20 Haziran, 2001'den bu yana tüm dünyadaki mültecilerin sorunlarıyla ilgili farkındalığı arttırmak için Dünya Mülteciler Günü olarak çeşitli etkinliklerle anılıyor. 2020 verilerine göre 2020 yılı ortası itibari ile tam 80 milyon insan zorla yerinden edilmiş. Bunların 26 milyonu mülteci olmuş, 45.7 milyonu kendi vatanında yerinden edilmiş, geri kalanı ise sığınmacı olmuş. Son 20 yılda yerinden edilen insan sayısı iki katına çıkmış. Türkiye 2014 yılından bu yana dünyada en fazla koruma ihtiyacı olan insana kucak açan ülke. Yaşanan Suriye krizinin bu durumda büyük payı bulunuyor. Osmanlı'dan gelen mazluma sahip çıkma anlayışının da tabii ki bunda etkisi büyük. En temel insani ihtiyaçlarını bile karşılamakta zorluk çeken bu insanlar bir yandan da önceki hayatlarından miras kalan yaşam alışkanlıklarını sürdürmenin yollarını arıyorlar. Barınma, sağlık, güvenlik, çalışma sorunları ile boğuşan mülteciler öte yandan da eğitimleri, yetenekleri ile edindikleri sanat tecrübesini de yeni vatanlarında ortaya koymanın mücadelesini veriyorlar. Bu konuda ortaya koyabildikleri ürünleri hem vatan hasretlerini bir miktar da olsa dindiriyor hem de dertleri, sorunlarını tüm dünyaya anlatmanın etkili bir yolu olabiliyor. 2013 yılında kurulan Uluslararası Mülteci Hakları Derneği (UMHD) o günden bu yana proaktif bir anlayışla mülteciliğe sebep olan sorunları engellemeyi birincil hedef almakla birlikte bugüne kadar 8 binin üzerinde hukuki yardım ve danışmanlık, 7500'ün üzerinde sosyal yardım ve 5 bine yakın eğitim hizmeti verildi. UMHD 20 Haziran 2021 Dünya Mülteciler Günü'nde organize ettiği konser ile ülkemizde misafir olan sanatçılar ile sanatçılarımızı aynı sahneye çıkardı, bir akşam da olsa kendi şarkıları ile müzikseverlere seslenmelerine, sanatlarını icra etmelerine fırsat sağlamış böylelikle mültecilik kavramına farkındalığı arttırmaya çalışmıştı. Bağlarbaşı Kültür Merkezi'nde düzenlenen efsane konsere pandemi kuralları gereği az izleyici alınsa da, konser dijital platformlardan izlenebildi. Mültecilerin vatan hasretini azaltmaya gayret gösteren etkinlik "Müzik herkesin paylaştığı ortak bir vatandır" mottosuyla çıkmış yola. Bu yıl konserde Suriye'den Malik Noor, Alaa & Baidaa Alkhatib, İran'dan, Danial Ajdari, Kongo'dan Enzo Ikah, Makedonya'dan Mesut Kurtis, Küba'dan Keily Fidel, Kanada'dan Sarah Atkinson katıldı. Onlara Türk müzisyenler de eşlik etti. İşte bu özel ekibi -çok az bir fireyle- SABAH Pazar bir araya getirdi ve hikayelerini dinledi. İşte vatan hasretini müzikle yatıştıranlar...
ENZO IKAH (KONGO)
Kongo'da işkence gördüm ve mülteci oldum
Enzo bir mülteci... 33 yaşında. Ardında tarifi zor acılar bırakarak gelmiş bugünlere. Babası ve annesi o dört aylıkken bir uçak kazasında ölmüşler. Babası o dönemki Kongo Cumhurbaşkanı'nın özel pilotu, annesi de hostesiymiş. Yani varlıklı bir aileden geliyor aslında. Ailesini kaybedince bir aile dostu onu Fransa'da büyütmüş belirli bir yaşa kadar. Sonra büyükannesi torununu yanına, Kongo'ya almış. Müzikle haşır neşir olan kısa sürede reggae müzik söyleyerek ülkesinde ünlenmiş. Bir yandan da psikoloji okuyormuş üniversitede. Yüksek lisansını da yapmış hatta bu konuda. Diğer yandan müzik şöhreti sürerken eğitimine devam etmiş. İşler yüksek lisans tezini yazmaya gelince değişmiş. Kongo'nun doğusunda bir maden fabrikasında küçük yaşta çalıştırılan çocukları konu alacakmış tezinde. Binbir izinle, araya tanıdıklar koyarak bu bölgeye gitmiş. Ama gördükleri hiç de hoş değilmiş. 5-6 yaşındaki çocuklar zorla madende çalıştırılıyor biraz büyüyenlerin eline de iç savaşa adam yetiştirmek için silah tutuşturuyorlarmış. Enzo da ben bu gördüklerimi dünyaya anlatacağım, madem şöhretim de var, her yerde söyleyeceğim diye ant içmiş. Ve yapmış da, ülkenin muhalif televizyon kanallarında, gazetelerinde bu konuları anlatmış. Bu konuyla ilgili şarkılar yapmış... Ve kısa sürede devletten ilk tokat gelmiş. Müzik stüdyosu bir gece bilinmeyen bir nedenle yanmış. Sonra hiç yoktan bir sebepten "Benzinlikte sigara içtin" bahanesiyle göz altına alınmış... Hem de ne alınmak. Suça bakın bir de cezaya. Enzo'nun kodeste kaldığı dört gün dişlerinden birini diri diri çekmişler. Enzo yine akıllanmamış. Gördüklerini anlatmaya, yaymaya devam etmiş. Tanımadığı adamlar onu öldürmeye kalkmışlar... Enzo anlamış ki Kongo'da artık rahat değil. Bir yolunu bulup kendini İstanbul'a atmış. 