Bugün ramazanın ikinci günü. Belki şu an "Akşama ne hazırlayacağım" diye düşünüyorsunuz ya da iftara gelecek misafirleriniz var. Ramazanın tatlı telaşı ve huzur dolu atmosferi evlerimize çoktan yerleşti. Biz de İlahiyatçı, Gaziantep İslam, Bilim ve Teknoloji Üniversitesi Kurucu Rektörü, yazarımız Prof. Dr. Nihat Hatipoğlu ile keyifli bir ramazan sohbeti ettik. Hatipoğlu: "Dinlenme, dirilme, durulanma, Allah'la ahdi yenileme fırsatı gibi görülmeli ramazan. Vicdanımızı rahatsız eden şeylerden vazgeçmeli, tövbe etmeliyiz. Hz. Peygamber, 'Dostun sofrasında israf olmaz' diyor. İmkanınız varsa, çeşit çeşit yemeklerin olduğu sofralar hazırlayabilirsiniz ama o sofra da mutlaka yoksullar da olsun" diyor.
- İnsanlık psikolojik olarak yorgun. Pandemi süreci ve savaşlar tüm insanlığı gelecek konusunda endişelendirmeye başladı. Böyle bir dönemde, ümit ayı ramazana girdik. Bu ramazanı nasıl değerlendirmeliyiz?
- "Allah insanı imtihan için dünyaya gönderdi" deriz ya, işte bunu tüm insanlık olarak yaşadık, deneyimledik. Allah insanın kendini tekrar gözden geçirmesini istiyor belki. Ufak bir virüsle sevdiklerimize sarılamaz olduk, sağlığın değerini anladık. Hatırlamalıyız ki, en güçlü zannettiğimiz devletlerden de üstün bir güç vardır. O Allah'tır ve bizimledir.
- Ramazan bize neleri hatırlatmalı?
- Ramazan sadece aç kalmak değildir. Bu ramazan bizde tevhit, kulluk, insan olma, fedakârlık, iyilik yapabilme ve düşeni kaldırabilme bilincini uyandırmalı. Nice oruç tutan var ki, aslında hiç tutmamıştır. Boşuna kendini aç, susuz bırakmasın, Onun orucu yok" diyor Peygamberimiz.
Neden? Oruç tuttu ama kötü söz söyledi, ticaretinde ahlaki davranmadı, gıybet yaptı. İşte orada sadece aç kalmanın bir önemi kalmıyor. Ahlakımız İslami olmalı!
- Pandemi, savaşlar, krizler... "Her şey bizim dönemi mi denk gelir" diyoruz çoğumuz. Oysa bizden öncekiler de benzer şeyler yaşamıştı...
- Eskiden de vardı. Hastalıklar, toplu katliamlar, toplumları sindirme baskıları, kıtlık, başka toplumların mallarını elinde alan devletler...
Her dönemde oluyor bunlar. Bakın, Afrika ülkeleri hâlâ sömürülüyor. Bunların sorumlusu tüm insanlıktır. Allah nimeti yaratıyor.
Tüm çocuklara eşit hava, su, yiyecek yaratıyor ama insanlar gasbediyor bunları. Medeni hırsızlar, bütün toplumu mahkûm ediyor.
Buna sesiz kalan bizler de sorumluyuz bundan. Peygamberimiz, "Herhangi bir yanlışı gören eliyle, diliyle, gücü yetmiyorsa kalbiyle nefret etsin o işten" diyor. Kalbiyle nefret edenler imanı en zayıf olanlardır. İşte bizler imanı zayıf olanlar kategorisini yaşıyoruz. Hepimiz seyirci kalıyor ve dünyayı değiştirmeye çalışmıyoruz.
- Ramazanı nasıl geçirelim?
- Dinlenme, dirilme, durulanma, Allah'la ahdi yenileme fırsatı gibi görülmeli ramazan.
Vicdanımızı rahatsız eden şeylerden vazgeçmeli, tövbe etmeliyiz. Allah'la irtibatımızı sağlamalıyız.
İç alemimizi sorgulamamız gereken bir dönemdeyiz. Allah'a küsmüş, dünyaya darılmış olabilirsiniz, ama son dönüş Allah'adır.
Günahlar günahı işleyene aittir.
Gece namazı kılmalıyız.
MUTLAKA SAHURA KALKIN
- Sahura kalkmadan oruç tutanlarımız oluyor, bu doğru mu?
- Sahura mutlaka kalkmalıyız. Çünkü diğer dinlerde de oruç vardı ama sahur yoktu. İslamiyet'le diğer dinler arasından en büyük farktır, sahur. Onlar sahursuz oruç tutuyorlardı. Biz mutlaka sahura kalkalım. Gecenin bir yarısından kalkıyoruz, şeytanın bacağını kırıp yemek yiyor, ibadetlerimizi yapıyoruz. Bir hadiste: "Allah'ı o kadar anın ki, münafıklar, 'bunlar gösteriş yapıyor' desin" diyor. Ne kadar güzel değil mi?
- Çeşit çeşit hazırladığımız yemeklerle kurduğumuz iftar sofraları israfa girer mi? Daha mı makul davranmalıyız?
- Hz. Peygamber, "Dostun sofrasında israf olmaz" diyor. Biri size sofra hazırlamışsa, "Niye bu kadar şey hazırladın" demeyin, istifade edin. Ama Allah'ın en sevmediği sofra da zenginin davet edilip fakirin davet edilmediği sofradır. İbrahim peygamber misafirsiz sofraya oturmazdı.
