Düşünsenize; Üsküdar semtinden bir otobüse binip üç saat sonra İstanbul'un bir başka semti olan Şile'yi geçip biraz daha ilerideki Ağva'ya ulaştığınızda iklim değişiyor, Akdeniz oluyor ve siz gülümsüyorsunuz. Ya da yine bir başka şarkının sözüne başvurursak, ne İstanbul çemberinin içindesiniz, ne de büsbütün dışında... Ağva, İstanbul'un karmaşasından, gürültüsünden, kavgasından uzakta, kendini nispeten korumayı başarmış bir belde. Tabi sadece İstanbul'da yaşayan insanların değil tüm Marmara bölgesinin, hatta komşu Karadeniz bölgesinin yakın şehirlerinden de misafir ağırlayan minik, şirin bir yer. Yıllardır insanların nefes almak için gittikleri Ağva'nın efsunu, kendisini besleyen iki akarsu olabilir mi? Adını da buradan alıyor zaten. Latince, iki dere arasına kurulmuş köy ve su anlamına alan aqua kelimesinden geliyor Ağva'nın ismi. İstanbul'un kuzeyinde, Göksu ve Yeşilçay derelerinin ortasında bir sahil kasabası. Göksu ve Yeşilçay dereleri Ağva'dan geçip Karadeniz'e ulaşıyor.
Derelerde kano veya deniz bisikleti ile gezinti yapılabiliyor. Motorlu teknelerle birkaç saatlik gezintiler organize edilebiliyor. 12 kilometre uzaktaki Hacıllı köyü, mağara ve şelaleleri ile nam salmış. Kilimli ve Kadırga koyları, yürüyüş için çok elverişli. Mevsim müsait olduğunda Kilimli koyunda Karadeniz'e girme fırsatınız da var. Şile-Ağva arasındaki yol ise izlemeye doyamayacağınız manzaralarla, bisiklet tutkunların sıkça tercih ettikleri bir destinasyon. Ayrıca yürümeyi sevenler için asırlık ağaçlar arasında trekking turları yapmak da; Hitit, Frig, Roma ve Osmanlı gibi pek çok uygarlığa ev sahipliği yapmış bu köyü tanımak için büyük bir fırsat. Şehirdeki ışık kirliliğinin olmadığı Ağva'nın bir güzel yanı da, geceleri göğe bakma durağından yıldızları seyre dalmak.
KURUDERE ŞELALESİ GÖRÜLMEYE DEĞER
Hacıllı Köyü'nde yer alan Kurudere Şelalesi, çevresindeki göletlerle görülmeye değer bir doğal güzellik. Sonbaharda bir çılgınlık yapıp yüzmek isteyeceklerin dışında tırmanma kayaları da macera tutkunlarını ve kamp sevdalılarını bekliyor.
ROMALILARIN BASKISINDAN KAÇAN HRİSTİYANLARIN SIĞINDIĞI YER
Bugün insanların şehirden bunalıp nefes almak için kaçtıkları Ağva aslında tarihte de benzer bir sığınak görevini üstlenmiş. Dünden Bugüne İstanbul Ansiklopedisi'ndeki makalesinde Prof. Sedat Avcı bu tarihsel süreci şöyle anlatır: "Yazılı bir tarihi olmamakla beraber, Ağva'nın kuruluşunun M.Ö. yedinci yüzyıla kadar uzandığı kabul edilmektedir. Hititler, Frigyalılar, Romalılar, Bizanslılar ve Osmanlılar yüzyıllar boyunca yörede hakim olmuşlardır. Bu uygarlıkların çeşitli eserlerine Ağva'nın köylerinde rastlanmaktadır. Romalıların Nikomedia'da (İzmit) uyguladığı baskılardan kaçan Hristiyanlar, Şile ve Ağva dolaylarına yerleşmişlerdir. Dini görevlerini yerine getirebilmek için çevredeki mağaralardan faydalanmışlardır. Bunların en güzel örneklerini Ağva'nın güneyindeki Gökmaslı köyündeki mağara ile Hacıllı köyündeki Gürlek ve İnkese mağaraları oluşturur. Bizans hakimiyetine geçtikten sonra çeşitli aralıklarla Bizans ve Selçuklular arasında el değiştiren Ağva ve çevresi, Osmanlılar zamanında ilk defa Orhangazi'nin kumandanlarından Akçakoca Bey tarafından ele geçirilmiş, 15. yüzyıldan itibaren Osmanlı yönetiminde kalmıştır."
GÜNEŞ, BU FENERDE UĞURLANIYOR
Yeşilçay nehrinin Karadeniz ile birleştiği yerde bulunan Ağva Feneri, Ağva'nın en çok ziyaret edilen noktası. Gün batımını seyretmek için ideal noktalardan biri olan fener, Ağva'nın sembolü olarak ön plana çıkıyor.
KAYA HİÇ AĞLAR MI?
Ağva'da meşhur noktalardan biri olan Ağlayan Kaya ya da diğer adıyla Gelin Kaya, ismini, ağlayan duvaklı bir geline benzetilmesinden alıyor. Ağva'da yürüyüş yapanların ilk durağı, sosyal medyada sıkça paylaşılan bu meşhur sembolik kaya oluyor