Neredeyse bir buçuk yıldır hayata ilişkin bütün ezberlerimiz bozuldu... Pandemi günlük yaşamdan, alışkanlıklarımızdan, çalışma düzenimizden, ailelerimizle, yakınlarımızla olan ilişkilerimize kadar pek çok şeyi alt üst etti. Yakınlarımızı göremez, gördüklerimize, bir arada olduklarımıza da yakınlaşamaz, sarılamaz olduk. Bugüne kadar hep elimizin altında olduğuna inandığımız ve bu yüzden bazen ihmal de ettiğimiz ailemiz ve yakın çevremizle uzak düştük...
İşte tam da bu noktada, yani ailemizden öyle ya da böyle uzaklaşmışken ilişkilerimiz kırılma noktasına gelebilir, birbirimizden soğuyabilirdik. Ancak insan ilişkilerine, toplum yapısına kafa yoran sosyoloji ve psikoloji uzmanlarına göre pandeminin yarattığı yalnızlık duygusu ve özlem aile değerlerimizi yeniden ön plana çıkardı ve güçlendirdi. Hatta yine uzmanlara göre pandemiden sonra, yani o beklediğimiz düzlüğe çıktığımızda aile ilişkileri daha da kuvvetlenecek. Peki bunun altında neler yatıyor ve nasıl olacak?
Uzman Psikolog Kemal Özcan pandeminin yarattığı yalnızlık duygusunun bizde yol açtığı ruh halini anlatarak başlıyor söze: "İnsanlar sosyal canlılardır ancak bir ötekinin varlığında yaşadığını hisseder. Yalnızlık birçok insan için katlanılması zor, neredeyse ölüme denk bir duygudur. Bu yönüyle aile ve sosyal ilişkiler ekmek, su kadar zorunlu bir ihtiyaçtır. Beklenmedik bir şekilde hayatımıza giren, bir anda tüm dünyanın gündemine oturan korona hastalığı ve hastalığın önlenmesine yönelik koruyucu tedbirler kapsamında uygulanan karantina ve yasakların insanlar üzerinde pek çok olumsuz etkisi oldu. Birçok kişi daha düne kadar istediği zaman gidip görebileceği annesini, babasını, kardeşini ya da çocuklarını belki de bir daha hiç göremeyeceği gerçeğiyle karşı karşıya kaldı. En sevdiklerinden ve yakınlarından onları korumak adına uzak durma zorunluluğu yalnızlaşmaya yol açtı. Bu durumdan en fazla belli bir yaşın üstünde olan yalnız yaşayanlar etkilendi. Yalnızlık ve ölüm korkusu, hastalık durumunda kimseden yardım isteyememe hayata ve geleceğe karşı umutsuzluk duygularını artırdı. Ne zaman biteceği belli olmayan bu süreç birçok kişide kaygı bozukluğu, depresyon gibi psikolojik sorunları da beraberinde getirdi."
İşte Kemal Özcan'ın altını çizdiği, bugüne kadar "Nasıl olsa görürüz, nasıl olsa bir araya geliriz" duygusuyla aileyi ihmal etmek, ya da gerekli hassasiyeti göstermemek yerini pandeminin getirdiği özlem duygusuna bıraktı. Özcan bu durumu şöyle özetliyor: "Pandemi öncesine kadar getirdiği bazı sorumluluklardan dolayı bir yük gibi görülen aile ilişkilerinin karantina ve yasakların başlamasıyla birlikte ne kadar değerli olduğu anlaşıldı. Bir çeşit özgürlük gibi görülen bireysel yaşamanın aslında yalnızlık olduğu, asıl değerli olanın bir aile sıcaklığı, konuşacak birilerinin varlığı olduğu anlaşıldı. Birçok insan geçmiş ilişkilerini, önemsiz nedenlerle küs olduğu, görüşmediği kişileri arar oldu. Haftada ayda bir zorla aranan aile büyüklerinin, birlikte yenilen bir yemeğin, içilen bir kahvenin ne kadar kıymetli olduğu anlaşıldı."
OSMAN NURİ YILMAZ (Psikiyatr Dr.)