Sofra hazırlandığında dışarı çıkar misafir arardı. İmkân olduktan sonra yiyebileceği kadar çeşitli yemek yapmak haram değildir. Gösteriş için yapılmayacak.
- Otellerde ve lüks mekânlarda verilen iftar davetlerini nasıl değerlendiriyorsunuz?
- Beş yıldızlı otellerde verilen iftar lüks, şatafatlı davetlere sıcak bakmıyorum. Çok önemli bir şey yoksa gitmemek lazım.
- O önemli şey ne olabilir?
- O sofrada muhtaç olanlar için bir yardım ya da karar çıkacaksa ve yoksullar bundan fayda görecekse gidebilirsiniz. Ama zenginin zengini davet ettiği, hiç fakirin olmadığı sofra hayırlı bir sofra değildir.
- Peki, gittiğimiz davetleri, hazırladığımız iftar sofralarını sosyal medya hesabımızdan paylaşırken günah işlemiş olur muyuz?
- Bütün TV kanallarında yemek programları var. Börekler, etli yemekler, tatlılar hepsi görülüyor, bunları engellemek mümkün değil. Belki şu yapılabilir, iki sosyal medya hesabınız olsun, biri genel paylaşımlar için biri de özel, aile ve dostlarınız için. İşte orada istediğinizi paylaşın. İnsanın yemeği sevmesi, yemesi günah değil, göstermemesi daha doğru olur. Bu paylaşımlarda nimeti inkâr yok ama gücü yetmeyenler düşünülmeli! Parayı denkleştirip alamayan biri görüyorsa, onların vebali olabilir.
- Yaptığımız ibadeti sosyal medyadan paylaşmak günah olur mu? Kıldığımız namazı, gittiğimiz teraviyi...
- Burada niyet önemli. Allah için ve sizi takip edenleri teşvik etmek içinse ibadetleri ilanda hiçbir sakıncası yok.
HZ. ALİ STOKÇULARLA MÜCADELE ETTİ
"Hz. Ali döneminde de kıtlık oluşmuş. Karaborsacılar ortaya çıkmış. Malları stoklamışlar bazı satıcılar. Hz. Ali stoklanan malları tespit ettirmiş ve meydanda hepsini yaktırmış. İnsanlara dağıtabilirdi ama öyle yapmamış, yaktırmış. Neden?
Çünkü malın ne kadar değersiz olduğunu göstermek istemiş. Malı saklayıp gariban halkı daha da gariban hale getirmek isteyen zihniyeti eleştiriyor, "Sizin malınız ancak yakılmaya müsaittir" diyor. Şu an bu stokçuların artması da gösteriyor ki, biz hastalıktan, pandemiden yeterince ders almamışız."
ÇOCUKLARIMIZA DİNİN HZ. ALİ STOKÇULARLA MÜCADELE ETTİ AHLAKINI DA ÖĞRETELİM
- Çocuklarımıza ramazanı nasıl yaşatalım?
- 1963-64 yıllarında dedem Diyarbakır müftüsüydü. Ben sekiz yaşımda küçük bir çocuktum. Diyarbakır'da büyük, avlulu bir evimiz vardı. Ben oruç tutuyor, gizli gizli de arada yemek yiyordum. Görüp görmezden gelirlerdi. Dedem, bana hediyeler getirirdi. Omuzuna alır dolaştırırdı. "Bugün oruç tuttun mu?" diye sorardı. Tam tutuysam 2 lira, yarım tuttuysam 1 lira verirdi. Beni böyle teşvik ederdi oruç tutmaya. "Mutlaka tutacaksın, oruç tutmazsan Allah seni yakar" gibi cümleleri asla duymadım ailemden. Hep güzel şeyler söylerlerdi Allah hakkında: "Allah seni çok sever, Allah sana güzel nimetler verir" gibi cümleler kurarlardı. Ben de kendi kendime:
"Allah'ım sen beni seviyormuşsun, ben de seni çok seviyorum" derdim çocuk aklımla. Aileler çocuklarını üzmesinler. Kimseyle kıyaslamasınlar. Yumuşak davransınlar. Namaz kılarken, abdestsiz kılsınlar, kızmayın. Din baskı ile öğretilmez. Dinin farzları kadar ahlakını da öğretin. Komşunun hakkına girmemesini, kimsenin malını almamasını, elektriği, suyu israf etmemesini de söyleyin. Ramazanda çocukları teşvik için evinizi süsleyebilirsiniz. Ramazan köşesi yapabilirsiniz.
ÜMİTSİZLİK BÜYÜK BİR GÜNAHTIR
- Maneviyatımızı nasıl taze tutacağız?
- Keşke dünyada yaşayan herkes arzu ettiği hayali yaşayıp, istediği her şeyi alabilseydi. Ben de bir babayım ve hayatımın belli süreçlerinde sıkıntılar yaşadım. Çocuklarıma alamadığım şeyler oldu. Bu konularda neler yapabiliriz? Öncelikle hepimiz el altından etrafımızdaki ihtiyaç sahiplerine yardım edelim. İkincisi, Allah'la olan ahdimizi unutmayalım. Ümitsizlik büyük bir günahtır. Bir Müslüman asla ümitsiz olmamalıdır. Hadiste, "Günahlarınızı ayaklarınızın altına alsanız, onunla bulutların üzerine çıksanız bile yine de Allah'tan ümidinizi kesmeyin" diyor.