50 yıllık bir hikaye İstanbul Kültür Sanat Vakfı'nın macerası. İstanbul'a yakışır bir festival düzenlemek için yola çıkılmasıyla başlıyor macera. Ama evladiyelik olsun isteniyor. Öyle ki vakfın kurulması bile sekiz yıl sürüyor. Yani temeli çok iyi atılıyor. İşte o temel üzerine yükselen İKSV bienal, tiyatro, film, müzik festivalleriyle İstanbul'un da İstanbulluların da çehresini değiştirdi. Konserler, sergiler, gösterimler, söyleşiler... Bu şehre dünyanın en iyi sanatçıları da geldi, en iyi yönetmenleri de. Yine şimdilerde dünyaca ünlü olan sanatçılarımız, bu şehirde İKSV etkinliklerinde yıldızlaştı. 50 yılda 12 milyon seyirciye ulaştı. Nice yıllara diyerek İKSV Yönetim Kurulu Başkanı Bülent Eczacıbaşı ile buluştuk ve vakfın ince ince dokunan, yıllara yayılan başarısını konuştuk.
- İstanbul Festivali'nin ilk yılında verilecek bir konserde, Türkiye'de uluslararası konsere uygun piyano olmadığı görülüyor. Hemen vakıf tarafından bir piyano satın alınıyor. Bu örnek bile İKSV'nin tarihi açısından çok çarpıcı geldi bana. İKSV çölde bir vaha yarattı ve bu vahayı adeta ormana dönüştürdü desek yeridir. 50 yıl önce yola çıkarken Nejat Bey bu ormanın hayalini kurmuş muydu sizce?
- Evet festival için bu Steinway piyanonun alınması gibi hikâyelerle dolu aslında vakıf tarihi, özellikle de ilk yıllar. Nejat Bey 60'ların ortalarında İstanbul Festivali için girişimlerine başladığında, 2000'li yıllar için tam da böyle bir vizyonla yola çıkmıştı diye düşünüyorum. Vakfın kuruluş amaçları, ilk festival kurgulanırken 50 yıl sonrasının İstanbul'unun bir dünya kültür-sanat başkenti olarak hayal edildiğini gösteriyor. Ev sahipliği yaptığı etkinliklerle bir yandan ülkemizin kültürel zenginliklerini vurgulayan, güçlendiren, bir yandan da dünyanın dört bir yanından sanatçıların izleyicilerle buluştuğu, sanat gündeminin merkezinde yer alan bir İstanbul... Bugün İKSV'nin etkinliklerinin büyük çoğunluğunun ilk tohumlarının da bu ilk yıllarda, Nejat Bey'in kendi sözleriyle henüz "İstanbul'un bir virtüöze yaraşır düzeydeki güçlü bir konser piyanosundan bile yoksun bulunduğu" bir dönemde atıldığını görüyoruz.
- Bir vakfın 50 yıl ayakta kalması, her şeyin değişken olduğu Türkiye'de önemli bir başarı… Şöyle 50 yıllık sürece bakınca da İKSV'nin gücüne güç katarak kurumsallaştığını görüyoruz. Bu başarının temel dinamikleri nedir sizce?
- İKSV'de benzersiz bir kurum kültürü var. Bir yandan profesyonellik ilkelerinin sıkı sıkıya korunduğu bir kurum ama bir yandan da -yaptığımız işin içeriğinin de gerektirdiği şekilde- heyecan, mutluluk, gurur gibi duyguların belki başka kurumlarda olmadığı kadar baskın olduğu, yaratıcılığın tüm ekip için en önemli özellikler arasında yer aldığı bir çalışma dinamiği var. Toplum için çalışma, sosyal bir fayda yaratma bilinci İKSV'nin bir parçası olan tüm paydaşların en temel motivasyonu. Vakfın 50 yılına emek vermiş tüm İKSV ekipleri ve tüm yöneticiler için aynı şeyi söylemek mümkün. Tutkuyla, inançla, daha iyisi için çalışan ve 50 yıllık tarihinde kurumsallaşmaya yönelik adımlarını da bu amaçla atan bir kurum İKSV. Kuruluş amaçları ve etkinlikleriyle hem izleyiciler hem sanatçılar hem destekçiler hem de çalışanlar tarafından içtenlikle benimsendiği için de her türlü zorluğun üstesinden gelinmiş.
