Önce babasını, sonra erkek kardeşini en sonunda da annesi arka arka kaybetmişti Çağrı Ezerer. En sevdiklerinin yokluğunda hayatına devam etmeye çalışırken ekonomik olarak da büyük bir kayıp yaşadı... İşte bu süreçte, içten içe aklında tarttığı şehir yaşamını bırakıp dağa yerleşme fikri baskın geldi. Yaşadığı şehir Mersin ile bağlarını koparıp Toros Dağları'nın zirvesinde 1800 rakımlı bir bölgeye yerleşti. Bir ev yapıp orada yaşamaya başladı... Çağrı Ezerer'in altı yıl önce dağa yerleşme hikayesi olarak okuyabilirsiniz bu yazıyı. Ama aslında Çağrı Ezerer'in öyküsü, modern insana dayatılan çıkışsızlığa bir başkaldırı, kendince bir yol bulma, gerçek mutluluğu ve kendini keşfetme öyküsü... 1987'de Mersin'de orta alt sınıftan bir ailenin içine doğuyor Çağrı Bey. Hepimiz gibi okumanın, meslek ve mevki sahibi olmanın mutluluk ve zenginlik getireceği düsturuyla yetiştiriliyor. O da okuyor. Önce subay oluyor ama babasını kaybedince ayrılıyor ordudan. Sonra akademik kariyerini devam ettiriyor. Yüksek lisans, doktora... Bir yandan da kendi şirketini kuruyor. Ama sevdikleri bir bir vefat edince özellikle de annesi, yaşadığı hayatı sorgulamaya başlıyor. İşte dağa yerleşme fikri de o günlerde ortaya çıkıyor. "Şirketimde çok büyük bir maddi kayba uğradığım gün, tahtalar sipariş verdim ve bir köpek kulübesi yapmaya başladım. Deli gözüyle bakıyorlardı bana. Ama şunu dedim: Arkadaşlar yakında şirketi devretmem, bir arazi satın almam gerekiyor. Bunlar çok çabuk gerçekleşecek ve bunları yaparken köpek kulübesi yapmaya vaktim olmayacak. Aslında o gün zihnen yola çıkmıştım. Yolda olmak bu işte, istediğinizin olmasını beklemek yerine büyük hayalleriniz için ufacık bir köpek kulübesi yapmaya başlamaktır."
AZLIĞIN KIYMETİ
Çağrı Ezener'in öngördüğü gibi oluyor her şey. Kısa sürede şirketini devredip dağda bir arazi satın alıyor ve çıkıyor Toroslar'ın zirvesine. Amacı doğaylaya barışık yaşamak, kitaplarını okumak, makalelerini yazmak ve yaşadığı kayıpların üstesinden gelmek. Ev yapıyor, birkaç tavuğu ile dağ başında yaşamaya başlıyor. Ama bir gün kapısını bir kanser hastası çalıyor. Temiz gıdaya ihtiyacı olduğu için tavuklarının yumurtasını istiyor. O da veriyor. Sonrası mı? Bu tür ihtiyacı olan insanlar onu bulmaya başlıyor. Annesi için temiz gıda aradığı günlerde yaşadığı zorlukları hatırlıyor. O da çiftlik kuruyor dağ başında. Adını da Seyyahın Çiftliği koyuyor. Çağrı Ezerer "Genelde varsayımlara bağlıyoruz mutluluğumuzu. Okumak, meslek sahibi olmak, zengin olmak, akademik bir kariyerimizin olması için ömür geçiriyoruz. Sonra 50 yaşına gelince bir bakıyorsunuz mutlu değiliz. Belki paramız da makamımız da oluyor ama mutlu olamadığımızı görüyoruz. Ama iş işten geçmiş oluyor. Ve geride mutluluğun amaçlandığı ama istediğimiz mutluluğu ve huzuru elde edemediğimiz bir ömür kalıyor. Hayatın bana kurduğu ağır imtihan ve dertler sayesinde bunları erken yaşta keşfettim. Beni neyin tatmin edip neyin yanılgı olduğunu erken yaşta keşfettim. Azlığın kıymeti anladım" diyor. Altı yıldır dağda yaşayan Çağrı Bey iç huzurunu da bulmuş, modern insanın dayatılan kaderi de yırtıp atmış durumda. Doğayla kavga etmek yerine onunla uzlaşarak yaşamanın yollarını ziyadesiyle keşfetmiş. Dağ başında temiz enerji üretip kendi ihtiyaçlarını karşılıyor, temiz gıda üretip birçok insana fayda sağlıyor... Çağrı Ezerer "Önceki hayatımda başına gelebilecek en kötü şey nedir, deselerdi. Rahmetli annemin kılına zarar gelmesi derdim. Bir insan annesinin kokusu olmadan, annesinin dizinin dibine yatmadan nasıl yaşayabilir diye düşünürdüm. Aklım ermezdi bunun cevabına. Annemi kaybettikten sonra aklıma, gönlüme ve fikrime öyle bir güç yüklendi ki ancak o zaman anladım. İnsan, gücü, kullanma gereksinimi ortaya çıktığı zaman kullanmaya başlıyor" diyor. Hepimizin içindeki gücü düşününce ve gücü bize dayatılan hayatlar yaşamak yerine kendi istediğimiz hayatı yaşamak için kullanmayı tercih edince, manzaranın nasıl olacağının hikayesi işte Çağrı Ezerer'inkisi... İlham verici değil mi?
