Mayıs ayının 26'sında hayata merhaba demişti yazar, şair, fikir ve aksiyon adamı Necip Fazıl Kısakürek. Acı bir tesadüftür ki, 1983 yılının 25 Mayıs günü yaşama veda etti. Ölümünün 39. yılında Kısakürek, tiyatro eserleri ve sergilerle Atatürk Kültür Merkezi'nde anılıyor. Geçtiğimiz hafta Başkan Recep Tayyip Erdoğan'ın katılımıyla açılan Bir Şiir Bir Hayat/ Zindandan Mehmed'e Mektup sergisi ve Reis Bey oyunu 26 Mayıs'a kadar AKM'de görülebilecek. Biz de bu vesile ile Necip Fazıl Kısakürek'in ailesi ile bir araya geldik. Baba olan tarafını çocuklarından dinledik. Serginin küratörlüğünü yapan torunu Şeyma Kısakürek Sönmezocak ile de dedesinin bilinmeyen yönlerini konuştuk. Yazdığı şiir gibi, çileli günleri çok oldu. Ömrünün bir kısmı zindanlarda geçti. Oğlu Mehmed'in kokusuna doyamadan ona zindandan mektup yazarken buldu kendini. Eşi Neslihan Hanım, en büyük destekçisi olsa da, onun çilesinden en büyük dilim düştü payına... 7 Ocak 1953'te Üsküdar, Paşakapısı Hapishanesi'nde yazdığı mektupta ailesine şöyle sesleniyordu Necip Fazıl: "Mehmedim, Ömerim, Ayşem, Osmanım! Benim güzel çocuklarım!.. Allahımın bana lûtufları... Ve sen çilekeş kadın, sevgili zevcem!.. Acaba ne yapıyorsunuz şu ânda? Bilsem ki, iyisiniz, hiçbir derdiniz yok, hattâ babanızı, kocanızı da düşünmüyorsunuz; ne bahtiyar olurdum. İyi olurdum, hafiflerdim, kendime gelirdim."
CİNLERİN PADİŞAHI BİR BABA
Diğer yandan çocuklarıyla oynamaya seven bir babaydı. Öğrendiğimize göre, yeni oyunlar türetiyor ve oğullarıyla oynuyordu. Şeyma Kısakürek, amcalarının ona anlattığı anılarından bir bölümü anlatıyor bize: "Dedem, evde olabildiği zamanlarda çocuklarıyla oyun oynamayı çok severmiş. Birgün Ömer amcamla Mehmed amcamı çağırmış. O zaman daha çok küçük olan babam Osman'ı bir oyunla korkutmaya karar vermiş. Amcamlara demiş ki; 'Sizler koltuğun arkasına saklanacaksınız.' Birine bir koltuğu, diğerine de diğer koltuğu işaret etmiş.
Mehmed amcama 'Sen birinci cinsin. Cin bir çık dediğimde sen çıkacaksın.' Ömer amcama da 'Sen de ikinci cinsin. Cin iki çık dediğimde sen çıkacaksın' demiş. İkisi de kafalarına çarşaf geçirip koltuk arkalarına saklanmışlar. Dedem babamı çağırmış. Hiçbir şeyden haberi olmayan babam gelmiş. 'Ben, cinlerin padişahıyım. Bak sana göstereyim' demiş, ve seslenmiş. 'Birinci cin çık!' Mehmed amcam çıkmış koltuğun arkasından. 'Bak gördün mü? İkinci cin çık!' diye seslenmiş. Fakat Ömer amcamda hiç hareket yok. Dedem sesini yükseltmiş. 'İkinci cin çıksana!' Ömer amcam yine çıkmıyor. Tabii dedem sinirlenmiş, 'İkinci cin çık diyorum sana!' yine çıkmayınca Ömer amcam, koltuğun arkasına davranmışlar. Bir bakarlar ki, Ömer amcam çarşafla birlikte koltuğun arkasında uyuya kalmış. Tabii ki babam korkmamış. Dedem gülmeye başlamış. Oyunları da böyle sona ermiş."
DEDEME HAYRANIM
Şeyma Kısakürek'e bir torun olarak dedesinin onun için ne ifade ettiğini ve aktarılan anıları olup olmadığını soruyorum: "Babamlar hep, emekleyerek yanına gittiğimi ve devamlı ya kibritine yahut da cüzdanına uzandığımı anlatırlar. Dedem de gülerek, 'Bu da başladı benden para istemeye' dermiş. Rahmetli Ayhan Songar'ın dedemle benim fotoğraflarımızı çektiğini biliyorum. Ancak maalesef ulaşamadım onlara. Ben daha çok babaannemle vakit geçirdim. Onun bana öğrettikleri, söyleyerek değil; daha çok yaşam biçimiyle aktardıkları çoktur.
