Bizler toprağa ana demiş bir medeniyetiz. Toprak ana deriz, yurdumuz Anadolu'dur. Annelere saygımız sonsuzdur; çünkü besleyen, büyüten, çoğaltan, bereketlendirenin kadın olduğunu biliriz... İşte şimdi okuyacağınız bu haberin kahramanları da bu toprakları tekrar bereketlendirmeye ant içmiş kadınlar... Pandemi süreci doğal yaşamın, organik ürünlerin, tarım ve hayvancılığın ne derece önemli olduğunu tüm dünyaya gösterdi. Doğaya saygı duyarsak, onunla çatışmak yerine, bir takım olduğumuzu kabul edersek dünya insanlık için daha iyi bir yer haline gelecek. Üstelik bu sadece bizim elimizde... En büyük enstrümanımız da toprak...
ÇİFTÇİLİK DEĞER KAZANDI
Uzun zamandır hak ettiği değeri göremeyen çiftçilik mesleği belki de hepimizin kurtuluşu olacak. Atalarımız gibi doğal tarım yaparak, hayvancılığı saf haliyle kıymetli bir iş kolu haline getirirsek sağlıklı ve mutlu yaşamak bir hayal olmaktan çıkacak. Tüm bilimsel çalışmalar toprağa geri dönüşü işaret ediyor. Pek çok ülkede tarıma teşvik için kollar sıvanmış durumda. Bizde ise bu işin kıymetini ilk anlayan kadınlarımız oldu. Devletin verdiği hibeler ile daha da cesaretlenen kadınlarımız, projeler üretip tesisler kurdular ve bulundıkları bölgelerde kadınlara istihdam da sağlamaya başladılar. İşte Yasemin Korkut, Derya Demircan, Münevver Kepenek ve Sevgi Küçüksavlı o kadınlardan... Anadolu'nun farklı bölgelerinde çiftçiliğe gönül vererek bu toprakları tekrar bereketlendirmeye ant içmiş kadınlar... Gelin hepimize ilham verecek hikayelerini kendi ağızlarından dinleyelim...
YASEMİN KORKUT ÇİFTÇİ / AYDIN
Köyüne döndü, istihdam sağladı
"Ben bir çiftçi kızıyım, ailem yıllardır tarımla uğraşıyor. 2006 yılında evlenip Antalya'ya yerleştim. Eşim turizmde ben ise bir marketler zincirinde uzun süre çalıştım. 2010 yılında oğlum dünyaya geldikten sonra eşim ve ben oğlumuzun bakıcı elinde daha fazla kalmaması için, dönüşümlü çalışma planı hazırladık. Ama bu sefer aile olarak birlikte vakit geçirememeye başladık. Bu sebeple 2011 yılında Aydın Kuyucak'a bağlı Kurtuluş (BİLARA) köyümüze dönmeye ve tarım arazilerimize işlemeye, kendi ürünlerimize katma değer katmaya karar verdik. Şu an Aydın bölgemize ait has ürünümüz olan incir meyvesinin hem yaşı hem kurusundan katma değeri yüksek ürünler elde ediyoruz.
Ayrıca hem kendi bölgemizin hem de diğer bölgelerimizin meyve ve sebzelerini yine ilk üreticisinden temin edip işleyerek kurutuyoruz. Sistemi kurarken ilk kendi imkânlarımızla tesisimizi kurduk. Büyüme ve gelişme sürecinde KOSGEB ve Tarım ve Kırsal Kalkınmayı Destekleme Kurumu'ndan makineleşme desteği aldım. Böylece üretim kapasitemiz katbeket kat arttı. Mevcutta sigortalı 10 kadın personelim ile üretim yapıyoruz. Sezonda bu sayı 30-40 kişiye çıkıyor. Çok renkli ve eğlenceli bir ekibim var. Birlikte el ele verip çok güzel işler ortaya çıkarıyoruz.
