Arabesk... 80'lerde esmeye başlayan bir kitlesel rüzgar... Sadece müzik değil, hayat felsefesi. Üzerine sayısız kitaplar yazılan, açık oturumlar yapılan bir fenomen. Ama ne hikmetse altın çağını yaşadığı o dönemde, milyonları peşinden sürüklese de toplumun elitleri ya da 'beyaz'ları tarafından hor görülen bir tür. Sadece 'alt tabaka'ya yakıştırılan, 'daha yukarılardan' sevenleri olsa da gizli gizli dinlenilen bir müzikti... Köprünün altından çok sular aktı. Özellikle Müslüm Gürses'in 2000'lerdeki çıkışı, kendi tarzıyla her tür müziği seslendirmesi arabeski çok daha geniş kitlelere yaydı. Gençler sonrasında, eski arabesk klasiklerini de keşfetti... Dijital müzik platformu Spotify'ın geçtiğimiz günlerde yaptığı istatistik, arabeskin ikinci yükselişini ortaya koydu. Son dört yılda arabeske olan ilgi yüzde 200'den fazla artmıştı. Özellikle, 18-24 yaş arasındaki Z kuşağı tabir edilen kitle en çok arabesk dinliyordu. Birinci tercihleri ise Müslüm Gürses'ti. Hal böyle olunca, Türkiye'nin tek ve 'sek' arabesk grubu İstanbul Arabesque Projeckt'le hem hikayelerini hem yeni single'larını hem de arabeskin ikinci altın çağını konuştuk...
- İstanbul Arabesque Project hangi fikirle, ne zaman yola çıktı?
-
Barbaros Akbulut: Lise yıllarımın geçtiği Bingöl'deki mahallede en sosyal faaliyet, mahalle bakkalının önünde oturup, kasetçalardan arabesk dinlemekti.
Tüm mahalle arabesk ile kederlenir, eğlenirdi. Ve ben de tabi. Zaman geçti, İstanbul'a döndüm, müzisyen oldum.
Rock gruplarında çaldım, pop sanatçılarına çaldım; ama içimdeki arabesk aşkı bitmedi. Ancak şarkıları dinlerken her zaman daha çok davul duymak, daha çok gitar duymak isterdim ve daha modern sound'larla icra etmeyi hayal ederdim.
2009 yılıydı sanıyorum, bana inanan arkadaşlarımın katılımıyla İstanbul Arabesque Project kuruldu.
- Bir dönem arabesk (özellikle 80'ler ve 90'ların ilk yarısı belki) elit kesim tarafından hor görülen, "gecekondu müziği", "yoz müzik" diye aşağılanan ama milyonları peşinden sürükleyen bir türdü... Arabesk dinlemek ayıp sayılırdı neredeyse. O dönemi nasıl hatırlıyorsunuz? Sizin o dönemlerde arabeskle aranız nasıldı?
-
Barbaros Akbulut: Sanıyorum aşağılanan aslında müzik değil de onu dinleyen insanlardı. Gecekonduda yaşayan, belki okuyamamış, parasız, çaresiz, bir çıkış arayan insanlar... Arabesk tam da bu insanların hislerine tercüman oluyordu. Hayat işte; şimdi Türkiye'nin en elit mekanlarında bağıra çağıra arabesk söyleniyor. Türkiye'de içinde arabesk tınısı olmayan müzik neredeyse yok.
- Sadece arabesk mi çalacak grup hep, bu konuda kararlı mısınız? Arabeske bu kadar düşkün olmanız nereden geliyor?
- Fatih Ahıskalı: Arabesk eserlere düşkünlüğümüz, belki doyamadığımız çocukluğumuzdan ve gençliğimizdendir.
Halkın bireyleri olduğumuzu hissetmemizdendir.Herkes gibi acıdan geçmeyenin eksikliğini bilmemizdendir. Acı biber yemek gibi. Ağzın yanar ama yine yersin.
Arabesk müziğindeki başyapıt eserlerin büyüsüne kapılmışızdır belki. Belki de biz değil, arabesk bizi seçti, kim bilir?
- Müslüm Gürses'in pop-rock cover'larındna sonra yeni kuşakta da arabeske ilgi arttı sanki... Ne düşünüyorsunuz bu konuda? Müslüm Gürses'in arabeski yeni kuşaklarla tanıştırmasında etkisi oldu mu sizce?
-
Serkan Öngel: Müslüm Gürses bizlere çok büyük bir miras bıraktı. Zaten arabeski seven kitle tarafından "Baba" lakabını çoktan almıştı. Ancak Özellikle 2006 yılında çıkan 'Aşk Tesadüfleri Sever' albümünde David Bowie'den Rainbow'a, Bob Dylan'dan Leonard Cohen'e kadar birçok dünya yıldızının şarkılarındaki melodileri arabeskle birleştirdi ve 2009 yılında çıkan 'Sandık' albümüyle de hem kendisini ayrı bir noktaya götürdü, hem arabeskin etki alanını fazlasıyla genişletti. O artık herkesin Müslüm Babası oldu... Arabesk artık bu ülkede hak ettiği saygıyı görüyorsa, bütün mekanlarda, konser salonlarında arabesk şarkılar yaşatılıyorsa ve yeni kuşaklar arabeski sınıfsal bir çatışmaya sokmadan sahiplenebiliyorsa haliyle Müslüm Gürses büyük bir saygı duruşunu hak ediyor.
