Çeyrek asır boyunca bir çizgi kahramanı yaşatmak, farklı kuşaklara sevdirmek, yeniden ve yeniden keşfedilmesini sağlamak kolay olmasa gerek... İşte çizeri Bülent Üstün tarafından ilk kez 1996'da çizilmeye başlanan, Türkiye'nin en ünlü ve 'arıza' kedisi, manik depresif 'tekir' Kötü Kedi Şerafettin 25 yaşını geçti... Sayısız çizgi roman bıraktı ardında, bir de animasyon film. Bülent Üstün'den öğrendiğimiz kadarıyla Kötü Kedi Şerafettin'in oğlu 'Tacettin'in başrolde olacağı yeni animasyon film için de hazırlıklara başlanmış.
Peki, memleketin en havalı, en popüler kedisinin çizeri Bülent Üstün bugünlerde neler yapıyor? Kış başından beri Üstün ve Türkiye'nin önde gelen diğer çizerleri; müzik yazarı ve koleksiyoner Güven Erkin Erkal'ın organizasyonuyla Cihangir'de Bir Sergi başlığıyla günü birlik sergiler düzenliyorlar. Orijinal işlerini sergiledikleri gibi, yine aynı gün canlı internet yayınıyla mezat yapıp meraklıların bu işleri satın almasını sağlıyorlar. Hatta Bülent Üstün bu sergiler için bir akrilik Kötü Kedi Şerafettin tablosu bile yapmış.
Ama asıl önemlisi yine bu sergilerde, Bülent Üstün'ün yaptığı, stand-up'a doğru uzanan, uzun ve eğlenceli açılış konuşmaları. Bu konuşmaların namı kulaktan kulağa yayılıyor. Üstün her ne kadar "Bunlar stand-up değil, kendi aramızdaki şenlikli muhabbetimiz" dese de sosyal medyada kulaktan kulağa yayılıyor bu 'şov'lar... Bütün bunları vesile edip Üstün'ün kapısını çaldık. Türkiye'de değişen mizah anlayışını ve Şero'nun istikbalini konuştuk...
- Çizerler, ressamlar bir araya gelip, günü birlik sergiler, mezatlar düzenliyorsunuz. Neler oluyor, anlatır mısın?
- Bu kış başından beri Cihangir'de Bir Sergi başlığı altında üç sergi düzenledik. Bir aralar TV'de rock müzik programları yapan Güven Erkin Erkal organizatörlüğünde karikatüristler, çizgi romancılar, illüstratörler ve ressamlardan oluşan karma bir çizer takımıyla Cihangir'de atölye olarak kullanılan apartmanda işlerimizi sergiledik. Bu sergilerin önemli özelliklerinden biri de sadece bir gün açık kalması ve açık olduğu süre boyunca Instagram'daki "acayip sahaf" hesabından canlı yayında düzenlenen açık arttırma yoluyla, sergilenen eserlerin sanatseverlere satışının sağlanması. En son dördüncü sergimizi de Beşiktaş'ta bir mekanda düzenledik. Aslında ben bu dijital NFT dalgasından sonra kendimi belki de bir tepki olarak tual, yağlı boya, akrilik gibi malzemelerle üretilen, elle tutulabilen sanata verdim.
- Sergilerin açılış konuşmalarını yapıyorsun. Bu konuşmalar standup tadında geçtiği için stand-up yapmaya başladığın, başlayabileceğin konuşuluyor. Sosyal medyada övgüler alıyorsun. Düşünüyor musun böyle bir şey, düşünürsen nasıl bir içerikle yaparsın. Neler birikti heybende?
- Sergilerde çizerler arası bir 'after party' buluşması da yapılıyor. Bu kadar mizahçı bir araya gelince ortam zaten aşırı eğlenceli oluyor, ben de bu eğlenceli ortama katkıda bulunmak üzere mikrofonu alıp bu tarz sergilerde yapılan açılış konuşmalarının parodisi gibi bir konuşma yapıyorum. Tabii bunu "Gelin size stand-up yapacağım" şeklinde değil, doğallıkla gelişen, ortamı "Beni dinleyin" şeklinde kastırmadan yaptığımdan, daha çok Huysuz Virjin tadında, mekandaki dostlarımla sataşmalı, atışmalı, interaktif bir muhabbet oluyor. Velhasıl heybede biriktirip anlatmalı tarz bir standup yapmayı düşünmüyorum zira "Bir kişi konuşur diğerleri de dinler" tarzı oluşumlardan sıkılıyorum biraz. Daha doğallıkla gelişen etkileşim ağırlıklı kaotik bir tarz benimsediğim için bu sergi ortamlarının dışına taşınacak bir anlatı tarzı değil, o yüzden sergilerimize bekleriz.
- Son dönemde arka arkaya Türkiye'nin önemli mizahçılarından, Kaan Ertem, Mem-Coş (Mehmet Coşkun), Kemal Kenan Ergen ve Latif Demirci'yi kaybettik. Onlar ne ifade ediyordu senin ve Türk mizahı için? Neleri kaybettik aslında?
