Gülay, Türkiye'nin en özel seslerinden, şarkıcılarından biri... Pop da söylese, türkü de söylese, arabesk klasiklerine de değse sesi hepsine, sırrı kendinde olan bir maharetle Gülay mührünü vurabiliyor. İçli, derin, tüm ruhuyla, bedeniyle şarkı söyleyenlerden. Bu tabii ki dinleyene de geçiyor... Şarkıyı yaşadığı gibi, dinleyene de yaşattırıyor Gülay... Son yıllarda üst üste kanser atlatan Gülay'ın tedavisi sürüyor. Ama o hayata her zamanki gibi sıkı sıkı sarılıyor. Biricik kızı Nilban'a olan sevgisine şarkıların, müziğin şifasına ve sevenlerinin kalpten kalbe yolladığı o görünmez ama hissedilir güce tutunuyor... Geçen haftaya, 30 Ağustos Zafer Bayramı nedeniyle Cumhurbaşkanlığı Külliyesi'nde düzenlenen konseriyle damga vurdu Gülay. Özellikle Hey On Beş'li ve Çanakkale Türküsü'nü söylediği anlarda konser alanını dolduranlarla birlikte, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve eşi Emine Erdoğan da gözyaşlarını tutamadı. Biz de, Gülay'la hem o muhteşem gecede yaşananları hem sağlık durumunu hem de aşkı ve müziği konuştuk... Hayatın satır aralarında gezinip, demli bir sohbete daldık.
- Külliye'de düzenlenen 30 Ağustos Zafer Bayramı konserine katılma sürecin nasıl gelişti?
- Daha önce de aynı repertuvarla Kültür Bakanlığı çalışmamız olmuştu. Gerçekten, tarihin ve işin ruhuna uyan iki çalışma olacaktı. Bunu görmüşler sağ olsunlar. İz de bırakmış olmayız ki, davet ettiler. Hayır demem, söz konusu bile olamazdı. 30 Ağustos gibi önemli bir tarihte orada olmak büyük onurdu.
- Nasıl bir repertuvar oluşturdun? Hangi eserleri seslendirdin
- Repertuvarı ben oluşturmadım. Tarihin sesi, günün anlam ve önemi oluşturdu. Bu repertuvarı zaten hayata geçirmiştim. Ama asıl yaratıcıları bu ruhu ve şuuru ciğerine kadar hissedip bu eserleri ortaya koyanlar. Kurtuluş yolundaki ezgiler bunlar. O kahramanların yansıyanları. Ben, özüne sadık kaldım. Hey On Beşli'yi hatırlatmak istedim. Ki bir ağıttır... Çanakkale'yi 57.
Alay'ı hissederek söyledim, o kadar...
- Nasıl bir his, bir izlenim bıraktı sende o gece?
- Açıkçası izlemedim, yaşadım. Hissettim... Beni bilir sevenlerim, gözlerimi kaparım türkü söylerken, içime dönerim, özüme... Orada; ben, söylediğim türkü ve hikayesi baş başayızdır. Bu, hep böyledir. Elbette muazzam bir atmosferdi. Cumhurbaşkanlığının düzenlemesi, mekanı ve katılımcılarıyla çok görkemliydi. Bu ekstra bir heyecandı ama benim tüylerimi diken diken eden yine söylediğim türkülerdi.
- Konser öncesinde ya da sonrasında Cumhurbaşkanımız ve eşiyle sohbet edebildiniz mi? Neler konuştunuz?
- Öncesinde selamlaştık Cumhurbaşkanımız ve Hanımefendi'yle. Diğer başka konuklarla.
Sohbet edemedik tabii ki, büyük bir organizasyondu.
Telaş çoktu. Ancak, kendilerinin konser öncesinde ve sonrasında bana geçen saygı ve sevgisini hissettim. Önemli olan da buydu.
KÖYCEĞIZ'E TAŞINDIM
- Konserlerin nasıl geçiyor bu yaz?
- Zorlu bir süreçten geçtik aslında tüm kesimler olarak. Tabii ki dinletilerim, konserlerim oluyor. Bizi özleyenlerle buluşuyoruz. Ancak; ekmeğini bu işten yiyenler olarak, ideallerimizin ötesinde bir gelişmeye ihtiyacımız her zamankinden çok. Pek çok meslektaşım bunu yaşıyor. En azından çizgisini bozmayanlar olarak durumumuz bu. Müzisyen arkadaşlarımızın da durumu aynı. Bu yaz, bize bir umut oldu tabii ki, ama hayallerimiz ve anlaşmalarımızı tam olarak hayata geçirebiliyor muyuz! Hayır.
- Yeni şarkı ya da albüm gelecek mi? Neler üretiyorsun son dönem?
- Biliyorsunuz, Gri Şarkılar albümüm, 15 Temmuz darbe girişiminden birkaç ay önce çıkmıştı. Olağanüstü bir dönemdi. Dinleyicimle buluşmakta zorlansam da aşama aşama harika geri dönüşler aldım. Pasaj Müzik'le çalışmayı sürdürüyorum. Sarı Şarkılar'ı yaptık sonra.
Şimdi Kırmızı Şarkılar'a soyunduk. Repertuvar aşamasındayız. Telif görüşmeleri yapıyoruz.
