"İçimiz" diye kodladığımız kendi kainatımızda, hayatta yönümüzü, yolumuzu bulmamız hiç kolay olmuyor... Kararlar vermek, pişmanlıklarımızı doğru yönlere kanalize edebilmek, 'hayatın anlamı' dediğimiz o ucu açık kavrama doğru yol almak, ezcümle hayat yolculuğumuzda ayağımıza takılan taşları usta manevralarla bertaraf edebilmekte yardıma ihtiyaç duyuyoruz. İnsanın iç aleminde karşılaştığı sorunlara genelde psikoloji biliminin baktığını, derman olmaya çalıştığını düşünürüz. Peki, hayatta karşılaştığımız her sorun psikolojik midir, psikolojinin alanına mı girer? Yaşadığımız her halin adı rahatsızlık mıdır? Yoksa hayatımızı anlamlandırmaya, kendimizi gerçekleştirmeye doğru yürürken başka alanlardan da destek alabilir miyiz? İşte felsefi danışmanlık 1980 öncesinde bu fikirden yola çıkarak Almanya'da doğup dünyaya yayılmış. Felsefenin yüzlerce yıllık birikimi günlük hayatın sorunlarına faydalı olmaya başlamış. Felsefi danışmanlığın Türkiye'deki mazisi 10 yılı geçmiyor. Ama gün geçtikçe bu alana ilgi artıyor. Felsefi danışmanların yaptığı işe, bu işi yapan kimileri felsefi terapi dese de, kimileri bunun terapiden çok bir diyalog, yargısız, derinlemesine konuşma ve sorunları tanıma süreci olduğunu söylüyor. Felsefi Danışman Mehmet Altuğ Ersoy söze bu akımın hangi ihtiyaçtan doğduğunu anlatarak başlıyor: "Felsefi danışmanlık, 1980 öncesi Almanya'da Gerd Aschenbach ile başlayıp 1990'larda Kuzey Amerika'da gelişmiştir. Türkiye'nin ilk felsefi danışmanlarından biriyim. Başladestekler. Bir anlamda kendi ruhuna uygun bir anlam dünyasını keşif yolculuğuna eşlik eder. Daha doğrusu keşfini kolaylaştırır. Danışanı özneleştiren bir süreç. Aslında hepimiz düşünürüz. Anlam yaratır, ona göre de yaşarız. Anlam dünyamızı gerekçelendirme sürecini sağlıklı işletmezsek uyumlu bir hayat kuramayız. Bilincimiz, hayatımızın yani yaptıklarımızın türevi. Eylemlerimizin ardında kararlarımız var. Kararlarımıza, değerlendirmelerimizin sonucu ulaşıyoruz. Belli bir durumla karşılaştığımızda o durumu var eden kavramsal örgü var. Bu kavramları nasıl içeriklendirirsek ona göre yaşıyoruz. Ve her kavramın bizim anlam dünyamızda dört ayağı var: duygu, deneyim, inanç ve bilgi. Bilincimizin hamuru ya da rengi kavramlara yüklediğimiz anlamlar. Kavramları temizlemek, zihinsel anlamda arınma (katharsis) sağlar; bu da hayatımızı sağaltır. Sonuç olarak felsefi danışman, kişinin ve/veya kurumun kavram temizliği yapmasını kolaylaştırarak mayınlı araziden güvenli bir bölge elde etme yolculuğunu kolaylaştıran eşlikçidir."
ÜNİVERSİTEDE BÖLÜMÜ AÇILDI
Maltepe Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Betül Çotuksöken, aynı zamanda üniversitede yüksek lisan programı olarak açılan Felsefi Danışmanlık Bölümü'nün kurucusu. Yani artık akademik olarak da Türkiye'de felsefi danışmanlık tanınıyor. Çotuksöken bölümün hikayesini şöyle anlatıyor: "Maltepe Üniversitedığımda sadece üç kişiydik. Sadece bu işi yaparak, yani sadece bu işe konsantre olarak emek veren ve danışanlarına katkı sağlamaya çalışan bir felsefi danışman olarak 10 senedir resmi olarak sahadayım. İnsanların tüm düşünsel sorunlarını psikologlara ve psikiyatristlere götürebildiği bir dünya artık yetersiz kalıyordu.