Toprağa bir verirsen o sana bin verir. Tarım ve toprağın içinden geldiğim için şehir hayatına bir türlü alışamadım. Toprağı işlemek, en doğalını üretmek ve sağlıklı kalpler kazanmak tarif edilemez bir duygu. Bizim ellerimizden çıkan bir ürünü başkalarının mutfağında görmek bizi fazlasıyla gururlandırıyor. Ürünlerimizi anadoludansoframiza.com adlı internet sitesinden tüketici ile buluşturuyoruz. Kadınlarımız kendine güvensin ve onlar da girişimci olsunlar. Kadınların istedikten sonra yapamayacağı hiçbir şey yoktur. Yeter ki istesinler.
Devletimizin kadın girişimcilere verdiği imkânlardan yararlansınlar. Azimle, isteyerek, araştırarak bu yola baş koysunlar. Kendi topraklarımıza sahip çıkalım. Bizden sonra gelecek olan nesillere örnek olalım. Ben kendi bölgemizde birçok kadına örnek ve ses olduğuma inanıyorum. Köyüme geri dönerek bu alanda istihdam yarattım ve artık bu bölgede birçok kadın girişimci olarak kendi ayakları üzerinde durmaya başladı.
MÜNEVVER KEPENEK ÇİFTÇİ / ESKİŞEHİR
Ben üreten bir köylüyüm
"Toprakla olan hikâyem köyde doğmakla başladı. Buğday renkli saçlarımla ekin tarlalarında kaybolurdum. Doğa sevgisi içimde hep vardı, çiftçiliği meslek edinmeye ise üniversite okuduğumda karar verdim. Eskiden ektiğimiz tohumların artık olmadığını fark edince, tohumları koruyup yaşatmak çabası içimde ağır bastı.
Arkeoloji yüksek lisansı yaptığım sırada, akademik kariyeri bir kenara bırakıp, üretim yapmaya karar verdim. Neolitik dönemi ve o zamanlarda tarıma alınan ilk tohumları çalışıyordum. Zamanla biyoçeşitliliğin azaldığını fark edince, vakit kaybetmeden eldekileri korumak istedim. Bir gün yerel buğday tarlamda, başakları renkli olan bir arpa gördüm ve gerçekten çiftçiliğe âşık olduğumu anladım.
İktisat ve arkeoloji mezunuyum, son olarak da Açık Öğretim Fakültesi'nde tarım okudum. Bilinçli bir şekilde üretime devam ediyorum. Arılarım ve kümes hayvanlarım var. 200 adet dut fidanı diktim, gelecek yıl ipekböceği de besleyeceğim. Köylünün üretimde olmasını önemsiyorum. Bu nedenle kendimi "üreten köylü" olarak tanımlıyorum. Ürünlerimi de üreten köylü adlı Instagram hesabım üzerinden pazarlıyorum.
23 ÇEŞİT ATA TOHUMUM VAR
Şu an sebzeden tahıla, bakliyattan yağlık bitkiye her türlü yerel tohumu ekiyorum. 23 çeşit ata çeşidi tahıl, yaklaşık 30 çeşit domates, kabak ve mısır çeşitleri, çörekotu, pelemir, tıbbi bitkiler, ıhlamur, kara mürver yetiştiriyorum. Doğaya saygılı ve sürdürülebilir, kendi kendine yeten bir üretim modelini benimsiyorum. Kullandığım gübreyi ve tohumu kendim üretiyorum. Organik tarıma geçiş sürecindeyim. Hedefim, tarımda kadın emeğini gözeten, doğaya saygılı ve sürdürülebilir tarım modelini tanıtmak, örnek olmak, yerel tohumların ekilmesini özendirmek ve yöresel tatları ve biyoçeşitliliği korumak. Toprak, hava ve su kadar hayati. Ürettiğimiz her şey topraktan, et de, ekmek de, sebze de, maden de... 'Topraktan geldik' sözü doğrudur, topraktan olanla yer içer büyürüz, onunla yoktan var oluruz, sonunda toprak oluruz. O geldiğimiz ve gideceğimiz yerdir, ona saygımız sonsuz olmalı. İşte kadının emeği bu yüzden çok kıymetli. Çünkü eli toprağa değen kadındır. Çapayı yapan, tohumu eken kadındır. Kadın da toprak gibi kutsaldır, anadır. Tarım herkesi yakından ilgilendiriyor, 'Gün bir, öğün üç' derdi eskiler. Gıda gün geçtikçe değeri daha iyi anlaşılan bir kavram oluyor. Bununla birlikte daha fazla üretmek yerine sürdürülebilir olmayı hedeflemeli ve gelecek nesiller için dünyayı, toprağı, havayı, suyu doğru kullanmayı planlamalıyız.
