Tarihin tozlu sayfaları arasında kalmış bir fotoğrafın önündeyiz. Bir çadırın önünde 70'lerinde bir kadın duruyor. Elinde tüfekle nöbet tutuyor. Ateş gibi bir bakış fırlatıyor bize geçmişten. Hemen karşısında 14-15 yaşlarındaki gençlerin fotoğrafı var. Gülümsüyorlar. Harbiyeli öğrenciler onlar. İstanbul işgal edilince Anadolu'ya gelmişler, eğitimlerine devam ediyorlar. Birkaç ay sonra cepheye gidecekler ve subay olarak Kurtuluş Savaşı'nda görev yapacaklar. Bir başka fotoğrafta silah fabrikasında çalışan kadınları görüyoruz. Yorgunlar ama gururla bakıyorlar bize.
1918-1923 arasında memleketin her tarafında genci yaşlısı, kadını erkeği, okumuşu okumamışı 7'den 70'e binlerce insan ortak bir amaç uğruna mücadele verdi bu topraklarda. Bağımsızlık. İşgal edilmiş bir devletin insanlarıydı onlar ve bu işgale karşı Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün liderliğinde, büyük bir savaşın saflarında herkes elinden geleni yaptı ve vatanı kurtardılar, Cumhuriyeti kurdular. Sonra da birçoğu İstiklal Madalyası ile taltif edildi.
O madalyalı insanların arasından kimi bankacı, kimi esnaf, kimi işçi, kimi çiftçi, kimi başbakan, kimi de cumhurbaşkanı oldu ilerleyen yıllarda. Kurdukları cumhuriyeti daha iyi noktalara getirmek için uğraştılar.
Aradan bir asır geçti. İşte o İstiklal Madalyalı kahramanlar bugünlerde, Bir Asrın Ardından/Cepheler, İnsanlar ve Büyük Zafer sergisinde yeniden bir araya geldi Türkiye İş Bankası Müzesi'nde. 1918-1922 arasında verilen bağımsızlık ve özgürlük mücadelesinin anlatıldığı serginin finalinde, bu kahramanlar madalyaları ve fotoğraflarıyla karşımıza çıkıyor.
Onları bir araya getirmek kolay olmadı elbet. Sergi öncesinden ellerinde dedelerine, anne ya da babalarına ait İstiklal Madalyası bulunan insanlara çağrı yapıldı.
Çağrı sonucu Türkiye'nin dört bir yanından, sergilenmesi için 251 İstiklal Madalyası, orijinal madalya beratları, fotoğraflar, kimlik kartları, anı defterleri ve kılıç, kama gibi muharebe eşyaları Türkiye İş Bankası Müzesi'ne ödünç verildi. Hatta sergi hazırlık sürecinde madalya sahiplerinden Özden Engin dedesinden, Muammer Eryılmaz ise babasından kendisine miras kalan İstiklal Madalyası'nı müzeye bağışlamaya kararı verdi.
Bağımsızlık mücadelemizin nasıl verildiğini anlatan ve bu mücadelenin gizli kahramanlarıyla tanışma fırsatı sunan sergi, yaklaşık 1 milyon kişinin gezdiği İstiklal sergisi kadar görkemli.
Bir yıl boyunca ücretsiz gezilebilecek, İzzeddin Çalışlar'ın küratörlüğünde ve Prof. Dr. Mesut Uyar ile Dr. Selim Erdoğan'ın danışmanlığında hazırlanan sergide işte tarihimizin gizli kahramanlarının peşine düştük.
Sergiye dedelerinin, anne ve babalarının İstiklal Madalyası'nı ödünç veren isimlerle konuştuk. Hepsinin ortak cümlesi şu: "Bağımsızlığımızı onlar kazandı, onlar cumhuriyeti kurdu. Bize düşen görev de cumhuriyeti yaşatmak."
MALİYE MEKTEBİNDEN CEPHEYE
1897 doğumlu Osman Nuri Oral, 1. Dünya Savaşı sonrası işgaller başladığı sırada Maliye Mektebi'nde okuyan bir genç. Lakin işgaller karşısında dayanamayıp orduya yazılıyor.
Subay vekili olarak Kurtuluş Savaşı'na katılıyor. Sonra teğmen oluyor. 11. Fırka 18. Alay'da rütbeli subay olarak görev yapıyor ve Türk Ordusu işgal kuvvetlerini Anadolu topraklarından atıp vatanı kurtarana kadar canhıraş savaşıyor. Aslen Rizeli. Annesi Kurtuluş Savaşı'nın yaşandığı yıllarda, bir süre oğlundan haber alamıyor. Rize'den kalkıp oğlu Osman'ın savaştığı Balıkesir'e kadar gelip onu buluyor. Osman Bey Kurtuluş Savaşı'nda gösterdiği kahramanlıklardan dolayı İstiklal Madalyası ile taltif ediliyor. Torunu Rengin Karan "Dedem 58 yaşında vefat etti. Kurtuluş Savaşı'na subay olarak katıldığı için daha sonraki seferberlik döneminde de askere alındı. 58 yıllık ömrünün sekiz yılını asker olarak geçirdi" diyor. Osman Nuri Oral, cumhuriyet kurulduktan sonra açılan İş Bankası'na çalışmaya başlayan ilk personellerden. Türkiye'nin farklı bölgelerinde çalışıyor. Üç kızı oluyor Osman Bey'in. Hepsini de okutuyor. Cumhuriyet değerleriyle yetiştiriyor kızlarını. Torun Karan, dedesinin hikayelerini anne ve babasından dinlemiş. Karan dedesinin en kötü gününün Atatürk'ün öldüğü gün olduğunu söylüyor. "Bir kere uzaktan gördüğü Atatürk onun idolüydü. Yolda işe giderken öğreniyor vefat ettiğini. Bir hafta odasına kapanmış" diyor. Osman Nuri Oral'ın damadı Rengim Hanım'ın babası Yaşar Karan da asker. Kore'de savaşanlardan. Daha sonra askeri ateşe olarak Kore'ye gidiyor Yaşar Karan. Rengim Hanım ilkokulu Kore'de okuyor. Rengim Hanım "Böyle bir dedenin torunu olmak büyük bir gurur. Ama öte yandan bu gurur hepimizin de" diyor.
