Yüzlerce yıllık, kadim musikimiz bize insanı anlatır, ruhun derinliklerine bakar... Sayısız makam çeşitliliği 'hissiyat' zenginliğimizin de bir ifadesidir aslında. Belki de bu yüzden, çoğu eski bestekarımız aynı zamanda mutasavvıftır, ariflerdendir... Ruhtan, duygundan anlar... Başta türlü bir 'kalp mütehassısı'dır onlar! Beşeri aşktan ilahi aşka; "Leyla'dan Mevla'ya" uzanan çetrefilli arayışa da nefes verir musikimiz... Hele bir de bu müziği, her sesin, sözün, notanın hakkını veren, üzerine düşünen, fikir sahibi olan icracılardan dinlemenin tadına doyum olmaz...
İşte, Klasik Türk Müziği sevenlerin yakından takip ettiği, kolay kolay 'star' çıkarmayan bu alanın son dönem parlayan seslerinden Yaprak Sayar, bu isimlerden biri. Dinleyeni, kendi iç aleminde makamlar arası yolculuğa çıkaran bir ses... Cam gibi kırılgan ama keskin bir ses... Kendi açtığı yarayı kendi onaranlardan... Ona bazıları "Yeni Safiye Ayla" diyor... "Taş plak sesli kadın" diyen de var. Bu bir sevgi, takdir göstergesi tabii. Yoksa sanatta, kendi emeğiyle var olan her isim bizatihi kendisidir tabii ki... Yakın dönemde güzel bir turneyle, özel bir projeye imza attı Sayar. Kadim coğrafyamızın tarihi ve ruhani mekanlarında şehir şehir gezerek, oraların ruhuna uygun repertuvarlarla konserler verdi. İpek Yolu'nda Meşk adını verdiği bu proje yakında hem sesli hem görüntülü olarak da yayınlanacak... Bu projeyi fırsat bilip, aynı zamanda bir akademisyen olan Sayar'la musikideki hayatı, hayattaki musikiyi konuştuk.
- Klasik Türk Müziği'nde sizi ne çekti? Yaşınız, kuşağınız itibariyle de pek çok başka türe, mesela popa yönelebilecekken...
- İlkokulda Dede Efendi bu zehri ruhuma zerk etti sanırım, çünkü o günden beri klasik olan her şey, benim hayranlık duyduğum her şeye karşılık geliyor. Elbette benim de pop müziğini sıkça dinlediğim dönemlerim oldu ama Türk müziği sevgim hep vardı.
- Sonrasında müzikle ilgili eğitimizin nasıl devam etti? Şu an akademide neler yapıyorsunuz?
- İlk olarak eski zamanların konservatuarı olarak anılan Üsküdar Musiki Cemiyeti'ne başladım. Bir sene sonrasında TRT İstanbul Radyosu Gençlik Korosu sınavlarına girip kazandım. Tüm bunlardan bir sene sonra da İstanbul Teknik Üniversitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı Ses Eğitimi Bölümü'nü kazandım. Konservatuar biter bitmez Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi'nde Türk Din Musikisi bölümünde yüksek lisansa başladım, şu anda da Bahçeşehir Üniversitesi Konservatuarı'nda sanatçı öğretim görevlisi olarak ders veriyorum. Ayrıca bir dönem kendi okulumda da üslup ve repertuvar dersleri verdim.
- Musiki ve cazı bir araya getirip bir albüm de yaptınız. Sizce bizim musikimiz ve caz arasında belli noktalarda kesişim kümeleri, benzerlikleri var mı? Doğaçlamalar mesela...
- Bu fikir 2013 senesinde Washington'da Ertegün Jazz Series kapsamında büyükelçilik binamızda verdiğimiz East in Jazz konseri ile başladı. Şöyle ki; konser, Türk müziği eserlerinin caz müziğiyle buluştuğu bir repertuvara sahipti. Yaptığım albümde olduğu gibi bu konserde de tamamen kendi klasik icra üslubumla eserleri seslendirdim ve cazın doğaçlamasıyla müziğimizin gazellerini buluşturdum, bu noktada dediğiniz ortak paydada buluşmuş olduk. Konser esnasında yaşadığım duyguyu tarif edemem ama hissettiğim şey, özgürlüktü.
