Hz. Mevlana'nın 22'inci kuşak torunu olan Esin Çelebi, 2 Nisan 1949 Halep doğumlu.. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arap-Fars Filolojisi bölümünde tahsil gördü.1996 yılında kurulan Uluslararası Mevlana Vakfı'nın Başkan Vekili oldu. Vakıf bünyesinde, hazırladıkları iki önemli projeyi Kültür ve Turizm Bakanlığı aracılığı ile UNESCO'ya sundular. 'Sema ve Mevlevi Müziği'nin 'İnsanlığın Sözel Kültür Mirası Başyapıtı' seçilmesini, 2007 yılının 'Dünya Mevlana'yı Anma Yılı' ilan edilmesini sağladılar. Selçuk Üniversitesi Mevlana Araştırmaları Enstitüsü Danışmanlığı da yapan Esin Çelebi'ye Mayıs 2011 tarihinde 'Dünya Birliği, Barış ve Adalet' konularında yaptığı çalışmalar ve katkılarından dolayı Berkeley California Starr King School For The Ministry tarafından ABD'de fahri doktora unvanı verildi. 7-17 Aralık tarihleri arasında bu yıl 749'uncusunu idrak ettiğimiz, Hz.
Mevlana'nın Vuslat Yıldönümü Uluslararası Anma Törenleri (Şeb-i Arûs) vesilesiyle Çelebi'yle, Mevlana'nın torunu olmanın verdiği hissi ve büyük mutasavvıfın dünyayı nasıl etkilediğini konuştuk...
- Efendim, Çelebi ailesinde yetişmek nasıl bir histir? Nasıl bir ailede, nasıl yetiştirildiniz? Neler gördünüz, neler yaşadınız? Hz. Mevlana ve Mevlevilik yolunu idrakiniz çocukluğunuzun hangi zamanlarına rastlıyor?
- Hz. Mevlana soyundan gelmek, Çelebi ailesinde yetişmek bir sorumluluktan daha önemli bir konu. Onun için de büyüklerimiz bizi "Bu kanı taşıyorsanız, bu kana hizmet etmelisiniz" diye yetiştirdiler. Doğduğumuz günden beri ailemizde bu konular konuşulduğu için çok da zor bir şey değil bu doğrusu. Bir tek şey söylediler yaşımız büyürken: "Dikkat et, Hz. Mevlana torunusun.
Yaptığın her hareket 'Esin bunu yanlış yaptı' değil, 'Hz. Mevlana torununa bak nasıl davranıyor' diye nitelendirilir. Onun için de hareketlerinize dikkat edin" dediler. Onun dışında kendi yaşıtlarım nasıl yetiştiyse aynı o şekilde yetiştirildik. Yani hem hayatı yaşadık hem manevi olarak beslediler bizi.
- Batı'da Hz. Mevlana'ya büyük bir ilgi var... Tabii ki bizde de öyle. Sizin de kitabınızda belirttiğiniz gibi "Mevlevilik bir felsefe değil. İslam ışığında bir manevi yolculuk..." Mevlana'yı İslam'dan koparıp öğretisini bir 'kişisel gelişim' metodu olarak sunanlar da var. Bu konuda neler söylersiniz?
- Mevleviliğin bir felsefe olarak görülmesi bizleri üzüyor, çünkü Hz. Mevlana'nın bizlere verdiği bilgi bunun çok ötesinde. Hz. Pir yaratılmış her şeye saygıyı ve sevgiyi anlatmakta. Halbuki bu kadar küçük bir şeyin içerisine hapsedersek yazık etmiş oluruz diye düşünüyorum. Kendisi zaten söylüyor 'Ben Kuran'ın bendesiyim, Hz. Muhammed'in yolunun tozuyum. Kim bundan başka bir söz naklederse benden, ondan şikayetçiyim' diyor. Hz.
Pir, insanı anlatırken hep Allah'la olan bağlantısını, Allah aşkını anlatmış. Hatta gençlerle konuşurken onu söylüyorum, "Beşeri aşkta bile hemen Allah'la konuşmaya başlarsınız." Hz. Pir'in o sözü de vücut buluyor, diyor ki, "Bütün aşklar ilahi aşka köprüdür."
- Bu konular mahremdir biliyorum ama... Belki anlatmaya manevi izniniz olduğu birkaçı vardır... Gördüğünüz bir Hz. Mevlana rüyasını paylaşır mısınız? Siz bunu nasıl yorumlamıştınız?