Arabesk şarkıları tozlu raflardan indirerek ruhunu yeniden üfleyecek; belki de pek çoğuna gençliğini anımsatacak duygu dolu bir albüm geliyor. Birkaç ay önce Muğla, Köyceğiz'e yerleştim. Büyük bir nefes aldım ve ara vermeden çalışmalarımızı sürdürüyoruz.
- Bana göre Türkiye'nin, söylediği her satırı dinleyenin ruhuna temas ettiren, en hisli, en samimi seslerinden birisin. İçimize isleyen bu sesin ardında hangi yaşanmışlıklar var?
- Şarkı söylemek benim için, karşılığı sadece para olan bir iş değil. Ne sahneye çıktığımda ne albüm yaptığımda sadece bu kaygıyı taşımıyorum. Bir kere, içime sinmeyen hiçbir işe imza atmadım. TRT'de yıllarca yaptığım Damlalar'dan tutun, Kırmızı Şarkılar'a kadar hepsinde Gülay'ın içini görürsünüz. İçi dışına yansıyan birinin de sesi, sözü, bestesi size geçer. Sesten değil sadece, yürekten geçer. Hepimizin bir yaşam öyküsü var. Kimininki yaptığı resimde, kimininki çocuğuna verdiği öğütte, kimininki ördüğü taş duvarda hayat buluyor. Benimki de sesimde...
HAYATTAKİ GÖREVİM HENÜZ BİTMEDİ
- Uzun sureden beri kanserle savaşıyorsun. Şu an nasılsın? Kanserle mücadele incecik bir ipte yürümek gibi hayatta. Bu yaşadıkların hayata bakışına ve müziğine nasıl yansıdı?
- Pek çok sağlık sorunlarıyla birlikte evet, kanserle de savaştım. Hayatla savaşmak gibi aslında bu. Ben umudunu kolay kolay yitiren bir insan olmadım hiç. Bir kere her şey insana dair. Neşet Usta'nın altını kalın bir çizgiyle çizdiği 'Yalan Dünya' hepimiz için. Tabii ki bu pes etmek, teslim olmak da değil. Yaşamlarımızın, varoluşlarımızın bir anlamı var. Kendimizden başka...
Hepimizin bir misyonu var hayatta, görevi... Benimki de henüz bitmedi. Hastalıklarım öncesinde nasılsam, şimdi de öyleyim. O zaman da gözlerimi kapatıp şarkılarımı iliklerime kadar hissederek söylüyordum, şimdi de. O zaman da iyi anne olmaktı kaygım, şimdi de. Değişen tek şey; ilaçlar, daha sağlıklı, dengeli bir yaşam biçimi zorunluluğu, o kadar.
CUMHURBAŞKANIMIZ, EŞİ VE HEPİMİZ AYNI DUYGU SELİNE KAPILDIK
- Özellikle Hey On Beşli'yi söylediğinde konser alanını dolduranlar gözyaşlarına boğuldu. Cumhurbaşkanımız ve eşi Emine Erdoğan da gözyaşlarını tutamadı. O anları nasıl hatırlıyorsun? Neler hissettin?
- Gözlerim kapalıydı. Belki de, tam da orada birlikteydik. O cephede, Mehmetçiğin yokluğunda, esaretinde, ardında bıraktıklarında... Böyle ortak duygularda, hezeyanlarda kimimizin içine akar gözyaşı, kimimizinki dışına. Eğer, Cumhurbaşkanımız, eşleri ve diğerlerini kendi selime katabildiysem bundandır. Daha doğrusu aynı paydada, aynı ezgide, çığlıkta birleşmişizdir. Bu da olağanüstü bir durum.
AŞKTA BULUŞTUĞUNUZDA AYNI DALDA ÇİÇEKSİNİZ
- Farklı yaş dönemlerinde aşk senin için ne ifade ediyordu, bugün ne ifade ediyor?
- Çocukken; göğsümün ortasında uçuşan, göğüs kafesime çırpıp duran bir serçeydi aşk. Yaş ilerledikçe başkalaşıyor tabii. Siz serçe oluyorsunuz, adınız aşk oluyor. Size aşk duyan albatros oluyor, aşamıyorsunuz. Buluşamama hali oluyor çoğu zaman. Ama, iyi ki var. Aşkta buluştuğunuzda aynı dalda çiçeksiniz. Umudunuz, gücünüz oluyor; rengarenk oluyorsunuz. Bu doğanın biz iki cinse sunduğu. Ama, memleket aşkı da var, özgürlük aşkı... Evlat aşkı... Bunların karşılığı bambaşka. Bilinciniz, rolleriniz anlam buldukça hayatın içinde; aşk meselesine de daha geniş bakıyorsunuz.
KIZIM NÖROPSİKOLOG OLDU
- Kızın Nilban neler yapıyor? Anne kız olarak nasıl bir ilişkiniz var?
- Nilban... Kızım; hayattaki tek mülkiyetim. Mülkiyetçiliğe karşıyım tabi... Demek istediğim şu; koşulsuz tek birlikteliğim. Anne kız olmanın her halini yaşadık, yaşıyoruz. Nilban, nöropsikolog. İyi bir eğitim aldı. Yüksek lisansını yaptı. Umuyorum ki; Nilban da mesleğini yapabileceği bir zemin bulacak. Özel bir alan ve bu alanda kendi ülkemizde kariyer yapmasını çok istiyorum.