Evimi YouTube'daki videolara bakarak yaptım
Çağrı Ezerer şehir hayatıyla ilişkisini sonlandırıp dağda yaşamak istiyor ama doğa ortasında bir başına nasıl yaşanır pek tecrübesi yok? Ama ne gam! Karar verilmiş yola çıkılmış bir kere: "Ev yapacağım, açtım YouTube'u. Ev yapmakla ilgili hiçbir fikrim yok. Oradaki videolara baka baka kendime bir ev yaptım. O kadar ki, videoda ev yapılırken terazi detayı yoktu. Muhtemel videoyu hazırlayan arkadaşlar herhalde bu işlere girişinler teraziyi kullanmayı akıl eder diye düşündüler. Ama ben hiçbir şey bilmiyorum ve tabii terazi kullanmadım. Bunun için evim biraz eğimli. Bardağa çayı tam doldurduğum zaman çay dökülüyor biraz."
Kapitalizmi aldım karşıma konuştum!
Siz vahşi kapitalizme, modernizme başkaldıran bir insan mısınız? diye soruyorum. Çağrı Bey "Başkaldırmadım, onları karşıma alıp konuştum. 'Ne istiyorsunuz hayatımdan?' dedim. Utandılar galiba... Farklı bir opsiyon sundular bana. 'Becerebilir misin?' dediler. Ben de becerdim. Kapitalizm vahşi yönünü göstermeyi bıraktı, modernizm de beni tükenmeye çalışmayı."
Tek başıma dağa çıktım ama şimdi iki kişiyiz
"Dağa çıktığımın ilk yılında son 50 yılın en büyük karı yağdı. Yaklaşık altı metrelik karın altında dağın tepesinde 15 gün mahsur kaldım tek başıma. Ölümlerden döndüm. Bir defasında donmak üzereyken köpeğim ısırdığı için kendime geldim. Bu süreç çok zorlu geçti. Son altı günde de erzağım bitmişti. Sonra bir şekilde dağdan bir çıkış yolu bulup koştur koştur şehre indim. Yemek yemem gerekiyordu artık. Sakallarım uzamış, Godzilla gibiyim. Ve Mersin'in önemli restoranlarından birine girdim o halimle. Eşimi ilk defa orada gördüm. Tanıştım sonra da evlendik ve o da benimle birlikte yaşıyor şimdi."
