Kadıköy denince akla ilk gelen Fenerbahçe kulübü olur. Ama biz Fenerbahçe semtindeyiz. Bize verilen konumda bir pansiyon arıyoruz. Yeni yapılmış, bu semte yakışmayan kulelerin arasında buluyoruz Petek Pansiyonu... İçeri girince birden başka bir zamana geçmiş gibi oluyoruz. Perdelerden tutun, halılara, mobilyalara kadar; eski bir Türk filminin oyuncusu gibi hissediyoruz kendimizi. 60 yıl önce bauhouse mimarinin en büyük ve gösterişli örneklerinden biri olarak, dönemin önemli mimarları Coşkun Kanay ve Sabahattin Tanyeri tarafından yapılmış burası. Uzun yıllar sanat camiasının buluşması noktası olmuş, ünlü isimlere hizmet vermekten öte ev olmuş, yıllarca özellikle yaz aylarında misafirlerine pansiyon olarak kucak açmış. Ancak önce çevresinde peş peşe dönüşüme giren binaların inşaatları ve ardından da pandemi sebebiyle hizmet veremez hale gelmiş.
1963 SENESİNDE AÇILMIŞTI
Ancak şimdi bir inovasyon hamlesiyle kendine geliyor. Ailenin dördüncü kuşak temsilcisi Cem Pilevneli; çocukluğunun geçtiği Petek Pansiyon için "Geçmişle günümüzü bir araya getirmeye çalıştığım, biraz da aile mirasını korumak için çıktığım bir yol bu" diyor. Cem Pilevneli müzisyen. Şarkı söylüyor, davul çalıyor, prodüktörlük yapıyor. Petek Pansiyon'un hikayesini dinlemek için onunla ve babası Yavuz Bey'le buluşuyoruz. Onları dinlerken kah genç Nükhet Duru'nun kah Behiye Aksoy'un sesini geliyor kulağımıza. Söz Cem Pilevneli'de: "Yeşilçam filmlerinden hatırlarsınız. 1960'lı yıllarda Fenerbahçe; bir iki katlı evlerin olduğu, denize girilen, kayıklarla insanların gezdiği bir sayfiye yeridir. Bu bina da o dönemin 28 odalı ilk pansiyonu. Burada önce bir ev varmış. Büyük dedem ve ananemin yazlık olarak kullandığı bir yer. Fransız bir antikacıdan satın alarak taşınıyorlar. Ancak bir süre sonra babanemin kardeşi denizde bir kazada hayatını kaybedince bu evden soğuyorlar. Hatıraları pozitife çevirecek bir karar verip 1963 senesinde burayı bir otel yapma kararı alıyorlar. Dönemin iki önemli mimarı olan Coşkun Kanay ve Sabahattin Tanyeri'ye burayı emanet ediyorlar. Bina dönemin bütün mimari önemli özelliklerini, yeniliklerini barındırdığı gibi, odaların anahtarlığından pencerelerine kadar minik detaylarıyla misafirlerini şaşırtıyor."
DAVULCULARIN HAYATI GÜRÜLTÜLÜ
"Üniversiteyi ABD'de okuduktan sonra ülkeme döndüm. Davulcu olduğum için çok gürültülü bir hayat yaşıyorum. Bir apartman dairesinde asla çalışamazsınız çünkü. Bir stüdyoya ihtiyacım vardı. O sırada buraya geldim. Hemen bir odaya yerleştim. Bir odayı da stüdyo yaptım. Artık istediğim kadar ses yapabilecektim. Aslında burayı eski kimliğine kavuşturmak hep kafamda vardı. Ama hep erteliyordum. Ama pandemi bana inanılmaz bir fırsat doğurdu. Petek Pansiyonu yenilemenin tam zamanı dedim. O sırada buraya Kenan Doğulu, Buray, Tolga Akyıldız, Tolga Şanlı gibi müzisyen arkadaşlarım geliyor. Sabaha kadar çalıyoruz. O zaman burasıyla ilgili planlarımı kafamda şekillendirdim." BURADA 1960'LARIN RUHU VAR
"Her şey 104 numaralı oda ile başladı. Onu renove etmeye karar verip, Petek Pansiyon hikayesini yeniden dirilttiğim odadır 104. Bu odanın yenilenmiş hali, diğer odaların da böyle nostaljik havayla, 60'ların ruhuyla ayaklanmasını ve aile büyüklerinin projeme inanmasını sağladı. Kısa bir süre sonra burayı hizmete açarak eski ruhunu canlandırmak, yeniden sanatçıların buluştuğu yer olmasını arzu ediyorum. Her odanın kendine has bir tarzı var. 60'lar mobilyalarıyla bu ruh korunuyor. Kapısından mobilyasına, penceresinden avlusuna kadar yeniden burada 60'ları canlandırmak istiyorum."
