Tane tane konuşuyor her zamanki gibi... Belki de eski mesleği öğretmenlikten gelen bir alışkanlıkla... 78'lik bir çınar var karşımızda. Bir arabesk fenomeni. Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses ve Orhan Gencebay'la birlikte arabeskin 'dört büyükler'inden biri olan Hakkı Bulut'tan bahsediyoruz. Onu uzun zamandır Türkiye'de konserlerde fazla göremesek de, yıllardır Avrupa'da yaşayan gurbetçilere sayısız konserler verdi, vermeye devam ediyor. Hatta Avrupa'da en çok konser veren Türk sanatçıların başında yer alıyor Bulut. Bu yakında, uzun bir aradan sonra yeni teklisi 'Bir Daha Ölemem ki' yayınlandı... Bunu vesile edinip, yıllardır hiçbir gazeteye röportaj vermeyen ustayla konuştuk.
"Dünya benim değilsin / Benim değilsin dünya / Nimetlerin, verdiklerin / Sonu gelmeyen bir rüya / Sonu gelmeyen bir rüya..." diyordu şarkısında. Gerçekten de dünyaya gereğinden fazla değer vermeyen insanlardan biri Hakkı Bulut. 40 yıldır Şirinevler'de bir apartman dairesinde, 60 yıllık eşi Saadet Hanım'la mütevazı bir hayat yaşıyor... 'Seven Kıskanır', 'Falcı', 'Ben Tövbemi Geri Aldım', 'Son Mektup', 'İkimiz Bir Fidanın Güller Açan Dalıyız' gibi sayısız hite imza atan Bulut'ın 67 albümü, bin 300 bestesi var...
"60 senedir Avrupa'da konser yapıyorum" diyen Bulut yakın dönemde beş konser vermiş: "Geçenlerde bir ay içerisinde beş yerde konser verdim. Yakında Brüksel ve Amsterdam'da var. Bir festivalde normalde 15-20 bin insan gelir. Ben girdiğimde 70-80 bin insan gelir. Avrupa'da yıllar önce kooperatif salonlarında verirdik. Şimdi ben bireysel gittiğim için artık mekanlarda veriyoruz. Gazinolarda veriyorum. Hamburg'da konser veriyorum adetlerini bilmiyorum ya şampanyalar diziliyor. Bir kadeh veriyorlar bana sonra tepsi gibi bir yere döküyorlar ateş yakıyorlar, alevler fırlıyor. 1970 yılından beri sahnedeyim. Lunapark Gazinosu'nda çıktım uzun yıllar. Osman Kavran'ın Vatan Caddesi'nde yeri vardı. Solistimiz de Gönül Akkor'du. Fakat Gönül Hanım 'Ben Hakkı Bulut'u istemiyorum demiş. Osman Kavran diyor ki 'Gönül Hanım bu çocuk Türkiye'de öyle bir tuttu ki 'İkimiz Bir fidanız' yıkılıyor'. Gönül Hanım istemem deyince. Öyle mi deyip onun işine son verdi. O zaman Maksim vardı, genelde kadın solistler çıkardı. Onlar assolist olurdu, onun altında bizim tarzımızda isimler çıkardı. Gönül Hanım beni istememiş, sonradan anlattılar bana. 75'li yıllarda oldu bunlar."
Hakkı Bulut'ın ilkokul öğretmenliğinden geldiğini onu takip edenler bilir. Mesleği nasıl bıraktığını ise şöyle anlatıyor: "Ben öğretmendim ve bırakamıyordum. Bir gün okula müfettiş gelecekti ve direkt benim sınıfıma geldi. Öğrencileri önceden tembihlemiştim soracağı sorulara verecekleri cevaplar için. Fakat müfettiş direkt benim yanıma geldi ve 'Hocam iki mesleği birlikte yapamazsınız' dedi. Sınıf öğretmeniydim. 'Ben öğrenciler için değil sizin için geldim buraya' dedi. 'O zaman hocam buyurun aşağıya inelim' dedim. Müfettişle birlikte aşağı indik. Ökkeş diye bir arkadaş vardı ondan bir parşömen istedim. Bu saatten itibaren öğretmenliği bırakıyorum dedim. Bıraktım geldim İstanbul'a 'Ben tövbemi geri aldım' diye şarkı okudum. Olay oldu.. Adana Ceyhan'daydım. 17 sene öğretmenlik yaptım. Hem öğretmendim hem de müzikle uğraşıyordum."
BEN ÖĞRETMENİM BENİM MÜZİĞİM EDEBİDİR!
Ben öğretmenim, edebiyatçı olduğumu biliyorum. Yazdığım sözler farklı. Ben ülke insanlarının aksayan yönleri varsa onları dile getiriyorum. Bir kız evlendirilirken nasıl evlendiriliyor, aile içerisinde kadınlara değer verilmemesini anlatıyorum. Bu büyük bir olaydır. Ben töreleri eleştiriyorum. Yanlış olanları eleştiriyorum. Ülkenin kanayan yaralarından başkalarını da anlatıyorum. İnsanların duyarsız kaldığı konular hakkında şarkılar yapıyorum. Bir evladın kaybolmasının acısını duydum. Diğer arabesk şarkıcıları böyle şeyler yapmazlar. Bir gecekonduda yaşanan dramı gördüm onu anlattım. Zaten eser yapmazlardı, getirilen eserleri okurlardı. En çok beste güfte yapan bir arkadaşımız vardı ama bakarsanız bir kısmı kendisine ait değildir. Ona mal edilmiştir. Vatandaş plağın üzerini okumuyor ki!