PSİKOLOGLAR BİZE VAKA GÖNDERİYOR
Bu meslek sahipleri felsefi eğitim almamışlardı ve danışanlarına düşünsel konularda yardımcı olamadılar. Bu insanlara yardımcı olmanın, onlara rehberlik etmenin ya da doğru felsefi bilgilerle destek olmanın yolu böylece açıldı. Bugün bana birçok psikolog ve psikiyatrist, danışan gönderiyor çünkü danışanlarına yetemiyorlar, onlar ruhsal anlamda hasta değiller ya da sadece duygu davranış bozukluğu sergilemiyorlar, onların felsefi anlamda çözemedikleri sorunları var; durum bu kadar basit ve anlaşılır. İşte tam da burada devreye felsefi danışmanlık giriyor." Uygulamalı Felsefe (Çocuklarla, topluluklarla felsefe, felsefi danışmanlık) alanına içerikler üreten, bu alanda eğitim ve danışmanlık hizmetleri vermek amacıyla 2014'te kurulan Türkiye'deki ilk kurum Opus Noesis'in kurucusu Felsefi Danışman Metin V. Bayrak ise "Felsefi danışman ne iş yapar?" sorumuzu şöyle yanıtlıyor: "Kişinin anlama, anlamlandırma, sorun çözme, sakin ve doğru düşünme becerilerini geliştirmesini si'nde sadece Felsefi Danışmanlık dersini açmakla kalmadık; 2012 yılında, o zamanki adıyla Sosyal Bilimler Enstitüsü Felsefe Anabilim Dalı'nda, Felsefi Danışmanlık Yüksek Lisans Programı'nı da açtık. Aşı tuttu. Konu gittikçe yaygınlaşmaya başladı. Kurumsal ve bireysel çabalar yoğunlaştı. Ama bu program henüz sadece Maltepe Üniversitesi'nde var." Çotuksöken felsefi danışmanlığı özetlerken şu cümleleri kuruyor: "'İnsan dünyasının özeti nedir?' diye sorduğumda yanıtım şu olur: İnsan dünyası, insan davranışları, eylemleri ve ilişkilerinin toplamıdır. Bütün insan dünyasına ilişkin sorunları görmek üzere bakma, sorunları saptama, adlarını koyma, sorunları çözümleme ve çözüme kavuşturma, ancak felsefi bilgi ve anlayışla olanaklıdır. Bütün bunların sağlıklı şekilde felsefi düşünmeyle, felsefece bilmeyle bağlantılı olarak ele alınması gerekir. Felsefi danışmanlık, kişinin kendi kendisiyle ilişkisinde, başkasıyla ya da başka kişilerle, gruplarla ilişkisinde sağaltıcı bir rol oynar." Felsefi danışman Zeynep Bağır ise, mesleklerinin özel bir detayını veriyor: "Anda kalma bilgeliğinin, felsefi danışmana getirdiği en temel beceri dinlemek- dinleyebilmektir. Bu, felsefi danışmanlıkta o kadar önemli bir beceridir ki, onu danışmanlık becerileri listesinin başına koyabiliriz. Gerçekten iyi dinlemeden iyi bir felsefi danışman olunamaz. Unutmayın, bu sadece söylenenleri dinlemek anlamına gelmez. Aynı zamanda söylenmeyenleri dinlemek ve duymak anlamına da gelir. Felsefi danışmanlıkta danışanı daha derin düşünmeye ve daha açık konuşmaya teşvik edecek şekilde dinlemek önemlidir. Buradaki bilgelik, danışmanın, felsefi danışmanlık sürecinde 'bir şey yapma' misyonunu ve beklentisini özgürleştirir. Bu bilgeliğe hakim olan bir felsefi danışmanın, muhatabının özünü değiştirmek veya onu iyileştirmek gibi bir misyonu yoktur. Asıl amacı, danışanın kendini, çevresini ve hedeflerini keşfetmesine kolaylaştırıcılık etmektir."
VAKALARLA FELSEFİ TERAPİ
ZEYNEP BAĞIR (FELSEFİ DANIŞMAN)
Değerimizi belirleyen nedir?
