Sadece bir ulusun kaderi çizilmedi Çanakkale'de, dünyanın da seyri değişti. 106 yıl önce, dönemin İngiliz Deniz Kuvvetleri Bakanı Winston Churchill, "Türk askeri bizim gemilerimizin toplarını görünce hemen kaçacak. Sonrasında bir hafta içinde İstanbul'da kahvaltımızı yapacağız" diyecek kadar kendinden emindi. Ama Churchill ve onun gibi düşünenler belli ki Türk askerini tanımıyordu.
Korkmak bir yana kahramanlık destanı yazıldı orada. On binlerce vatan evladı vardı cephede. Kimi ordu mensubu askerdi ve bu kahramanlığa Mustafa Kemal Paşa gibi kumanda ediyorlardı, ama askere alınanlardan bazıları çiftçi, bazıları öğretmen bazıları da öğrenciydi... Hepsi de kahramanca savaştı ve vatanını korudu. Bazılarının adları tarihe kalmıştı ama çoğunun ne ismi ne mezar yeri ne de hikayesi biliniyordu.
ÇANAKKALE SAYESİNDE VARIZ
Lakin son yıllarda bu isimsiz kahramanların hikayeleri bir bir ortaya çıkıyor. Dedelerinin hikayesinin peşine düşen torunlar ve araştırmacılar bu hikayelerin ortaya çıkmasındaki en önemli insanlar...
Çanakkale'de şehit düşen Binbaşı Ali Faik Bey'in torunu Erdal Kabatepe, dedesinin hikayesinin peşine düşen isimlerden sadece biri. Kabatepe, Ali Faik Bey'in hikayesiyle birlikte şehit olduğunda üzerinde olan ve Avusturalya'ya götürülen günlüğünün de peşine düştü. Ve geçen yıl Ben Binbaşı Ali Faik Bey adıyla bir kitap yayımladı. Sonra dedesiyle ilgili belgesel çekildi. Çanakkale Destanı Tanıtım Merkezi'nde sergi açıldı. PTT Binbaşı Ali Faik Bey anısına pul bastırdı.
Erdal Kabatepe her yıl olduğu gibi bu yıl yine Çanakkale'ye gidecek. Yaklaşık 100 yıl sonra ancak belirlenen dedesinin mezarını ziyaret edecek. Fakat o ve onun gibi dedeleri Çanakkale'de şehit düşen ya da gazi olan torunların bir isteği var. Kabatepe "Çanakkale Zaferi olmasaydı Kurtuluş Savaşı olamazdı, Cumhuriyetimiz kurulamazdı ve TBMM açılamazdı. Ve bizler TBMM'nin 100. kuruluş yıl dönümünü kutlayamazdık. Ancak, bir asırdır gerçekleştirilemeyen bir Çanakkale Madalyası konusu var ki şehit ve gazi yakınlarının içinde büyük bir yaradır" diyor.
Aslında daha önce çok da dillendirilmeyen bir mesele bu. Kabatepe "İstiklal Savaşı madalyasını şehit ve gazi torunları göğüslerine onurla takarlar, bayramlara katılırlar. Bu bizlerden esirgenmiştir. Nedeninin 'İstiklâl Savaşı'na katılanlar Türk askerleri, Çanakkale Savaşı'na katılanları Osmanlı askerleri idi' gibi bir ayırımdan kaynaklandığını düşünmek bile istemem. Biz Osmanlı'nın devamı olduğumuzu kabul etmiş, borçlarını dahi ödemiş bir milletiz. Dileğim, 100. yılında, yüce meclisimizin Çanakkale şehit ve gazileri için de madalya verilmesini sağlayacak bir yasa çıkarmasıdır" diyor.
Kendisi gibi dedesi Çanakkale'de şehit düşen, gazi olan insanlarla sıklıkla bir araya geldiği belirten Kabatepe "Hizmet bedeli dışında bunun önemli bir maddi külfeti de yoktur. Şehit ve gazilerin anne-babaları ve çocuklarından sağ kalan artık olmadığı için maaş bağlanması da söz konusu olmaz. Ama madalyanın manevi değeri büyük olacaktır. Benim gibi Çanakkale'de dedeleri savaşıp şehit ya da gazi olmuş birçok insanla temas halindeyim. Ve bizler sadece dedelerimizin onurunu göğsümüzde gururla taşımak istiyoruz" diyor.
Ali Faik Bey ve kardeşi beş gün arayla şehit oldu
Yıl 1915... Günlerden 30 Nisan. 25 Nisan'da sabaha karşı İtilaf Devletleri'nin Gelibolu'ya asker çıkarmasıyla Çanakkale'de Kara Savaşı başlamış. Beş gündür şiddetli çatışmalar yaşanıyor. Binbaşı Ali Faik Bey, vatan savunmasına 4. Kolordu 11. Tümen 33. Alay 1. Tabur Komutanı olarak katılıyor. Cepheye gelmeden birlikte fotoğraf çektirdiği 33. Alay Komutanı ve dostu Yarbay Ahmet Şevki Bey, bir gün önce şehit olunca yeni bir görev üstleniyor. O artık alay komutanı vekili oluyor.
