New York'taki BM binasındaki genel kurul salonunun kapısı açılıyor. Şaşkın bakışlar altında bir T-Rex içeri giriyor ve kürsüye çıkıyor. "Ey insanlar beni dinleyin" diye söze başlıyor ve "Yok oluşu seçmeyin. Çok geç olmadan türünüzü, soyunuzu kurtarın. Siz insanların bahane üretmeyi bırakıp gerçekten değişmeye başlamasının zamanı geldi" diyerek konuşmasını sonlandırıyor. Geçen hafta sosyal medyada sıklıkla paylaşılan bu video, BM Kalkınma Programı'nın (UNDP) "Yok oluşu seçme" kampanyası için çekildi. Dinozorun dediği gibi içinde bulunduğumuz iklim krizi, artık insan türünü yok olmakla tehdit eder duruma geldi. BM raporlarına, bilim insanlarının tespitlerine, sivil toplum örgütlerinin uyarılarına rağmen peki neden bu krizi aşmak için ciddi adımlar atılamıyor? Ya da şöyle soralım Covid- 19 gibi küresel bir salgını aşma konusunda dünya topyekûn bir mücadeleye girişme potansiyelini gösterdiği halde aynı beceriyi neden iklim krizi konusunda ortaya koyamıyor? İşte konuyu bu perspektiften masaya yatırınca çok farklı manzaralar ortaya çıkıyor. İklim krizinin insan eliyle ortaya çıktığı kesinleşti ve insan eliyle de çözülmesi şart görünüyor. Ama çözüm o kadar da kolay değil. Dünyadaki bütün ülkelerin, toplumların aynı kararlılıkla çözüme ortak olması gerekiyor. Mesele de burada düğümleniyor işte. Biz de, bütün dünya hafta içi İskoçya'da düzenlenen Glasgow İklim Zirvesi nedeniyle iklim krizine odaklanmışken bu düğümün peşine düştük.
ADALETLİ BİR MÜCADELE NOKTASINDA ANLAŞMAZLIK VAR
Karbon salınımının azaltılmasının öncelikli bir konu olduğu, dünyadaki tüm ülkeler tarafından anlaşılmış durumda. 2015'teki Paris Anlaşması'nın ortaya çıkması da bunun göstergesi. Antlaşma şimdilik insanlığın, iklim krizini kontrol altına alma konusundaki en öncelikli yol haritası. Anlaşmanın temel hedefi karbon salınımının kontrol altına alınması ve giderek azaltılması. Böylece karbon salınımının tetiklediği atmosferdeki sıcaklık artışının önüne geçilmesi planlanıyor. Çünkü bu sıcaklık artışları çevre felaketlerinin temel nedeni. Paris Anlaşması'na taraf ülkeler karbon salınımlarını azaltma konusunda sözler veriyor. Ama sorun bu sözlerin tutulmamaması. Bu sözlerin tutulması demek aslında dünyadaki enerji üretimi ve tüketiminin, daha doğrusu bugüne kadar alışılageldik ekonomi- politiğin değişmesi anlamına geliyor. Dananın kuyruğu da burada kopuyor. SABAH gazetesi yazarı Prof. Dr. Kerem Alkin, hafta içi yayımlanan yazılarında tam da bu konuyu anlattı. Alkin'e göre herkesten daha çok, gelişmiş ülkelerin bu krizi aşma noktasında sorumluluk alması gerekiyor. Zaten en çok karbon salınımı yapan ülkeler de onlar. Uzmanlar bu krizin, hoşumuza gitsin ya da gitmesin enerji arz güvenliği ile birlikte yönetilecek bir konu olduğunu söylüyor. Nedir bu derseniz, enerji kaynaklarının satın alınabilir bir fiyattan kesintisiz bir şekilde ulaşılabilirliği. Ülkeler bu konuda anlaşamıyor. Mesela Japonlar, diğer ülkelere "Kömür tamamiyle yasaklanmak isteniyor. Peki Afrika'daki ülkelere tümüyle yenilenebilir enerjiyle elektrik ihtiyacını karşılamak için gerekli 2 trilyon dolarlık kaynağı sağlabilecek miyiz?" diye soruyor. Ülkeler görünürde "Evet" diyor ama uluslararası finans sistemi böyle bir duruma ayak diriyor. Ya da başka örnek: Rusya doğalgaz fiyatlarına zam yaptı. İş öyle bir boyuta geldi ki kömürle çalışan termik santralleri kapatma sözü veren Avrupa ülkeleri, enerji maliyetlerini düşürmek için tekrar gündemlerine bu tür termik santralleri almaya başladı. Mesela ABD sürekli Çin'e 'karbon salınımını azaltması için' baskı yapıyor. Ama kişi başına düşen karbon salınımına bakıldığı zaman ABD birinci sırada ve aynı ABD, halkının yaşam standardını değiştirmek için bir şey yapmıyor. Alkin de yazılarında bu manzaranın yarattığı adaletsizliği dile getiyor.
