Bazı insanlar, hayatlarına birkaç kişinin maharetlerini sığdırarak yaşar. Sanatkar, icracı, bestekar, kadın doğum mütehassısı Prof. Dr. Alaeddin Yavaşça da 95 yıllık ömründe unutulmayacak izler bıraktı. Başka Söz Söylemem Aşktan Yana Ben, Artık Bu Solan Bahçede Bülbüllere Yer Yok, Ümitsiz Bir Aşka Düştüm Ağlarım Ben Halime gibi sayısız unutulmaz eserde imzası olan Yavaşça yüzlerce kişi için de dünyaya gözlerini açtıklarında ilk gördüğü insandı. Bunlardan biri de SABAH Yazı İşleri Müdürü Burak Artuner.
Hikayenin başına dönelim. Kilis'te 1 Mart 1926 tarihinde dünyaya gelen Yavaşça'nın, babası Hacı Cemil Efendi'nin kulağına okuduğu ezan sır doludur. Bu sır, yıllar sonra Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi'nde Yavaşça'nın duyularıyla ilgili araştırmada ortaya çıkar. İşitme hassasiyeti olağanüstü düzeydedir.
Yavaşça, Kilis'teki evin hem en küçüğü hem de en çok ses çıkaranıdır. Kendi deyimiyle 'süt çocukluğu' döneminde çevresindekilerin şikayet edeceği kadar ağlayan bir bebektir. Evinde gramofonu olan baba Hacı Cemil Efendi, ağlamayı işitmemek için İstanbul'dan aldığı Tanburi Cemil Bey'in plaklarını çalar. İşe bakın ki, Cemil Bey'in taksimini işiten Alaeddin, ağlamayı bırakıp dinlemeye başlar. Plak biter yine ağlamayı sürdürür. Belli ki küçük Alaeddin kayda başlamıştır. Yetişmesinde elbette Kilis'teki kültür ortamının da etkisi var. Tüm aile fertleri müzikle ilgilenirken Alaeddin Bey, babasını şöyle anlatıyor: "Sabah gözlerimizi babamın güzel sesiyle okuduğu Kur'an-ı Kerim'i işiterek açardık. Daha küçükken kulağım onlarla doldu."
Yavaşça, lise tahsili için çok sevdiği Kilis'ten ayrılır. Ancak gittiği Konya'nın soğuğu onun zatürre olmasına sebep olur! Oğlunun eğitimini ön planda tutan baba, ailesini İstanbul'a taşır. Alaeddin artık İstanbul Sultanisi'nin (İstanbul Erkek Lisesi) talebesidir. Edebiyat hocası ise, kendisi gibi Tarık Buğra ve Sait Faik Abasıyanık'ı da yetiştirecek Manastır doğumlu Hakkı Süha Gezgin olur... Yavaşça'nın en önemli şansı hep alanında en iyi isimlerle aynı dost meclislerinde bulunmasıdır. Sadettin Kaynak, Münir Nurettin Selçuk, Mesut Cemil, İbnülemin Mahmut Kemal, Süleyman Ergüner gibi üstadlardan istifadeler sağlamıştır.
Yavaşça, "Soyadı gibi o bir kaynaktır" dediği Sadettin Kaynak'ın hep yanındaydı.
MEŞK MECLİSİNE İBNÜLEMİN VİZESİYLE GİRDİ
Şimdi tarihçi İbnülemin'in meşhur Mercan'daki evine gidelim: "Osmanlı İmparatorluğu'nda huzura çıkıyor gibiydim. İçerideki insanlar Osmanlı'nın son münevverleriydi. Orası okul gibiydi, işte ben orada yetiştim" diyerek anlatıyor ilk meşk meclisine girişini genç Alaeddin... Sert mizaçlı İbnülemin biraz sohbet ettikten sonra gence, "Sen adap bilen bir evden gelmişsin belli" diyerek vizeyi veriyor. Meşk meclislerinin kadim yolcusu oluyor Yavaşça. Peki nedir meşk meclisi? Usta çırak atölyesi, musiki seven insanların kültür buluşması. Meşkin son temsilcisi olarak gösterilen Yavaşça'nın yıllar önce veliahtı olarak Doğan Dikmen'i gösterdiğini de buraya not düşelim.
ŞARKILARININ TELİFİNİ MİRAS BIRAKTI
2008 Cumhurbaşkanlığı Kültür ve Sanat Büyük Ödülü ve 2010 TBMM Üstün Hizmet Ödülü de dahil olmak üzere 200'ün üzerinde ödül alan Prof. Dr. Alaeddin Yavaşca, 644 civarında beste, semai, şarkı, çocuk şarkıları ve çeşitli saz eserlerinin telif haklarını da içeren mirasını 2010 yılında Türkiye Eğitim Gönüllüleri Vakfı'na (TEGV) miras olarak bağışlamıştı.
Yavaşça'yla 60 yılıı deviren Ayten Hanım, eşini hastalığında, sağlığında hiç yalnız bırakmadı.