- Nejat Bey'in Türkiye'de bir eksikliği görmesi üzerine başlıyor İKSV'nin hikayesi. Kuruluş aşaması bile sekiz yıl sürüyor. Temel iyi atılmış. Ve İKSV'nin, kültür politikaları alanında bir model ortaya koyduğu görülüyor. Kültür sanat alanında sivilleşmeyi ve bu alanın paydaşları ile iş birliğini çok önemseyen bir model bu. Bu iş birliği kültürü ülkemizde yeterince anlaşıldı mı?
- Söylediğiniz gibi vakfın daha kuruluşunda, hatta popüler bir deyişle söyleyelim, "DNA'sında" var bu iş birliği modeli. Nejat Bey'in bu konudaki ilk adımları Türkiye'den ve yurt dışından önemli sanat insanlarını, kültür kurumu yöneticilerini, hukukçuları, sanayicileri ve girişimcileri yanına alarak attığını biliyoruz. Bugün bize hâlâ desteğini sürdüren Borusan Holding, Koç Holding, Tekfen Holding, TSKB, Türk Hava Yolları, Türkiye İş Bankası ve Yapı Kredi Bankası gibi kurumlar, vakfın kuruluşuna da destek vermiş. Hep birlikte "İstanbul'un festivali"ni düzenlemek için "İstanbul'un vakfı"nı kurmak üzere yola çıkılmış. Tek bir şahıs ya da kurumun vakfiyesiyle hayatta kalan bir model yerine, bir kent festivalini yaşatma ve geliştirme arzusuyla, herkesin kendini eşit derecede parçası sayabileceği bir yapı geliştirilmiş. Belediyelerden özel kuruluşlara, Kültür ve Turizm Bakanlığı'ndan konsolosluklara ve hem Türkiye'den hem de dünyadan kültür kurumlarına kadar İstanbul'un kültürel yaşamının gelişimini önemseyen tüm paydaşlarla ortak hareket edebilen, birlikte gelişen ve büyüyen bir kurumuz. Ülkemizde olmadığı gibi dünyada da bu durumun örnekleri pek görülmüyor. Ama İKSV'nin bu çalışma modelinin iş birliği yaptığımız tüm kurumlar tarafından benimsendiğini söyleyebilirim.
- İKSV etkinlikleri düşünüldüğünde 70 ve 80'li yıllarda sanatseverler kimi etkinliklerin Türkiye'de gerçekleşmesini bir şans olarak görüyordu. Fakat İKSV'nin binlerce etkinliği sonucu artık özgüvenli bir seyirci kitlesi oluştu. Mesela dünyanın en önemli müzisyenlerinin İstanbul'da konser vermesi artık normal karşılanıyor. Böylesi özgüvenli bir sanatsever kitlesi oluştuğunu görünce neler düşünüyorsunuz?
- Bugün İstanbul'da İKSV'yle ve festivalleriyle büyümüş birçok nesil var. Ülkemizde festival olgusunun benimsenmesine, klasik müzik ve güncel sanat beğenisinin, caz ve tiyatro kültürünün gelişmesine önemli katkılarda bulunmuş bir kurum İKSV. İzleyicisiyle birlikte gelişen, izleyicisine kulak veren bir kurum... Üstelik bu durumun farklı yaş kitleleri için de geçerli olabildiğini görüyoruz. Erken çocukluk döneminden, ilk festivalden bu yana izleyiciler arasında yer almış kişilere kadar geniş bir yelpazeye yayılan izleyicilerimiz var. Bu izleyici kitlesinin özgüveninin ve sanat tutkusunun artması, İKSV'nin çalışmalarını da her zaman olumlu yönde etkiliyor. Etkinliklerimizin bugün de izleyicilerimiz nezdinde 70'li, 80'li yıllardaki kadar heyecan yarattığını görebiliyoruz ve bu bizi çok mutlu ediyor.
KÜLTÜR SANAT LÜKS DEĞİL HERKES İÇİN TEMEL BİR İHTİYAÇ
- Siz, İşim Gücüm Budur Benim kitabınızda sanayiye yatırım kadar kültür sanata yatırımın da hayati olduğunu söylüyorsunuz. Malum kültür sanat hep öncelikler listesinde en altta yer alır. Bu algı hem iş dünyasında hem de toplumsal alanda değişiyor mu sizce? Değişiyorsa bu değişimde İKSV nasıl rol oynadı?
