Ormanın derinliklerindeki evde sessizlik hakimdi... Evin hanımı, usulca yerinden kalkıp camdan dışarı baktı. Her yer zifiri karanlıktı. İnceden yağan yağmuru görünce üşüdüğünü hissetti. Sonra asıl üşüyenin elleri, ayakları değil, ruhu olduğunu fark etti. Koca evde bir tıkırtı duymayı umut etti. Yoktu! Kendini yapayalnız ve çaresiz hissetti...
Ayaklarını sürüyerek köşedeki masanın yanına gitti. Eline aldığı kağıda şu notu düştü: "Beni affedin, yaşamak istemiyorum. Artık bu hayatın yükünü çekemiyorum!" Sonra bir kutu hap içip yatağa uzandı. Kendini, ölümün kollarına bıraktı... O çaresiz kadın; Yeşilçam'ın 'Küçük Hanımefendi'si Belgin Doruk'tu... Film böyle bitmedi ama. Ruhunu teslim etmekte olan Doruk'un imdadına eşi yetişti. Onu, ambulansla hastaneye kaldırdılar. Hemen midesi yıkandı. Küçük Hanımefendi hayata döndürüldü. Lakin onun için yaşamak daha büyük ıstıraptı. Gözlerini sımsıkı kapatıp "Bugünlere nasıl geldim ben?" diye düşündü.
'O ADAM BABAN YAŞINDA!'
Sahi, Yeşilçam'ın efsane ismini, canına kastedecek noktaya getiren neydi? İşte Küçük Hanımefendi'nin hikayesi. Belgin, küçüklüğünden beri beyazperdede boy göstermek istiyordu. 1952 yılında Yıldız dergisinin düzenlediği yarışmaya katıldı. Ayhan Işık'la birlikte o yarışmada birinci olup Yeşilçam'a adım attı. Bu arada daha kariyerinin başında kendinden 30 yaş büyük bir adama aşık oldu. O adam, ünlü yapımcı ve yönetmen Faruk Kenç'ti. Annesinin "Hayatta olmaz, o adam senin baban yaşında!" diye itiraz ettiği Faruk Kenç; İttihat ve Terakki'nin önemli ismi Enver Paşa'nın yeğeniydi.
Üstelik Kenç, etkileyici bir iş insanıydı. Almanya'ya gidip sinema eğitimi almış, 1938'de yurda dönünce Atatürk'ün Cenaze Töreni belgeselinde görev almış bir şahsiyetti. Belgin, ailesine resti çekip Faruk Kenç ile evlendi. Bir anda devrin sosyetesine giren Doruk, Paris'ten giyinen, baloların ve gösterişli davetlerin baş konuğu olmuştu. Yüzlerce çift ayakkabısı, odalar dolusu kıyafeti vardı. Lüks içinde yaşıyordu. Ama bu mutlu hayatı bir süre sonra son buldu.
HORMONAL DENGESİ BOZULDU
Olgun kocası, bir zaman sonra genç karısını küçümsemeye başladı. Bu arada Belgin hamile kaldı. Ama eşi, çocuğu aldırması için ona baskı yapıyordu. Doruk inat etti ve bebeğini dünyaya getirdi. Aradığı mutluluğu evde bulamayan Belgin için çöküş başladı. Yaşadığı bu zor süreçte bir de deli gibi çalışmak zorundaydı. Günde üç film setine koşuyor, bebeğine vakit ayırmaya çalışıyordu. Strese girdi. Diğer yandan hamileliği sırasında aldığı fazla kilolarını veremiyor, dahası kilolarına yenileri ekleniyordu. 75 kiloya çıkan oyuncu, yapımcıların "Hemen zayıflayacaksın!" baskıları karşısında paniğe kapıldı. İstenileni yapamayınca amfetamin içerikli zayıflama haplarına yöneldi. Fakat kullandığı ilaçlar önce hormonal dengesini bozdu, ardından da psikolojisini. Sinir sistemini allak bullak eden ilaçlar, bir süre sonra kalp yetmezliğini tetikledi. Bu arada basının attığı 'Tombul Hanımefendi' başlıkları, Doruk'un ruhunda onulmaz yaralar açtı.
KORKUNÇ GÜNLER
Yaşadığı boşanma ve maddi sıkıntılara, alıştığı lüks hayatı kaybetme korkusu da eklenince bu kez kurtarıcı olarak takviye ilaçlara yöneldi. Bağımlısı olduğu ilaçlar onu uçuruma sürüklüyordu. Bir gün sinir krizi geçirdi. Gözünü açtığında kendisini Fransız Lape Hastanesi'nde buldu. Belgin Doruk, Bircan Usallı Silan'ın Acı Dolu Yıllar kitabında Fransız Lape Hastanesi'nde yaşadıklarını şöyle anlattı: "Acı dolu bir andı! Titriyordum, ağlıyordum, hıçkırıyordum. Beni beyaz, geniş, kolalı şapkalı hemşireler alıp uzun taş koridorlardan geçirdiler. Soğuk bir odaya koydular. Kimsenin beni buraya kilitlemeye hakkı yoktu. Ancak hemşire arkasına dönüp bakmadı bile.
Bir süre sonra sesim oradaki öteki seslere, çığlıklara karıştı. Hiç unutmuyorum, bir keresinde kolumda uzun demir serum çubuğu ile ayağımı sürüye sürüye tuvalete gittim. Tuvaletten dönerken serumum kolumdan çıkmış ve kanım yerlere saçılmıştı. Hemşireden dikkatli olmadığım ve yerleri kirlettiğim için inanılmaz bir fırça yedim. Bunu sineye çekemeyip ağlama krizine tutuldum. O ilk gece nasıl geçti, inanamıyorum. Korkunçtu. Ertesi gün beni özel şok odasına aldılar. Narkoz verip şok uyguladılar. İşlem bittikten sonra kayabalığı gibi yalpaladığımı hatırlıyorum. Şok tedavi denen riskli olayı bana üç dört kez uyguladılar. Kilitli kapılar ardındaki esaretimin sona ereceği anı dört gözle bekliyordum."
SON ÇARE OLARAK EVE KAPANDI
Bu olay sonrası Doruk'un kariyeri; freni patlamış bir kamyon gibi yokuş aşağı yol almaya başladı. Beyazperdenin gamzeli, zarif, çıtı pıtı Küçük Hanımefendi'si bir süre sonra 120 kiloya ulaştı. Henüz 39 yaşındaki Doruk, sinema kariyerine son verdiğini açıkladı. Kimseyle görüşmek istemiyor, tek kare fotoğrafının yayınlanmasına tahammül edemiyordu. Çareyi evine kapanmakta buldu. Dünyaya küsmüştü. 26 Mart 1995 tarihinde tüm Türkiye acı haberle sarsıldı: Belgin Doruk, 59 yaşında kalp yetmezliği nedeniyle vefat etmişti. Masal gibi bir hayat, herkesi üzen bir sonla bitti.