Yakın tarihimize postmodern darbe olarak geçen 28 Şubat'ın üzerinden 24 yıl geçti. Fakat yaklaşık çeyrek asır önce yaşananlar hâlâ etkisini sürdürüyor. O günleri hatırlayınca kolektif hafızamızdan bir sürü şey arka arka dökülüveriyor: Sincan'da yürütülen tanklar, askerlerin açıklamaları, Milli Güvenlik Kurulu kararları, 8 yıllık kesintisiz eğitim kararı, siyasi tartışmalar, protestolar, ikna odaları, medyadaki tuhaf manşetler... Lakin başörtü meselesi ve başörtü taktığı için eğitim hakları ellerinden alınan kadınlar özellikle 28 Şubat'ın en can yakıcı mağdurları oldular.
Türkiye'de 60'lar ve 70'lerde bir sorun olarak ortaya çıkan bu durumun 80'lerde alevlenmesi ama nihayetinde 28 Şubat sürecinin en görünür meselesi olması meselenin çözümünde zaten geç kalındığının göstergesiydi belki. Ama çoğu zaman olduğu gibi bir toplumsal realiteyi kabul edip kendi şartları içinde çözmeyi değil, bu realiteyi yok saymayı tercih etti devlet. Ve 28 Şubat sürecinde başörtülü kadınların elinden eğitim hakları alındı. Alınan sadece eğitim hakları değildi. Bu hakka bağlı olarak meslek edinme ve o mesleği yapma hakları, topluma faydalı olma hakları, özgürce kendilerini ifade etme hakları, bireysellikleri, özgüvenleri... Yani başörtülü kadınların yaşam alanları alabildiğine kısıtlandı. Bir travmanın içine bırakıldılar, yasa ve yönetmeliklerle bir nesil adeta budandı. Ve bu yasağın tamamen ortadan kalkması da yaklaşık 20 yıl sürdü. Türkiye siyasi olarak 28 Şubat ile belki hesaplaştı ama bu sürecin esas mağdurları olan kadınların neler yaşadığı, neler hissettiği çok da konuşulmadı. Meselenin hem toplumsal hem de bireysel psikolojik boyutları vardı. Muhit Kitap'tan çıkan, Deniz Işıker Bedir'in 28 Şubat'ın Psikolojik Etkileri kitabı, konuya tam da bu perspektiften bakıyor. 28 Şubat sürecinde eğitim hakkı elinden alınan kadınlarla, sonrasında yasağın içine doğan kadınlara sözü bırakıyor ve onların neler hissettiğini psikoloji temelli ele alıyor. 28 Şubat'ın yıldönümünde, Deniz Işıker Bedir ile kitabını konuştuk ve sözü bu yasak nedeniyle mağdur olan kadınlara bıraktık.
KADINLAR ANLATIYOR
BİZİ ÇOK DÖVDÜLER
Rumeysa: "Kadın polisler daha kötüydü her zaman için, beni bir tekmelemesi var fen edebiyat fakültesinin önünde. Tuttu götürüyorlar bizi gözaltına alıyorlar, yattım aşağıya ben de, 'Gitmiyorum' dedim. Ondan sonra böyle dürtüklüyor, 'Bayılmadığını biliyorum' diyor tekme atıyor bana. 'Öldüreceğini bilsem' dedim içimden, 'ben gözümü açıp da sana bakmayacağım.' Tekmeliyor beni. 'Kalk sana bir şey olmadığını biliyorum.' (diyor), 'kalk seni gözaltına alacağım, götüreceğim seni.' Kadınlar her zaman için erkeklerden daha kötü davrandı bize. Bir tek taş kaldırıp atmadık hiç kimseye, ne polise ne başka kimseye... Dayak yediysek de taş atmadık. Bizi çok dövdüler, hiçbir karşı müdahalede bulunmadığımız halde bize o kadar sert davrandılar ki!"
MİDEM AĞRIYORDU MEĞER YAŞADIKLARIMDANMIŞ
Miraç: "Midem ağrıyordu, 'Psikolojik olabilir' dediler. Sürekli uykusuz kalıyordum. Üniversite bitti, çalışma hayatına atılacağım, önce yüksek lisansa başladım, baktılar 'Hiçbir şey yok midende' dediler, psikoloğa geldim, çok alakasız şeylerden konuştuk yaşadığım şeylerden, sonunda üniversitede yaşadığım soruna geldi konu ve şey dedi 'Sen bunu içinden at ve yeniden başla.' O yüzden şimdi diyorum ki, ben o konu yüzünden psikolojik destek almışım."
NEDEN BENİM ONCA YILIM HEBA OLDU?