- İKSV olarak sürekli vurguladığımız bir konu var: Kültür-sanat bir lüks değil, herkes için temel bir ihtiyaçtır. Bu doğrultuda geçtiğimiz 50 yıl boyunca gerek özel kuruluşlarla gerek kamu kurumlarıyla ilişkilerimizde gerekse izleyicilerimize hitap ederken hep bu konunun önemini belirtmeye çalışıyoruz. Bu konuda değişim istenen, olması gereken ölçüde yaşanıyor mu, bundan emin değilim ama İKSV'nin bu konudaki ısrarlı takipçiliğiyle değişimde mutlaka bir rol oynadığını düşünüyorum. Dünya çapında artık gelişimden yalnızca ekonomik büyümeye dair kriterlerle bahsedilmeyen bir dönemde yaşıyoruz. İnsani değerler, sanatın başı çektiği kültürel zenginlikler, yaratıcı düşünce ve özgün üretim gücü, her geçen gün daha da fazla önem kazanıyor. Bu doğrultuda kaçınılmaz olarak kültür-sanatın öncelikler listesinde üst sıralara taşınması gerekiyor, çünkü bunların tamamı kültür ve sanata hak ettiği değerin verilmediği toplumlarda yükselmesi mümkün olmayan özellikler.
AKM'NİN AÇILMASINI BÜYÜK BİR SEVİNÇLE KARŞILADIK
- İKSV, İstanbul'un dünyada kültür sanatın merkez şehirlerinden biri olması yolunda önemli adımlar atılmasını sağladı. Sizce hedefe ne kadar ulaşıldı?
- İstanbul özellikle 2000'li yıllarda dünya kültür-sanat gündeminde adını çokça duyurdu. Salgın öncesine kadar buradaki kültür yaşamının uluslararası çapta dikkat çeken bir yükselişi vardı. Şimdi de kültür yaşamımızın yeniden canlandığını görüyoruz ve bu bize mutluluk veriyor. Özellikle AKM'nin yeniden açılmasını büyük bir sevinçle karşıladık, İstanbul'un kültür-sanat alanında büyük bir ihtiyacını karşılayacak. Biz İKSV olarak İstanbul gibi kültür birikimi ve mirası kuvvetli, yaratıcı potansiyeli yüksek bir kentin dünya kültür-sanat merkezleri arasında ilk sıralarda yer alması gerektiğini düşünüyor ve bu amaçla çalışmalarımıza devam ediyoruz. Yalnızca kentin konumlanması değil, kültür-sanat yoluyla uluslararası bağlar kurulması da İKSV'nin temel amaçlarından biri. Bunu hem yurt dışından önemli sanat işlerinin İstanbul'da izleyicilerle buluşmasını sağlayarak hem de Türkiye'nin güncel kültür-sanat üretiminin yurt dışındaki görünürlüğünün sağlanmasına aracı olarak yapıyoruz. Venedik Bienali Türkiye Pavyonu bunun iyi bir örneği.
- İKSV'nin İstanbul ve Türkiye'ye kazandırdıkları saymakla bitmez. Ama sizce Türkiye'nin ya da İstanbul'un en önemli kazanımları ne oldu bu vakıf sayesinde?
- Başta da söylediğim gibi, İKSV özünde kamu yararına çalışan bir kültür kurumu. Yaptığımız her şeyi İstanbul ve Türkiye halkının faydasına yönelik olarak yapıyoruz. Bu doğrultuda İKSV'nin tamamıyla Türkiye'nin ve İstanbul'un kazanımları için var olduğu söylenebilir. Genç sanatçılara sağlanan teşviklerden dünyanın dört bir yanından en iyi sanat örneklerinin İstanbul'da izleyicilere sunulmasına, güncel sanata dair gündemin merkezinde yer almaktan sanatçılarımızın yurt dışıyla sağlam bağlar kurması için olanaklar yaratmaya, başarılı sanat üretimlerinin ödüllerle desteklenmesinden yıl boyunca Türkiye'den ve dünyadan genç, alternatif seslere alan açan bir performans mekânının yaşatılmasına kadar İKSV'nin yaptığı her şey bu anlamda ülkemiz ve kentimiz için bir kazanım olduğu sürece anlam taşıyor ve sürekliliği sağlanıyor...
