmene'de başlamış balıkçılığa... Aile halis muhlis Sürmeneli yani... Sonrasında oğlu Haşim Reis, onun oğlu Emrullah Reis ve mesleği bugün devam ettiren Mustafa Reis'in babası Kadir reis devralmış aile mesleğini... Haşim Reis, 1917'de ailesini toplayıp Şile'ye yerleşiyor... "İstanbul'un taşı toprağı ve dahi denizi altındır" diyerek. Aslında istikamet İstanbul... Şile'de yaşamaya karar vermiş değiller. Ama akrabalarından birini edebi aleme uğurluyorlar Şile'de ve buraya defnediyorlar. Sonra yurt biliyor Kibar ailesi Şile'yi, buraya yerleşiyor. Bazı akrabaları Garipçe'ye, bazıları Poyraz'a yerleşiyor. Kimisi de Rumeli Kavağı, Anadolu Fener'ine. Denizin, balığın olduğu, İstabul'un bereketli bölgelerini mesken tutuyorlar... Mustafa Reis 60'ına merdiven dayamış...
Ama deniz havası ve sevdası onu her daim dinç tutmuş... Kardeşi Murat Bey, oğlu Kadirhan ve yeğeni Murathan ve diğer akrabalarıyla birlikte 10 kişilik bir ekipler. Şile'nin ve İstanbul'un en köklü balıkçı ailelerinden biri onlar. Teknelerinin üzerinde, 'Kadir Reis Oğulları ve Torunları' yazıyor. Mustafa Reis, babası Kadir Reis'in onlara devrettiği ekmek kapısına hürmeten hâlâ onun ismini kullanıyor... Dedeleri hep, "Evladım meslekte tatlı tatlı birbirinizle rekabet edin işinizi iyi yapmak için. Elalemle etmeyin" dermiş... O yüzden "Bizim başkasının işinde, ekmeğinde, kazancında gözümüz yoktur. Kıyas yapmayız. Derdimiz daha çok 'Nasıl daha verimli çalışırız, ekmeğimizin peşinde helalinden nasıl daha başarılı koşarız' yönündedir bizim' diyor Mustafa Reis. Kendi tadilatlarını da kendileri yapıyorlar... Teknelerini de onarıyorlar, ekmeklerine olta da atıyorlar. "Biz bu mesleği Rumlardan öğrendik" dermiş dedeleri. Mustafa Reis anlatıyor: "Dedem bizim işimiz 'Rum zanaatı' derdi. Dedemler kış geldiğinde Marmara Adası'na giderlerdi. Adacılık derlerdi buna. 'Balık kokuyor ağ atalım' derlerdi. Kokudan anlarlardı balığı. Akıntıyı ölçmek için boş tenekeyi denize atarlarmış, teneke gidiyorsa, sular bu tarafa akıyor demektir. Ona göre ağ atarlarmış. Ağlar az ya hep el dokumasıymış. Hep beden gücü, kürek. Ben dedemi gördüm, beraber çalıştık kürekli dönemlerde. Dedemlerin, çok küçükken kürekliden benzinli makinelere geçtikleri zamanı gördüm. Bizde eskiden takalar vardı. Eskiden balık tuttuğunuz zaman tekneye koyacaksın tekne götürecek Azapkapı'ya, Karaköy'e... Oradaydı haller..." Mustafa Reis, ortaokuldan sonra balıkçılık mesleğinde karar kılmış. Zaten çocukluğunun denizlerde geçtiğini söylemeye gerek bile yok... Oğlu Kadirhan ise mimari okumuş. Ama o da balıkçılıkta karar kılmış... "Deniz, balıkçılık bir tutkudur. Bizim kanımızda var deniz" diyor Mustafa Reis. Ailesi ona, o da oğluna asla balıkçı olması için baskı yapmamış. "Ama" diyor Kadir Reis, "Bu mesleğin tadını alan, ruhunda hisseden kolay kolay bırakamaz. Deniz sırdaşınız, balık dostunuz olur."
DUMANSIZ HAVA, IMANSIZ HAVA!
