BM Genel Sekreteri Antonio Guterres'in, "Rapor insanlık için kırmızı bir koddur. Şimdi güçlerimizi birleştirirsek, iklim felaketini önleyebiliriz. Ancak raporun açıkça gösterdiği gibi, gecikmeye ve mazeretlere yer yok. İnsan etkisinin atmosferi, okyanusları ve toprağı ısıttığı kesindir" diyerek açıkladığı Hükümetler Arası İklim Değişikliği Paneli (IPCC)'nin altıncı değerlendirme raporu, insanlığın bir yol ayrımında olduğunu ortaya koydu. İklim krizi içindeyiz ve insanlık türünün devam etmesini istiyorsa artık birinci önceliğini bu krizi çözmek için kullanmalı.
Fakat tam anlamıyla meselenin ciddiyetinin farkında mıyız? Bu rapora Türkiye'den destek Boğaziçi Üniversitesi İklim Değişiklikleri ve Politikaları Uygulama ve Araştırmaları Merkezi Yönetim Kurulu Üyesi Prof. Dr. Murat Türkeş'e göre "Hayır". Ama özellikle son aylarda kuzey yarımkürede yaşanan orman yangınları, seller ve taşkınlar nedeniyle insanlık olarak "Acaba nerede hata yaptık?" diye sormaya başladık. Peki bu rapor ne ifade ediyor ve durum ne kadar vahim? Türkeş ile buluşup içinde bulunduğumuz durumu ele aldık.
BEŞ YILDA YAYIMLANAN BİR RAPOR
NEDİR BU RAPOR? "Hükümetler Arası İklim Paneli, BM Çevre Programı ve BM Dünya Meteoroloji Örgütü'nün 1980'li yılların sonundan beri ortaklaşa yürüttüğü bir panel. İlk raporunu 1990-1991'de açıkladı. Sonra da her beş yılda bir, küresel iklim değişikliği raporları yayımladı. Ama arada BM uzmanlık kuruluşlarının iklim değişikliğiyle bağlantılı konularda talep olması üzerine özel raporlar da hazırlıyor. Bu son rapor, altıncı değerlendirme raporu. Beş yılda bir yayımlanan raporlardan."
KRİZİN KAYNAĞININ İNSAN OLDUĞU KESİNLEŞTİ
RAPOR BİZE NE SÖYLÜYOR? "Daha önceki raporlarda insanlığın iklim değişikliği üzerindeki etkileri anlatılırken 'büyük olasılıkla kesindir' gibi ifadeler kullanılırdı. Bu raporda ilk kez insanlığın iklim değişikliği üzerindeki olumsuz etkisi 'çok açıktır', 'kesindir' gibi ifadeler yer alıyor. Yani yaşadığımız iklim krizinin insan kaynaklı olduğu kesinleşti. Bir başka önemli nokta, iklim değişikliğinin daha önce hiç yaşanmamış düzende çok hızlı bir şekilde etkili olduğu kesinleşti. Ayrıca iklim değişikliğinin artık dünyanın bütün bölgelerinde yaşandığı, bu değişiklikten muaf olan hiçbir bölgenin kalmadığı açıkça ortaya konuldu."
YAKIN GELECEKTE ÇOK SICAK BİR DÜNYADA YAŞAYACAĞIZ
RAPOR NEYİ ÖNGÖRÜYOR: "Raporun ortaya koyduğu tablo çok açık. Yakın gelecekte bugünkünden daha sıcak bir dünyada yaşamak durumundayız. Bu sıcaklık artışı da birçok şeyin olumsuz olarak değişmesine neden olacak. Raporda deniz seviyesinin yılın ortasına kadar 30 santimetre, yüzyılın sonuna kadar 1 metre yükselebileceği, dünyanın iki kutup bölgesinde, buzulların, kalıcı kar örtüsünün ve dağlık alanlardaki buzulların eriyip yok olacağı açık şekilde ortaya konuluyor. Bu raporda 1.5 santigrat sıcaklık artışı olursa bunun bölgesel yansımaları da ayrıntılı bir şekilde anlatılıyor. Örneğin biz Akdeniz havzasındayız. Dünyada 2 santigrat derece artış olduğunda bunun sıcaklık yansımasının 2 ila 4 santigrat derece ikliminin daha sıcak geçeceği anlatılıyor. 4 santigrat derece bir ısınma olursa bunun Türkiye'deki yıllık ortalama karşılığının 4 ila 8 santigrat derece daha fazla olacağı belirtiliyor. Hal böyle olursa Türkiye'de kuraklığın sıklığı ve şiddeti artacak, tarımsal ve ekolojik kuraklıklar gelecekte çok daha sık ve şiddetli yaşanacak. Bu da şiddetli yaşanacak bir kuraklıkla karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Ayrıca tarım için önemli olan toprak neminin, ki bitkilerin yetişmesi için çok önemlidir, çok hızlı azalacağı demek oluyor. Bütün bunların insan sistemleri, doğal sistemler, eko-biyolojik sistemler üzerinde çok ciddi olumsuz sonuçları olacak."
KÜRESEL VE BİREYSEL MÜCADELE ŞART
NASIL BİR MÜCADELE İLE KRİZİN ÖNÜNE GEÇİLEBİLİR?
