Prof. Dr. Ekrem Demirli, İstanbul Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Tasavvuf Ana Bilim Dalı Öğretim Üyesi... Türkiye'de tasavvuf ilmi denince akla gelen ilk ve en önemli isimlerden... Tasavvuf geleneğinin en sağlam temellerinden İbn Arabi üzerine neredeyse 20 yıldır çeviriler, çalışmalar yapıyor. Kitaplar yayımlıyor, televizyon programları yapıyor.
Demirli'yle içinde bulunduğumuz Kurban Bayramı vesilesiyle, kurban ibadetinin sırlarını, kurban ve hac arasındaki ilişkiyi ve bu iki ibadetin de maneviyatımıza neler kattığını konuştuk.
- Konuşmalarınızda, makalelerinizde bahsettiğiniz bir kavram var: İbadet metafiziği... Bu kavramın açılımı nedir hocam, bize anlatır mısınız?
- İbadet metafiziği düşüncesinin ana fikrini şu şekilde özetlemek mümkün: İbadetleri Allah ile insan arasındaki ilişkinin zemini olarak kabul ettiğimizde, burada iki şeyi düşünmek lazımdır: Birincisi Allah'nın insandan istekleri, ikincisi ise insanın ve alemin var oluşuyla irade ettiği şey nedir? Bu iki soruyu birlikte ele aldığımızda, hayatı insan merkezli olmaktan çıkartarak Allah merkezli düşünmeye başlamış oluruz. Burada ibadetler ise Allah'ın bütün bir alemi ve insanı yaratmadaki maksadını anlamaya dönük bir zemin haline gelir. Gerçekte ibadet insanı marifete, yani Allah'ın muradının anlaşılmasına götüren araçlardır. Böyle bir yaklaşımla insan ister istemez kendi dünyasının dışına çıkarak, dünyayı, öteki insanları, bitkileri, hayvanları, gökyüzünü kısaca her şeyi merak eder hale gelir. İbadet metafiziği yapmak, bu büyük hikayeye katılmak, bunu anlama çabasında olmak, insanın küçük dünyasını büyük var oluş ekseninde yeniden inşa etmek ve anlamak çabasında olmak demektir.
- Kurban ibadetinin bahsettiğiniz ibadet metafiziği açısından derin anlamı, tasavvufi cihetten açıklaması nedir?
- Kurban bütün ibadetlerde en önemli unsur, hatta kurucu unsur kabul edilebilir. Müslüman toplumun günlük hayatında kurban, fıkhın etkisiyle görece ehemmiyetini yitirir, ibadetin farz mı vacip mi olduğu tartışmaları yapılırken kurbanın gerçek anlamı ihmal edilmiştir. Kurbanın esas anlamı kaybolur. Kanaatimce kurban kadar ehemmiyeti ve değer derinliği yitirilen az ibadet vardır. Bunun bir nedeni bu ibadetin somut bir takım faydalarının ibadetin kendisini gölgelemesi iken ikinci mesele ise hac ile irtibatının unutulmasıdır. Birinci sorun, yenilen hayvanların kurban edilmesiyle ilgilidir. İnsanlar geçmişte veya günümüzde besine kolay ulaşamamışlardır. Bu nedenle hem geleneksel bir ahlak hem de dini bir erdem olmak üzere cömertlik, zengin insanların infakta bulunması büyük bir meziyet kabul edilmiştir. Kurban bu bakımdan daha dikkate değer bir özellik taşır. Çünkü beslenmenin en önemli unsurlarından birisini teşkil eden et, bu ibadet vesilesiyle herkese ve her toplumsal katmana kolaylıkla ulaşabilir. Bu nedenle geçmişte ve günümüzde kurban ibadetinin anlaşılmasındaki en büyük sorun kurban ile infak ve cömertlik arasındaki ilişkidir. Bu ilişki o kadar ehemmiyetli bir hal kazanır ki, birçok mümin kurban ibadetinde en çok cömertliği, başkalarını düşünmeyi, yardım etmeyi aklına getirir, ibadet mevsiminde en çok bu gibi erdemler konuşulur.
- Yani kurbanı sadece paylaşımla özdeşleştirmek gerçek mahiyetinden koparıyor mu?
- Gerçekte kurbanın mahiyetini anlayabilmek için onu cömertlik, infak gibi ahlaktan tamamen uzaklaştırmak gerekir. Kurbanın cömertlikle hiçbir ilgisi yoktur. Günümüzde bilhassa vakıf ve derneklerin çalışmaları kurban ile cömertlik arasındaki ilişkiyi daha da pekiştirmiş, kurbanı bir infak ibadeti gibi düşünmek eğilimi güçlenmiştir. Kurbanı böyle düşündüğümüz sürece bu ibadetin metafizik derinliği hakkında hiçbir fikre varamayacağız. Kurban bir yardımlaşma ibadeti değildir. İkinci mesele ise kurban ile hac ibadetinin ayrışmasıdır, en azından birçok Müslüman için bunun böyle olmasıdır. Gerçekte kurban hac ile birlikte anlaşılabilir. Hacda ne oluyorsa kurban onu ifade eder, onu izhar ediyor ve onun neticesi olarak ortaya çıkıyor. Kurbanda bir can feda ediliyor: Yetişkin bir hayvan eti veya kanı için değil bir niyetle kurban ediliyor ve böylece ihramdan çıkılıyor. Demek ki kurban ile birlikte düşünülmesi gereken şey, ihram ve onun içerdiği derin anlamdır.