Bir de halam var. Amcamların söylediği çocuklar arasında en çok dedeme benzeyenin Ayşe Halam olduğu. Asıl onunla yetiştim diyebilirim. Aileden bana aktarılan bilgiye baktığımda, inanılmaz hayran olduğumu söyleyebilirim. Eserlerinde de çokça bahsettiği telkin yolunu ailesinde de seçmiş. Bu sebeple hoşgörülü, merhametli ancak belirli bir çerçeve içerisinde çok katı bir baba, dede profili var. Aktarılan ailevi olaylar karşısında, kimi zaman sessizliğiyle, kimi zaman bakışıyla, kimi zaman da gür sesiyle verdiği tepkiler o kadar çok mana barındıyor ki, hayran olmamak mümkün değil."
BABAMIN YOKLUĞUNDA HERKES BİR ZALİME DÖNÜŞÜRDÜ
Şeyma Kısakürek, dedesi hapishanedeyken çocuklarına yapılanları ise şöyle anlattı: "Mehmet Kısakürek anılarında şöyle bahseder mahzunluğundan; 'Babam yokken, koca köşk, korkunç bir karanlığa ve sessizliğe gömülürdü. Köşkün bahçesinde cıvıl cıvıl oynarken, evden gelen opera sesini çok özlerdim. Annem üzülmesin diye tavan arasına çıkar, ağlardım.
Okulda, sanki babamı cezalandırır gibi, bize reva görülenleri ona hiç anlatmazdım. İki yaş küçüğüm, yedi yaşındaki kardeşim Ömer'e, cetvel darbeleriyle şişen avuçlarını anneme göstermemesini tembihlerdim." Osman Kısakürek bu mahzunluğundan şöyle bahseder; "Okuldaki öğretmenlerimiz bizi el üstünde tutarken, babamın yokluğunda kulaklarımızı koparırcasına büken birer zalim kesilirlerdi'. Bu çile yalnız Üstad'ın çilesi değildi. Başta Neslihan Kısakürek olmak üzere, onun, ilkokula giden çocuklarına kadar uzanan bir kaderdi. Bu kader, o dönem içinde yaşadığımız cemiyet hesabına utanç vesikası iken, kendileri için birer şeref madalyası halinde kalplerinde mahfuzdur."
DOSTLARI SIRTINI DÖNDÜ
Hepimiz Necip Fazıl'ın Seccade adlı şiirini biliriz. "Allah'a inanırız O'nadır kulluk sade/Ehl-i sücud olanın refikidir seccade..." Ama seccadesine bile haciz geldiğinden haberimiz yoktur.
Evet, borçlarına karşılık yakın dostu, Doktor Süleyman Yalçın tarafından 300 lira değer biçilen halı seccadesine haciz gönderilir. Üstelik kendisi hapishanedeyken gelir bu haciz... Eşi Neslihan Hanım'a gelen icra belgeleri, tüm yakın dostlarının o yokken ailesine nasıl sırtını döndüklerinin de ispatıdır
BABAM HAPSE, VİZON KÜRK REHNE GİDERDİ
Necip Fazıl'ın oğlu Mehmet Kısakürek'in hafızasından da şöyle bir anı canlanıyor:
"Babam her hapse gittiğinde annemin vizon kürkü de rehne giderdi. En son aile dostumuz Süleyman Yalçın rehin almıştı. Sonra 'Bu vizon kürk eşim
Ayla Hanım'a çok yakıştı, çok da sevdi. Geri vermeyeceğim' dedi Yalçın.
Torun Emrah Kısakürek: "Babaannem, Süleyman Yalçın eve geldiğinde çok buruklaşırdı. rahmetli Ayşe halam da rahatsız olurdu. Hem ailemizin doktoru hem de dedemin en yakın arkadaşıydı.
Ama o hapisteyken ailemize yaşattıkları oldukça hüzünlüydü" diyor.
Mehmet Kısakürek ekliyor: "Babamın vefatına yakın Yalçın, babamdan borç istemişti. Karşılığında da 'Çanakkale'deki yazlığımı kullanabilirsiniz, senin ağrılarına iyi gelir' demişti. Babam borcunu verdi ."
BİR MÜZESİ BİLE YOK
Şeyma Kısakürek aynı zamanda Necip Fazıl Kısakürek Kültür ve Araştırma Vakfı'nın da Yönetim Kurulu Başkanı. Vakıf olarak bir edebiyat okulu ve müze açmak en büyük hayallerinden: "Müzemiz için şimdilik yeni gelişmeler yok maalesef. İnşallah yakın zamanda müjdeli haberler paylaşırız. Bir merkezimizin olması, seminerler düzenleyebilmek, daha çok çalışmalar yapabilmek, en çok da bir edebiyat okulu açmak hayallerimiz var."