TRT KAPILARINI ARABESKE BEN AÇTIRDIM!
1988... Arabesk TRT'de yasaklı... Bir gün Kültür Bakanlığı'ndan beni aradılar "2. Müzik Kongresi'ni yapacağız arabesk müzikteki olumlu ya da olumsuzlukları eleştireceğiz sizi delege olarak davet ediyoruz" dediler. Ben de buradan Ankara'ya gittim. Bizim müziklerimiz sanki herkese kan ağlatan müziklermiş gibi konuştu. Oysa her müzik tarzında hüzünlü eserler de vardır, şen şakrak eserler de vardır dedim. 'İkimiz bir fidanın' eserini söylemeye başladım. Biri dayanamadı kalktı ve bu arabesk değil ki dedi. Benim adım arabeskçi oldu bunu yapan da benim. "Siz arabeskin ne olduğunu bilmiyorsunuz ki" dedim. Her müzik tarzından parçalar okumaya başladım. Herkes şaşırdı. "TRT olarak duygu sömürüsü yaptığımızı söylüyorsunuz ama duygu sömürüsünü siz yapıyorsunuz. Çıkarıyorsunuz bir kadının gözüne su sıkıyorsunuz 'Yağdır Mevlam su' dedirtiyorsunuz" dedim. Millet beni nasıl alkışlıyor. Kültür Bakanı da oradaydı hem kahkaha atıyor hem de alkışlıyordu. Sonra arabeskin kapıları hem bana hem bütün arabeskçilere açıldı. Hafiften çekemeyenler oldu. Kültür Bakanlığı o zaman bana "Hakkı Bey bize yardımcı olur musunuz?" dedi. "Biz Unkapanı'na geleceğiz bu konuda araştırma yapacağız" dediler. Geldiler onları firmalara götürdüm, sanatçılarla görüştürdüm. TRT'yi arabeskle barıştırdım. Bir kitap hazırlandı, o kitapta benim bu konuşmalarımın hepsi kayıtlı. Ondan önce de beş tane altın plak aldım.
'SAĞCI MISIN, SOLCU MU?' DEDİLER, 'ŞARKICIYIM' DEDİM!
12 Eylül'de, tutuklandım içeri girdim. "Neden isyan etmez insanlar" diye bir şarkı yapmıştım. Bazı törelerin köylerde hayatı yaşanmaz kıldığını anlatıyordum. İhtilal döneminde Avrupa'ya gittim, Münih'te konser verdim. Bir baktım Cem Karaca karşımdaydı "Teslim olma" dedi. Başka konserler de verdim. Ben burada ne yaparım diye düşündüm. Atladım uçağa geri döndüm. Şubeye gitmedim, direkt Selimiye'ye gittim. "Tutukluluk işlerini yapan yere beni götürün" dedim.
25-30 gün orada kaldım sonra tutuklular cezaevine nakledilecek dediler. İsimler okunmaya başladı, benim ismim de okundu. Cezaevine gidecek tutuklular tek sıraya girdi. Subaylar sağcı mısın solcu musun diye ayırıyorlar. Ben de ne diyeceğimi düşündüm. Sıra bana geldi neden geldin buraya diye sordular. "Sağcı mısın solcu musun?" dediler. "Niye geldin buraya" dediler, "Şarkı yüzünden" geldim dedim. Biri sağa atalım dedi, öteki sola atalım dedi. Onlar kendi aralarında konuşurken Alemdağ'a gönderelim dediler, Orası da solcuların olduğu cezaevi.
HANGİ ÖRGÜTÜN LİDERİSİN HAKKI?
Alemdağ Cezaevi'ne gittik, herkese soyun dediler üstümüzü çıkardık. Çırılçıplak...Beni koğuşa götürdüler. Daha koğuşa girerken orada komünlere (öyle diyorlardı o dönem) ayrılmışlar. Beni paylaşamadılar, "Baba bizim komüne gel" diyorlar. Tamam, her gün birinize geleceğim dedim. Ondan sonra girdim bir komüne bana çok büyük ilgi gösteriyorlar. Şarkı da okuyorum bağlamam da yanımda. Herkesin bir suçu var ben şarkı sözü yüzünden...
Bir gün anons yapıldı "Hakkı Bulut idareye çıkacaksınız" dediler. Gittim generaller, subaylar bana çok iyi davrandılar. Ne içersin dediler "Bir ıhlamur içerim" dedim. "Hangi eylemlere katıldın, hangilerine liderlik ediyorsun" dediler. "Sayın komutanım bir yanlışlık var" dedim. "Biz araştırdık bütün komünler seni kendilerine götürüyorlar, sen lidersin" dediler. "Ben müzik lideriyim" dedim. "Bütün herkesin evinde benim şarkılarımı çalıyor, benim filmlerim oynuyor. 17 tane film yaptım başrollerinde oynadım. Albümlerim milyonlar satıyor herkes beni dinler" dedim. İki tane genç subay vardı ayağa kalktılar ve "Biz Kıbrıs'ta görev yaptık, radyoda hep Hakkı Bulut çalıyordu" dediler. İkna oldular benim lider olmadığıma, tekrar bana çay söylediler. Dört ay hapis yattım o dönem. İlk duruşmada serbest bırakıldım. Allah bu ülkeye bir daha darbe yaşatmasın."