- Tam da bu noktada ihram ve kurban arasındaki ilişki nedir?
- İhram bir ölüm tecrübesi, daha doğrusu insanın başlangıca, baştaki Allah'a verilen ilk misaka dönmek üzere dünyadan mekan ve zaman olarak çıkmasıdır. Bu yönüyle ihram zamanın ve mekanın dışına çıkmayı temsil eder. Gerçekte ihramlı insan öte dünyaya gitmiş veya başa dönmüş kişidir. O halden bir fidye ile dünyaya döneriz. İşte kurban onu anlatır. Kurbanlar bizim ölen nefislerimiz, aşmak istediğimiz benliğimiz, zaaflarımız, hırslarımız, korkularımız, insanı insana düşman kılan basitliğimizin ölümüdür. Gerçekte bütün ibadetlerin ana fikri kurbandır.
RUH KURBANLA DERİN BİR YOLCULUĞA ÇIKAR, BU DA HACCIN ANA FİKRİDİR
- Kurbanı bize Hz. brahim bir ibadet olarak öğretti, Hz. Peygamber ise şeriatın bir parçası olarak miras bıraktı. İslam şeriatında birçok kurban türü bulunsa bile, esas itibarıyla kurban hac ile irtibatlı olan kurbandır. Fakat Hz. Peygamber nafaka tarzındaki kurbanları da şeriatta bir ibadet olarak yerleştirmiştir, bunları birbiriyle karıştırmamak lazımdır. Yukarda da belirttiğim gibi, ihram giymekle kurbanın yakın ilişkisini düşünmek lazımdır. Bu bakımdan ülkemizde yaygınlaşan bir hataya işaret etmek lazımdır: Kurban kesen kişi hacdaki ihramı, ölümü, başa dönmeyi, tevhidi kısaca Allah ile arasında mani teşkil eden her ne varsa hepsini ortadan kaldırma niyetiyle kurbanı kesmeye niyetlenmelidir. Kurban bir et bayramı değildir, kurban bir fakir sevindirme ibadeti değildir, kurban infak ibadeti değildir, kurban kilo ile ölçülebilecek bir ibadet hiç değildir. Kurban bir tefekkür ibadetidir, kurban kesilirken sanki insan aklı, hayvanın giden canıyla birlikte derin bir yolculuğa çıkar, ölümü düşünür, hayatı ölüm aynasında tekrar idrak eder, ölmeden önce ölmüş gibi dünyaya döner. Bütün bunlar ise haccın ana fikridir.
ALLAH İLE ARAMIZA GİREN DÜNYALIK HER ŞEYİ KURBAN EDERİZ
Yunus'un 'Yaratılmışı sevdik, Yaratandan ötürü' çok katmanlı bir sözdür. Allah yok ise insanın insan ile ilişkisini yüceltmek, bir derinlik içine yerleştirmek pek mümkün olmuyor. Hac ibadeti Allah merkezli bir insan tasavvurunun hatırlanması demektir. Bu bakımdan hacca giden insanlar bütün insanları temsil eden elçiler gibi ilk ahdimizi yeniler, başa döner, ilk sözleşme üzere yeni bir temeddününün ve fert merkezli toplumsallaşmanın ilkelerini bize getirir. Kurban kestiklerinde ise Allah ile aramıza giren vehimler, hırslar, zaaflar, korkular ve kısaca benlik kurban edilmiş, bir fidye ile insan özgürleşmiş olur. Biz de uzak yerlerden o günü ve anı yaşamak üzere kurban keser, bulunduğumuz yerden 'ana zaman-mekandaki' Arafat'ta bu büyük sözleşmeye dahil oluruz.
HZ. İBRAHİM VE HZ. İSMAİL AYRI SINAVLAR YAŞADI
Kanaatimce hikaye üzerinde dikkatle düşünmek gerekiyor. Her şeyden önce bu kıssa bazı menkıbelerde ve hatta minyatür çizimlerinde dile geldiği üzere gözü yaşlı bir babanın hadiselerden habersiz saf ve küçük çocuğu kurban etme eylemi değildir. Hadise haddi zatında baba oğul hikayesi de değildir. Kurban kıssası Hz. İbrahim'in ve Hz. İsmail'in Allah ile ayrı ayrı yaşadığı en derin iman ve teslimiyet ilişkisi sınavıdır. Meselenin sürekli İbrahim üzerinden ele alınması dikkatimizi dağıtıyor. Hz. İbrahim bir iman ve teslimiyet sınavı yaşamış, İsmail ise başka bir yönden teslimiyeti yaşamıştı. Sonuç ne olursa olsun her ikisi de Allah'a teslim olmuştu. Dini hayatın amacı da budur: Allah'a teslimiyet.