'GİDECEKSİN, HELALLİK ALACAKSIN'
SABAH Yazarı Hıncal Uluç, birkaç yıl önce Alaeddin Yavaşça'nın en güzel eserlerinden Ümitsiz Bir Aşka Düştüm şarkısının hikayesini yazmıştı. Bunu anlatırken eşi Ayten Hanım'ın büyüklüğünü de vrugulamıştı: "Ayten harika bir kadın. Ve de bakın nasıl bir eş. Alaeddin Ağabey 1951'de bir gençlik aşkı yaşamış. Çok sevmişler birbirlerini. Ama Yavaşça ailesi evlenmelerine izin vermemiş. O devirler öyle. Alaeddin Ağabey de oturmuş şarkıya dökmüş duygularını: "Ümitsiz bir aşka düştüm, ağlarım ben hâlime/Gönlüm kırık, bağrım yanık, hasretim ben yârime/ Senden ayrı yaşasam da hayat ölümdür bana/Gönlüm kırık, bağrım yanık, hasretim ben yârime." Şarkıda çok başka duygular da var. Ve yıllar yıllar sonra, olayları öğrenen Ayten, o gençlik aşkını araştırmış. Yaşadığını öğrenmiş. Hatta adresini bulmuş ve Alaaddin Ağabey'e 'Gideceksin, onu bulacaksın ve helallik alacaksın' demiş, bakar mısınız? Ve de ikna etmiş. Alaeddin Ağabey yol hazırlıkları yaparken Ayten yengeme, kızın öldüğü haberi gelmiş. Söyleyememiş kocasına. 'Amerika'ya gitmiş aniden' demiş."
"Mesleği gereği bir hekimin mutlaka yan dalı olmalı" diyen Yavaşça, musikide çığır açtı.
HEYECAN VEREN BİR HAFIZASI VARDI
Aile ortamı Alaeddin Yavaşça'nın yetişmesinde büyük rol oynar. Cemalettin Abisi şarkılar okurken, Salime Ablası ud çalar. Sekiz yaşındayken Münir Nurettin Selçuk'un plağa okuduğu şarkıları ezberler. Eve gelen öğretmen Zihni Çelikalp, 3.Selim'in Yörük Semaisi'ni eksiksiz dinleyince şaşırır. Hiç tepki vermeden gidince genç adam üzülür. Ancak ertesi gün öğretmen kemanla gelerek Alaeddin'le derslere başlar. Yavaşça'nın müthiş hafızasına SABAH başyazarı Mehmet Barlas da, "24 yaşındayken söylediği sınav parçasını 2001'de bizim için tekrarladı. Siz olsanız, bu hafıza karşısında heyecanlanmaz mıydınız?" diyerek dikkat çekecektir.
İNGİLİZLERİ TÜRK MÜZİĞİNE HAYRAN BIRAKTI
Alaeddin Yavaşça zaman zaman yurt dışından davet alıyor, talepleri geri çevirmiyordu. Bu konserlerden özellikle Londra'da olan iz bıraktı. Kubbealtı Akademi Mecmuası'na konuşurken, Türk musikisinin Batı'da nasıl ilgi gördüğünü şöyle anlatacaktı: "1980'li yıllarda etnomüzikoloji konusunda BBC dünya çerçevesinde bir program yapmış. 1500 kişilik salonda her ülkeden seçilmiş olan grup konser verecek. Grupta üç saz ve solist olarak da ben ve Bekir Sıtkı Sezgin var. Repertuarımız Abdülkadir Meragi'den başlayıp Dede Efendi'ye geliyor. BBC naklen verecek. Konseri verdik şaşırtıcı bir tezahürat. İngilizler burnundan kıl aldırmaz, her şeyin iyisi bende der. Ayağa kalkarak alkışladılar. Selam verdik, odamıza gidiyoruz. Yetkili koşa koşa geldi, 'Biz böyle bir tezahürat beklemiyorduk, durmuyorlar. Herkes ayakta alkışlıyor. Buyurun birkaç tane daha eser okuyun' dedi. Söyleneni yaptık. Otele dönerken BBC'den bir yetkili geldi: 'Çin Cumhuriyeti'nin konseri, mazeretleri dolayısıyla yapılamıyor. Onların yerine siz çıkar mısınız?"Allah'tan tedbirliydim. Yanımda padişah ve veliahtların besteleri de vardı. 'Hemen bunlara çalışırız' dedim. Adam padişah eserleri olduğunu duyunca 'Büyük caddelere reklam asayım' dedi. İkinci gün de büyük ilgi oldu Londra'da... Bütün dünyanın müziği oraya geldi fakat hiçbirinde Türk müziğine gösterilen tezahürat olmadı."
MUHABBET KUŞU ONA EŞLİK EDERDİ
Alaeddin Yavaşça aynı zamanda tam bir hayvanseverdir. Muhabbet kuşlarıyla olan yakın münasebetini tüm yakın çevresi bilir. Bunlardan biri de Prof. Dr. Mustafa Tahralı'dır. Türk musikisi üzerine çalışmalarıyla tanınan mutasavvıf Tahralı, zaman zaman kuşlarının Yavaşça'ya nasıl eşlik ettiğini şöyle anlatır: "Maçka'daki Türk Musikisi Konservatuarında bana randevu verdi. Küçük ve soğuk bir sınıfta bir talebesinin kanunu ve hocanın kafeste yanında getirdiği muhabbet kuşunun eşliğinde bir eserimi iki defa seslendirmek lütfunda bulundu. İlk okuyuşta soğuktan pek sesi çıkmayan muhabbet kuşu da ikinci icrâda hocaya eşlik etti."
Yavaşça, 2015'te vefat eden Müzeyyen Senar ile...
TAHİR İLE ZÜHRE'Yİ BİR DE ONDAN DİNLEYİN
1952 yılında Tahir ile Zühre, Arzu ile Kamber filmlerinin şarkılarını Müzeyyen Senar ile birlikte okudu. 1956 yılında Sadi Işılay'ın müziklerini yaptığı Ölmüş Bir Kadının Evrak-ı Metrûkesi adlı filminin şarkılarını seslendirdi. 1961'de Gönülden Gönüle filminin hem film şarkısını yaptı hem de filmin şarkılarını okudu.