Artık Türkiye'nin yepyeni bir tarih dergisi var: Aktüel Tarih... Turkuvaz Dergi Grubu tarafından yayımlanan derginin yayın yönetmeni koltuğunda Mehmet Hakan Kekeç var. Kekeç'le ilk sayısı yayımlanan iddialı dergilerinin hikayesini konuştuk...
- Dergi fikri nasıl oluştu? Yola çıkış serüveninizi, hazırlık safhasında verilen çalışmaları anlatır mısınız?
- Eğitimim iletişim fakültesi. Hep gazetelerde çalıştım. Turkuvaz Medya'ya da bir gazeteden geldim. Star'da dış haber şefiydim.
Sabitfikir Dergisi'nin yazı işleri müdürlüğünü yaparken diğer yandan Lacivert Dergisi'ne tarih yazıları yazıyordum. "Bir tarih dergimiz de olsa mı" diye konuşulmaya başlamış. En başta bana "Kim yönetebilir tarih dergisini" diye sordular. Düşünme aşamasında bana teklif edildi. Ardından altı ay "Dergimizin farkı ne olsun?" sorusuna cevap veren araştırmalarla geçti. Ekibi oturttuktan sonra resmen başladık. En önemli nokta içerikte farkımızı ortaya koyacak fikirler bulmaktı.
- Oldukça hacimli bir içeriğe sahip Aktüel Tarih. Üstelik sadece kuramsal çalışmalar ve masa başı mesaiyle çıkarılmadığı apaçık ortada. Aktüel Tarih ile nasıl bir misyonu hedefliyorsunuz?
- Ürettiğim bir dergi de olsa, kitap da olsa, ya da belgesel de olsa tarihin masa başında üretilemeyeceğine inananlardanım.
Elbette masa başında geçirilmesi gereken bir metin süreci var fakat masadan kalkmak zorundasınız. Belgeler bulmak, gözlemler yapmak, kimi bilgileri sahada gördüklerinizle sentezlemek zorundasınız. İyi bir tarihçi aynı zamanda iyi de bir gazeteci olmak mecburiyetindedir. Derginin üretim sürecine de bu düşüncemi yansıtmaya çalıştım. İlk dosya konumuzun ortaya çıkmasından matbaaya gönderdiğimiz an'a kadar dört ay sürdü. Nihayetinde 192 sayfalık epey dolu bir içerik çıktı. Misyonumuz özetle, tarih gazeteciliği yapmak.
- Aktüel Tarih'in diğer tarih dergilerinden farkı ne olacak? Nasıl bir bakış açısı benimseyecek?
- Okuyucumuzu tarihi malumata boğmak değil, belli bir konuda derinleştirmek istiyoruz.
Çok iyi bir yazı var, çok da güzel bilgiler veriyor, hadi bunu kapağa çekelim demeyeceğiz.
Kapak ya da dosya konumuz neyse, derginin ağırlığı o konu etrafında şekillenen yazılarla olsun. Etrafta tarih konusunda inanılmaz bilgiler dolanıyor.
Dümdüz malumat sizi en fazla geveze eder. Ama tefekkür sahibi etmez. Tabii Aktüel Tarih mütefekkirler yetiştirecek gibi iddialı bir laf etmekten de imtina ediyorum fakat okuyucuyu derinleştirme kaygımız olduğu da bir gerçek.
- Aktüel Tarih'in ilk sayısı için 13. Yüzyıl temasının olması bunun tesadüfi olmadığını hissettiriyor? Neden 13. Yüzyıl? Bu devrin nasıl bir tılsımı var?
- Kesinlikle tesadüfi bir tercih değil. Aktüel Tarih'in ilk sayısı olduğundan bir başlangıç devresini işlemek istedik.
13.yy Osmanlı Devleti'nin kurulduğu çağdır. Anadolu 13.yy'da Alaeddin Keykubad zamanı adeta cenneti yaşarken 1243 sonrası Moğol işgaliyle koca bir medeniyet yerle bir oldu. Bir yeniden doğuş dönemi yaşanması gerekiyordu. Yaşandı da. İşte bu yeniden doğuş yani kuruluş devrinde kimlerin payı var? Kimler sorumluluk aldı? Neler yaptılar? Çözümü nerede ve ne şekilde buldular? O karmaşanın ardından Osmanlı gibi bir devleti nasıl oldu da kurdular? Her şey tesadüf müydü yoksa bir plan dahilinde mi gerçekleşti?
İlk sayıda bu ve benzeri sorulara cevap aradık.
- Derginizin geniş bir yazar- tarihçi kadrosu var. Adeta Şampiyonlar Ligi gibi. Kimler yer alıyor, kimler yönlendirici oluyor?
- Ahmet Yaşar Ocak, Hayri Kaplan, Safiyüddin Erhan, Mustafa Daş, Mustafa Özçelik ve Uğur Altuğ gibi gerçekten alanında uzman isimlerle oluşturduk ilk sayımızı. Bu açıdan şanslıyız. İlk sayımız olmasına rağmen iletişime geçtiğimiz kimseden bir önyargı hissetmedik.
Kimi konularda genç tarihçiler de kendilerini göstersinler istedik. Ama tuhaftır, genç tarihçiler çok daha menfi yaklaştı çalışma teklifimize.
Ulaşılmaz olmanın iyi bir isim yönetimi olduğunu düşünüyor olabilirler, ki bu onların çok yanlış yönlendirildiklerini gösterir. Dergimizin aklını Haşim Şahin hocamızla belirliyoruz. Bundan sonra da kendisiyle çalışmayı sürdüreceğiz.
KEŞİFLERE YOLCULUK
- Aktüel Tarih'in ilk sayısı için hayli seyahat ve görüşmeler yapmışsınız. Bu süreçte ne gibi tecrübeler edindiniz? - Bilhassa Osmanlı'nın kurulduğu saha Doğu Marmara'da çok ciddi geziler gerçekleştirdik. İnanılmaz zor bir coğrafya. Tarih literatüründe hala güçlü olan görüş, Osman Gazi'nin belli tesadüfler sonucu birden güçlendiği, hatta en başta basit bir çoban olduğu ve nihayetinde işler rast gidince devlet kurduğu yönündedir. Fakat sahada dolaşınca bunun yanlışlığını anlıyorsunuz. O sert coğrafyada yaşayabilmek, devlet kurabilmek için sizin en başından beri bu zorluğa hazır olacak şekilde yetiştirilmeniz gerekiyor. Mesela bu gezilerden birinde, 1288'de gerçekleşen ilk büyük fetih Karacahisar'a gittim. Devasa bir kale. Arkeolojik çalışmalar var diye gittik. Gördüğüme inanamadım. "Bir çoban kendisini kızdırdılar diye burayı fethetmiş öyle mi, buna kim inanır" dedim içimden. Masa başında çalışırsanız inanıyorsunuz.