Eskiden biz gökyüzüne bakıp tahmin yapardık. Ay ayakta, dik durduğu zaman hilal şeklinde 'Ay ayakta balıkçı yatakta' derdi dedelerimiz. Ay yatıyorsa, enlemesine duruyorsa 'Ay yatakta, balıkçı ayakta' derlerdi. Hava pamuk pamuk dumanlı olduğu zaman rahatlardık. Ama dedem 'Dumansız hava, imansız hava' derdi. Çıkmazlardı balığa o durumda."
SUDAKİ KABARCIKTAN BALIĞIN CİNSİNİ ANLARIM
"Biz balığa çıkarken rastgele deriz ya, bu söz çok şey anlatıyor. İnsan kısmetinde ne varsa onu yer, onu yaşar. Ama çaba gerekir. Kader gayrete aşıktır derler. Biz gayret ederiz. Rastgele diye atarız oltamızı. Gerisi kısmet... Ama işi büyüklerimizden öyle öğrendik ki, şimdi teknemizde radar da var ama ben bakmam. Büyüklerim gibi nerede balık olduğunu kokusundan hissederim. Denizdeki minik kabarcıklardan, dalgalardan altta hangi balık olduğunu sezerim. Bunlar hep meslek sırları... Yüzlerce yıllık geleneğin bilgi mirası."
OĞLUM MİMARLIK OKUDU AMA BALIKÇI OLDU!
"Balıkçılık güzel olduğu kadar zordur. Cumartesi, pazarın yok. Sosyal hayatın yok. Hayatın deniz. Hava aydınlanmadan çıkıp, hava kararın- ca dönüyorsunuz denizden. Tabii ben de okumak istedim ama aklım başıma geldiği yaşlarda babamın meslekte yalnız kaldığını gördüm ve onun yanında olmak istedim. Ve geleneği sürdürdüm. Siyah önlüğümle balığa çıkardım. Ertesi gün yakam lekelenmiş diye öğretmenimden azar işitirdim. Balık kokardım buram buram... Kızım var bir de o endüstri mühendisi oldu. Oğlum mimarlık okudu ama bizim mesleğe aşık... Beraber çalışıyoruz."
ŞİMDİ DUMANSIZ KALKAN ZAMANI!
"1 Ağustos'ta kolyoz tutmaya başlardık, hayvan bitti. Bizim çocukluğumuzda vardı gitti, terk etti burayı. Ağustos'un 15'inde oltayla palamut tutuyoruz. 1 Eylül'de teknelerle tutuyoruz. 1 Eylül başlıyoruz Kasım 10'da bitiyor. Kasım'ın ilk haftasından sonra çinekop başlıyor, sarıkanat. Eskiden çinekop diyorduk. Şimdi kalkan başladı. Kalkan Nisan 15'e kadar devam eder. Kalkan iyi, bol bu sene. 300-400 arası kilosu. Yüzde 100 kazanıyor insanlar. Lokanta koymuş 1450 TL fiyat, pişmişine. Arada uçurum var bana göre. Balık dükkanları da öyle satıyor. Kalkanı da ağ atarak tutuyoruz. Kalkan ağı var. Kalkancılık yapıyoruz, yaptığımız işin en düzgününü yapmak isteriz. 'Yapayım da olsun' değil."
DENİZDE, ELİN İŞTEDİR AMA RUHUN DERİNDEDİR
"Deniz insana kendi içine bakmayı öğretiyor. Elin işte ama ruhun derinliklerde... Denizde karşılaşabileceğin zorluklar belli. En fazla fırtına, dalga olur, balık tutamazsın. Ama İstanbul'da trafiktesin, kırmızı ışıktasın, kimseyi tanımıyorsun, araba mı vurdu, omuz mu attı? Ben İstanbul'a gittiğim zamana düşünüyorum insanlar nasıl yaşıyor diye bu stresle! Her an her şeyle karşılaşabiliyorsun."
KAPTANLIK AYRI REİSLIK AYRI!
"Kaptan demeyiz biz. Aşağılamıyorum ama reislik başka bir şey. Bayrağı nasıl tutuyorsan Reisliği öyle tutman lazım. Balık tutmasan da mürettebatını maddi manevi koruyacaksın. Fırtınada, zor durumda kendini ortaya koyacaksın."