RESSAM ABİDİN DİNO DA GELİRDİ ŞARKICI KAMİL SÖNMEZ DE...
"1960'larda pansiyon kavramı, günümüzdeki gibi değildi. Bugün pansiyon ucuza kalınan yer demek değil mi? Oysa o zaman yaz başından da odalarını ayırtıp, o dönemki ifadeyle İstanbul'dan Anadolu yakasındaki bu sayfiye yerine göçerlermiş. Her sene aynı insanlar gelir, burada başlayan ahbaplıklarını sürdürürlermiş. Babamla konuşurken hala, 'Şu Silvia'nın odası, şu Nükhet Duru'nun, şu Kamil Sönmez'in' der. Dedem ressam olduğu için buraya çok sayıda da ressam geliyor. Abidin Dino, Orhan Peker, Burhan Uygur... Ayrıca şair İlhan Berk, fotoğraf üstadı Ara Güler de gelip gidenler arasında. Ben de çocuklukta da olsa ucundan yaşadığım, tanık olduğum o günleri tekrar hayata geçirmek istiyorum."
TAM KARŞIMIZDA NÜKHET DURU, AJDA PEKKAN; BELVÜ GAZİNOSU'NDA SAHNE ALIRDI
"Babam burayı otel olarak işletirken tam karşısında Belvü Gazinosu var. Taksim ve Caddebostan ile İstanbul'un üç büyük gazinosundan biri. Belvü'nün özelliği ise Bülent Ersoy, Ajda Pekkan, Nükhet Duru gibi genç isimlerin ilk sahne aldığı yer olması... Oranın da etkisiyle burası da sanatçıların, müzisyenlerin, ressamların buluşma yeri Petek Pansiyon oluyor. Çoğu da burada kalıyor ve bu binaya bir ruh kazandırıyor. Giriş katta sohbetler, tartışmalar, fikir alışverişleri ve tavla turnuvaları. Evet burası bir dönem zar, taş sesleri ile tanınıyor. Bugün bile semtin yaş almış insanları, burada kıyasıya tavla müsabakaları olduğunu anlatır. Günümüzde sanatçıların bir arada, yakın yaşadığı yerler yok. Ama dönemin insanları fikirleri farklı da olsa bir arada yaşamaya, tartışmaya ve birlikte yiyip içmeye önem veriyorlar. Bugün sanat dünyasında böyle bir kolektif yaşam görmek mümkün değil."
BEDRİ RAHMİ EYÜBOĞLU ARABADAN İNER VE...
"Binanın ön cephesinde dedem Mustafa Pilevneli'nin Dört Mevsim çalışması var. Hikayesi şöyle: Dedem, binaya iskeleyi kurup çalışırken aşağıda bir araba duruyor. Dedem, onun Bedri Rahmi Eyüboğlu'nu fark edip hazır ola geçiyor. "Usta kimlerdensin?" diyor Eyüboğlu. O zamanlar bir Marmara Üniversitesi, bir de Mimar Sinan Güzel Sanatlar olarak iki ekol var. "Karşı taraftanım" deyince "Ne yapıyorsun?" diye soruyor. "Dört mevsim" yanıtını alınca çok merak ettiğini, akşama tekrar geleceğini söylüyor. Gelince çok beğeniyor ve sıkı bir dostluk kuruyorlar."