- Kaan Ertem ile birlikte üst üste gelen kayıp haberleriyle mizah dünyasında adeta bir yaprak dökümü yaşandı. Sanatlarında ustalaşmak için bir ömür harcamış, üretken, kendini gerçekleştirebilmiş ve şu ölümlü akışta ben de buradaydım imzasını sanatlarıyla atmış ustalarımız, abilerimizdi hepsi. Bunca acı gerçekliğin içinden komik olan tarafı bulup çıkarmak, kağıda dökmek, insanlara olayların absürd tarafını göstererek hayatla dalga geçebilmek gibi özel yeteneğe sahip mizahçılar beni çocukluğumdan beri etkilemiş ve eğlendirmiştir. Gelmiş geçmiş tanıdığım, okuduğum, dinlediğim tüm komikçilere saygılar.
- Kötü Kedi Şerafettin ile ilgili yeni projeler var mı?
- Kötü Kedi Şerafettin'in ikinci filmi ile ilgili olarak oğlu Tacettin'in daha ön planda olduğu ikinci senaryoyu yazalı epey oluyor. Animasyon tür olarak normal filmlere göre daha çok para harcanması gereken bir alan olduğu için yapımcıların kaçındığı bir tarz oldu. O yüzden sinemadan ziyade dijital kanallardan birine 10 bölümlük sezon olarak hazırlamakla ilgili planlarımız var.
- Cem Yılmaz'ın Erşan Kuneri dizisi epey tartışma yarattı ama mizahçılardan ses gelmedi. Yılmaz'ın diğer işlerine göre bayağı bulanlar oldu. Sen nasıl buldun seriyi? Yılmaz, çizer kökenli olduğu için sizin camiada bir tür dokunulmazlığı mı var yoksa?
- Sanat eserlerine analitik yaklaşım ve üzerine tartışma daha çok işin tüketicileri arasında gelişiyor. Üreticilerin ilham, his, el yordamıyla yolunu bulan bir tür şamanik mesai ve devamlı üretmekle meşguliyetten tartışmaya katılmak için vakitleri kalmıyor olabilir. Çocukken bir film izlerken film hakkında "Oyunculuklar zayıf, kadrajlar iyi olmamış" diye düşünüp izlemeyiz, kendimizi hikayeye kaptırarak seyrederiz ya, ben hâlâ öyle tüketiyorum her tür sanat performansını ve çok eğleniyorum, herkese tavsiye ederim. Bu yüzden ben Erşan Kuneri serisini beğendim, özellikle 90'ların sert L-manyak, Lombak mizahını kullanmasını ve günümüz politik doğruculuk ortamını umursamadan girişilmiş hoyrat tarzı beğendim.
90'LARIN MİZAHI DAHA SERTTİ
- Sence senin mesleğe başladığın 80'lerden bu yana Türkiye'de mizah anlayışı nasıl değişti?
- 80'ler ve 90'ları Gırgır dergisi ve oradan doğmuş Hıbır ve Leman dergilerinde üreterek ve okuyarak geçirdik. 90'ların ortasında Lmanyak, Lombak, 2000'lerde Penguen ve Uykusuz dergisiyle devam etti. Özellikle 90'lar sert, kara, anarko, saldırgan ve agresif bir mizahın zirve yaptığı zamanlar. Lmanyak'ta konular aksiyon komedisi tadında sokaklarda geçiyorken Uykusuz'la birlikte ev içi konulara, durum komedisine ve gündelik hayat detayları üzerine tespitlere dönüştü. 80'lerde mizah gürültülü bir deli iken günümüzde bağırmıyor, daha sakin, deliliği değil aklıselimi temsil ediyor.
ŞERO, MODASI GEÇMEYEN BİR KARAKTER
- 90'lardan bu yana Şerafettin ve diğer işlerinle farklı kuşakları yakalayabilen bir çizer olarak yeni kuşağın mizah anlayışını, nelere güldüğünü çözebildin mi? Ne düşünüyorsun bu konuda?
- Kötü Kedi Şerafettin 90'ların sert mizah geleneğinde kavrulmuş bir karakter. Çizgi karakterlerin yeterince derin ve inandırıcı olduklarında modadan muaf kalabilme özellikleri beni çocukluğumdan beri etkilemiştir. Şero da nesilden nesile okunabilen, modası geçmeyen bir karakter. İşin moda kısmı bana acımasız geliyor. "Eskiden biz buna mı gülüyor muşuz ya!" diye bir zamanlar gerçekten güldüğü şeyi hemen satabiliyor tüketici. "Günümüzde kim neye gülüyor?" şeklinde bir analizin bilgisine pek yüz vermeden her zaman kendi güldüklerinin peşinde olmak da işin samimiyetini korumak adına önemli. Şero animasyon filmiyle daha genç bir kitleyle de tanıştığı için babadan oğula devam ediyor. Ve edecek gibi görünüyor...