DİL BÜYÜK ÖNEM TAŞIYOR
- Siz, toplumun her kesiminin kültür sanata erişimini çok önemsiyorsunuz. Bu konuda gördüğünüz sıkıntılar neler? Neden bu erişim meselesini aşamıyoruz yıllarca? Eksik gördükleriniz neler?
- Erişim meselesi çok katmanlı bir konu. Kültür-sanata erişimin önünde ekonomik engeller kadar sosyal bariyerler ve önyargılar da duruyor. Biz İKSV olarak erişilebilirlik konusuna birçok farklı açıdan yaklaşan çözümler üzerinde çalışıyoruz. Öğrencilerin etkinliklerimize katılabilmesi için Eczacıbaşı Topluluğu'nun desteğiyle 10 TL'lik öğrenci biletleri sunmamızı sağlayan Eczacıbaşı Genç Bilet projesi bunlardan biri. Ayrıca uzun yıllardır konservatuvarda müzik ve şan bölümünde eğitim alan öğrenciler, İstanbul Müzik Festivali konserlerini ücretsiz olarak takip edebiliyor. Bir yandan 2019 yılında kurduğumuz İKSV Alt Kat'ın yürüttüğü etkinliklerle belki daha önce festivallere katılmayı düşünmemiş ya da olanak bulamamış kişi ve toplulukların çalışmalarımızın parçası olabilmesi için çalışıyoruz. Kültür-sanat iletişiminde kullanılan dil de bu konuda büyük bir önem taşıyor. Kapsayıcı, izleyiciyi yabancılaştırmayan, duru bir dil kullanımının erişilebilirlik için büyük önem taşıdığını görüyoruz. İKSV olarak bu da üzerine düşündüğümüz ve çalıştığımız bir konu.
- İKSV, etkinlikleriyle bugüne kadar binlerce insanın hayatına dokunmuş hatta hayatlarını değiştirmiş bir vakıf. Film festivaline izleyici olarak gelip yönetmen olanlar var. Bienal ile İKSV sayesinde tanışıp sanatçı olanlar var. Vakfın her anlamda sorumluluğu büyük. Bu sorumluluklar ileriye yönelik adım atarken nasıl motive ediyor sizleri?
- İKSV'nin gelecekte de geçmiş 50 yılda olduğu gibi olumlu bir iz bırakmasını sağlamak, bizim en temel motivasyonumuz. Sürekli olarak yaptığımız iş üzerine düşünmeye, İstanbul'un kültür yaşamına katkımızı en anlamlı şekilde nasıl sürdürebileceğimizi araştırmaya devam ediyoruz.
EKONOMİYE 70 MİLYON DOLARLIK KATKI
- İşin bir de ekonomik boyutu var. Vakfın 2012'de yaptırdığı bir araştırmada İKSV etkinliklerinin ekonomiye yılda 70 milyon dolarlık katkı sağladığı saptanmıştı. Sizce bu ekonomik katkı yeterince anlaşılıyor mu?
- Kültür ve sanatın, eğitsel, toplumları bütünleştiren, kentlerin değerini artıran, yaratıcılığı ve özgür düşünceyi besleyen etkilerinin yanı sıra kent ve ülke ekonomisine de büyük katkıları var. Ve maalesef bu alanda pek veri de yok. Bu katkının görünür kılınması için İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları kapsamında hazırladığımız bu rapor gibi, sonuçları kamuyla paylaşılan çalışmaların büyük önem taşıdığına inanıyorum. Bu konuda verilerin anlamlı bir şekilde değerlendirilebilmesi ve potansiyelin farkına varılabilmesi için öncelikle bu verilerin düzenli bir şekilde kayıt altına alınarak takip edilmesi gerekiyor. Bu, ne yazık ki kültür alanında hâlâ gelişmesi gereken bir konu.