GENİŞ AİLEYE DÖNÜŞ BAŞLAYACAK
"Yalnızlık acı verici bir olgudur. Yapılan çalışmalar da yalnızlığın hastalık ve erken ölüm için önemli bir risk faktörü olduğunu göstermiştir. Öyle ki yalnızlıktan ölüm oranı obezite, alkol ve sigaradan oldukça yüksektir. Pandemi bizi yalnızlaştırdı. Buna ek hastalık bulaşı ve yakınlarımızı kaybetme korkusu kaygılarımızı artırdı. Pandemide ailemizin önemini daha da iyi anladık. Üsküdar Üniversitesi ve Sakarya Üniversitesi tarafından Covid-19 pandemi sürecinde aile ilişkilerinin nasıl etkilendiği üzerine yapılan araştırma sonuçlarında katılımcıların yüzde 36'sı aile ilişkilerinin olumlu yönde değiştiği, gençlerin yüzde 87'si aileye çok önem verdiğini belirtti. Bugün anladık ki çekirdek aile yetmiyor. Küçükler büyüklerin şefkat ve korumasına, büyükler de küçüklerin saygı, ilgi ve anlamasına ihtiyacı olduğunu hissetti. Pandemi sonrası ilginin artıp geniş aile sürecinin başlayacağını düşünüyorum. Sevmek ve sevilmek her insanın yemek içmek gibi temel ihtiyacıdır. Dost ve akrabalarımızla bu ihtiyacımızı gidermeyi sabırsızlıkla bekliyoruz. Yunus Emre Hazretleri buyuruyor: "Gelin tanış olalım/İşi kolay kılalım/Sevelim sevilelim/ Dünya kimseye kalmaz."
EROL ERDOĞAN (İlahiyatçı-Sosyolog)
SALGINDAN SONRA SOFRALAR GENİŞLEYECEK
- Pandemi bizde zorunlu bir yalnızlık duygusuna yol açtı? Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz insan sosyalliği açısından?
- İnsan hem bireydir hem sosyal varlıktır; tek başına kalmaya da insan içine coşkuyla karışmaya da ihtiyacı vardır. Mesela, ramazan ayı her ikisini de insana yaşatır. Oruç tutmak, açlığa sabır göstermek, tövbe ve dua etmek insanın birey/kişi yönünü güçlendirirken iftar sofraları, teravihler, bayramlaşmalar, yardım organizasyonları insanın sosyal aidiyetlerini artırır. Yalnızlık, birey olmanın uç noktasıdır, uzun sürerse maddi manevi sıkıntılara yol açar. Birey olma ve sosyal varlık olmak, insanın dengelemesi gereken iki kanadıdır. Salgın süreci, insanlara bu dengeyi hatırlattı. Modern insan çoğunlukla yalnızdı, salgın süreci bazılarının yalnızlığını artırdı. Salgın döneminde hastalık, işsizlik, çalışamamak, göçmenlik, evsizlik gibi nedenlerle yalnızlığı daha derinden hissedenler de oldu, böyle kişilerin yalnızlığını gidermek için seferber olmalıyız.
- Ailenin kıymetini bu dönem daha iyi anladık mi sizce? Nasıl açıklarsınız bu durumu?
- Zamana yayılan ve sayıca çok insanı etkileyen hadiselerin insan ve toplumda oluşturdukları duygu, tutum ve davranışlar farklılık gösterir. Salgını ve hastalığı, evi ve evde olmayı, evliliği ve aileyi tanımlamaya bağlı olarak, salgın süreci, insanın aile tasavvurunda değişime dönüşüme yol açtı. Salgın süreci ve evde kalma dönemlerinde, bazılarında aile, arkadaşlık, dostluk, komşuluk gibi aidiyetlerin değerini artırdığını düşünüyorum. Bazılarında ise, aileye ve aidiyetlerine yüklediği olumuz anlamlar ve konumlandırmalardan dolayı aile belki de daha anlamsız veya sıkıcı gelmeye başlamıştır. Salgın döneminin evimizi ve ailemizi daha çok sevdirmesi için geride kalan salgın günlerinde yapacaklarımız da etkili olacaktır. Aile içi sevgi ve saygıya dikkat edilmesi, evdeki işlerin paylaşılması, aile bireylerine kendi kendine vakit geçirebilme zamanı tanınması, birlikte neşeli anlar geçirilmesi gibi...
