Sadri Alışık, 5 Nisan 1925'te Beykoz'da doğdu. Babası Rafet Bey, kaptandı. Yeşilçam'a Ofsayt Osman ve Turist Ömer karakteriyle damga vuran Alışık'ı, 36 yıl evli kaldığı büyük aşkı Çolpan İlhan şöyle anlatmıştı: "Çok gırgır adamdı. Her anını değerlendirmeye çalışırdı. Etrafında hep neşeli bir atmosfer yaratırdı. O havaya girmemek, o neşeye dahil olmamak mümkün değildi. Düz ve sıradan şeylerden hoşlanmaz, monotonluğu sevmezdi Sadri. Her şeye bir detay katmak için çabalardı. 36 senelik evliliğimiz çok hoş geçti. Şakayı severdi. Benim düzen hastalığım vardır, her şeyi milimetrik düzeltirim. O gelir, dolapta özenle katladığım kazakların en altından bir tanesini çeker, her şeyi birbirine sokar, sonra da 'Çolpan bu dolabın hali ne?' diye sorardı. Hiç kızamazdım ona, başlardım gülmeye..." Çolpan İlhan, yazar Kurtuluş Özyazıcı'ya da eşi hakkında şu ilginç bilgileri aktarmıştı: "Kendi hayatında disiplinli değildi ama tiyatronun kapısından girdiği an çok özenli, dikkatli ve disiplinli biri olurdu. Bu yüzden onu sahne amiri yapardık. Her şeyi sıkı kontrol eder, fevkalade dikkatli davranırdı. Çok iyi gözlem yapardı. Alakasız bir saatte otobüse biner, gezer ya da balıkçıların arasına dalar onlarla takılırdı. Yaşamayı, eğlenmeyi severdi. Bonkördü. Bir Almanya turnesi yaptı, çok iyi para aldı. Turnede bitirdik parayı. Bir kenara ayırayım da şöyle olur, böyle olur hiç düşünmezdi. Söylediğim zaman 'Boşver, gider dublaj yaparım' derdi. Çok duygusal adamdı. Ayhan Işık' ı çok severdi. Ayhan'ın ölümü 10 yılını yedi. Çok etkilendi, üzüldü, çok kötü oldu. Gece yarıları onu Ayhan'ın mezarından alıp eve getirirdik."
'ARABAYI KENDİSİ ALSIN'
Kerem Alışık ise Portreler isimli belgeselde babasını şöyle anlatmıştı: "Beni her şeyin kıymetini bilmek üzerine yetiştirdi. Kahvaltıda bir zeytini tek lokmada yersem kızardı. 'Tek lokmada değil, üç lokmada ye! Onu bulamayanlar var' derdi... Mahallede çocuklarla kavga ederdim, birine vursam ya da itsem, ailesi gelir kapımızı çalardı. Bana hiç 'Ne oldu?' demeden peşin peşin kızardı. 'Bu insanlar bizi seviyor. Kimseyi kırma! Senin sorumlulukların var, ona göre davran!' diyerek beni haşlardı." Kerem Alışık, babasının emeğe çok önem verdiğini de şu anısıyla anlatmıştı: "Kolejde okuyordum. Bir sürü zengin ailenin çocuğu vardı okulda. Onlar lüks arabalarla, şoförlü araçlarla gelirdi okula ben otobüsle, dolmuşla... Bir gün gittim anneme 'Bunaldım otobüs, dolmuş kuyruğunda, babam bana araba alsın' dedim. Annem bu isteğimi iletince babam bana haber yollamış, 'Kendi kazansın alsın. Babadan bir şeyler istemekle geçmez bu hayat. Araba falan insanın kendi kazancıyla alabileceği şeyler' demiş. Emek harcamadan bir şeye sahip olmayı tasvip etmezdi babam."