- İpek Yolu'nda Meşk projenizi anlatır mısınız? Nerelerde konserler verdiniz?
- Konya'da Karatay Medresesi'ni gezdiğim esnada mekandaki akustiğin beni etkilemesi üzerine minik bir doğaçlamamı videoya çektik. Sonra bu gerçekten minik olan doğaçlamanın, sosyal medyaya bir arkadaşımın paylaşımı olarak düştükten bir saat sonra, çok ciddi bir izlenme oranına ulaşması, video ile ilgili gelen yorumlar, benim ilhamım oldu. Örneğin; 18. Yüzyıl'da inşa edilmiş bir kilise ise o dönemde müziğimizde var olmuş bestekarlarımıza yer veriyorum... Şu ana kadar, 10 ayrı şehirde konser verdik. Bunlardan bazıları; Tokat Yağıbasan Medresesi, Amasya Darüşşifası, Nevşehir Kalesi, Mardin Müzesi, Edirne 2. Bayezid Külliyesi, Bursa Zindankapı, Gaziantep Aziz Bedros Kilisesi... Aynı zamanda bu konserler ses ve görüntü olarak da kaydedilip daha sonra izleyiciyle buluşturulacak.
- Bu tarihi mekanlar size ve dinleyiciye nasıl etki ediyor?
- Mekanlar ve müzik buluştuğu andan itibaren bir zaman tünelinin içine girmiş gibi oluyoruz hep birlikte. Zaten eskiyle mutluluk bulan ruh dünyam sanki asıl yerine seyahat ediyor gibi hissediyorum. Mesela Gaziantep'te verdiğimiz konser repertuvarında,18. Yüzyıl'da da inşa edilmiş Aziz Bedros Kilisesi'nde olduğumuz için, Türk müziği tarihinde o dönemde yaşamış olan bestecimiz Zaharya'nın bir eseriyle başlamıştık. Bu bilgiyi de küçük anekdotlarla seyirciyle paylaşmıştım.
- Bizim makamlarımızın yüzyıllardır ruha ve hatta bedene şifa olduğunu, şifahanelerde kullanıldığını biliyoruz. Türk Müziği makamları ve şifa üzerine düşünceleriniz neler?
- Müziğimizin şifasına inanıyorum, eğer kendinizi doğru makamlara bir iki gün maruz bırakırsanız ne demek istediğimi anlayacaksınız.
MUSİKİMİZ, VAROLUŞA TASAVVUFİ AÇIDAN BAKAR
- Klasik Türk Müziği'nde aşk ve insan varoluşu sizce ne tür bir bakışla dile getiriliyor?
- Aşka daha çok yer verilmiş aslında eserlerde ama varoluş ile ilgili daha çok tasavvufi bir bakış açısı var. Aşkın kavuşamayan halleri olduğu gibi, kavuştuğunda yaşanan duygulara dair anlatımlar da vardır. Ancak bazı eserler çok umutsuz olur, ben genellikle böyle eserleri seslendirmeyi sevmem çünkü karamsarlıktan hoşlanmam. Varoluş ile ilgili olarak ise şu sözle bitirebiliriz: "Sular hep aktı geçti, kurudu vakti geçti/ Nice han, nice sultan, tahtı bıraktı geçti/Dünya bir penceredir, her gelen baktı geçti..."
DEVLET BAHÇELİ'YE ALBÜMÜMÜ HEDİYE ETTİM
- Vakti zamanında, MHP lideri Devlet Bahçeli, sizi dinlediğini söyledikten sonra, size olan ilgi daha da arttı. Bu konuda neler düşünüyorsunuz? Tanıştınız mı Bahçeli'yle?
- Bu konu, benim hayatımda yaşadığım çok kıymetli anlara vesile oldu. Elbette ilk duyduğumda, her sanatçının hissedeceği gururu yaşattı bana. Sonrasında kendisine Caz Musikisi albümümü hediye etmek üzere, makamında ziyaret ettim. Bu ziyaret esnasında cazı da sevdiğini öğrenince verebileceğim en güzel hediye olduğunu düşündüm. Övgü dolu sözleri ve yürekten sevgisi beni çok duygulandırdı.