- Hep elimizin altında gibi hissettiğimiz ailemizi bile göremez, görsek de sarılamaz, yakınlaşamaz olduk? Sizce bu süreç aile bilinci hakkında bize neler öğretti?
- Normal zamanlarda çoğu zaman alışkanlık tarzında yapageldiğimiz selamlaşmalar, hal hatır sormalar, tokalaşmalar ve sarılmaların ne derece önemli ve ne çok iyileştirici olduğunu fark ettik. Aynı masada, aynı sofrada, aynı koltukta olmanın bile çok büyük insani ihtiyaç olduğunu bir daha kavradık. Müthiş bir yeniden fark ediştir bu. Salgın bize hâl diliyle, elindekinin kıymetini bil dedi. Afetler, sıkıntılar, hastalıklar insanın tabii öğretmenleridir.
- Uzun süredir yalnız yaşamanın arttığı, büyükanne ve büyükbabalı geniş aile sayısının azaldığı söyleniyordu. Sizce pandemiden sonra her şey yoluna girdiğinde, aileye özellikle geniş aileye, aile olarak birlikte yaşamaya daha fazla bir dönüş, bir yöneliş olacak mı?
- Türkiye'de Batılı anlamda "çekirdek aile" oluşmadı, bizim aile tipimiz şu anki haliyle çekirdek-geniş aile arasında bir yerde devam ediyor. Bu durumu kandil gecelerinde, ramazan günlerinde ve bayramlarda, cenazelerde ve düğünlerde, pikniklerde ve seyahatlerde görmek mümkün. Salgın süreci, zaten çok uzak olmadığımız sülalemiz ile online iletişimde olmamızı sağladı. Aile, akraba ve hısımlarla iletişim çabası en azından bir süre daha sıcaklığını koruyacaktır. Geniş aile, sılayırahim ve memleket aidiyetine yönelik salgınla birlikte tezahür eden yüksek ilginin doğru yönetilebilmesi için, şehir, köy, konut, tarım, hayvancılık, yayla politikalarımızın gözden geçirilmesi ile sosyal, dini ve kültürel rehberliğe ihtiyaç var. Bu hususun altını birkaç defa çizmek isterim.
- Pandemi günlerinden öğrendiklerimizin aile kavramına ne gibi olumlu katkıları olacak?
- Salgında insanın insana şifalılığını ve muhtaçlığını derin bir kavrayışla fark ettiğimizin için aile başta olmak üzere hısımlık, arkadaşlık, dostluk, komşuluk gibi bizi anlamlandıran ve hayata tebessümle bakışımızı güçlendiren bağlarımızı bundan sonra daha çok önemseyeceğimizi düşünüyorum. Gittikçe yalnızlaşan modern insan için en güvenli üç sığınak var: Evi, ailesi, Yaradan'ı. Herkes evine, ailesine, Yaradan'ına dönmeli. Aile, gençlerimiz ve yaşlılarımız başta olmak üzere her yaştaki insanımız için önemini koruyor. Aileye yönelik bağlılığın ve önemsemenin gereği olarak sosyal, ekonomik, kültürel politikalarda iyileştirmeyi sağlayıcı düzenlemelerin yapılması gerekir. Mesela genç işsizlik, evlenme yaşını geciktirdiği için aileyi olumsuz etkiliyor. TV'lerdeki aile içi şiddeti, akraba kavgalarını, evlilik dışı ilişkileri normalleştirici sahneler aileyi olumsuz etkiliyor. Konut ve şehir mimarisindeki tercihler de aileyi olumlu ve olumsuz etkileme gücüne sahip. Milletimiz aile olmanın kıymetini biliyor, bu kıymet bilmenin artması ve yaşam formlarına dönüşmesi için sivil toplum kuruluşlarına, politika yapıcılara ve entelektüel zihinlere her zamankinden daha çok görev düşüyor.