EN ÇOK KARBON EMİSYONU SALAN 20 ŞİRKET
ŞİRKET ADI ......................MİLYAR TON KARBON
1) Saudi Aramco.................. 59.26
2) Chevron............................ 43.35
3) Gazprom.......................... 43.23
4) ExxonMobil...................... 41.90
5) National Iranian Oil Co.... 35.66
6) BP..................................... 34.02
7) Royal Dutch Shell............ 31.95
8) Coal India.........................23.12
9) Pemex..............................22.65
10) Petroleos de Venezuela......... 15.75
11) PetroChina..................... 15.63
12) Peabody Energy.............15.39
13) ConocoPhillips...............15.23
14) Abu Dhabi National Oil Co..... 13.84
15) Kuwait Petroleum Corp...... 13.48
16) Iraq National Oil Co....... 12.60
17) Total SA.......................... 12.35
18) Sonatrach...................... 12.30
19) BHP Billiton.................... 9.80
20) Petrobras....................... 8.68
İKLİM KRİZİNDE SÖYLEM BAŞKA EYLEM BAŞKA
İklim krizi söz konusu olunca herkes çözüm odaklı konuşuyor. Ama iş uygulama aşamasına gelince farklı bir görüntü ortaya çıkıyor. Özellikle iş dünyasından isimlerin ya da uluslararası liderlerin söylem ve eylemleri arasındaki farklar tartışma konusu olmaya başladı. İşte o tartışmalı isimler.
JOE BIDEN: ABD Başkanı Joe Biden, küresel ısınmayla mücadelede ülkesinin dünyaya liderlik yapacağını vaat ediyor.
Ancak Biden, havada ve karadaki ulaştırma tercihleriyle eleştiriliyor. Örneğin Biden, Glasgow'daki zirveye tam 85 araç ile katıldı.
Amerikan başkanlarının kullandığı iki zırhlı araç da her 1.5 kilometrede normal bir araçtan 10 kat fazla karbon üretiyor.
Biden'ın uçak filosu, her 1.5 kilometre için 25 kilogram emisyon üretiyor. Tarifeli seferle yolculuk eden bir kişi için bu miktar 0.16 kilogram.
JOHN KERRY: ABD'nin eski dışişleri bakanı olan John Kerry, şimdilerde Biden'ın İklim Değişikliği Özel Temsilcisi. 2019'da İklim Liderliği ödülünü almak için İzlanda'ya özel jetiyle seyahat eden Kerry, gelen tepkilere rağmen özel jetinden taviz vermiyor.
MEGHAN MARKLE VE PRENS HARRY: 'Gezegeni korumak' amacıyla düzenlenen Global Citizen etkinliğine katılan Meghan Markle ve Prens Harry, dönüş yolculuklarını özel jetle yapmıştı.
JEFF BEZOS: Amazon'un kurucusu ABD'li milyarder Jeff Bezos, en çok eleştirilen isimlerin başında geliyor. Son olarak Türkiye'de tatilini geçiren Bezos, Glasgow'a 50 milyon dolarlık özel jeti ile gitti. Bezos'un ayrıca uzay turizmi şirketi de yaydığı fosil yakıt nedeniyle tepki çekiyor.
BILL GATES: Microsoft'un kurucusu Bill Gates de yıllardır yaptıklarıyla 'dünyayı kurtarmaya' çalıştığına milyonlarca kişiyi ikna edemiyor. Gates de geçtiğimiz günlerde Türkiye'de lüks yatında kutladığı doğum günü ile eleştirilmişti. Linnaeus Üniversitesi'nden Stefan Gössling'in araştırmasına göre Gates, 2017 yılında 59 uçuş yaptı. Toplamda 343 bin 500 kilometre.
Dünyanın ertafında 8 tur yani. Bu da bin 600 ton sera gazı salınımı demek.