PANDEMİ SONRASI KÜLTÜR SANATA OLAN İLGİ DÜNYADA ARTACAK
- Pandemi, kültür sanatın insanlık için nasıl bir ortak değer olduğunu bir kez daha anlaşılmasını sağladı. Sizce pandemi sonrası dünyada kültür sanatın işlevi ne olacak?
- Kültür-sanat toplumların birbirini anlayabilmesini, birbirine yakınlaşmasını sağlıyor, bir arada yaşamayı kolaylaştırıyor, yaşamı anlamlı kılıyor. Tam da bu yüzden temel bir ihtiyaç ve yine bu yüzden salgın süresince evlerine kapanan insanlar dünyanın her köşesinde dört elle kültür-sanata sarıldı. Bu dönemde sanatın dünyamızı nasıl genişlettiğini, ferahlattığını net bir biçimde gördük. Salgın sonrası dönemde de kültür-sanata gösterilen ilginin artacağını düşünüyorum. Geleceğe dair umudun yeşermesi, yaşamın yeniden güzelleşmesi ve anlam kazanması için kültür-sanata ihtiyacımız var ve bunun için de İKSV gibi köklü kültür kurumlarına önemli görevler düşüyor. Önümüzdeki günlerde düzenleyeceğimizi açıkladığımız etkinliklere gösterilen yoğun ilgi de bu konudaki öngörümüzün doğru olduğunu göstererek bizi sevindiriyor. Bu konudaki görevlerimizi, toplumsal sorumluluk bilinci yüksek kuruluşların katkılarıyla, en iyi şekilde yerine getirmek için çalışıyoruz.
- Yarım asırlık bir vakıf olarak İKSV'nin bundan sonraki hedefleri neler acaba?
- Önümüzdeki dönem için odağımızı, yarının kültür-sanatının yeşermesi için gerekli ortamı sağlamak olarak belirledik. Farklı paydaşlarla dayanışma içinde, iş birliklerine ağırlık vererek yeni sanat üretimlerini desteklemek ve gençlere kültür yaşamına katılma, kendini geliştirme olanakları sunmak istiyoruz. Bundan 50 yıl sonra İKSV'nin hâlâ kültür-sanat izleyicisi için merak, coşku, heyecan ve ilham gibi kelimeler çağrıştıran bir kurum olacağını ümit ediyoruz.
VENEDİK BİENALİ'NDE TÜRKİYE'YE KALICI MEKAN KAZANDIRMAK BÜYÜK BİR GURUR
- Babanızın kurduğu, yıllarca amcanız Şakir Bey'in yönettiği bir vakfın uzun yıllardır başındasınız. Bu vakıfla gurur duyduğunuz çok an olmuştur. Hatırladığınız en gururlu an ne zamandı?
- İlk aklıma gelen, 2014 yılında Venedik Bienali'nde Türkiye'ye kalıcı bir mekân kazandırmamız oldu. Bu aslında yine başta konuştuğumuz, farklı paydaşların kamu yararı için bir araya gelmesi durumu için de başarılı bir örnek teşkil ediyor. Venedik Bienali dünyanın en önemli güncel sanat etkinlikleri arasında ilk üç sırada yer alan, güncel sanatın nabzının attığı, ulusal temsil yöntemini benimsediği için ülkeler açısından da büyük anlamı olan bir etkinlik. İKSV 2007 yılından bu yana Türkiye Cumhuriyeti Dışişleri Bakanlığı'nın himayesinde ve Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın katkılarıyla bu etkinlikte, Uluslararası Sanat Sergisi'nde yer alan Türkiye Pavyonu'nu düzenliyor. Ülkemizin bu önemli uluslararası etkinlikte en iyi şekilde temsil edilebilmesi için bir yandan sanatsal içerik üzerinde çalışıyor, bir yandan da sergi için kaynak geliştiriyoruz. Bu konudaki çalışmalarımız sırasında, mekânın sürekli olarak değişmesinin düzenlenen sergileri hem konumlanma hem de bütçesel açılardan olumsuz yönde etkilediğini gördük. Vakfımızın girişimi, İtalya'daki Türkiye Büyükelçiliği'nin değerli iş birliği ve 21 destekçinin katkılarıyla 2014 yılında Venedik'te ülkemize kalıcı bir sergi mekânı kazandırdık. Zorlu ve meşakkatli bir süreçti ama başarıyla sonuçlanması hepimize büyük gurur ve mutluluk vermişti. O zamandan beri Türkiye artık sanat bienallerine ek olarak Venedik'teki mimarlık bienallerine de katılıyor. Bu mekânın, Türkiye Pavyonu'nun sürdürülebilirliğinin sağlanmasında ve ülkemizin Venedik Bienali'ndeki konumunun güçlenmesinde de büyük payı oldu.
