Savaş, kıtlık, yoksulluk görmüş eski insanlar israftan kaçınır, "elbet bir gün lazım olur" düşüncesiyle biriktirirdi. Giyim eşyasından mutfak araç gereçlerine, bozulması kolay olmayan yiyeceklerden, bozuk elektronik eşyalara kadar... Ama çoğu insanda da kendi dünyasında ya da ailesinde anısı olan, duygusal bağ kurduğu objeleri biriktirme alışkanlığı vardır. Eski sinema biletleri, kalemler, defterler, kitaplar... Liste uzar gider... Kimisi bunu derli toplu bir hale getirip, sistemini kurup koleksiyona da dönüştürür... Bunlar biriktirmenin masum tarafları tabii... Ama her biriktirme alışkanlığı masum değil. "Bir gün lazım olur" düşüncesiyle başlayan biriktirme alışkanlığı kimi insanda, psikolojinin dispozofobi diye tanımladığı, biriktirme bozukluğu adı verilen hastalığa dönüşebiliyor. Çöp ev sendromuna kadar gidebilen durumun altında da bu hastalık yatıyor. Psikoterapist Dr. Cem Keçe, biriktirme bozukluğunu şöyle anlatıyor: "Biriktirme bozukluğu ya da istifçilik, kişilerin değersiz, kullanılmayan nesneleri ve eşyaları biriktirmeleri olarak tanımlanabilir. Biriktirme bozukluğu olan çoğu insanın 'bilinçdışı aktarım yaptıkları ve duygusal anlamlar yükledikleri' nesnelere karşı çok güçlü bir duygusal bağı vardır. Bir şeyleri elden çıkarma girişimleri, çoğu zaman bunaltıcı hissedebilen çok güçlü duygular uyandırır, bu nedenle kişi, genellikle neyin atılabileceği konusunda karar vermekten kaçınır. Çoğu zaman biriktirilen şeylerin çoğunun maddi değeri azdır veya hiç yoktur, genellikle çöptür. Kişi, duygusal nedenlerle veya nesnelerin güzel veya kullanışlı göründüğünü hissetmek gibi diğer insanlar için açık olmayan nedenlerle nesneleri saklayabilir."
'BİR GÜN İHTİYACIM OLUR' TUZAĞI!
Peki, kimlerde görülür daha çok bu hastalık. Kimler biriktirme konusunda kontrolden çıkmaya daha meyillidir? Keçe'nin bu sorulara da cevabı var: "Bu kişiler genellikle yalnız yaşayan bekar kişilerdir, aile veya arkadaşlarıyla zayıf ilişkileri vardır. Çoğunlukla ailelerinde de biriktirme öyküsü vardır. Ayrıca boşanma veya sevilen birinin ölümü gibi stresli veya travmatik yaşam olaylarıyla başa çıkmakta zorlanan kişilerdir. 'Bir gün buna ihtiyacım olabilir' veya 'Bunu alırsam beni mutlu eder' gibi düşüncelerle bir şeyleri elde etme ve elden çıkarmayla ilgili güçlü inançlara sahiptir. Biriktirdikleri eşyalara aşırı derecede bağlanırlar, kimsenin onlara dokunmasına veya almasına izin vermezler. Biriktirme bozukluğunun altında bağımlı kişilik bozukluğu, komplike olmuş yas süreçleri, çocukluk travmaları, ebeveyn kayıpları, ebeveynlerle ve kardeşlerle patolojik ilişki kalıpları yatar. Biriktirme bozukluğu ile ilişkili zihinsel sağlık sorunları şizofreni gibi psikotik bozukluklar, Prader-Willi sendromu, obsesif kompulsif bozukluk (OKB), ağır depresyon, anksiyete bozuklukları, madde bağımlılığı ve bunamadır." Biriktirmenin hastalık aşamasına geçmesinin seyrini de Psikiyatr Uğur Zeren anlatıyor: "Hepimizde az çok bir şeyleri biriktirme eğilimi vardır. Hepimiz bizim için önemli şeyleri biriktirmeye meyilli olabiliriz. Bu eğilim rahatsızlık aşamasına genellikle yavaş, giderek artan bir şekilde ve sürede sinsice bir gidişat ile geçer. Kişi kullanmadığı ama biriktirdiği şeyleri satın almaya başlar. Aynı şeyden birkaç tane alır. Evde belge giysi veya kitap gibi şeyleri bulmakta zorlanmaya başlar. Bir şeyleri uzun süre kontrol etmeden elden çıkaramaz. Bir şeyi elden çıkarmadan önce çok düşünür, çok kaygılanır ve çok zaman harcar. Biri, bir şey istediğinde o istediği şeyi ona vermekte zorlanır veya veremez. Bazı eşyaları veya giysileri kullanmaz ama yine de elinde tutar. Kullanmaz, giymez ama elinden çıkarmaz. Çok küçük veya çok büyük gelen giysileri ya da boş kavanoz gibi kullanmadığı şeyleri saklar. Bu davranışlar arttıkça ailesini ve arkadaşlarını evine çağırmamaya başlar."