HEPİMİZE DÜŞEN ÖNEMLİ SORUMLULUKLAR VAR
Covid-19 salgını aslında küresel bir kriz karşısında insanlığın bir konuda topyekûn mücadele etme potansiyelini gösterdi. Devletler, şirketler, kurumların yanı sıra kriz karşısında insanların bireysel olarak da sorumluluk almasının ne kadar önemli olduğu anlaşıldı. Tema Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç "İklim krizi, dünya vatandaşları olarak hepimizin en önemli, ortak ve acil sorunu. Herkesin, iklim değişikliğine ilişkin politikaları, ormanların ve tarım alanlarının kaybına yol açan karar ve politikaları, su, enerji ve maden politikalarını yakından takip etmesi ve doğal varlıklara hep birlikte sahip çıkması gerekiyor. Bu konularda, doğru kararların alınması için verilen kamuoyu desteğinin tüm politik karar ve yaklaşımları değiştireceği açık. Özellikle kamuoyunun bu konulardaki taleplerini doğru oluşturmasının her zamankinden daha da önemli olduğu bir döneme girdiğimizi düşünüyoruz" diyor. Prof. Dr. Murat Türkeş'e göre ise politikacıları ve karar vericileri sürekli uyarmamız gerekiyor: "Karşınıza gelen siyasetçilere ilk sormanız gereken soru, 'İklim değişikliği, kuraklıkla ilgili bir politikanız var mı?' olmalı. Enerji ve su başta olmak üzere ciddi bir tasarrufa gitmeliyiz. Karbon ayak izimizi azaltmak için çaba göstermeliyiz. Hazır gıdalardan vazgeçeceğiz. Yenilenebilir enerji kullanmamız gerekiyor. Yani mütevazı yaşayacağız, yaşam tarzımızı, tüketim alışkanlığımızı değiştirmek zorundayız. Paramız olsa bile lüks tüketimden uzak durmamız gerekiyor."
PSİKOLOJİMİZ BOZULUYOR, VAROLUŞ KRİZİ YAŞIYORUZ
İklim krizinin dünyada yüksek sesle dillendirildiği 90'lardan beri kaç kuşak büyüdü? Ve sivil toplum örgütlerinin de çabasıyla bu kuşaklar toplumların çevreye en duyarlı kesimini oluşturuyor. Son yıllarda yangınlar, seller, kıtlık gibi krizin görünür etkileri karşısında herkes içten içe bir travma yaşamaya başladı. Yani işin bir de psikolojik boyutu var. İnsanlarda yaşanan iklim krizine bağlı olarak eko-anksiyete geliştiği konuşuluyor. Uzman psikolog ve travma terapisti Tuğba Yağan "Amerikan Psikoloji Derneği'nin 2020'de yaptığı bir ankette, yetişkinlerin üçte ikisi farklı derecelerde eko-anksiyete yaşıyor. Özellikle 35 yaş altındaki her iki kişiden biri bu endişeyi hissediyor. İklim krizinin tahmin edilemeyen ve kontrol edilemeyecek bir boyutta olduğunu düşünmek endişenin ana kaynağı. İnsanlar öfke ve hayal kırıklığını yoğun olarak hissediyor. Korku ve varoluş krizi yaşıyor" diyor.
ZENGİN ELİTLERİN YAŞAM BİÇİMLERİ BİLE KRİZİ TETİKLİYOR
İklim krizinin çözümü noktasında gelişmiş ülkelerin elini taşın altına sokma konusundaki kararsızlığı bir yana bir de sınıfsal bir durum va.r Yapılan araştırmalar, ultra zenginlerin yaşam tercihlerinin bile karbon salınımı konusunda dikkat çekici boyutlarda olduğunu gösteriyor.
BM'ye göre dünyanın en zengini, yani yüzde 1'lik bir kesim, yoksul kesimden yani yüzde 50'lik nüfustan daha fazla karbon emisyonuna neden oluyor.
Dünya nüfusunun yüzde 90'ı hiç uçmuyor. Dolayısıyla havacılıkla bağlantılı olarak ortaya çıkan emisyonunun yüzde 50'sine yine bu yüzde 1'lik kesim neden oluyor.
İngiltere merkezli Possible isimli kurumun verilerine göre havacılıkla ilgili yüksek oranda emisyon salınımı yapan ülkelerde bu kirlenmenin çok büyük bir kısmını aşırı zengin elitler yapıyor.
The Guardian gazetesindeki detaylarda 2018 yılında Amerikalıların, Afrikalılardan 50 kat daha fazla uçtuğu belirtildi. Bu nedenle yüzde 1'lik kesime 'kirletici elitler' deniliyor.
Oxford Üniversitesi uzmanlarınca hazırlanan raporda "2050 hedeflerine ulaşılması için kirletici elitlerin; lüks yatlar, özel jetler ve karbon yoğunluğu olan ürünleri kullanmaları yasaklanmalı ya da ağır şekilde vergilendirilmeli" denildi.
