1990'ların başı... Muhabiriniz henüz 13 yaşında. Fatihli bir suriçi İstanbul'u çocuğu olarak, bizim İstiklal Cadde'miz, Beyazıt-Sultanahmet güzergahıydı... Hem eve yakın, hem hayata. Rengarenk bir dünya... İlk kez orada gördüm ve tanıştım kendisiyle. Neredeyse beline kadar inen saçları, göbeğiyle buluşan sakallarıyla, Sahaflar Çarşısı girişindeki çınar ağacının altında bütün heybetiyle duruyordu... Üniversite öğrencileriyle, gelen geçenle, esnafla sohbet ediyor, selam veriyor selam alıyor, kendi kitaplarını ve küçük antika eşyalarını satıyordu... Kitabını alma bahanesiyle tanıştım ve dostluğumuz bir daha hiç kopmadı Hüseyin Avni Dede'yle... Evet, aldığım ilk şiir kitabıydı onunki: 'Keman Çalan Ölüler'di adı... Sonra her gittiğimde bir kitabını daha aldım. Her seferinde kendi yaşıtıymış gibi dinledi beni, sabırla, şefkatlle... Çay ısmarladı. Aslında herkese karşı hep böyle oldu, Beyazıt Çınaraltı'nın, aslında İstanbul'un simgelerinden biri olan şair Hüseyin Avni Dede...
Şiir zevkim onunla başladı ve gelişti. "Sakalım Güney Afrika, sakalım Sudan/Ne ölümler yaşadım havadan sudan", "Bak Türkan kuşların da parası yok" gibi pek çok dizesi sadece aklıma değil, ruhuma kazındı... Hiç unutmadım.
58 yıldır aynı çınarın altında duruyor... Kendi kitaplarını ve antika paralarını satıyor. Beyazıt'ın uğuru olarak görüyor onu sevenleri, sahaf esnafı... Bugünlerde her zamankinden daha mutlu Hüseyin Avni Dede... Çünkü adı, hayatını adadığı, bir gün olsun terk etmediği çınara verildi. Artık yıllardır gölgesinde durduğu 539 yıllık çınarın adı Hüseyin Avni Dede Çınarı... Park Bahçeler ve Yeşil Alanlar Dairesi Başkanlığı, Tabiat Varlıklarını Koruma Şefliği 'Anıt Ağaç' kapsamında beş asırlık çınara onun adını verdi...
İstanbul'da tarihi yarımadayı bilen, gezmeyi seven çoğu insan simasını bilse de, hayatına dair malumatımız pek azdı... Güneşli bir sonbahar günü, yine çınarın altında nöbetteyken, işine mani olmadan konuştuk Hüseyin Avni Dede'yle... Onu, ondan dinledik.
10 YAŞIMDAN BERİ BURADAYIM
"Süleymaniye'de doğdum 1954'te. Baba tarafı Antalyalı, anne Manisalı. Rahmetli babam da şair ve benim de edebiyatçı olmamı çok istiyordu. Babam Durmuş Dede çok varlıklı bir tüccardı. Marpuççular Çarşısı'nda züccaciye işi yapardı. Oradaydı yeri. 60 ihtilalinde krediler kesilince işleri bozulmaya başlıyor. 64'te ise iflas ediyor. Evimizi, dükkanlarımızı her şeyimizi kaybediyoruz. 10 yaşında başladım Beyazıt'ta incik boncuk satmaya..."
BABAM ÇOK ZENGİN BİR TÜCCARDI, İFLAS ETTİ
"Bir kız kardeşim var, ressam. İngiltere'de yaşıyor. Bir de kimya mühendisi abim var. Ailede bir fire vermek zorundaydık. Ben Şehremini Lisesi'ndeyken okulu bıraktım, babamla birlikte çalışıp eve bakmaya başladık. Babamın çalışırken çıkardığı şiir kitapları vardı. Evimize Fazıl Hüsnü Dağlarca gelip giderdi. Babamın arkadaşlarıydı. Eskiden o kitapları, eşe dosta bedava dağıtırdı. Babamın kitaplarını satmaya başladım ben de İstiklal Caddesi'nde ve Beyazıt'ta. "
PARAYA HİÇ ÖNEM VERMEDİM
"Zaten evde şiir solunuyordu. Ben de 14-15 yaşlarında içimde hissettim şiiri. İlk kitabım 'Şairler Üzülmesin' 1973 yılında çıktı. Sokakta babamın kitabını sattığım dönemlerde kendi şiirlerimi kağıtlara yazar, duvara asardım. Şiir sergisi yapardım yani. İstiklal Caddesi'nde Fransız Konsolosluğu ve Tokatlıyan Pasajı önünde çalışırdım. Tuhaf bir şekilde kaybetme korkusu olmadı içimde hiçbir zaman. Paraya önem vermedim."