BİRİKTİREN ÜNLÜLER
Çoğumuzda masum biriktirme alışkanlıkları, duygusal bağ kurduğumuz eşyalardan kolay kolay kopamama durumu var. Ünlü isimlere takıntılı oldukları eşyaları, neleri biriktirdiklerini sorduk.
ERHAN YAZICIOĞLU (OYUNCU)
Takıntım, seramik palyaçolar
"Gittiğim pek çok şehirden, ülkeden seramik palyaçolar topluyorum. 70'e yakın var şu anda. Onları aldığım dönemki ruh hallerimi, seyahatlerimi hatırlatıyor bana. Tabii bir de aşkım, mesleğim oyunculuğu. Şimdi beş yaşında dünya güzeli bir torunum var. Bu palyaçolar benden sonra ne olacak diye düşünüyordum. Şimdi bunları ve bundan sonra toplayacaklarımı ona bırakmaya karar verdim."
HÜLYA KOÇYİĞİT (OYUNCU)
Torunlarımın yaptığı resimleri saklıyorum
"Kızım Gülşah yurtdışında okurken seramik dersi alıyordu ve bana doğum günümde güzel bir vazo yapmıştı. Sonrasında Aslışah da, Neslişah da birer biblo yaptılar bana kendi el emekleriyle. Şimdi de küçük torunlar resim yapıyorlar. Bu hediyeler, bana sevdiklerimin sevgilerini hissettiriyor, bu nedenle onları özenle koruyor ve sürekli gözümün önünde tutuyorum. Neslişah'ın bir hediyesi daha var; Selim ile benim baş başa olduğumuz bir heykelcik. O da kıymetlilerim arasında. Ben böyle şeylere çok değer veriyorum ve atmıyorum."
ŞÜKRİYE TUTKUN (MÜZİSYEN)
Bir tomar otobüs biletim var!
"Yatılı okulda okurken, otobüs bileti biriktirme alışkanlığım vardı. Hâlâ bir tomar duruyor, 70'lerden kalma. Atmaya kıyamam. Saklarım... Bana o dönemi, gençliğimi hatırlatır. Bir de çocukluk kıyafetlerimden bazılarını saklarım. Ama bir de insanın hafızasında biriktirdikleri var. Koku hafızasında, ses hafızasında. Bana çocukluğumun yoksulluk dönemlerini hatırlatan bazı kokular, bazı sesler, şarkılar çok rahatsızlık verir. İmkan olsa onlardan kurtulmak isterim."
CAN GOX (MÜZİSYEN)
Atmam, atamam...
"Çocukluğumdan beri duygusal bağ kurduğum oyuncaklarımı atamam, saklarım. Özellikle ilk dönemin kablolu uzaktan kumandalı arabalarını...Ama sadece oyuncakları değil tabii ki. Konser, sinema biletleri, ilkokuldan kalan defterlerim, kalemler, konser afişleri... Dinleyicilerimin bana yaptığı, beni resmettikleri sanatsal işler. Onlar benim parçam gibiler..."
SERKAN ÇAĞRI (MÜZİSYEN
Küçük, gizli bir çöp evim var!
"Yıllardır süregelen alışkanlığım şu ki; bazı şeyleri atmaya kıyamıyor, hatıra olarak biriktiriyorum. Evde ufak bir çöplüğüm var diyebilirim. Kullanılmış uçak biletleri, konser afiş, broşür ve yaka kartları, artık tarih olmuş fatura ve dekont çıktıları, elektronik ürünlerin kutuları, eski bozuk kablolar, kokladığımda kullandığım zamanı bana hatırlatan boş parfüm şişeleri. Elektronik ürün kutularını ilk aldığım günün heyecanını hatırlatır."