KADIN ÇİFTÇİLER DERNEĞİ KURDUK
2019 yılında Tarım ve Orman Bakanlığımız, 'Tarımda Kadın Girişimciliğinin Güçlendirilmesi Programı' kapsamında bir proje yarışması düzenledi. Öncesinde bizlere, Eskişehir Tarım İl Müdürlüğümüz, İŞKUR ve KOSGEB aracılığı ile 'Girişimcilik' kursu verildi. Sonrasında düzenlenen proje yarışmasında, "Kozkayı Harman Yeri, Geleneksel Doğal Köy Ürünleri Sofrası" isimli projem ile il çapında birinci oldum. Aldığım 3 bin TL ödül ile yüz adet yumurta tavuğu alıp kendime sermaye yaptım. Sonra yine Bakanlığımız, Gıda ve Tarım Örgütü ve Tarım İl Müdürlüğümüz bizlere , "Girişimcilik Pazarlama ve Kooperatifcilik eğitimleri verdiler. Teknik gezilerimiz oldu. Biz bu eğitimi alan 26 kadın arkadaş bir araya gelerek, Eskişehir Kadın Çiftçiler Derneği'ni kurduk. Arkadaşlarım beni başkanlığa layık gördüler, ben de onları en iyi şekilde temsil etmeye çalışıyorum. Kadın köyde yaşamayı kabul ederse, köyde refah içinde çalışırsa, çocuklarını okutursa köyde kalıp üretime devam eder. Köylülük yüksek bir kültür ve kadim tarım bilgisi gerektirir. Kuşaktan kuşağa aktarılarak devem etmesi mümkündür. Küçük üretici köyleri terk ederse tarım büyük şirketler ile devam edebilir ama kaybolan kültürü geri getirmenin mümkünü olmaz. Kültürü yaşatan kadındır."
DERYA DEMİRCAN ARICI / KAZ DAĞLARI
Baldan sargı bezi yapacağız
"Arıcılığa başlamadan önce İstanbul'da tekstille uğraşıyordum. Çocuklarım dünyaya geldiğinde onları sağlıklı beslemek ve İstanbul'da büyütmemek için alternatif arayışına girdik. En büyük hayalimiz doğada yaşamaktı. Arı, arıcılık ve arı ürünleri hep ilgimi çekiyordu. Arıların bal yapma süreci mucize gibiydi. Bu konuda kendimi geliştirmek istedim. Önce arıcılık, ardından apiterapi (arı zehri tedavisi) eğitimleri aldım. Ardından bu işi Türkiye'de en iyi nerede yapabileceğimizin arayışına girdik. Siirt'te Pervari, Bitlis'te Hizan, Artvin'de Macahel, Karadeniz'de Anzer, Çanakkale'de Kaz Dağları'nı karış karış gezdik. Gittiğimiz bölgelerden topladığımız balları analize gönderdik. Analiz sonuçlarında Türkiye'nin prolin ve antioksidan değeri en yüksek balının Kaz Dağları'ndan çıktığını gördük ve çiftliğimizi Kaz Dağları eteklerinde bulunan Bayramiç'e kurmaya karar verdik. Bizim için olmazsa olmaz yabani sarımsak. Yabani sarımsak, kestane, meşe ve çam ballarımızı antioksidan değerlerini yükselten önemli bir unsur.
ESKi BiR OSMANLI KÜLTÜRÜ
Bizim asıl hedefimiz kahvaltılık bal dışında Türkiye'nin antioksidan değeri en yüksek ballarını üretmek. Balın sadece kahvaltılık olduğu algısını kırmak istiyoruz. Aslında eskiden bal savaşlarda yara kapatmak için kullanılırmış. Eski bir Osmanlı kültürü olan balı tedavi amaçlı kullanmak istiyoruz. Yeni Zelanda'da bunu başarmışlar. Dünyanın antioksidan değeri en yüksek ballarıyla eş değer ballar üretiyoruz. Onlar balı sargı bezi yapımında bile kullanıyorlar. Kaz Dağları eteklerindeki arılığımızda paketleme ve ambalaj kısmında yoğunluk olduğunda köydeki kadınlardan destek alıyoruz. Onun dışında işin büyük bir kısmı kendi omuzlarımda. Büyümek istemiyoruz, butik kalmak ve iyi ballar üretmek asıl hedefimiz. Kahvaltılık bir baldan öte tedavi amaçlı ballar üretmek asıl hedefimiz. Bunun için üniversite ile işbirliği halinde ilerliyoruz.
