"Rego'nun hikayesi erkeklerin yönettiği faşist bir devlette doğan bir kız çocuğuyla başlar. Genç bir kadın olarak Britanya'nın en kibirli ve geleneksel sanat okulunda eğitim görmüştür. Erken yaşta otoriteyi ve onu kendi dünyasının himayesinde altüst etmenin hazzını öğrenmiştir."
Küratör Alistair Hicks'in anlattığı Rego, figüratif sanatı yeniden tanımlayan sanatçı Paula Rego'dan başkası değil.
Portekiz'te faşist Salazar'ın iktidarının ilk döneminde dünyaya gelen ve çocukluğunu, ilk gençliğini, bu faşist iktidar döneminde geçiren Paula Rego, baskıcı, kuralcı, otoriter bir toplumsal ve siyasal iklimi iliklerine kadar hissetmesine rağmen zekasıyla ve yaratılığıyla bunlarla baş etmesini öğrenmiş bir sanatçı. Zaten bir söyleşisinde de "En sevdiğim temalar güç oyunları ve hiyerarşiler. Hep kafalarındakini altüst etmek, kurulu düzeni bozmak, kahramanları ve budalaları değiştirmek istiyorum. Eğer hikaye 'verilmişse' kendi deneyimime uygun hale getirmek ve şoke edici olmak için onu değiştiriyorum. Hikayeleri sevmekle beraber onların altını oymak istiyorum" diyerek nasıl faşist sistemle başa çıktığını anlatıyor.
Ama hikayesi orada bitmiyor. Sonrasında sanat dünyasındaki hiyerarşiyi altüst edici, kurulu düzeni bozucu, ezber öğretileri yıkıcı işler koyuyor. Olağanüstü hayal gücüne sahip, kadınların temsil edilme biçiminde devrim yaratan ve doğrularından ödün vermeyen ressam, eserlerinin çoğunda kişisel doğasını, kök saldığı sosyopolitik bağlamı, baskı, otorite ve kurumsal şiddet gibi temaları öne çıkararak sanat dünyasının en büyüklerinden biri olarak adını sanat tarihine yazdırıyor.
İşte böylesi önemli bir sanatçı yeni yılın ilk günlerinden Suna ve İnan Kıraç Vakfı Pera Müzesi'nde sizleri bekliyor. Çünkü küratörlüğünü Alistair Hicks'in yaptığı Paula Rego: Hikayelerin Hikayesi başlıklı sergi müzede açıldı. Sergide, sanatçının yağlıboya, pastel, karakalem ve akrilik resimleri ile yerleştirmeleri yer alıyor. Rego'nun hem kişisel hem de toplumsal mücadeleyi odağına alan 1960'lı yıllara ait erken dönem işlerini, 1990'larda ürettiği tek figürlerden oluşan, güçlü anlatımlara sahip büyük boy resimlerini ve 2000 yılından sonra ürettiği katmanlı sahnelerden oluşan çalışmalarını bir araya getiren sergi, 30 Nisan kadar sürecek.
Rego'nun nasıl bir gücü olduğunu da şöyle anlatalım. 2000'lerin başında Rego'nun kürtaj meselesini ele aldığı bir dizi resim, Portekiz'de kürtajın yasallaşması için yapılan referandumla ilişkilendirildi. Bu resimler kampanyada etkin bir biçimde kullanıldı ve sonunda yasa değişti. Dönemin Portekiz Cumhurbaşkanı, Rego'nun resimlerinin sonuca olan etkisini şöyle tanımladı: "Bu türden şeylerle devam edemeyeceğimizi göstermenin müthiş bir yoluydu."
Ressamın sanatının tüm evrelerini temsil eden eserleri son olarak Tate Britain'da düzenlenen retrospektifte sergilenmişti, kimi işleri de bu yılki Venedik Bienali'nde de yer almıştı. İşte İngiltere ve Venedik'ten sonra sanatçının tüm sanat hayatını özetleyen sergisi Türkiye'ye geldi.
BİR İSTANBUL PANORAMASI
Pera Müzesi'ndeki ikinci sergi ise Zamane İstanbulları adını taşıyor. İstanbul'da yaşayan ve birbirinden farklı tarzlarda üreten 11 fotoğrafçının eserlerinden oluşan sergi bir İstanbul insan odaklı bir panoraması sunuyor bizlere. Refik Akyüz ve Serdar Darendeliler'in küratörlüğünde gerçekleşen sergide büyükşehirden bir metropole dönüşen şehrin sancılı değişimini görmek mümkün. Silva Bingaz, Osman Bozkurt, Ci Demi, Kıvılcım S. Güngörün, Ekin Özbiçer, Emin Özmen, Ahmet Sel, Ali Taptık, Kerem Uzel, Erdem Varol ve Cansu Yıldıran'ın işlerinden oluşan fotoğraf sergisi, sanatçıların kenti kişisel bir etkileşim alanı olarak yorumlama pratiklerini ve İstanbul sokaklarında karşımıza çıkan olağanüstü, bir o kadar da olağan tuhaflıkları gündeme getiriyor. Ama iş bununla bitmiyor. Yaşar Adnan Adanalı, Fırat Genç, Şebnem İşigüzel, Melisa Kesmez, Biray Kolluoğlu, Gamze Toksoy ve Sibel Yardımcı gibi yazarlar da sergideki fotoğraflardan yola çıkarak kaleme aldıkları metinlerle İstanbul'u anlatıyor.