BUGÜNÜN İNSANI, 500 YIL YAŞAYACAKMIŞ GİBİ HIRSLI!
"70'lerin başında ben de hippiliğe özendim. Hippiliğe özenip de müzikten kopuk olabilir misiniz? Led Zeppelin'ler, Jimmy Hendrix'ler, Pink Floyd'lar... Hepsini dinledik. Benim içimde hissettiğim hayat görüşüyle hippilerinki doğal bir şekilde kesişiyordu. Hippiler de kuşlar gibi yaşamak istiyordu. Kuşların da parası yoktu işte! Bugünün insanı sanki 500 yıl yaşayacakmış gibi hırslı. Ben de 60 yıldır çalışıyorum, işimi aksatmadım. Ama hırsa gerek yok!"
BAKIMI ZOR OLSA DA SAKALLARIMA MECBURUM!
"Sakalarımın 40'ıncı yılı... 1982'te niyetlenmiştim uzatıp hiç kesmemeye. Beni insanlar böyle tanıdılar, böyle sevdiler. Çok eskiden bir ara kesmiştim. Buraya gelip bana sordular insanlar, 'Hüseyin Avni Dede nerede?' diye. Bu sakallar artık benim insanlara karşı sorumluluğum oldu. Bakımı zor olsa da buna mecburum..."
ONDAKİ KÜÇÜK BİR ÇİZİĞİ, KENDİ GÖVDEMDE HİSSEDİYORUM
"Bu çınar 539 yaşında. Ben daha önce araştırmıştım. 350 sanılıyor ama bu doğru değil. 58 yaşımı onun altında, dibinde geçirdim. Onun gövdesi çizilse ben acısını kendi gövdemde hissediyorum, inanın bana. Beyazıt dingindir, insan kendi ruhuna, kendi içine rahat bakabilir burada. Bir de sahaflar, üniversite, kütüphane buraya buram buram kitap kokusu yayar. Okumanın lezzetini burada tanımıştır pek çok insan. Beyazıt ruhu yaralı insanı onarır. Şefkatli ve vicdanlıdır. Bir dönem Beyoğlu'nda da çalıştım. Beyoğlu tam tersi, serttir. Donanımı olmayan, güçsüz insanı ezer yutar. Güçlüye şapka çıkartır..."
EŞİMİ ÇOK ERKEN KAYBETTİM, BIR DAHA EVLENMEDİM
"1990'da tiyatro sanatçısı Semiramis Ün'le evlendim. 1998'de kaybettim. Ani bir kalp kriziyle. Gözümün önünde oldu her şey... Çok aşıktık. Bir daha evlenmedim. Çocuğu vardı o zaman 12 yaşında... Bir manevi oğlum var yani. Babası o üç yaşındayken bırakıp gitmişti. Göztepe'de oturdum uzun yıllar. Ev kentsel dönüşüme girdi. O dönem Fındıklı'ya taşındım. Babadan kalma evimize. Oradan daha rahat oluyor Beyazıt'a gidip gelmek. Vakti zamanında babamla birlikte alıp taksitini ödediğimiz evdir o..."
ÇINARA VE İNSANLARA OLAN SAYGIMDAN, AYAKTA DURURUM
"Bu çınarın altında bir evliya yattığına inanıyorum artık. Yoksa nedir beni 60 yıldır burada tutan! Bir dönem belediye satış yapmama izin vermedi. Gelemedim buraya. Her gece rüyama girdi çınar... Üzerime devrilmişti bir keresinde ama bana hiçbir şey olmamıştı. Ağırlığı yoktu... Tüy gibiydi... Onunla aramızda dünya lisanlarına çeviremeyeceğim bir dil, bir sohbet var. Konuşuyoruz biz onunla. Bana yaşama gücü veriyor. Bazen ben miyim çınar, çınar mı ben karıştırıyorum! O kadar bütünüz... Ben burada bir gün bile oturmadım. Hep ayakta dururum. Çünkü görevim bu. İnsanları selamlamak, uğurlar dilemek. Bu hem insanlara, hem çınara saygımdan. Her akşam Sahaflar Çarşısı esnafını uğurlar öyle kapatırım tezgahımı..."