SİMON BOLİVAR SENFONİ ORKESTRASI'NIN KONSERİNİ UNUTAMAM
- 50 yıllık süreçte İKSV'nin sizin kişisel hayatınıza katkıları neler oldu ve sizin bir sanatsever olarak unutamadığınız etkinlikler hangileri acaba?
- İKSV neredeyse tüm hayatımda var olan bir kurum. Tabii ki Yönetim Kurulu Başkanı görevini üstlendiğim son 12 yılda vakıf hayatımı daha önce olduğundan daha da fazla etkiler oldu. Kişisel olarak önem ve değer verdiğiniz bir konunun gelişimi için çalışmak, varlığının vazgeçilmezliğine gönülden inandığınız bir kurumun güçlenmesi için emek vermek büyük bir zevk. Tüm festivallerimizin, tüm etkinliklerimizin yerinin ayrı olduğunu söyleyebilirim. İstanbul Müzik Festivali'ni çok yakından takip ediyorum. Bir sanatsever olarak unutamadığım etkinlikler arasında İstanbul Bienalleri, Venedik Bienali Türkiye Pavyonu sergileri de var. Bunlar her seferinde ülkemizin sanat alanındaki potansiyelini yansıtmasıyla beni özellikle heyecanlandıran etkinlikler olmuştur. Klasik müzik alanında unutamadığım bir etkinlik, genç müzisyenlerin enerjileriyle seyirciye ilham verdiği Simon Bolivar Senfoni Orkestrası konseridir. Son olarak da yakın zamanlı bir konseri, Fazıl Say'ın 2021 yazında 49. İstanbul Müzik Festivali kapsamında verdiği Açık Hava Tiyatrosu'ndaki konserini saymak isterim. Salgın koşullarında kültürel etkinliklerden uzak kaldığımız onca ay sonrasında yeniden binlerce kişinin aynı heyecan ve duygu yoğunluğuyla nefesini tuttuğu bir ortamda, canlı olarak dünya çapında bir virtüözü dinlemek, unutulmaz bir tecrübeydi.
- İKSV'nin hikayesi bir film olsaydı, adını ne koyardınız?
- Bunun için vakfın 45. yılından bu yana çok severek kullandığımız sloganın uygun olabileceğini düşünüyorum: İKSV, seve seve!
SAYILARLA İKSV
* 50 yılda düzenlenen etkinliklere 12 milyondan fazla insan katıldı.
* Etkinliklerde 6700'ü aşkın yapıtın ilk gösterimi yapıldı.
* 1000'i aşkın kişi, kurum ve kuruluşla iş birliği yapıldı.
* 80'den fazlası ilk defa İKSV tarafından kullanılan 320 farklı mekanda etkinlik düzenlendi.
* İstanbul Müzik Festivali eser siparişleri kapsamında 20 yeni klasik müzik eseri hayatımıza katıldı.
* İstanbul Tiyatro Festivali ortak yapımcılığında 31'i yerli ve 11'i uluslararası olmak üzere toplam 41 proje hayata geçirildi.
* İstanbul Bienali kapsamında 686 yeni güncel sanat eserinin prodüksiyonu yapıldı.
* Yurt dışında Türkiye'nin kültür-sanat üretiminin sergilendiği 300'ü aşkın etkinlik düzenlendi.
* İKSV Alt Kat'ın düzenlediği 600'e yakın etkinlikte, 7500'ü aşkın çocuk ve gence doğrudan erişim sağlandı.
* Venedik Bienali Uluslararası Sanat ve Mimarlık Sergileri Türkiye Pavyonu için 7 güncel sanat eseri ve 4 mimarlık projesinin prodüksiyonu gerçekleştirildi.
* Kültür politikaları alanında 9 rapor yayımlandı. Kültür yönetimi alanındaki 5 eğitim programında ülke genelinden 170 katılımcı yer aldı.