Neredeyse bir buçuk yıldır içinde olduğumuz salgın travmasına bir de doğal afetler eklendi. Korona, yangınlar, seller, deprem beklentisi, iklim değişikliğine bağlı çizilen karanlık gelecek senaryoları derken toplumların ruh hali de bundan nasibini almaya başladı. Hem yaşadığımız fiziksel zararlar hem de doğal afetlerin yarattığı ruh hali...
Psikoloji uzmanları içinde bulunduğumuz dönemi tarif etmek için "bir toplumsal doğal afet anksiyetesinden geçiyoruz" diyorlar.
Anskiyete, yani kaygı bozukluğu.
Az miktarda olduğu zaman hayatımıza yön veren, bizi koruyan ve önlem almaya iten kaygı, kontrolden çıkınca kaygı bozukluğuna yani anksiyeteye götürüyor. Yani her an aşırı kaygılı olmaya...Her an kötü bir şey olacakmış hissine...
Klinik Psikolog Gökhan Ergür önce anksiyete kavramını açıklayarak başlıyor söze: "Anksiyete bozukluklarının oluşumunu tek bir nedene bağlamak pek doğru olmaz. Bu rahatsızlığın birden çok açıklanabilir ve fark edilebilir nedenleri, etkenleri mevcuttur.
Beyin kimyası, mizaç, çocukluk çağı yaşantısı, travma geçmişi, genetik faktörler gibi pek çok unsur sayılabilir. Örneğin yaygın anksiyete bozukluğunun doğuşu genellikle aşırı koruyucu, kollayıcı, evhamlı ve depresif ebeveynler tarafından yetiştirilen kişilerde görülür. Çocuk dünyayı ebeveynlerinin gözlerinden okur; sürekli olarak dünyanın kötü ve güvensiz bir yer olduğundan bahseden, her daim kaygılı, yaşamaktan korkan ebeveynler ne yazık ki kaygılı çocuklar yetiştiriyor ve bu çocuklarda ilerleyen yıllarda anksiyete bozuklukları yaşayabiliyor." Ama bu kez kaygının toplumsallaştığı bir dönemden geçtiğimizin altını çiziyor Ergür ve ekliyor: "Tam anlamıyla büyük bir korku çağının içerisindeyiz.
Sinema filmleri, haber bültenleri, sosyal medya ve hatta reklamlar sürekli olarak bir tehdit altında olduğumuzu, kendimizi bu tehditlere karşı korumamız gerektiğini vurguluyor. Güzel geçen bir günün ardından akşam televizyonu açın ve haberleri izleyin; doğal afetler, kadın cinayetleri, virüs kaynaklı ölümler, eriyen buzul görüntüleri ve daha nicesine şahit olacaksınız.
Bu acı şahitlik o gün sahip olduğumuz tüm mutluluğu, umudu ve huzuru bizden söküp alıyor adeta. Televizyon başına oturan o huzurlu kişi kaygılı, mutsuz ve başına bir şey geleceğinden korkan birine dönüşüyor kısa bir süre içerisinde." Peki herkes eşit miktarda mı etkileniyor bu durumlardan.
Ergür anlatıyor: "Hepimizin kaygıyla baş edebilme gücü farklıdır; çocukluk çağı travmaları, geçmiş yaşam deneyimleri, mizaç, genetik faktörler ve sosyal çevre desteği bizim kaygıyla baş edebilme gücümüzü belirler. Yaşanan zorluklar karşısında herkesten aynı direnci bekleyemeyiz, herkes aynı şekilde sağlıklı kalamayabilir ruhsal örselenmeler karşısında.
Özellikle böyle büyük stres faktörleri karşısında yani doğal afetler, salgınlar ve güvenlik endişesi gibi durumlarda kaygı toplumun büyük bir kesiminde artar ve bu faktörler birçok psikolojik rahatsızlığın tetikleyicisi olur. Giderek daha mutsuz, daha çaresiz ve büyük korkuları olan insanlara dönüşüyoruz. Bence dünyanın üzerine eğilmesi gereken büyük sorunlardan biri bu: Yoğun kaygı ve korku yaşayan günümüz insanını nasıl daha mutlu ve huzurlu kılabiliriz?" Psikolog Kemal Özcan ise yaşadığımız anksiyeteyle baş etme yollarını şöyle anlatıyor: "Anksiyeteyi hafif, orta ve ileri düzey olarak sınıflandırırsak, hafif sevideki anksiyete için genelde bir şey yapmak gerekmez, olumsuz koşullar düzeldiğinde o da kendiliğinden düzelir. Orta düzey anksiyetede basit yaşamsal düzenlemeler ve bilişsel davranışçı psikoterapi, maddi manevi kayıplarda destekleyici psikoterapiler faydalı olur. Bu seviyedeki bir kaygı durumu ihmal edilirse ileri düzey bir anksiyete bozukluğuna dönüşebilir. Başka hastalıklarında eşlik ettiği, işlevselliğin bozulduğu ileri düzey bir anksiyete sorununda bir psikiyatrist desteği ve ilaç kullanımı gerekebilir.