Kevser: "Bazen şey diyorum. Yaşadığım bütün sıkıntılarda, annemi kaybetmek, okula gidip gelirken vs. yaşadığım bütün o sıkıntıların sonrasında, nerde yüksek lisansını bitirmiş, doktorasını yapan, iyi bir yerde iş sahibi olmuş birisini her gördüğümde böyle birkaç gün kendime gelemem, çok sıkılırım çok bunalırım. 'Neden benim onca yılım heba oldu? İşte bunun müsebbibi bu hükümet, şu hükümet, şu kişi, 28 Şubat odur budur' derken üç dört gün kendime gelemem. Çok sıkılırım. Yasak olmasaydı ben nerde olurdum? İstediğim bir bölüm vardı, eczacılık istiyordum. 28 Şubat ve başörtüsü yasağıyla birlikte istediğim yerde okuyamadım."
SERBEST AMA HER AN PROBLEM ÇIKABİLİR
Rana: "Ben de ALES'e girdim bu geçen dönem ... Üniversitesi'nde girdim hakikaten çok şaşırtıcıydı. Kapıdan girdim. Sonra sınıfa girdim, tek başörtülü bendim sınıfta. O an, inanamıyor insan yıllar sonra tekrar başörtülü girdiğine. Sınava başörtülü girmek ilginç bir duyguydu. O an hiçbir şey hissedemedim, sonrasında fark ettim. Aslında yine bir müdahale bekliyorsun. Önüme başörtülü fotoğraflarımızın bulunduğu bir kağıt geldi, ona imza attık. Orda fotoğrafımın başörtülü olduğunu görmek... Sanki bana bir şey söylenecek hissi uyandırıyor mesela. Aslında serbest ama her an bir problem çıkabilir."
UZUN DÖNEMDE TELAFİ OLMAYACAK YARALAR AÇILDI
Emine: "Korkunçtu... Uzun dönemde telafi olunamayacak yaralar açıldı. Rüyalarında sayıklamaya başlayan arkadaşlarımdan tutun da kriz geçirip bayılan, hastaneye kaldırılan arkadaşlar... Aileler farklı tepkiler gösteriyor, çevre farklı tepkiler gösteriyor. Bu korkunç bir şeydi. Yurtta kalıyorsunuz, her gün ailenizden telefon geliyor. Bu baskıyı ailemden çok fazla yaşamamama rağmen arkadaşlarımın neler yaşadığını biliyorum. Hızla kilo vermeye başlıyoruz. Birçoğumuz depresyona girdi."
BİR BEN OKUDUM AMA BEN DE ÜZÜLÜYORUM
Süreyya: "Birçok arkadaşım okuyamadı, birçoğu evlendi, biri öldü hatta. Benimle birlikte mücadele eden, çok yakın arkadaşım. Yani Allah'ın takdiri ölüm geldi. Ona çok üzülüyorum, çok idealist bir kızdı. Üzülüyorum gerçekten, o öldü ama diğerleri de çok istiyorlardı ve okuyamadılar, bir tek ben okudum. Şimdi bana bakıp imreniyorlar ve ben üzülüyorum. Neden diyorum, onlar da okuyabilirdi."
ARTIK BİZİ YASAKLAYAN BEYNİMİZE GİRMİŞTİ SANKİ
Nisa: "Alakasız şeylerde bile insan kendine ket vuruyor. Mesela benim bir arkadaşım ...'da Dağcılık Kulübü'ne üye. İki üç haftada bir dağa tırmanıyorlar. Ben de dağa tırmanmak istiyorum işte. Gideceğim ...'ya, beraber ...'da bir dağa çıkacağız. Sonra arkadaşıma ismimi yazdır falan dedim. Evde kendi kendime düşündüm. Yahu ben orda tek örtülü olacağım. Acaba sorun olur mu falan diye. İlk başta öyle düşündüm, sonra kendime kızdım böyle bir şeyi niye düşünüyorum diye, ama bunu bize düşündürtüyorlar. Artık bizi yasaklayan şeyler beynimizin içine girmiş sanki..."
OLUMLUYA DOĞRU BİR GİDİŞ VAR
Zişan: "Bu sorunun toplumsal anlamda biraz çözülmeye başladığını düşünüyorum. Ama şu an biz genç kuşakla aynı ortamda oturuyoruz, bir yerlere gidiyoruz, orda burada her yerde karşılaşıyoruz, biz de her yerdeyiz çünkü. Ve arkadaşlıklar kuruyoruz. Ya da kurmuyoruz. Kurmasak bile en azından, bize göz aşinalıkları var yani eskisi gibi değil. O yüzden toplumsal anlamda biraz çözüldüğünü düşünüyorum. Siyasal anlamda da onunla ilgili gerçekten bir yorum yapamayacağım yani. Çok hızlı çözülmeyecek kesinlikle hep bir yerlerde bu sorunlarla karşılaşacağız, yüzde yüz çözüleceğine inanmıyorum. Ama olumluya doğru gittiğini de düşünüyorum."