Saat sabahın 10'u. Düşmana ağır darbe vurmak için hücum edilecek. Binbaşı Ali Faik Bey, düşman siperlerinden hiç ses çıkmadığını görünce şüpheleniyor. Siperleri dolaşıyor. İşte bu sırada vurulup şehit düşüyor. Bir gün önce yakın dostunu, beş gün önceyse 77. Alay'da görevli kendisi gibi asker olan kardeşi Teğmen Fevzi Efendi'yi kaybeden Binbaşı Ali Faik Bey, onlar gibi vatan savunmasında toprağa düşüyor. Çanakkale'ye askerleriyle 26 Nisan'da intikal eden Binbaşı Ali Faik Bey'in, diğer subaylardan farklı olarak günlük tutma alışkanlığı var. Daha önce katıldığı Balkan Savaşları'nda günlük tutan Ali Faik Bey, Çanakkale'de 27 Nisan itibarıyla günlük tutmaya başlıyor ve savaşla ilgili gözlemlerini günü gününe not ediyor. Bu günlük şehit olduğu zaman üzerinde. Günlük savaş sırasında Anzak askerlerinin eline geçiyor ve Avustralya'ya götürülüyor.
Binbaşı Ali Faik Bey'in, şehit olduğunda henüz yeni doğmuş bir oğlu vardır: Ahmet Naci. Cepheye gelmeden belki sadece bir kere gördüğü o oğlu da asker oluyor. Cumhuriyet'in yetiştirdiği ilk subaylardan. Ahmet Naci, Soyadı Kanunu çıkınca, babasının şehit olduğu yer olan Kabatepe'yi soyadı olarak seçiyor kendisine. 1960'ta Bitlis'te 34. Piyade Alay Komutanı'yken emekli oluyor. Babasından yadigar kalan her şeyi saklıyor. Oğlu Erdal Kabatepe de dedesinin anılarıyla büyüyor. Fakat hep bir şüphe var içlerinde. Günlük tutmayı alışkanlık haline getiren Binbaşı Ali Faik Bey, Çanakkale'de günlük tutmuş olamaz mı? O yıllarda mezarının yeri bile bilinmeyen Binbaşı Ali Faik Bey ile ilgili torunu Erdal Kabatepe bir gün Avustralya'daki bir internet sitesinde 'Ölü Türk Subayının (Kumandan Binbaşı, 1. Tabur, 33. Alay) 27.04-30.04.1915 dönemine ait günlüğünden alıntılar' başlıklı bir yazıya rastlıyor. O an günlüğün dedesine ait olduğunu anlıyor. Ve o günlüğün peşine düşüyor...
Günlüğün orijinali hâlâ ortada yok. Fakat günlükten yapılan beş sayfalık çeviriye Erdal Kabatepe ulaşıyor. Erdal Kabatepe dedesinin anısını yaşatmak istiyor. Elindeki belge ve eşyaları Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı'na bağışlayan Kabatepe dedesinin Balkan günlüğü ve beş sayfalık içeriği belli olan kayıp günlüklerini yayına hazırlayıp Ben Binbaşı Ali Faik Bey adıyla bir kitap yayımlıyor. Geçen yıl yayımlanan kitap sayesinde Binbaşı Ali Faik Bey'in hikayesini öğrenebildik... Sonradan ortaya çıkan askeri belgelerde Binbaşı Ali Faik Bey'in Balkan Savaşları'ndaki ender zaferlerden olan Soroviç Muharebesi'nin kazanılmasında kritik katkı sağladığı anlaşıldı.
Yusuf Kenan Mustafa Kemal'in dönem arkadaşıydı
Yüzbaşı Yusuf Kenan, Çanakkale Savaşları'nın binlerce isimsiz kahramanından biri. 1910'larda arka arkaya gelen, Trablusgarp, Balkan Savaşı ve 1. Dünya Savaşı'nda, hep Çanakkale'yi müdafaa eden ve kaderi de orada çizilen bir asker. Edirneli, öksüz ve yetim büyüyor ama memleketine en iyi hizmeti asker olarak yapacağını düşünerek Harbiye'ye giriyor. Harbiye'de Mustafa Kemal'in dönem arkadaşı. Yıllar sonra onların yolları Çanakkale'de kesişiyor. Ve Yusuf Kenan da Çanakkale Savaşları'nda Mustafa Kemal gibi inisiyatif kullanıp, savaşın seyrini değiştiren subaylardan biri oluyor. Adı bilinmeyen, Çanakkale'nin isimsiz kahramanlarından biriyken yıllar sonra eşi Zehra Hanım'a cepheden yazdığı mektupların gün yüzüne çıkmasıyla adını öğrendik Yüzbaşı Yusuf Kenan'ın. Çanakkale'de nasıl bir destan yazdığını, savaşın seyrini nasıl değiştirdiğini ise Mesut Gengeç'in yönettiği Bir Gelibolu Kahramanı: Yusuf Kenan belgeselinden. Verdiği kararla Seddülbahir savunmasının çökmesini engelliyor. İngiliz gemilerinden atılan top ateşi sonucu 34 yaşında şehit düşüyor.
