Faize Kuhar 96, Sevim Baban ise 90 yaşında. Türkiye'de ilk halka açık moda defilesini yapan, dönemin en ünlü aktrislerini giydiren ve yine Türkiye'de terzi yerine modaevi tabirini dilimize yerleştiren iki isim. İlerleyen yaşlarına rağmen bir genç gibi gözlerinin içi gülen, yaşama sevincinin vücut bulmuş hali olan iki kardeşin ellerinden hâlâ iğne iplik düşmüş değil. Faize-Sevim, bugün hâlâ Nişantaşı'nda müdavimleri için kıyafet dikmeye devam ediyor. Türkiye'nin moda tarihinde ilklere imza atan Faize-Sevim kardeşler, çalışma azimlerin de hiçbir şey kaybetmeden rengarenk elbiseler arasında ulu çınarlar olarak güler yüzleriyle müşterilerini karşılamaya devam ediyor. Aile kökleri Kırım'a uzanan Faize ve Sevim Hanımların annesi Şerife Hanım iyi bir terzi, babası Bekir Bey ise Berdenski markasıyla Kırım'ın mümbit topraklarında sebze ve meyve tüccarıymış. Bekir Bey, 1917 Devrimi ile Bolşevikler'in zulmünden kaçarak Türkiye'ye gelmiş ve Atatürk Orman Çiftliği'nin kuruluşunda da görev almış. Sevim Hanım, Kırım'a gittiklerinde baba yadigarı evlerini ziyaret ettiklerini ve şu anda bu evin hükümet konağı olduğunu büyük bir gururla anlatıyor ve "O zamanda öyle bir ev, siz düşünün nasıl büyük bir aile" diyor. Babaları Bekir Bey'in Atatürk'le sohbet etmesini de büyük bir heyecanla anlatan Faize-Sevim kardeşlere göre, Atatürk, babalarına Kırım'da neler yaşadıklarını anlattırırmış. Faize ve Sevim kardeşler her ne kadar moda ve modaevi tabirlerinin Türkiye'de dilimize girmesini sağlamış ve moda alanında ilklere imza atmış olsa da aslında tiyatro eğimi almışlar. Faize Hanım, tiyatroya olan ilgisinin ise yine aile köklerinden geldiğini söylüyor. Baba Bekir Bey, Kırım'da yaşadığı dönem, kardeşi Çar'ın özel berberi olduğundan sık sık onun sayesinde Moskova'ya gider, tiyatro oyunları ve bale gösterileri izlermiş. "Babam bu işlerden çok iyi anlardı, çok severdi, biz tiyatrocu olunca en çok o sevindi" diyor. Faize Hanım annesinin de iyi bir terzi olmasının etkisiyle dikiş ve nakış işlerini sevdiği için boş vakitlerini değerlendirmek maksadıyla Kız Sanat Enstitüsü'nün dikiş ve şapka kurslarına devam etmiş. 1955 yılında ailesinin geçimine yardımcı olması gayesiyle Ankara'da Gülen adında dantelli düğme, iplik vs. satan bir de dükkan açmışlar. Bir gün kendi imkanlarıyla yaptığı bir şapkayı vitrine koymuş ve o gün onlarca kadın aynı şapkadan sipariş verince bir şapka salonu açmaya karar vermişler. Faize Hanım, "O zamanlar şapka kadınlar arasında çok modaydı. Siparişlere şaşırıp kalmıştım, şapka işinden iyi para kazandım, o zamanlar benim vitrine koyduğum şapkaları yapacak kimse yoktu Türkiye'de" diye anlatıyor. Ankara Bulvar Pasajı'nda açılan bu şapka salonu Faize Hanım'ın moda dünyasına profesyonel olarak attığı ilk adım oluyor.