28 ŞUBAT'LA HAKKIYLA YÜZLEŞİLEMEDİ
- Bu çalışmaya nasıl başladınız?
- İstanbul Bilgi Üniversitesi'ndeki 2011'de bitirdiğim yüksek lisans tezimin bir sonucu bu kitap. Psikoloji formasyonu almıştım ve 28 Şubat'a psikolojik boyutuyla hiç bakılmamıştı. Ben de tezimde meseleye bu perspektiften bakmak istedim. Sonrasında da kitap olarak hazırladım. 28 Şubat'ın psikolojik etkisini ele olan ilk kitap diyebilirim.
- 28 Şubat sürecinde başörtüsü yasağının ağırlığı nedir?
- 28 Şubat'ın birçok ayağı var ama başörtüsü yasağı bu post-modern darbenin en önemli parçası. Milyonları etkilemesi, çok uzun sürmesi, eğitim hakkıyla birlikte insanların birçok hakkının elinden alınması, devlet eliyle uygulanan resmi bir ayrımcılık olması nedeniyle en önemli parçası...
- Neden bugüne kadar üzerinde çalışılmadı?
- Çalışılması çok zor bir alan. Bir travma hakkında konuşmak, bu travmayı yaşayanlar için çok zordur. Birinci nedeni buydu. Başörtüsü yasağı, bununla ilgili cezalar, uygulamalar, hukuki durum hep konuşulsa da kadınların neler hissettiği çok konuşulmadı. Bu anlamda 28 Şubat çok çabuk göz ardı edildi. Travmayı unutmak istemek bunun nedeni olabilir. Sonuçta kimi başını açmadı okuyamadı, kimi başını açıp okudu. Herkes bir şekilde bu yasakla başa çıkma mekanizması kurdu.
- Peki günümüzde bu meselenin çözüldüğünü düşünüyor mu kadınlar?
- Başörtüsü kimliğimizin bir parçası ama kimliğimizin tek parçası değil. Kadınlar, sadece başörtüsü üzerinden tanımlanmaktan çok yorgun. Bazen eleştiri, bazen hakaret, bazen bir ima sürekli kadınlara bunun hatırlatılması da kadınların travmalarını tetikliyor. Bunun için Hrant Dink'in dediği gibi kadınlar bir güvercin tedirginliği içinde yaşıyor.
- 28 Şubat'ta başörtüsü yasağıyla karşılaşanları ilk kuşak, yasağa doğanları da ikinci kuşak olarak görüyorsunuz. Aralarında psikolojik olarak nasıl bir fark var?
- 28 Şubat'ı ilk yaşayan kadınlar çok mücadele ettiler ve çok bedel ödediler. Onlar aslında ilk kuşak. İkinci kuşak ise yasağın içine doğanlar. İkinci kuşak hep bir umutsuzluk içinde yaşamak durumunda kaldılar. Çünkü başörtüsüyle okumak yasaktı. Ya denkliği olmayan bir okulda okuyorlar ya da üniversiteye girmeyi bile düşünmüyorlardı. Ama 2013'te yasak kalktıktan sonra okumaya devam eden yeni kuşak kadınlar ise yaşananları çok da bilmiyorlar. Bir seminerde Medine Bircan olayını anlatmıştım. Çok şaşırmışlardı.
- 28 Şubat yeni kuşağa anlatılamıyor mu?
- Yeni kuşağa 28 Şubat'ın başörtüsü boyutunun çok da anlatılabildiğini düşünmüyorum. Bir sinema filmi çekilemedi, edebiyatta birkaç örnek dışında romanları yazılmadı. Travma olduğu için anladığım kadarıyla evlerde de pek konuşulmadı bu mesele.
- Başörtüsü yasağı nedeniyle birçok kadının ülkesine karşı aidiyet duygusunun zedelendiğini anlatıyorsunuz kitapta...
- Yurtdışına giden çok oldu. Hâlâ dönmeyenler olduğu gibi dönenler oldu. Şöyle bir durum. Mesela ben de Kıbrıs'ta okudum. Orada rahattım. Ama Türkiye'ye gelip bir kütüphaneye ya da seminere katılmak isteyince yasak karşıma çıkıyordu. Bir noktadan sonra lanet olsun bu kütüphaneye de gitmeyeyim duygusu geliyor. Yoruluyorsunuz. Bu yorgunlukla yaşamak ve üstesinden gelmek kolay değil. Aynı şeyleri tekrar tekrar yaşamamak, sürekli hayal kırıklığına uğramamak için ülkesine dönmeyenler oldu. Bu yaşananlar insanların ülkesine karşı aidiyet duygusunu zedeleyebilir.