12 yıldır İstanbul'da yaşıyor. İlk geldiğinde önce biraz Yabancı Şube'de misafir edilmiş. Sonra Karaman'a gönderilmiş. Karaman ayazında hastalanmış, sokaklarda yatmış. Oradan haline acıyan bir hayırsever Ankara'ya göndermiş Enzo'yu... Hem sağlık yardımı alsın, hem de mülteci işlemleri yapılsın diye... Sonra ver elini İstanbul tekrar. Ama bu kez sosyal yardımlar almaya başlamış. Kendini biraz toparlamış. Yeniden bir gitar edinmiş. Grup kurmuş ve pek çok mekanda müzik yapmaya, para kazanmaya başlamış. Bu arada Kongo da Enzo'yu vatandaşlıktan çıkarmış. Elinde Türkiye'den sadece mülteci belgeleri olan kimliksiz, vatansız Enzo bir de Türkiye'de aşık olmasın mı? Ama evlenemiyor... Üstelik bir çocuğu da olmuş. Zar zor çocuğunun kimliğine baba olarak adını yazdırabilmiş. "Bu bile yeter benim için" diyor. Enzo "Mültecilik çok zor. Ama Türkiye bu konuda deneyimli ben de burada çok çileler çekmiş olsam da şimdi her şey düzeldi. Daha rahatız. Türkiye'de mülteciye, sığınmacıya hor gözle bakılmıyor" diyor ve ekliyor: "Allah bir evren yarattı. Hepimiz onun yarattığı birliğin parçalarıyız. Nereyle kendimizi bütünleşmiş hissedersek orası bizim vatanımız."
KEILY FIDEL (KÜBA)
Türkiye Küba'dan daha özgür mülteciyim bir ülke
10 senedir Türkiye'deyim. Önce Bodrum'a müzik yapmak, çalışmak için gelmiştim. Trompet çalıyorum. Kendime bir grup kurdum Bodrum'da ve iki sene çalıştık. Sonra İstanbul'a geldim. Pandemiye kadar da işler hep iyi gitti. Umarım yakında yine açılacak işler, öyle görünüyor. Biz Kübalılar Türkleri çok severiz, Türkler de bizi. Bunu herkes bilir. O yüzden ben hiç zorluk çekmedim burada yaşarken. Şimdi bir evim olduğu için de oturma iznim var. Artık burası benim de vatanım, çok mutluyum bundan dolayı. Küba'da da hayat güzel ama buradan zor. Öyle rahat rahat konser yapmak yok bir kere. Burada her şey daha serbest ve özgür akıyor... Ben de diğer arkadaşlarım gibi gönüllü bir mülteciyim. Seve seve buradayım. Ama zorluklar yaşayan mülteci arkadaşlarımızın da sonuna kadar yanındayız her zaman.
DANİAL AJDARİ (İRAN)
Türkiye yabancıya yabancı gözüyle bakmıyor
2 yıldır Türkiye'deyim. İran Azerisiyim. O yüzden dilden yana pek sorun yaşamadım. Anlayabiliyoruz birbirimizi. İran kamançası çalıyorum. Önceleri konserler için Türkiye'ye geliyordum. Özellikle Göksel Baktagir hocayla konserler verdik. Burada oturma iznim var. Türkiye yabancılarına yabancı gibi hissettirmeyen ender ülkelerden biri. Çok sıcakkanlı insanları var. Mülteciler için de ellerinden geleni yapıyorlar. Dünyada en çok mülteci ve sığınmacı alan bir ülke olarak elbette zorluklar olabilir, ama bütün zorlukları gidermeye çalıştıklarına arkadaşlarımızdan şahidiz...
SARAH ATKINSON (KANADA)
Ben gönüllü daha özgür mülteciyim
Ben mülteci değilim ama gönüllü bir mülteciyim. Müziğin peşinden İstanbul'a, Türkiye'ye geldim. Özellikle Balkan müziklerini araştırıyordum. Macaristan, Makedonya ve Bulgaristan'ı gezdim. Yollar beni, bu müzikleri takip ettiğimde pek çok ortaklıktan dolayı Türkiye'ye getirdi. Ben Türkiye'ye, İstanbul'a aşığım. Kuzguncuk'ta müstakil, bahçeli bir evde oturuyorum. Orası benim cennetim, vatanım... Bir de çok şanslıyım müzisyen olduğum için kimseyle bir dil ve anlaşma sorunu yaşamadım. Müzik evrensel dilimiz. Müzik bizim vatanımız. Mülteci arkadaşlarım için o konsere ben de katıldım. Ve bundan sonra da her türlü etkinlikte yer almak isterim. Neşet Ertaş çalışıyorum bu sıralar. Onun müthiş şairliği, sesi, bağlaması çok etkiliyor beni. Pek çok enstrüman çalıyorum. Ama asıl işim şarkıcılık. Bu yakında bir de tenbur sazını öğreniyorum... Mültecilerle aynı konserde bulunmak insana insan olduğunu hatırlatıyor. İnsan zaten bu dünyada mülteci. Hepimiz mülteciyiz kendi varlığımızla. İstemeden geldik, istemeden gideceğiz dünyadan. O yüzden dünyayı çok sahiplenmemek gerektiğini de düşünüyorum. Buradan başka bir yerde yaşamayı düşünmüyorum. Bugün İstanbul, yarın Trabzon, sonra Diyarbakır, İzmir... Yaşamayı düşünebileceğim çok yer var burada. Türkiye benim ikinci vatanım oldu.