ŞAPKA SALONUNDAN MODAEVİNE
Hep bir yenilik ve yeni bir şeyler yapma düşüncesinde olan Faize Hanım, şapka salonunu çalıştırdığı esnada Paris'e giderek orada gördüğü yeni ürünleri Türkiye'ye getirir. Bir gün Paris'ten aldığı kumaşlar ile kardeşi Sevim'e bir elbise diker ancak Sevim Hanım bu elbiseyi beğenmeyince, Faize Hanım bu elbiseyi şapka salonunun vitrinine koyar. Bu elbise de çok iyi bir paraya satılınca Faize Hanım, elbise yapmanın şapkadan daha kârlı bir iş olduğuna kanaat getirir ve bir modaevi açmaya karar verir. Tuttukları üç oda bir salon dairede modaevlerini açan Faize ve Sevim hanımlar, açılışa özel de halka açık bir defile tertip etmeye karar verirler. Türkiye'de halka açık ilk defileyi yapmak üzere kolları sıvayan modacı kardeşler, Paris'ten satın aldıkları elbise kalıplarını büyük bir titizlikle dikerek elbiseler hazırlar. Sevim Hanım, "Ankara'da Sidoni adında çok iyi bir terzi vardı, o kapatmış yanındaki terziler işsiz kalmış, biz de terzi ilanı verince Ankara'nın en iyi terzileri de bizim yanımızda çalışmaya başladı" diye anlatıyor. 16 Aralık 1962 tarihinde gerçekleştirilen bu defilede 200 parça elbise 20 manken tarafından tanıtılır. Bütün Ankara sosyetesiyle ileri gelenleri defileyi izlemeye gelir. İzleyenlerin büyük beğenisini kazanan defile dakikalarca ayakta alkışlanır. Defile sonunda, verdikleri emeğin karşılığını aldıklarını gören Faize ve Sevim kardeşler sahnede birbirlerine sarılarak ağlar.
KRALİÇELERE DE KOSTÜM DİKTİK
Defilenin ertesi günü modaevinin önü insan kalabalığından geçilmez. Kısa zaman içinde bin bir zorlukla açılan modaevinin yurt çapında şubeleri açılır. Adana, İzmir, Gaziantep, İstanbul ve Ankara'da şubeleri bulunan Faize-Sevim Modaevi birçok ünlü ailenin kızlarını giydirdiği gibi yurt dışından da sipariş alır, Kraliçe ve prensesleri de giydirir. Sevim Hanım, "Suudi Arabistan Kralı'nın eşi İffet Hanım ve Ürdün Kralı Hüseyin'in annesi Zein Hanımefendi'ye kostümler diktik" diyor.
TÜRKAN ŞORAY'A DİKTİĞİM ELBİSE MÜZEDE
İstanbul'da İstiklal Caddesi'nde açtıkları şube, dönemin en ünlü isimlerin uğrak adresi olur. Faize-Sevim kardeşler, ünlülerin kendi modaevlerine yönelik rağbetini şu sözlerle dile getiriyor: "Türkan Şoray, Belgin Doruk, Gönül Yazar, Ajda Pekkan, Filiz Akın, Hülya Koçyiğit gibi ünlü isimler modaevine geldiğinde caddede trafik durur, halk içeriyi izlemek için büyük bir kalabalık oluştururdu." Daha sonraki zamanlarda şubelerini kapatan ve şu anda sadece Nişantaşı'ndaki Faize-Sevim Modaevi'nde hizmet veren moda dünyasının çınarlarından Sevim Hanım, "Hülya Koçyiğit'in nişanlığını ve gelinliğini biz diktik, bugün yine Türkan Şoray'ın kendi müzesinde bizim yaptığımız bir elbise sergileniyor" diyerek ünlü aktrislerin kendilerinden başka bir yere gitmediklerini anlatıyor sonra da "Zaten o zamanlar zarafet vardı. İnsanlar kibardılar, bize geldiklerinde ellerinde pasta, çikolata gibi hediyelerle gelirlerdi. Ankara müşterisi bu hususta İstanbul'a göre daha görgülüydü, İstanbul müşterisi Ankara'ya göre biraz şımarık olurdu ama bugünkü gibi tabii değildi. Dedim ya zarafet vardı" diyor.
MEVHİBE İNÖNÜ ELBİSEYİ PAHALI BULUNCA DİKTİRMEKTEN VAZGEÇTİ
Türkiye'nin bir dönem en ünlü isimlerini giydiren Faize-Sevim kardeşler, Ankara'da da sefir eşleri başta olmak üzere dönemin en ünlü siyasi isimlerinin eşlerine ve kızlarına da elbise dikmiş. Faize Hanım, İsmet İnönü'nün eşi Mevhibe İnönü'nün kumaşlar alıp kendilerine geldiğini, birkaç tayyör yaptırmak istediğini anlatıyor: "İnönü, kumaşları alıp geldi, elbiselerin kaç paraya dikileceğini söylediğimde 'Çok pahalı yaptıramam' dedi. 'O zaman bir tayyör yapalım' dedim. Onun da pahalı olduğunu söyleyip geri gitti. Pahalı bulduğu için kıyafet diktirmedi. Ama kızı Özden Toker'e çok elbise yaptık."