- 28 Şubat ile ilgili yargılamalar oldu. Kadınlar bu yargılamamalara nasıl bakılıyor?
- O davaların bir kısmına katılmaya çalıştım. 28 Şubat'ın askeri kanadı yargılandı. Sivil olarak sadece Kemal Gürüz dahil edildi davaya. Sembolik bir davaydı. Suçlarını da kabul etmiyorlardı. Emirleri uyguladıklarını söylüyorlardı. Hatta aralarında tartışma bile çıkmıştı. Çoğu ceza aldı ama yaşları gereği hapse girmediler. Dolayısıyla hakkıyla 28 Şubat ile yüzleşilebildiğini düşünmüyorum.
YASAĞIN KALKMASI 20 YIL SÜRDÜ
İlk olarak 1960'larda ortaya çıkan başörtü meselesi 12 Eylül askeri darbesi sonrasında yayınlanan 'kamuda kılık kıyafet yönetmeliği' nedeniyle hukuki anlamda görünür oldu. Fakat 28 Şubat sürecinde bu mesele milyonları ilgilendiren bir hale geldi. Sorunun çözümü kolay olmadı. Ak Parti'nin iktidara gelmesiyle yasağa karşın uygulamada göreceli bir yumuşama oldu. Ama yasal düzenleme ancak 2013'te geldi. Kadınlara başörtülü olarak okuma hakkı verilse de, kamu da kadınların başörtüsüyle çalışabileceğinin önü açılsa da askerler, emniyet mensupları, hakimler ve savcılar bu düzenlemenin dışında tutuldu. Yasağın hukuki anlamda tam anlamıyla kalkması 2017'de gerçekleşti.
HAYALLERİMİZ YARIM KALDI
Kitapta kadınlarla yapılan bir araştırma da yer alıyor. Sonuçları çarpıcı.
- Araştırmada "Başörtüsü yasağı olmasaydı, hayatınızın nasıl daha farklı olacağını düşünüyorsunuz?" sorusu sorulmuş ve katılımcılardan yüzde 67.6'sı daha iyi bir eğitime sahip olabileceklerini, yüzde 44.6'sı kendisine daha fazla güveni olacağını, yüzde 36.3'ü çalışıyor durumda olacağını, yüzde 7.1'i daha iyi bir evliliği olabileceğini, yüzde 3.1'i daha mutlu ve huzurlu olacağını, yüzde 2'si ise akademik kariyerinin olacağını ifade etmiş.
- Bunun yanı sıra "Başörtüsü yasağı herhangi bir hayalinizi gerçekleştirmeyi engelledi mi?" sorusuna cevaben, kadınların yaklaşık yüzde 75'i "Engellendiklerini" söylüyor.
- Araştırmada kadınların yüzde 9.2'si "Psikolojisinin bozulduğunu ve ilaç tedavisi gördüğünü" ifade ediyor. Kadınlar yasak sonrası birçok davranış kalıbı geliştirdiklerini, bu durumun yasak sonrası oluştuğunu ve hâlâ bu davranış kalıplarının bazı şekillerde devam ettiğini ifade ediyor. Bu davranış kalıpları bazen olmayacak bir yerde öfkelenme, bazen gerekli olmayan bir savunma hali olabilmekte.
- Araştırmada, yasaktan sonra yaşadıkları hislerle ilgili ifadelerine göre kadınların yüzde 71'i "Kişiliğinin zedelendiğini/parçalandığını", yüzde 63'ü "Kendini hakarete uğramış" hissettiğini, yüzde 47'si başını her açtığında bundan "Utanç" duyduğunu, yüzde 46.5'i "Kendini günahkar hissettiğini" ifade ediyor.
- "Medyada yer alan haber ve yorumlardan dolayı onurunun incindiğini" hissedenlerin oranı yüzde 66.5, "Devletin bazı kurumlarının başını örtenlere karşı tutumu nedeniyle ülkesine olan güvenin sarsıldığını" söyleyenlerin oranı yüzde 63.9 , "Peruk takmak zorunda kaldığı için kendini başkalaşmış" hissedenlerin oranı yüzde 16.6, "Psikolojisinin bozulduğunu ve bu yüzde ilaç tedavisi gördüğünü" söyleyenlerin oranı yüzde 9.2, "Suçlu gibi muamele görmenin kendilerini üzdüğünü" söyleyenlerin oranı yüzde 54.1.