'ÖZAL SAYESİNDE ABD'YE GİTTİK'
Çolpan İlhan, eşinin son günlerini ise şöyle anlatmıştı: "Bir gün Çeşme'ye gideceğim diye tutturdu. Günlerdir keyifsizdi, bir şey yemiyor, içmiyordu. 'Git' dedim, belki gezmek dolaşmak iyi gelir diye düşündüm... Ertesi gün kaldığı oteli aradım, 'Çıktı' dediler. Bir arkadaşımız vardı Çeşme'de, ona ulaştım. 'Sadri'nin karnı şişmiş, bir doktor tavsiye ettiler ona gitti' dedi. Beni tuttu bir ağlama, oralarda ne yapar, yalnız başına diye içerledim. Akşama kadar ağladım. Sonra geç saatlerde kapı çaldı. Açtım kapıyı, Sadri karşımda. Rengi sararmış solmuş, zayıflamış... 'Tadım yok benim' dedi. Ertesi sabah doktora götürdük onu. Doktor, 'Siroz olmuş' dedi. Çıkamadı hastaneden, durumu o kadar kötü ki, komaya girdi. Umut yok! Başında bir hoca, dualar okuyor sürekli. Sonra bir mucize oldu, çıktı komadan. Sağ olsun dönemin Cumhurbaşkanı Turgut Özal sayesinde Amerika'ya götürdük Sadri'yi. Karaciğer nakli oldu. Dönüşte Yengeç Sepeti filminde oynadı. O film, set ortamı nasıl moral oldu ona anlatamam. Sonra yine rahatsızlandı. Bu kez akciğeri su toplamaya başladı. Onu o sıkıntının içinde, gözlerindeki o acıyla görmek çok üzücüydü. Çok yaşamadı zaten, 18 Mart'ta akciğer yetmezliğinden kaybettik onu..."
BABA DEDİLER Mİ BOĞAZIM DÜĞÜMLENİR
Kerem Alışık ise babasının son anlarını şöyle anlatıyordu: "Annemin kucağındaydı babam. Babamın eli ise bende... Hepimizin gözlerinden yaşlar akıyordu. O makineler durduğu an, her şey bitti. Saat 22:45'i gösteriyordu. Babam gitmişti ama annem hâlâ ona bir şeyler anlatıyor, yaşama gücü vermeye çabalıyordu. Her şey durdu sanki. Babamın ölüm haberini alan herkes ağlıyordu hastanede. Ona sımsıkı sarıldım, gözyaşlarım sel olmuştu. Çok ağladım. Vedalaştım onunla. Çok zordu... Ona toprağa verdik, mezarının üzerine güller serdik. Baba demeyi çok özlüyorum. Sokakta bir çocuk 'Baba' diye seslense dönüp bakıyorum, boğazım düğümleniyor hâlâ..." Pek çok filminde senaryo yazan Safa Önal ise Alışık'ın cenaze törenini şöyle anlatmıştı: "Herkes gelmişti Teşvikiye Camii'ne. Mahşer günü gibi kalabalıktı. Hava soğuktu ve yağmur yağıyordu inceden. Herkes paltosunun yakalarını kaldırmıştı. Tabutun önünde saf tuttuk, kimse geçmesin istiyordum önüme. Çünkü tabutuna ilk omzu ben vermek istiyordum. Öyle de oldu. Aldık cenazeyi, yürüyerek çıktık avludan. Sadri'yi, Valikonağı Caddesi'ndeki evinin önüne götürdük. Eminim Sadri son kez bakmıştı evine ve nasıl etkileyici bir konuşma yapmıştı o eve, komşularına hitaben... Oradan Zincirkuyu'ya gittik. Tüm tanıdıkları el birliğiyle uğurladık onu son yolculuğuna..." Kerem Alışık, babasının ardından kaleme aldığı mektupta: "Sen 50 yıllık tiyatro devi. Herkes Sadri Alışık'a, ben sana hasret. Sen Yeşilçam Sokağı'nın Turist Ömer'i. Tophane rıhtımının romantik serserisi. Bir yanın yıkıktı hep... Sen babamdın babam, son İstanbul efendisi. Sen herkesin Sadri Alışık'ı, benimse babamdın. Sen ne baba adamdın, adamdın, babamdın sen..."