BİR DAYANIŞMA ÜRÜNÜ
Kadının elinin dokunduğu her şey güzelleşiyor bence. Düşünsenize bu işin başında bile bir kadın var. Bir kovanı kovan yapan kraliçe arı. Kraliçe arı olmasa bal da olmaz. Evet, arıcılığın zor tarafları var. Fiziki şartlar nedeniyle erkeğin yapabileceği ön görülüyor. En zor tarafı kovanları taşımak diyebilirim fakat arılarla olmak, bir gününü arı kovanlarının arasında geçirmek inanılmaz bir keyfiyet. Bal, belki de doğanın en mükemmel işleyen dayanışma ürünü. Sistem akıl almaz şekilde kusursuz işliyor. Kısacası mucizevi. Sadece bir tane kraliçe arı, binlerce işçi arı ve yüzlerce erkek arı aynı kovanda muhteşem bir düzen ve disiplin içerisinde hayatlarını sürdürüyorlar. Dişi arılar, daha henüz kurtçuk halindeyken kraliçe arıyı beslemeye başlıyor. Saatte 25 km hızla uçup yaşamları için nektar ve polen topluyor.
Hayatta kalmak için bal mumu yapıp, petek örüyorlar. Enteresan bir şekilde kanatlarını çırparak kovanlarını serinletip, adeta yelpaze sallıyorlar. Bütün bunların hepsi büyük bir özen ve sistem içerisinde gerçekleşiyor. Sonra işçi arılardan biri doğada gezip nektarın yerini tespit ediyor. Uçarak diğer işçi arılara müjdeli bir haber verircesine peteğin üzerinde belli bir ritimle dans ediyor. iletişimi kanat çırparak sağlıyor. Saniye de 250 kez kanat çırparak diğer arılara nektarın yerini anlatıyor. Adeta bir navigasyon görevi görüp koordinat veriyor. Boşuna etrafta nektar arayıp enerjilerini tüketmesinler diye. Müthiş bir dayanışma! Kovanın temizliğinden, balın korunmasına kadar her şeyden bu işçi arılar sorumlu. Peki ya günün sonunda bunca emek karşılığında ne oluyor? Bir işçi arı yaşamı boyunca bir tatlı kaşığının on ikide biri kadar bal üretiyor.
KÖYE DÖNÜŞ PROJESİ
Biz bakanlığımızın bize sağladığı destekle bu yola çıktık. Belki de bakanlığımızın sağladığı destekle bu gün çiftliğimizi bu günlere getirdik. 30 bin liralık köye dönüş projesi genç çiftçi desteğiyle çıktık bu yola ve tüm ekipmanlarımızı bu destek sayesinde aldık. Yediğimiz yiyecekler, en sağlıklı en güçlü şifa kaynağı da olabilir. Ya da zehrin vücudumuza yayılan en yavaş hali. Ben pandemi sürecinden sonra bizi farklı bir hayatın bekleyeceğini, gıdaya verilen değerin daha da artacağına inanıyorum. Artık sağlıklı beslenmek olmazsa olmazımız. Metropol şehirlerde yaşam her geçen gün zorlaşıyor. Onun ötesinde gerçek gıdaya ulaşmak da imkânsız hale geliyor. Bu bağlamda doğaya kaçışın elbette zorlukları var. Ama her şey cesaretle başlıyor."