PSİKİYATR UĞUR ZEREN
Tedavi edilmezse varacağı yer çöp ev!
"Çöp ev sendromu genellikle biriktirme bozukluğunun en son aşamasıdır. Biriktirme bozukluğunu bir nevi bağımlılık gibi bir nevi takıntı zorlandı hastalığı (OKB) gibi düşünebiliriz. Ufak biriktirmelerle başlar. Biriktirdikçe bu normal hale gelir. Kişinin hayatında daha fazla zaman ve daha fazla nesne ile biriktirmeye ayrılır ve bunun son aşaması olarak artık kişinin yaşamını sürdüremeyeceği hale gelişmesiyle çöp evler oluşur. Yani biriktirme hastalığının son aşaması en ağırlaşmış hali çöp ev olarak karşımıza çıkar."
TEDAVİ SÜREÇLERİYLE GERÇEK VAKA ÖRNEKLERİ
Belediye evini boşaltınca kaygı atağı geçirdi
"Almanya'dan gelen bir danışanım vardı. Bana başvurma neden depresyondu fakat biriktirme hastalığı da vardı. Biriktirme hastalığına birçok farklı psikoloji problem eşlik edebilir. Danışanımız Almanya'da işini kaybettikten sonra bir süre iş bulamıyor ve gelecek kaygıları ile biriktirmeye başlıyor. Aslında Almanya'da verilen işsizlik maaşı onun hayatını rahat bir şekilde geçirmesi için yeterli ailesi de sıklıkla bu konuda danışanımıza telkinlerde bulunuyor fakat kaygıları yoğun olduğu için bu telkinler kişiyi rahatlatmıyor. Danışanımız Türkiye'de yaşarken ekonomik anlamda çok zor dönemler geçirmiş. Almanya'da oluşan ufak bir gelecek kaygısı Türkiye'de yaşadığı ve bastırdığı yoğun kaygıları tetiklemiş. Böylece kendini güvende hissetmek için biriktirmeye başlamış. Bulunduğu yerdeki belediye evindeki çöpleri iki kez temizlemiş fakat biriktirmeye devam etmiş. Belediyenin temizleme işleminden sonra da kaygı atakları yaşayarak bir süre hastanede yatmak zorunda kalmış. Danışanımızın babasında da hastalık boyutunda olmasa da biriktirme davranışı varmış. Bazen de etrafındakilerden görüp öğrenilebiliyor. Yapılan bilimsel araştırmalar genetik faktörleri de işaret ediyor. (Aktaran
UZMAN PSİKOLOG AYHAN ALTAŞ)"
Altından aldatılma travması çıktı
"Geçmişte, 5 yaşındayken annesini travmatik bir şekilde kaybeden bir danışanım kocası tarafından aldatılıp boşandıktan sonra eşyaları biriktirmeye, sokakta bulduğu bazı şeyleri eve getirmeye başlamıştı. Bir süre sonra hiçbir şeyi atamaz olmuştu. Durumu fark eden kardeşinin ısrarı ile terapiye geldi. Yaşadığı ağır depresyon için antidepresan ilaç tedavisi ve bilişsel davranışçı terapiyi içeren psikoterapi seanslarımız sonunda geçmişin ve kocasının aldatıp terk etmesinin yasını tutabildi, normal yaşamına döndü. (Aktaran Psikoterapist Dr. Cem Keçe)"
Odasına kimseyi almıyor, temizliğe izin vermiyordu
"Dört yaşındayken kardeşi boğulan ve bu nedenle kendini suçlu hisseden, üniversite sınavlarına hazırlanan bir danışanım yaşadığı yoğun baskı, kaygı ve stres yüzünden odasında ne bulduysa biriktirmeye başlamıştı. Odasına kimseyi almıyor, annesinin tüm ısrarlarına rağmen odasının temizlenmesine izin vermiyordu. Sonunda artık odada yaşayabileceği alan kalmayınca ve oğullarının durumu için çok üzülen ailesinin zoruyla terapiye getirilmişti. Genç bir delikanlı olarak hem ergenliğin etkileri hem de sınav kaygısı ile baş edememişti. Ayrıca obsesif kompulsif kişilik bozukluğunun da olması durumu daha da kötüleştirmişti. O yıl üniversite sınavına girmemesine karar vererek uzun bir psikoterapi ve ilaç tedavisinden sonra ertesi yıl tekrar sınava hazırlandı ve istediği bölümü kazandı. (Aktaran Psikoterapist Dr. Cem Keçe)"