Sussex Üniversitesi'nden Professor Peter Newell, "Bu kişiler, en çok uçan ya da en büyük arabaları en çok kullanan ve çok da kolay ısıtılamayan en büyük evlerde yaşayan kişile.r Ayrıca, istedikleri takdirde gerçekten iyi yalıtım ve güneş paneller i alabilecek türden de kişiler" diyor.
Lund Üniversitesi'nin hazırladığı rapora göre Avrupa'da, konutlardan kaynaklanan emisyonların yaklaşık yüzde 11'i, büyük ve genellikle birden fazla eve sahip olan yüzde 1'lik grupatn geliyor.
Oxfam'a göre dünyanın en zenginleri 1990-2015 arası emisyon sorununun büyümesine yüzde 37'lik bir katkı yaptı.
EKOSİSTEME SAYGILI BİR EKONOMİNİN İZİNİ SÜRMELİYİZ
Ülkelerin, ekonomik büyümeleri ya da elde ettikleri gelişmişlik standartlarını korumak için önemli olduklarını düşündükleri enerji kaynaklardan (bunlar genellikle petrol, kömür, doğalgaz) vazgeçmek istememeleri, iklim krizini çıkmaza sokuyor. Gelişmiş ülkeler karbon salınımını azaltma konusunda sözler vermiş olsa da hem kendi sanayilerini yeşil enerjiye dönüştürmek hem de gelişmemiş ülkelerin enerji ihtiyaçlarının karşılanması için ekonomik sorumluluk üstlenmek durumundalar. Bu noktada gelişmiş ülkeler hep diğer bir ülkenin öncelikli adım atmasını bekliyor. Yaşanan iklim krizinden en çok etkilenen gelişmemiş ülkeler ise bu işlerin bir an önce yapılmasını istiyor. Tema Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç "Ülkeler bilime dayalı hedeflere göre harekete geçseydi bugün yaşadığımız kriz belki de hiç yaşanmayacaktı. Değişim her zaman daha zor ve meşakkatlidir ama bu dönüşümü gerçekleştiremezsek aşırı sıcaklar, seller ve kuraklıklar gün geçtikçe daha da şiddetlenecek. O nedenle ekosisteme saygılı, döngüsel bir ekonominin izini sürmeliyiz. Anlaşmamız lazım, artık güçlerimizi birleştirmeli ve insan dâhil hiçbir canlının çıkarına işlemeyen bu süreci değiştirmeli ve daha adil bir düzene geçiş yapmalıyız" diyor.
TÜRKİYE HEDEFİ 2053'TE SIFIR EMİSYON
Türkiye, Paris Anlaşması'na imza atan ülkeler arasında. Bu anlaşma önemli yükümlülükler de getiriyor. T. C. İklim Değişikliği Başmüzakerecisi Prof. Dr. Mehmet Emin Birpınar, "Şu an yoğun bir müzakere sürecinde bulunduğumuz COP26 kapsamında Paris Anlaşması'nın daha etkin bir şekilde uygulanmasına yönelik kararlar alınacağını ümit ediyorum. COP26 sonrası her ülkenin iklim krizine karşı hedeflerini yeniden gözden geçirmesi, ortaya daha üst ölçekte çabalar sunması gerekmekte" diyor. Birpınar, Türkiye'nin yol haritasını da şöyle anlatıyor: "Sayın Cumhurbaşkanımız ülkemizin 2053 yılı için Net Sıfır Emisyon hedefini ifade ederek, Türkiye'nin yeşil kalkınma hamlesini başlatı. Bugün Türkiye'nin toplam sera gazı emisyonlarında en büyük payı yüzde 72 ile enerji sektörü alıyor. Ardından sırasıyla tarım, endüstriyel işlemler ve ürün kullanımı, atık sektörü geliyor. En büyük emisyon kaynağımız olan enerji sektöründe yaptığımız çalışmalar ile yenilenebilir enerji kapasitemizi her geçen gün artırıyoruz ve bu konuda dünyaya örnek oluyoruz. Yenilenebilir enerji kurulu güç kapasitesinde Avrupa'nın beşinci, dünyanın 12'nci ülkesiyiz."