SEVGİ KÜÇÜKSAVLI BİYOGAZ / ISPARTA
Hayvan gübresinden gaz üretti
"Evlendikten sonra eşimle Isparta'dan Antalya'ya taşınma kararı aldık. Asıl meslek olarak 15 yılı aşkın bir süredir özel sektörde muhasebeci ve finansçı olarak çalıştım. Üç yıl önce eşimle ayrılma kararı alınca Isparta'ya Büyükgökçeli köyüne, baba ocağına döndüm. O zamanlar kızım yedi yaşındaydı ve hiç paramız yoktu. Isparta'da bir süre iş bulamadım. Boşanma süreciyle beraber hayatımda radikal kararlar almaya karar verdim. Sırf cebimde harçlığımız olsun diye İŞKUR'un düzenlediği eğitimlere katıldım. Bu eğitimler bana yeni kapılar açıp bende yeni bir vizyon oluşmasını sağladı. Babamların köyde büyükbaş hayvancılık yaptığı bir ahırı var. Hem onlara ahırda destek olmak ve ahırı daha modern bir hale getirmek için Isparta Tarım İl Müdürlüğü ile görüşmelere başladım. Onlarla görüştüğümüz dönemde müdürlükte bana 2018 yılında Tarımda Genç Kadın Girişimciler Güçleniyor proje yarışmasından bahsettiler ve katılmamı önerdiler.
Bu projenin fikri yedi yaşındaki kızımdan çıktı. Kızım 'Hayvanları kaşıdıktan sonra çıkan tüylerinden bebek yapalım' dediğinde ben ahırdaki hayvanların gübrelerini taşıyordum. Gübreler her zaman hayvan besicileri için bertarafı zahmetli ve sorun olmuştur. 'Hayvanların tüylerinden bir şeyler yapma fikrinden esinlenerek gübrelerini de değerlendirebilir miyiz?' diye araştırdığımda organik gübre ve atıklardan biyogaz üretebileceğimi öğrendim. Ancak esas sorun Türkiye'de benim gibi orta çaplı ya da küçük bir çiftliğin ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir biyogaz tesisinin olmamasıydı. Bu işi yapan büyük kuruluşlarda yardımcı olmak konusunda pek de hevesli değillerdi. Yaptığımız biyogaz tesisini geceli gündüzlü çalışarak parçalarını tek tek toplayarak tamamen yerli, otomasyonlu bir şekilde kurup çalıştırmayı ve sürdürülebilirliğini sağlamayı başardık. Sistemimizde üç yıldır aktif bir şekilde biofermente gübre ve biyogaz üretmekteyiz. Biyogaz, doğadaki tüm geri dönüşüme uygun organik atıklardan, özellikle hayvan gübrelerinden üretilen kokusuz, parlak mavi renkte yanan ve ısıl enerji değeri yüksek bir gaz karışımıdır. Yani hayatımızın her alanında kullandığımız doğalgaz ya da LPG gazın yatırım maliyetinden sonra bedavaya elde edilmesidir. Ömür boyu fatura göndermeyecek olan sistemdir.
YERLİ İMKANLARLA BAŞARDIK
2018' deki proje yarışma içerisinde binlerce proje arasından Türkiye birincisi oldum. Bu yarışmadaki birincilik ödülünü Sayın Emine Erdoğan'ın elinden ve nakdi desteği de Tarım Bakanlığımızdan aldım. Daha da önemlisi Tarım Bakanlığımız ve Isparta Tarım İl Müdürlüğümüz bu süreçte beni hiç yalnız bırakmayarak projeyi bitirmemiz konusunda çok yardımcı oldular. Elbette 2018 'de biyogaz tesisi kuran firmalarla görüşmem oldu. Bu firmalardan bazıları tesisimi kurmaları karşılığında 600 bin euro civarında paralar talep etmişlerdi. Ancak biz yarışmadan kazandığımız ödül ve kendi bütçemizi de ekleyerek bu istenilen rakamın çok çok altına tamamen yerli imkânlarla ulaşılabilir rakamlarla kurmayı başardık. Benim biyogaz tesisim otomasyonla ve makinalarla yönetiliyor. Kontrollerini ve sıkıntılarını kendim hallediyorum. Sistemin kesintisiz olarak çalışması ve başını beklememek için teknolojiyi kullanarak her şey makinalarla yapılıyor. Kendi ayaklarınız üzerinde durabilmek için çok çalışın. Gereğini yapın ve varsa bir hayaliniz asla vazgeçmeyin."