- Hz Pir'le birlikte yaşıyoruz zaten. Müminler ölmez, bir odadan diğerine geçerler. Onlar da bizimle beraberler. Gerçekten bu yolda hizmet ederken hep benimle beraber olduğunu hissediyorum Hz. Pir'in. Tabii Rabbime dua ederek başlıyorum her şeye. O da bir mana aleminde (rüyada) Hz. Mevlana tarafından bana hediye edilen bir dua. Onu da paylaşabilirim. Taha Suresi'nde, Hz. Musa'ya peygamberlik verildiği zaman, "Ya Rabbi sinemi genişlet, dilime söyleme kolaylığı ver, söylediğim doğru anlaşılsın" diye bir duası var. Bu dua ile başlıyorum. Onun için de biliyorum ki Hz. Pir yardım ediyor. Rabbim utandırmasın hiçbir zaman inşallah hiçbirimizi. Bu manevi yoldan ilerlemek isteyen herkesin yolu açık olsun inşallah. Evet, birkaç defa Hz. Pir'i rüyamda gördüm ama çok değil. Hep oralarda aldığım işaretlerle "Aferin çocuğum güzel çalışıyorsun, daha da devam et, daha da ileri götür, daha çok ilmini artır ve bu ilmi herkesle paylaş" yorumunu yapıyorum kendime.
KATOLİK PAPAZ MEVLANA'DAN ETKİLENİP İSLAM'I SEÇTİ
"Katolik bir papazken arayış içinde olup tek tanrılı dinler dersi veren biriyle tanışmıştık. O, arayış içindeyken tesadüfen bizim Amerika'ya bir gidişimizde, bir tanıdığı demiş ki "Sen meraklısın böyle şeylere. Rumi'nin kanını taşıyan, torunlarından biri geliyor, git bir tanış." O efendi de bizim konuşmamıza gelmiş, o şekilde tanışmıştık. Daha sonra e-mail yazmıştı gelmek istiyorum diye, daha da çok araştırmış. Türkiye'ye geldi, gitti dolaştı tekrar geldi. İkinci gelişinde artık şehadet getirip İslamiyet'i kabul etti. Sonra Amerika'ya geri döndü. Bir sonraki sene, Ramazan'ı geçirmek üzere geldi. Yaz günü sabah namazından teravih dahil hepsini kılarak, orucunu tutarak, benim diyen Müslümanın yapamayacağı bir tempoda yaşadı o Ramazan'ı. İranlı genç bir hanımla evlendi bir sene önce de. Konya'ya taşındı. Burada yaşıyor. Çok yakın oturuyor bizlere."
BEN KURAN'IN BENDESİYİM
"Mevlana, 'Ben Kuran'ın bendesiyim, Hz. Muhammed'in yolunun tozuyum. Kim bundan başka bir söz naklederse benden, ondan şikayetçiyim' diyor. Hz. Pir, insanı anlatırken hep Allah'la olan bağlantısını, Allah aşkını anlatmış."
HOLLANDALI BEATRİCE, MÜSLÜMAN OLUP BEYAZGÜL OLDU!
"Hollandalı bir hanımla karşılaşmıştım Türkiye'ye Hollandalı bir grupla gelmişti. Müslümandı ve Hz. Pir yolunda hizmetteydi, grubun tamamı neredeyse öyleydi. İstanbul'da karşılaştık, Konya'ya da geleceklerdi. İsmini sordum Hollanda ağzıyla ismini söyledi, Beatrice gibi bir şeydi. O sesi çıkarmaya çalıştım, baktım çıkartamıyorum 'Sizin isminiz Beyazgül olsun mu, ne dersiniz?' dedim hanıma. Beatrice'e en uygunu. Onun üzerine hanımın gözlerinden yaşlar akmaya başladı çok heyecanlandı. Dedi ki, 'Biliyor musunuz ben dans meraklısı bir insanım. Bazı afişler gördüm, beyaz elbiseli insanlar dans ediyor gibiydi. Bilet aldım gittim onları izlemek istedim. Onlar dönmeye başladığında gözümün önünde sanki beyaz gonca güller açılmaya başladı ve burnuma mis gibi bir gül kokusu geldi dedi. Siz şimdi bana Beyazgül ismini koyuyorsunuz' dedi. Bu benden değil Rabbim onu mükâfatlandırmak istedi, bizim dilimizden söyledi çok şükür."
MASAL YERİNE MESNEVİ HİKAYELERİYLE BÜYÜDÜM
"Biz beş kardeşiz, beşimiz, çocuklarımız hatta torunlarımız bu yolda hizmetteler. Mevlana'nın hikayeleri, Mesnevi'deki hikayeler öyle güzeller ki bir çocuğun da ruhuna hitap edebiliyor. Yaşı ilerlemiş, bu yolda senelerini vermiş insanlara bile hâlâ yeni yeni ufuklar açıyor. Her okumada insanlar bunu hissedip bunu söylüyorlar zaten. Okudukça, üstünde düşündükçe, tefekkür ettikçe, araştırdıkça yeni kapılar açılıyor daha derine gidebiliyor insanlar. Bizler de böyle büyüdük. Babaannemiz özellikle bizimle otururdu, hikaye anlatırdı. Ancak büyüdükten sonra anladık ki bunlar Mesnevi hikayeleri. Bizi bunlarla büyüttüler."