KRİZ 1970'LERDEN BERİ GÖRMEZDEN GELİNDİ
İklim krizi, Sanayi Devrimi ile başlayan sürecin sonucu aslında. Sanayileşme sonucu başta fosil yakıt üretimi ve tüketimi sonucu atmosfere yayılan karbon salınımının artması dünyanın dengesini bozdu. Tema Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç "İklim değişikliği ilk olarak 1970'li yıllarda dile getirilmeye başlandı. Basitçe, havadaki karbon parçacıkları ilk olarak 1965 yılında Mauna Loa'da sayıldı ve kaydı tutuldu. Bu süreçte de atmosferdeki karbondioksitin artması sonucu atmosferin sıcaklığının yükseldiği saptandı. Uzun yıllardır bu konunun göz ardı edilmesi sonucunda şu anda yaşamakta olduğumuz sıcak hava dalgalarına, haftalarca süren orman yangınlarına ve sellere tanık oluyoruz" diyor.
ÖNEMLİ OLAN HEDEFLER KONUSUNDA ÜLKELERİN KARARLILIĞI
İklim krizi bildiğimiz yaşamlarımızı farklılaştırmamız gerektiğini ortaya koyuyor. Daha doğa dostu yaşama geçmek, enerji konusunda daha yeşil bir enerji üretmek durumunda olduğumuz söyleniyor. Fakat dünyadaki hali hazırdaki büyük ekonomik sistem bu dönüşüme ne kadar hazır? Çünkü daha karbon emisyonu konusunda ülkeler arasındaki tartışmalı durum, bu dönüşümün kolay olmayacağını gösteriyor. Tema Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç "Özellikle şu anda İskoçya'nın Glasgow kentinde sürmekte olan Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi'nin Taraflar Toplantısı olan COP26'nın ana maddelerinden biri de karbon ticaret sistemi. Bu konu yıllardır bir türlü karara bağlanamıyor. Paris Anlaşması'nın kurallar kitabının COP26'da tamamen karara bağlanarak bitirilmesi planlanıyordu ancak tartışma hâlâ sürüyor. Diğer yandan ekonomik sistemlerin hazır olmasından ziyade hedefleri tutturma konusunda bir ülkenin ne kadar kararlı olduğu da önemli. Yeni fırsatlar yarattıktan sonra ekonomik sistemin dönüşümü çok zor olmayacaktır" diyor.
ZAMANIMIZ KALMADI TOPYEKûN MÜCADELE ŞART
Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişiklikleri ve Politikaları Uygulama ve Araştırmaları Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş iklim krizi konusunda kritik eşiği geçmiş olduğumuzu söylüyor. "2020- 2021 yılında yaşananların 20-30 yıl sonra yaşanması öngörülüyordu. 1.5 santigrat ısınmayı da öyle görünüyor ki birkaç yıl içinde yakalacağız. Eğer şimdi iklim kriziyle topyekûn küresel, ülkesel, sektörel ve bireysel şekilde mücadele ederseniz süreci hafifletebilirsiniz. İnsan türü kendi türünün devamını sürdürmek istiyorsa bu mücadele şart. Yoksa insanlık bu krizin getirdiği her türlü sorunla baş edemeyecek, bu kesin" diyor.
KÂR UĞRUNA İLK GÖZDEN ÇIKARILAN ÇEVRE OLDU
İklim krizinin en öncelikli halledilmesi gereken konularının başında atmosfere yayılan ve dünyada sıcaklığın artmasına neden olan karbon salınımı geliyor. ABD merkezli İklim Hesap Verilebilirliği Enstitüsü'nün verilerine göre, dünyadaki 20 fosil yakıt şirketi 1965'ten 2017'ye kadar 480 milyar ton karbondioksite eşdeğer sera gazı üretti. Bu rakam, aynı süre içindeki karbon emisyonlarının yüzde 35'ine karşılık geliyor. The Guardian gazetesi geçtiğimiz aylarda bu rakamları açıkladı. İlk elden fosil yakıttan vazgeçmek temel mesele. Ama bu konuda şöyle bir manzara ortaya çıkıyor: İnsanlığın ve dünyanın geleceği uğruna petrolden hâlâ vazgeçilemiyor. Tema Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç "Yalnızca petrol değil, kömür ve doğalgazdan da vazgeçilemiyor. Kârdan vazgeçmeyi istememek, ilk olarak çevreyi gözden çıkarmaya neden oluyor. Bu nedenle de ekonomik büyüme hedefi çoğu zaman daha çok çevre kirliliği ve çevre tahribatı ile sonuçlanıyor. Ancak bu durum artık değişmeye başladı. Artık şirketler yalnızca kâr marjlarını değil; ESG endekslerini (çevresel, sosyal ve yönetişimsel) de düşünmeye başladı. Dönüşüm başladı ancak uzun vadeli bir süreç. Biraz daha ivme kazandırmak için özellikle teşviklerin yenilenebilir enerjiye kaydırılması çok önemli" diyor.