Bir eğitim kuruluşunda çalışan danışanım, maddi ve manevi olarak tatmin hissini yaşayamadığını ve bunun nedeninin de kurumda yaptığı işlerin kendi pozisyonu ve ismiyle sunulmamasından kaynaklı olduğunu düşünüyordu. Hazırladığı her dönüştürücü ve özel program, yöneticisinin sunumuyla uygulanmaya konuluyordu. Bu durumda, hak ettiğini düşündüğü ücreti de kazanmadığı, yeterli itibar, saygı ve değeri olmadığı düşüncesi onu mutsuz ediyordu. Duyguları, öfke, hayal kırıklığı hatta kıskançlık boyutlarına çıkıyor ve gitgide yalnızlaştığını hissediyordu. Değerlendirme aşamasında, danışanımla danışanımın mutsuzluğunun, tatminsizliğinin kendi emeğinin sonuçlarına değil, başka birinin emeğinin sonuçlarına bağlılıktan kaynaklanıp kaynaklanmadığı hakkında akıl yürütmeye başladık. Danışanım işini çok seviyor ve gurur duyuyordu, eğitimciliği pek çok açıdan tatmin edici buluyordu ancak yöneticisinin davranışlarına bağlılığı nedeniyle dışarıdan değil, içeriden gelen tatmin duygusunu da bloke etmiş, engellemiş oluyordu. Bu bağlılıktan kurtulduğunda, hissettiği mutsuzluktan da kurtulacaktı. Sahip oldukları ve kendisinin değerini fark edemiyordu. Yöneticisinin kendisine değer vermediği doğru olabilirdi, ancak bu danışanımı kendine değer vermekten alıkoymamalıydı. Değerimizi belirleyen nedir? Bize biçilen mi, kendimize biçtiğimiz mi? Eğer takdir edilmiyorsa, bu yöneticisinin sorunuydu, danışanımı kendini takdir etmekten alıkoymamalıydı. Başka birinin sorunu, ne zaman ve nasıl bizim sorunumuz haline gelir ve gelebilir? Danışanımın, eğitim kurumu için sağladığı başarı için kendisinin olması gerektiğini, ancak vazgeçilmez olmadığını da görebilmesi gerekiyordu. Danışanım, severek ve üreterek yaptığı bir mesleği ve işi olduğu için şanslı olduğunu da düşündüğünden kırılan motivasyonunu geri kazanmak istiyordu. Seanslar sonucunda, kendi öz değerini fark etme, kabul etme konusunda kendine yaptığı haksızlıkla yüzleşti. Şeylere ve sonuçlara bağlı olmama ve öz değer duygusunu kendinde ve işini iyi yapma halinde bulma düşüncesi onu dengeye ulaştırdı.
MEHMET ALTUĞ ERSOY (FELSEFİ DANIŞMAN)
Her varlığın bir kabuğu ve özü var
Bir danışan diğer insanların onu anlamadıklarını ve kendisine hep beklentisi dışında tepki verildiğinden şikâyet ediyordu. Fenomenolojiden yararlanarak her varlığın bir kabuğu bir de özü olduğunu çalıştık. Sorun diğer insanların kabuklarını onların özleriymiş gibi sanmasından kaynaklandığını anladı. Ona verdikleri tepkilerin onların esas özlerini yansıtmadığını öğrendi ve rahatladı. Başka bir danışan çok çabuk kırılıyordu, sürekli görülmek, duyulmak, ilgilenilmek ve odak noktası olmak istiyordu. Onunla ontoloji üzerine konuştuk, evrenin umursamadığını öğrendiğinde aslında bu kadar insana ve teknolojiye rağmen tek başına ayakta durması gerektiğini anladı. İnsanın sevgilisi, anası babası bile bir yere kadar ilgilenebilirdi ve o yaşadıkça kalıcı olan gerçekliğin kendisi olduğunu fark etti, kendisiyle barışık yaşamanın anahtarlarını keşfettiği bir süreç yaşadık. Her sabah iç sıkıntısıyla uyanan ve bugün nasıl geçecek diye ağlayan bir danışanımla varoluşçuluk üzerine konuşarak hayatının anlamını tekrar sorguladık, aynı hayata farklı yorum yapılabileceğini gördü ve artık yeniden anlamlandırdığı bir yaşama adım attı. Anksiyetesi ve kaygı bozukluğu tamamen son buldu. Kendisi için ve dünya için elinden gelenin en iyisini yapmak anlamında ilerlemeler kaydetti.
FELSEFİ DANIŞMANLIK HIZLA YÜKSELİYOR
Felsefi danışmanlık dünyada 40, bizde 10 yıl önce başladı. Bugünlerde ise hızla yükseliyor. İnsanın iç dünyasında yaşadığı kararsızlıklar, pişmanlıklar, hayatın anlamına dair sorunlar felsefi danışmanların ilgi alanı. Danışmanların nasıl çalıştığını, örnek vakalarla araştırdık...