Edirne'den Hakkari'ye klasik müziği götüren, sevdiren, dinleyicilerle buluşturan, yurt dışında da ülkemizi başarıyla temsil eden CSO (Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası) tarihi, müzik yazarı ve Andante müzik dergisinin genel yayın yönetmeni Serhan Bali'nin kaleminden kapsamlı bir kitaba dönüştü...
- Bu çalışmaya, kitaba hangi motivasyonla başladınız? Nasıl çalıştınız, hangi güzergahta ve yöntemlerle ilerlediniz?
- "CSO'nun tarihindeki en genç genel müzik direktörü" unvanlı değerli orkestra şefimiz Cemi'i Can Deliorman 2020 baharında arayıp, yeni konser salonlarının açılması vesilesiyle, Kültür ve Turizm Bakanlığı'nın prestij yayını olacak, CSO tarihi üzerine bir kitap yazmamı rica etti. Benden önce CSO üzerine irili ufaklı üç tane kitap yazılmıştı. Benim kitabın avantajı, öncekilerde yeterince değinilmemiş önemli konuları işlemek, gereksiz ayrıntılara boğulmadan konuya bütüncül bir yaklaşım sergilemek ve CSO'nun tarihini bugüne taşımak olacaktı. Başta normal kitap boyutlarında, 100 sayfa civarında kurguladığım eser, sonunda büyük ebatlı, bol görselli, bol dipnotlu 160 sayfalık bir formata kavuştu.
- CSO'nun başlangıcı olan Muzikâ-i Hümâyûn'u, kuruluşunu ve bir 'kök' olarak önemini nasıl anlatırsınız?
- Muzikâ-i Hümâyun, Osmanlı İmparatorluğu'na, Anadolu'ya, Türk insanının yaşamına ve kültürüne 'Çoksesli Batı müziğinin girmesi' anlamında büyük önem taşır. Osmanlı'da modernleşme kapsamında, 1826'da Yeniçeri Ocağı ve ona bağlı Mehterhane'nin lağvedilmesiyle başlayan süreç, iki yıl sonra İtalyan bando şefi Giuseppe Donizetti'nin İstanbul'a getirilmesi ve Muzikâ-i Hümâyun'un kurulmasıyla yeni bir düzeye taşınır.
Muzikâ-i Hümâyun Osmanlıda bando müziğinden ibaret görülmemiştir.
PADİŞAHLAR ENSTRÜMAN ÇALARDI
Batı müziğine çok meraklı olan Sultan Abdülmecid döneminden itibaren 'Bando'nun (Armonik Muzika) yanında bu yapının 'Senfoni Orkestrası' (Filarmonik Muzika) boyutunun da öne çıkarıldığını görürüz. Batının çoksesli müziği, sadece tören müziği olarak görülmeyip başka boyutlarıyla da benimsenir. Padişahlar ve aileleri mutlaka çalgılar çalmışlar, küçük besteler yapmışlardır.
- CSO nasıl başlıyor? Hangi adımlarla temelleri atılıyor?
- Bugünkü CSO'nun temeli Muzikâ-i Hümâyun'un Ankara'ya taşınmasıyla atılır.
Saltanat ve Hilafetin kaldırılmasıyla Muzikâi Hümâyun İstanbul'da sahipsiz kalmıştır, kurumun tarihe karışması an meselesidir.
İstiklal Marşımızın da bestecisi olan Kumandan Zeki Üngör, onu Cumhuriyet'in başkenti Ankara'ya çağıran Atatürk'ün de onayını alarak asırlık kurumun Ankara'ya taşınmasını sağlar. Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti ismini alan kurum doğrudan Cumhurbaşkanlığı'na bağlı Orkestra Heyeti, Bando Heyeti ve İncesaz Heyeti (Fasıl) birimlerine ayrılır. Riyaset-i Cumhur Orkestrası'ndan Zeki Üngör, Riyaseti Cumhur Bandosu'ndan Veli Kanık, Riyaset-i Cumhur İncesaz Heyeti'nden ise Nuri Halil Poyraz sorumludur. Çalışmalarına 27 Nisan 1924'de Ankara'da resmi olarak başlayan CSO başkentte halka yönelik düzenli konserlere ağırlık verir. Amaç artık toplumun daha geniş kesimlerini bu sanatla tanıştırmaktır.
- CSO ve Muzika-i Humayun tarihinde hikayeleriyle sizi en çok etkileyen müzisyenler, şefler, kahramanlar kimler oldu?
- Öncelikle Sultan II. Mahmud'un hakkını teslim etmemiz gerekir. Yozlaşarak çağın gerisinde kalmış Yeniçeri Ocağını ve Batılıları yüzlerce yıl hem korkutan hem de onların merak duygularını kamçılayan Mehterhane'yi 1826'da lağvedip onun yerine bugünkü CSO'nun atası olan Muzikâ-i Hümâyun'u kurmuştur.
100 yıllık kurumu 1924'te yok olmaktan kurtaran Kumandan Zeki Üngör'ün ismini daha fazla anmamız gerekir. Onun cesur ve akıllıca hamleleri sayesinde CSO bugün 100 değil 200 yıllık bir mâziye sahip olmanın ayrıcalığını yaşıyor. Milli Mücadele yıllarında İstanbul ve İzmir'deki görevlerini bırakıp Anadolu'daki Kuvayı Milliye güçlerine katılarak bandoculuk faaliyetinde bulunan Keramettin Tunçok ve İsmail Zühtü Kuşçuoğlu (Ahmed Adnan Saygun'un ilk hocası) gibi fedakâr müzikçilerin isimlerini de anmalıyız. Elbette müziğe tarihte en fazla sevgi duyan liderlerin başında gelen Mustafa Kemal Atatürk'ün CSO'nun asıl kurucusu sayılması gerektiğini de unutmamalıyız.
CSO ÇOK ÖNEMLİ BİR OKULDUR
- CSO'nun bugüne kadar yurt içi ve yurt dışı çalışmalarında göze çarpan başarıları neler oldu?
- CSO'nun tarihi misyonu ülke insanına çoksesli sanat müziğini tanıtmak ve sevdirmektir. CSO bir okuldur. 1960'lı yıllardan itibaren müzisyenler her yıl yaz kış, yağmur çamur demeden, Edirne'den Hakkâri'ye kadar her ilimize seyahat etmiştir. Ayrıca Muzikâ-i Hümâyun yıllarından başlayarak çok sayıda yurtdışı turnesi yapıp Türkiye'nin tanıtımına büyük fayda sağlamıştır. Özellikle 20. yüzyılın ikinci yarısında CSO'nun yurtdışı turneleriyle ülke tanıtımına yaptığı katkılar hakikaten benzersizdir. Son 25-30 yıla baktığımda ise turneler bakımından hem olumlu hem yetersiz gördüğüm noktalar var. Evet, 1990'lardan sonra ABD ve Uzakdoğu turneleri yapıldı ama CSO'nun artık dünyanın en önemli festivalleri ve konser salonlarına odaklanacağı, daha büyük ses getiren turnelere yönelmesi gerekir. Orkestrayı gençleştirip zindeleştiren Cemi'i Can Deliorman'ın vizyoner yönetiminden bu bağlamda umutluyum.