Büyük kırılmalar güzel şeylere kapı açabilir
Arka arkaya sevdiği insanların kaybı, yaşadığı maddi sıkıntılar... Çağrı Bey bir süreç sonucu dağa çıkmaya karar veriyor. Peki dağ hayatı ona iyi geldi mi? Anlatıyor: "Yas, dert, imtihan, sıkıntı kelimelerine ben artık ateş diyorum. 'Ateş düştüğü yeri yakar' diye büyütülmüşüz hepimiz. Hep ateşin yakıcı işlevi anlatılmış bize. Halbuki dağ evinde ben o ateşi alıp eksi 15 derece soğuklarda evimi ısıtmak için kullanıyorum. Ateşi doğru şekilde kullanırsanız size yardımcı oluyor. Şimdi beynimizin çok az kısmını kullandığımız gibi gönlümüzün de çok az bir kısmını kullanıyoruz. Kalan kısmı karanlık. İşte bu ateşler gönlümüzü de aydınlatıyor. Bir anda dert dediğiniz şey yol oluveriyor. Benim babamın ölümü sonrası ordudan ayrılmam ya da büyük bir maddi ve manevi kayıp sonrası dağa yerleşme kararı almam gibi... Hayatımız içindeki büyük kırılmaların, kaosun, büyük ve güzel şeylere kapı açmak için başımıza geldiğini düşünüyorum. Her şerde bir hayır vardır derler ya doğrudur..."
Kanser hastalarının temiz gıdaya ihtiyacı vardı ben de çiftlik kurdum
Çağrı Bey'in dağa çıkarken doğanın içinde yaşar, kitaplarımı okurum, makalelerimi yazarım diye düşünüyor. Öyle de yapıyor. "Ta ki" diyor "Dağa çıktığımın ikinci ayı makalemi yazarken kemoterapi gören bir hanfendi ve eşinin kapımı çalmasına kadar. Hanfendi kendim için beslediğim iki tavuğumun yumurtalarını istedi. Malum kanser hastaları temiz gıda yemek durumunda. Verdim... Çünkü ben de annemi kanserden kaybetmiştim ve bu hastalar için temiz gıdanın ne kadar önemli olduğunu biliyordum. O zaman annem için gıda bulmakta çok çok zorlanmıştım. Sonra o hanfendinin yine kemoterapi gören başka arkadaşları ulaştı bana. Annemi düşündüm ve üzerimdeki baskılar da artınca çiftlik işine girdim. Şimdi sertifikalı temiz gıdanın üretildiği bir çiftliğim var. Seyyahın Çiftliği adını verdik. Bir site kurdum www. seyyahinciftligi.com adresli."
Güneş enerjisinden elektrik üretiyorum
"Dağ başında yaşasam da modern hayatla bağım kopmuş değil. Evde buzdolabı da, çamaşır ve bulaşık makinesi de internet de var. Güneş enerjisinden elektrik elde edip onları çalıştıyoruz. Dağ hayatı çok zahmetlidir. Bu zahmetli hayatı kimi teknolojik imkanlar kolaylaştırabiliyor. Tabii burada dikkat ettiğim bir nokta var. Bu teknolojik imkanların beni tembelleştirmesine asla izin vermiyorum."
Kar mağarası yapıp kurtuldum
Çağrı Bey birkaç defa ölüm tehlikesi de atlatmış. Birinde köpeği kurtarmış onu. Bir başka olaydaysa doğanın kuralları: "Aşırı kar yağdığı bir dönem. Barınağa giderken fırtına başladı birden, nefes bile alamıyordum. Ne eve ne de barınaklara gidebiliyordum. Cenin pozisyonunda sığacak şekilde, kar mağarası kazarak yaklaşık dört saat fırtınanın dinmesini bekledim. Kurtulmuştum. Dağda yaşadığım en sert zorluk buydu sanırım."
Doğa çaban kadar vefalı
Çağrı Bey altı yıl boyunca hiç verdiği kararı sorguladı mı? Bunu soruyorum, hafifçe gülümsüyor "Sorguladım tabii" diyor ve başlıyor anlatmaya: "Bir gün ahıra indim gübre temizleyeceğim. Bir iş geldi başıma gübre ağzıma yüzüme girdi. Kendi kendime 'Çağrı sen ne yapıyorsun burada?' dedim. Sonra eve gidip duş aldım ve tertemiz çıktım. Şehirdeki hayatlarımızda üzerimize, ruhumuza bulaşan kirlerden, pisliklerden bu kadar kolay kurtulabiliyor muyuz? Böyle düşününce dağ hayatının zorlukları gözüme güzel görünmeye başladı. Ama şöyle bir gerçek var: Şehir hayatında çektiğiniz zahmetin rahmetini aynı oranda alamıyorsunuz. Ama doğa öyle değil. Verdiğin çaba kadar sana vefa gösteriyor. Aynı oranda rahmetini sunuyor."