ARABESKİN 'ÜÇ BABASI' İÇİN ANSİKLOPEDİ YAZILIR!
- Arabeskin hangi fenomeni sizin için müzikal ve duruş olarak ne ifade ediyor?
- Fatih Ahıskalı: Hepsi birer başyapıt. Özellikle Orhan Gencebay, Müslüm Gürses ve Ferdi Tayfur. Orhan Baba solistliğinin yanında muazzam bir bağlama virtüözü ve müzisyen.
Müzisyenlik düzeyini entelektüel bir anlayışla en üst düzeye çıkarmış.
Müslüm Gürses ise yorum gücü, vokal kabiliyeti, eserlerin duygusal perspektifini aktarabilmesi ve muazzam ses tonu ile öne çıkıyor. Kendi beste yapmasa da okuduğu eserlerin düzeyini zirveye taşımış. Her besteci eserini Müslüm Gürses okusun ister. Ferdi Tayfur bilinen ve anlatılan şöhret sınırlarını en zirveye taşıyan arabesk büyüğümüz. Kendi yazdığı eserler, müthiş bir ses tonu ve bambaşka bir yorum. Uzun senelerdir müziğin içinde gözükmese de çocuk arabesk solisti olarak Küçük Emrah gerçeği var. 80 yaşına gelince de Küçük Emrah. Müthiş bir prodüksiyon o dönem için. Çok nadide sesler var arabesk geçmişimizde: Esengül, Bergen, Hüseyin Altın, Kibariye, Cengiz Kurdoğlu, İbrahim Tatlıses. Hepsine ayrı ayrı kitap yazılır. Ama, baba lakabını almış Müslüm Gürses, Ferdi Tayfur ve Orhan Gencebay için ansiklopedi yazılır.
YENİDEN YÜKSELİŞİ SINIFSAL DEĞİL, MÜZİKALİTESİNDEN!
- Spotify'ın son verileri arabeskin dinlenme oranın son yıllarda yüzde 240 artığını gösteriyor. Özellikle 18-24 yaş arası Z kuşağı arabeski, özellikle Müslüm Gürses'i tercih ediyor. Bunu çoğunluk hayat şartlarının ağırlığı, zorluğu falan diye açıklıyor. Ama bence bu yine 80'lerdeki bakış açısı ve eksik. Arabeskin müzikal kıymetinin farkında varılması da bunda etken değil mi sizce? Bu verileri nasıl yorumluyorsunuz?
Konserleriniz ve kitlenizle ilgili gözlemlerinizi de katarak yorumlayabilir misiniz?
- Serkan Öngel: Arabeskin hayat şartlarıyla olan korelasyonu artık anlamını yitirmiş olsa gerek. Öncelikle Z kuşağının audio streaming platformlarıyla müziğe ulaşımının ne kadar kolay olduğunu düşündüğümüzde arabeski kendi rızalarıyla tercih ettiklerini görmek arabeskin artık başlı başına kültürel bir akım olduğunu gösteriyor. Acıdan, gurbetten, hayat şartlarından bağımsız müzikalitesiyle, formuyla, nüanslarıyla zevk ve tercihlere fazlasıyla hitap ediyor. Müziğe sınıfsal anlamlar yüklemediğinizde her kesimden ve jenerasyondan dinleyici bulması mümkün.
Biz bu istatistiki verileri kendi konserlerimizde gözlerimizle görüyoruz. Çaldığımız şarkıları hep birlikte söylüyoruz. Bu şarkılara hakimiyetleri bizim için başlı başına bir veri.
- Yeni bir single yayınladınız. Bu bir albüm habercisi mi? Nasıl bir albüm bekliyor bizi?
- Göktuğ Varyozdöken: Toplam yedi şarkıdan oluşan ve birbiri ardına yayınlanacak akustik şarkılar yaptık. Bunu bir albüm olarak nitelendirebiliriz. Bu şarkıların ilki geçtiğimiz günlerde yayınlanan 'Bir Kulunu Çok Sevdim' idi. Şimdi sırasıyla 'Vur Gitsin', 'Benim Hayatım', 'Hasret Rüzgarları', 'Gel Bahtımın Kar Beyazı', 'Yıkılmışım Ben' ve 'Doktor' gelecek.
Bunların dışında bir de bizden ilk kez dinleyeceğiniz bir şarkı geliyor. O da sürpriz olsun.