BAĞIMSIZLIĞIMIZ VE ÖZGÜRLÜĞÜMÜZ İÇİN SAVAŞTILAR
Şevket Boran asker bir aileden geliyor ve asker olmayı seçiyor. Çanakkale Savaşları'nda Seddülbahir Cephesi'nde savaşmış. Sonra 1. Dünya Savaşı bitince ve işgal başlayınca Anadolu'ya geçiyor ve Türk ordusunda görev yapmaya başlıyor. Savaşta gösterdiği kahramanlıklardan dolayı da İstiklal Madalyası takdim ediliyor Şevket Bey'e. Cumhuriyet sonrası Türkiye'nin farklı illerinde görev yapıyor. Şevket Bey'in torunu, akademisyen Prof. Süleyman Aydan Belen "Dedem il il dolaştığı için dayım da annem de farklı şehirlerde doğmuş" diyor. Süleyman Aydan Belen'e göre, dedesi ve onun kuşağının çabaları çok önemli: "Onlar bize bağımsızlığımızı ve özgürlüğümüzü verdi. Bugün hepimiz sokakta her şeye rağmen özgür olarak yürüyebiliyorsak onların fedakarlığına ve cumhuriyete borçluyuz."
KURŞUNA DİZİLDİ AMA ÖLMEDİ KURTULUŞ SAVAŞI'NA KATILDI
Hatice Kurt, İstiklal Madalyası sahibi olan ender kadınlardan. Kurtuluş Savaşı sırasında Rize'den İzmit'e ailesiyle göç ederken savaşın içinde buluyor kendini. İzmit'te işgal kuvvetlerinin askerlerine yakalanıyor aile. Hepsini kurşuna diziyorlar. Hatice Hanım bacağından, kolundan ve boğazından yaralanıyor. Düşman askerleri, öldü diye bırakıyor. Fakat Türk askerleri onu buluyor. Hatice Hanım'ın kızı Rabia Kurt "40 gün askerler ona çadırda bakmış ve iyileştirmişler. Sonra da annem cephe gerisinde bir kadın olarak görev almış. Kimi yok kimsesi yok, ordu ailesi olmuş. Kurtuluş Savaşı bitene kadar da ne görev verilirse yapmış" diyor. Ordudaki rütbesi kayıtlarda Milis Er olarak geçiyor. Savaş bitip ülke kurtulunca Hatice Hanım İstanbul'a gelip Balat'ta evleniyor. Rize'deki akrabalarını yıllar sonra buluyor. Rabia Kurt "Annem 'Ben bir kere öldüm bir daha ölmem' diyordu. İstiklal Madalyası'nı elbisenin göğsüne dikmişti hiç çıkarmaz, gururla taşırdı. 1989'da vefat etti. Ama vefatından önce Rize'deki akrabalarını buldu. Yıllar sonra Rize'ye gidebildi. Bazen rüyalarıma giriyor. Onu çok özlüyorum" diyor.
GÖZÜ KARA YOZGAT MEBUSU
1878 doğumlu Yusuf Bahri Tatlıoğlu, Yozgat'ın ileri gelen ailelerinin bir ferdi. Rüştiye mezunu olan Yusuf Bey İngilizlerin İstanbul'u işgal ettikten sonra kapatılan Osmanlı meclisinin son milletvekillerinden. Sonra Anadolu'ya geçiyor. Sivas Kongresi'ne katılıyor Yozgat üyesi olarak. Ankara'da açılan mecliste de milletvekili olarak görev yapıyor. Torunu Emin Tatlıoğlu "Dedem, Mustafa Kemal Atatürk'ün yakın çevresinde olmuş hep. Mesela Mustafa Kemal'in Şişli'deki evini dedem tutmuş. Anadolu'ya İstanbul'dan silah kaçıran grupta yer almış. Anadolu'daki Kuvayi Milliye örgütlenmesinde aktif bir şekilde görev yapmış" diyor. Kurtuluş Savaşı'nın önemli aktörlerinden biri olan Yusuf Bey'in Yozgat'taki evi de Kuvayici olduğu için eşkıyalar tarafından basılmış. Torunu Emin Bey dedesinin yaşadıklarını yıllar sonra halasının oğlundan öğreniyor. "Bu vatan kolay kazanılmadı. Dedelerimiz bize bağımsız bir ülke emanet etti. Açıkçası böyle bir dedenin torunu olmak çok büyük gurur kaynağı. Bize düşen bu bağımsız vatanı korumak" diyor.