Bunlara ek olarak bazı kişisel çabalarla da anksiyeteyi yönetmek mümkündür. Bunların başında bedensel duyum-felaket yorumukorku kısır döngüsünü ve buradaki zihinsel çarpıtmaları fark etmek gelir. Yorumların gerçekliğini test edip alternatif düşünceler oluşturma çoğu zaman oldukça işe yarar. Ayrıca bu düşüncelerin zihnin bir ürünü olduğunu kabul edip, direnmenin onları daha da güçlendireceğini bilerek akıp geçmesine izin vererek, anda kalabilme de bir rahatlama sağlar.
Nefes ve gevşeme egzersizleriyle bedensel duyumları kontrol etme, korku duygusundan kaçınmak yerine güvenli bir ortamda imajinasyon yoluyla deneyimleme de anksiyeteyi azaltan tekniklerdir.
Yine o dak noktasını değiştirme, spor, sanat gibi faaliyetlere yönelme, sosyal aktivitelerde yer alma, duygu günlüğü tutma gibi uygulamalarında anksiyeteyle baş etme konusunda yardımcı olacağını söyleyebiliriz."
GÖKHAN ERGÜR (KLİNİK PSİKOLOG)
Haberi işin ehlinden alın
"Kaygı bozukluğundan kaçınmak için lütfen sadece işin ehli olan kişilerin anlattıklarını dinleyiniz. Televizyonlarda, radyolarda konuşan, gazete ve dergilerde yazan kişilerin gerçekten o alanın uzmanı olup olmadığını, akademik geçmişini araştırın. Bu süreçte sahip olmamız gereken en kritik bilgilerden biri şu: Stres ve bağışıklık sistemimiz arasında doğrudan bir bağ vardır. Eğer yoğun ve sürekli bir stres yaşıyorsak bir zaman sonra bağışıklık sistemimiz çöker ve vücut direncini kaybederiz.
Psikolojik dayanıklılığımızı arttırmanın en önemli yollarından biri de sağlıklı ve düzenli bir uykudur.
Eğer alınan tedbirler gereği iş ve eğitim hayatınıza evinizden devam ediyorsanız uyku düzenine lütfen dikkat edip sabahlara kadar online dizi ve film platformlarında vakit harcamayınız. Kaliteli uyku için beynimizin ürettiği melatonin hormonunun 23.00 ile 05.00 saatleri arasında yoğun bir şekilde salgılandığını ve bu saatler arasında uyuyan kişilerin uykusunu almış ve dinlenmiş bir şekilde uyandığını unutmayın. Stresle mücadelede günlük nefes egzersizleri olmazsa olmazlarımızdandır."
AYHAN ALTAŞ (KLİNİK PSİKOLOG)
Her geçen gün artıyor
"Son dönemde yaşananlar ve afetler insanları kesinlikle etkiliyor.
Normal kaygı düzeyinde olan insanların kaygı düzeyi arttığı için eskiden baş edebildiği şeylerde baş edemeyip psikolojik desteğe başvururken mevcut kaygı sorunlarından dolayı destek alan kişilerde ise bu yaşananlar kişileri olumsuz etkiledi. Son yaşananlardan sonra seans sıklığını iyileşmeye bağlı azalttığımız bazı danışanlarımızda daha sık görüşmeye başladık. Bir örnek verecek olursam online olarak çalıştığım yurt dışında yaşayan bir danışanım panik atak tedavisi alırken korona pandemisi sonrası kaygıları bu yöne yöneldi. Korona olacağım kaygısı ile aşırı önlemler aldı. Dışarı çıkarken n95 maske üzerine cerrahi maske ve siperlik takarak dışarı çıkabildi.
Önceden kalp krizi geçireceğim kaygısı varken şimdi korona olacağım kaygısı hayatını ciddi oranda kısıtladı. Süreç içinde baya mesafe kat etti terapimiz hala devam ediyor. Zamanla daha iyi olacak."
CEM KEÇE (PSİKOTERAPİST DR.)
Belirsizlik hissinden kaçının
"Bu zor koşullarda kendi içsel güçlerini keşfederek ve kullanarak yeni bir anlam ve amaç hissi ve daha derin bir farkındalık seviyesi ile yaşama karşı daha pozitif bir tutum içinde olarak anksiyete ile mücadele edebiliriz. Belirsizliğe tolerans geliştirmek için kontrol edilemeyen ve değiştirilemeyen durumları kabul etmek anksiyetenin azalmasına yardımcı olur. Ayrıca yaşamımız ve sahip olduklarımız için daha yüksek bir takdir duygusu hissetmemiz korku, kaygı ve stresin azalmasını sağlar. Ne kadar zor ve acı verici olsa da içinde bulunduğumuz durumun gerçekliğini kabul etmemiz kaygı ve stresle başa çıkma becerilerimizi güçlendirecektir. Bu başa çıkma becerilerinin başında duygu ve düşüncelerin kontrolü ve düzenlenmesi gelir. Kaygının panzehiri kontrol duygusudur. Olanlar konusunda hiçbir kontrolünüzün olmaması ve geleceğe ilişkin olumsuz beklentiler kaygıyı artırır ama kendiniz, düşünce, duygu ve davranışlarınız konusunda kontrol sizdedir. Öte yandan kaygıyı artıran belirsizlik duygusundan kurtulmak için günlük yaşamda bir rutinin oluşturulması ve takip edilmesi gerekir. Günlük yaşamdaki görevlere odaklanmak ve bunları tamamlarken başarı duygusu hissetmek, belirsizlik ve huzursuzluk duygusu yerine kesinlik, dinginlik ve kararlılık sağlar."