Yüzbaşı Ali Haydar Bey'in 104 yıl sonra ortaya çıkan hikayesi
Kıdemli Yüzbaşı Ali Haydar Bey, Çanakkale'de şehit olduğunda 35 yaşındaydı. Ve kısa ömrünün 18 yılını cepheden cepheye mekik dokuyarak geçirdi. Trablusgarp'ta, Balkan Harbi'nde görev aldı. 1. Dünya Savaşı başlayınca Çanakkale Cephesi'nde görevlendirildi. Kimi zaman esir düştü, yılmadı, esaretten kurtulunca yine vatanı için cepheye koştu. 19 Temmuz 1915'te 'Çanakkale geçilmez' cümlesini tarihe yazdıranlardan biri olarak Arıburnu'nda şehit oldu.
Kıdemli Yüzbaşı Ali Haydar Bey, Çanakkale Savaşları'nda mezarı bilinen ender subaylardan biri. Şehit olunca Eceabat'a bağlı Yalova Köyü'ndeki Subay Şehitliği'ne defnedildi. Şehit olduğu yer, Haydari Tepesi olarak anılsa da ne bir fotoğrafı vardı elde ne de hakkında doğru düzgün bir bilgi. Fakat yaklaşık 100 yıl sonra tesadüfler sonucu önce fotoğrafı ortaya çıktı. Sonra da Trablusgarp Savaşı'nda tuttuğu günlükleri ve hikayesi... O günlükler, Ali Haydar Bey'in şehit olmasından 104 yıl sonra,Bir Çanakkale Şehidinin Trablusgarp Günlüğü Topçu Kıdemli Yüzbaşı Ali Haydar Efendi adıyla harp tarihi araştırmacısı ve yazar Gürsel Akıngüç ve akademisyen İsmail Sabah tarafından yayımlandı. Böylece yaklaşık bir asır geçtikten sonra vatansever bir askerin üzerindeki bilinmezlik ortadan kalktı.
Mehmet Çavuş, bir asır sonra ailesine kavuştu
1. Dünya Savaşı başlayınca Safranbolulu Mehmet Çavuş da birçok arkadaşıyla birlikte askere yazıldı. Görev yeri ise Çanakkale'ydi. 42. Alay'ın 2. Tabur'unda görevlendirildi. 28 yaşında Çanakkale'ye geldiğinde deniz savaşlarında mağlup olan İtilaf Devletleri'nin, karadan Çanakkale'yi zaptetmek için çıkarma yapması bekleniyordu. 42. Alay, İtilaf Devletleri'nin Saros Kıyısı'ndan yapacağı olası çıkarmaya karşı gözlem ve kıyı savunması görevini üstlendi.
24 Nisan'da Seddülbahir civarına çıkarma yapılıp Kara Savaşları başlayınca, 42. Alay, Seddülbahir Cephesi'ne kaydırıdı. Kerevizdere'de Fransızlara karşı mücadele etti. Mehmet Çavuş burada yapılan savaşta yaraladı. Ağadere Vadisi'nde kurulan Ağadere Kızılay Mecruhin Hastanesi'ne getirildi. Ama 7 Ağustos 1915'te şehit oldu. Naaşı hastanenin yakınına defnedildi. Mezarının başına bir taş dikildi. Mezar taşına "İhvana (Kardeşlerime)/ Bakıp sanmayın ki ben öldüm/ Değil, ancak askerin son rütbesin buldum/ Din ve vatanımız yaşaması için Türk'ün/ Bilin ki kardeşler en şereflidir bu ölüm./ 42. Alay'ın 2.Taburu'ndan/ Zağferanbolu'lu (Safranbolu) Kalıpçı Ali Usta Mahdumu Mehmet Çavuş" yazıldı.
Mehmet Çavuş'un şehit olmasının üzerinden 102 yıl geçtikten sonra Çanakkale Savaşları Gelibolu Tarihi Alan Başkanlığı'nın Ağadere Vadisi'nde yaptığı yüzey temizliği sırasında çalıların arasında kalan bir mezar tespit edildi. Büyük bir keşifti bu. Çünkü bugüne kadar Çanakkale Savaşları'nda şehit olan bir erin bilinen müstakil bir mezarı yoktu. Mehmet Çavuş'un mezarı bu anlamda ilk mezardı. Yoğun uğraşlar sonucu ailesi bulundu ve torunları da bir daha hiç haber alamadıkları dedelerinin şehit olduğunu öğrendi.