Torunu, 'Artık evine gelmeyeceğim' deyince tedaviyi kabul etti
"70 yaşında erkek bir hasta, yakınlarının isteği üzerine başvurmuştu. Çocukluğu bir köyde geçen daha sonra ticaret yaparak oldukça da hatırı sayılır bir mal varlığına sahip olan zengin tüccar bir hastamdı. Yazları oturduğu köy evinin altını depo olarak kullanıyor ve maddeleri buraya taşıyordu. Eski, kullanılmış çivi, tel, su bidonundan kullanılmış yatağa kadar her şeyi topluyordu. evinin altındaki bodrum katı depo olmaktan çıkıp dolmaya taşımaya, çöplüğe dönmeye başlamıştı. Oradan kokular gelebiliyordu. Kişi zahmetle büyük bir servete sahip olduğu için ve bir gün bunların lazım olabileceği düşüncesiyle bir şeyi atmadığını ifade ediyordu. Hastalığını kabul etmekte zorlanıyor ve bunların atmanın israf olduğunu düşünüyordu. Çok sevdiği torununun köydeki evine koku ve görüntü nedeniyle gelmemesi sebebiyle tedaviyi kabul etmişti. Tedavisinde genel kaygısı için bir ilaç başlayıp daha sonra kademe kademe eşyaların önem sırasını belirterek elinden çıkarması gerekenleri listeledik. Listeyi yaparken aynı zamanda depoda nelerin ne kadar olduğunda listeleme şansımız oldu. Ama tam olarak tedaviye istenilen aşamaya gelmedi. Tedaviden kısmen fayda gören kişi şu an hâlâ kısmi iyilik hali ile tedavisine devam ediyor. (Aktaran Psikiyatr Uğur Zeren)"
Koleksiyonerlikle arasındaki farklar
Uzman Psikolog Ayhan Altaş biriktirme bozukluğu ve koleksiyonerlik arasındaki farkları şöyle anlatıyor:
Aralarında ki en belirgin fark koleksiyonerler belirgin kişilerin hoşuna giden hobi amaçlı benzer şeyleri toplarlar.
Biriktirme hastalığı olan kişiler ise her şeyi biriktirirler. Koleksiyonerler bazen koleksiyonlarındaki şeyleri sevdikleri ile paylaşırlar ya da satarlar.
Biriktirme hastalığı olan kişiler biriktirdikleri şeylere birileri dokunduğunda bile rahatsız olurlar kaygılanırlar.
Koleksiyonerler genelde toplum tarafından değer verilen şeyleri toplarlar. Biriktirme hastaları olanlar ise kimsenin değer vermeyeceği şeyleri toplarlar.
Koleksiyonerler nizamı bir şekilde biriktirirler bir düzen vardır. Örneğin küçükten büyüğe dizebilirler. Biriktirme hastalığı olan kişiler ise bir odaya karmakarışık bir şekilde doldururlar.
Biriktirme bozukluğunun belirtileri
Psikoterapist Dr. Cem Keçe bu rahatsızlığın nasıl sinyal verdiğini şöyle anlatıyor: "Biriktirme bozukluğu çoğunlukla gençlik yıllarında başlar ve yaşla birlikte daha belirgin hale gelir. Belirtileri, eşyaları atmaya çalışırken aşırı stres yaşamak, gelecekte eşyalara ihtiyaç duyma endişesi, eşyaları nereye koyacağını bilememek, eşyalara dokunan kişilere tepki vermek, biriktirilen eşyaların yarattığı dağınıklık nedeniyle kısıtlı bir alanda yaşamaya başlamak şeklinde sıralanabilir. Bu kişiler genellikle temizlik, uyuma ve banyo yapma gibi önemli günlük görevleri yerine getirmelerini engelleyebilecek işlevsel yaşam alanlarından yoksundur ve sağlıksız veya güvensiz koşullarda yaşarlar."