KEMAL ÖZCAN (Uzman Psikolog)
SOSYAL İLİŞKİLERİN DEĞERİ ARTACAK
"İnsanın fıtratında bazı şeylerin değerinin kaybedildikten sonra anlaşılması vardır. Salgından önce insanlar sürekli bir yerlere yetişmeye çalışan koşuşturmalı bir hayat yaşıyordu. Ailece bir araya gelmek neredeyse bir özveri gibi geliyordu. Ancak şu an hemen hemen tüm aile bireyleri ya bütün günlerini bir arada geçirmek zorunda ya da istese de uzak durmak zorunda. Virüs insanlara hayatı ve hayatın anlamını sorgulattı. Her gruptan insanı etkileyen bu ölümcül virüs, sağlığın kıymetinin mal mülkle, mevki ile kıyaslanamayacağını en açık şekilde ortaya koydu. Sağlıklı bir nefesin, sevdiklerine sarılmanın, sokakta gezebilmenin ne kadar kıymetli olduğunu gösterdi. Korona virüsü bir anlamda insanlara önemli başka değerler olduğunu, bunların garanti olmadığı, her an kaybedilebileceğini öğretti. Evet bu süreçte yalnız yaşayanların sayısı arttı bazıları zorunluluktan bazıları da hastalık nedeniyle sevdiklerini kaybetmekten yalnız kaldı. Bana göre pandemi insan ilişkilerinde bir milat olacak ve hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır. Aile bağına önem verenlerde bu bağlar daha da güçlenirken zaten zayıf aile bağı olanlarda kopmalar artabilir. Pandemi sürecinde oluşan farkındalığın aile bağlarını güçlendireceğini, maddesel zenginliklere verilen değerin yerini aile bağları ve sosyal ilişkilerin alacağını düşünüyorum."
DOÇ. DR. VEHBİ BAYHAN (Sosyolog)
ARAŞTIRMALARDA AİLE BİRİNCİ
"Türkiye, aileden başlayarak içinde bulunduğumuz bütün cemaat örüntülerinin (dini, etnik, hemşehri, sosyal sınıf vb.) etkisinin yoğun olduğu bir toplum. Dolayısıyla, ailemizden zorunluluk nedeniyle ayrı kalmak biz de yabancılaşma yarattı. Bizim insanımız cemaat toplum yapısından kaynaklı dokunmayı, sarılmayı seven bir yapıdadır. Öpüşmeden, sarılmadan, omzuna elini atmadan iletişim kurmak onun için eksikliktir. Pandemi ile öpüşmek, sarılmak, dokunmak yasak olunca kaygı düzeyi arttı. Alıştığı hayatın sonu geldiği hissi ile travma yaşadı. Dolayısıyla, pandemi sürecinde ailenin değeri daha fazla anlaşıldı. Ama bu durum normal aile ilişkisi olanlar için geçerli. Aile bireyleri ile sorun yaşayanlar için zaten ailenin bir önemi yoktu. Ancak, insanın sosyal bir varlık olması aileden başlayarak diğer insanlarla ontolojik açıdan var olmak bağlamında ailenin değeri daha fazla anlaşıldı. Yapılan araştırmalarda da ailenin birincil önemde olduğu ifade edilmektedir."
AYHAN ALTAŞ (Klinik Psikolog)
HAYAT HER ŞEYİ ÖĞRETİR
"İnsanlar aslında sahip olduğu şeylerin değerini anladı. Aslında çok basit gibi gözüken ama sırf biz onlara kolayca ulaşabildiğimiz için önemsemediğimiz şeylerin aslında ne kadar önemli olduğunu anladık. Benim şöyle bir sözüm vardır: Birilerinin sizin varlığını hissetmesini istiyorsanız onların hayatından bir süreliğine uzaklaşın ve sizi yokluğunuzu hissetmeye başlayacaklar. Bazen de insanlar sürekli maruz kaldığı şeylere karşı duyarsızlaşabiliyorlar. O yüzden hayatımızın monotonlaşmaması adına hayatımızı duyarlı hale getirecek alternatifleri üretmek önemlidir. Pandemi süreci ailemizin ve akışına kapıldığımız hayatın bir durmasına ve onları sorgulama açısından bir farkındalık oluşturdu. Elbette bunun farkına varan birçok insan olacak."