"Küresel iklim değişikliğiyle topyekûn küresel, ülkesel, sektörel ve bireysel şekilde mücadele ederseniz süreci hafifletebilirsiniz. Bu mücadeleye girilmezse yüzyılın ortasında 3 santigrat küresel ısınmaya ulaşmış olacağız. İnsan türü kendi türünün devamını sürdürmek istiyorsa bu mücadele şart. Yoksa insanlık bu krizin getirdiği her türlü sorunla baş edemeyecek, bu kesin. Zaten hali hazırda dünyada yoksulluk, açlık, fakirlikten kaynaklanan sorunlar var, bir de tarımsal gıdaların daha da azaldığını düşünün, bunun yaratabileceği sorunların üstesinden gelinmesi çok zor. Mesela daha fazla salgınlar bizi bekliyor. Ki zaten bütün bunları yaşamaya da başladık."
BAHARLAR OLMAYACAK
TÜRKİYE NASIL ETKİLENECEK?
"Türkiye'de son 30 yıllık dönemde, ondan önceki döneme göre sıcak hava dalgalarının sıklığı, süresi, şiddeti çok hızlı bir şekilde artıyor. Yani Türkiye tropikleşiyor. Yağış rejimi çok hızlı bir şekilde değişiyor. Yılın sıcak dönemi, ki artık yaz diyemiyorum, uzadı. Bu sıcak dönemde aşırı yağışlar, bunlarla bağlantılı seller, taşkınlar, heyelanların oluşma olasılığı artıyor. Türkiye'nin tropik iklim kuşağına geçmesi demek baharların yaşanmaması, yılın sıcak döneminin daha uzun sürmesi demek. Bir tek geriye kış kalıyor elimizde. Kışları da giderek daha sıcak ve kurak geçiriyoruz biliyorsunuz. Türkiye Akdeniz havzasında iklim değişikliğinden en fazla etkilenen ülkelerden biri. Önümüzdeki 10 yıllara bakınca da bugünkünden daha kötü olacağımız açık. Böyle giderse yılın büyük bir bölümünde tropikal iklim ve hava koşulları ülkemizde daha etkili olacak. Bu nasıl yansıyacak hayatımıza derseniz, kuraklık artacak, su kaynakları, tarımsal ürün çeşitliliği ve miktarı azalacak, gıda güvenliği güvencesiz hale gelecek, orman yangınları, sel ve taşkınlar artacak, ekosistemdeki canlıların türü ve sayısı azalacak. Tüm bunların yaratacağı sosyo ekonomik sonuçları düşünemiyorum bile."
SERA GAZI SALINIMI ACİLEN AZALTILMALI
ACİLEN NE YAPILMALI? "Paris Antlaşması'nın kurallarını hayata geçirmek gerekiyor. Ülkelerin sera gazı salınımlarını azaltmak için topyekün mücadele etmesi gerekiyor. Kasım ayında Glasgow'da yapılacak İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi toplantısı insanlık için hayati biçimde önemli. Atmosferdeki başta karbondioksit olmak üzere, metan ve dioksit monoksit hızla artıyor. Bunu kontrol etmek mümkün. Bir an önce hızlı bir biçimde insan kaynaklı bu sera gazı salınımını azaltabilirsek, geri dönülmez noktaya giden, afet boyutuna ulaşabilecek olan iklim değişikliği hafifletilebilir. Belki 40-50 yıl içinde de eski durumuna dönülebilir."
HENÜZ MESELENİN CİDDİYETİ KAVRANAMADI
KRİZİN CİDDİYETİNİN FARKINDA MIYIZ? "Henüz bu iklim değişikliğinin ciddiyetini insanlık olarak algıladığımız pek söylenemez. Paris Antlaşması'nın üzerinden altı yıl geçti hâlâ bir şey yok. Şimdi kritik eşiği geçmiş durumdayız. 2020-2021 yılında yaşananların 20-30 yıl sonra yaşanması öngörülüyordu. 1.5 santigrat ısınmayı da öyle görünüyor ki birkaç yıl içinde yakalacağız. Şu an bildiğimiz yaşam şekli değişiyor eğer önlem alınmazsa bu zaten olumsuz yönde değişecek. Bakın bu yaz iklim travması yaşadık. Kuzey yarım kürenin her tarafında afetler yaşanıyor. İklim değişikliği pandemisi denilebilir buna. Lakin bu yıl yaşanan orman yangınları, seller, afetler sebebiyle hepimiz bir iklim travması içindeyiz. Herkes nerede yanlış yaptık diye soruyor birbirine. Ki iklim krizinin ciddiyeti de başımıza gelen felaketlerle yavaş yavaş anlaşılmaya başlandı."
MÜTEVAZI BİR YAŞAMI SEÇMELİYİZ
BİREYSEL OLARAK NE YAPABİLİRİZ? "Bireysel olarak çok şey yapılabilir. Bir kere politikacıları ve karar vericileri sürekli uyarmamız gerekiyor. Karşınıza gelen siyasetçilere ilk sormamız gereken soru, 'İklim değişikliği, kuraklıkla ilgili bir politikanız var mı?' olmalı. Enerji ve su başta olmak üzere ciddi bir tasarrufa gitmeliyiz. Karbon ayak izimizi azaltmak için çaba göstermeliyiz. Hazır gıdalarda vazgeçeceğiz. Yenilenebilir enerji kullanmamız gerekiyor. Yani mütevazı yaşayacağız, yaşam tarzımızı tüketim alışkanlığımızı değiştirmek zorundayız. Paramız olsa bile lüks tüketimden uzak durmamız gerekiyor."