Zihnin en tuhaf oyunlarından biri, halk arasında takıntı olarak bilinen obsesyon hastalığı... Yani Obsesif Kompulsif Bozukluk. Kişinin düşüncelerini değil, düşüncenin kişiyi yönlendirmesi, abartılı düşüncelerin getirdiği takıntılar... Ve bunlara bağlı olarak kişinin geliştirdiği, zihnini rahatlatmak için oluşturduğu bir takım ritüeller. Bu, mikroplardan korunmak için saatlerce, elleri soyulana kadar yıkamak da olabiliyor, yakınlarına kötü bir şey olacak korkusunu bastırmak için mantıksız da olsa üç defa bir kapıya vurmak da... Zamanla kişi kötü düşünceler ve bunları savmak için yaptıkları arasında kalıp işlevsiz hale gelebiliyor. Kaygı ve baskı ortamlarının obsesyonu tetiklediği biliniyor. Özellikle pandemi dönemi obsesyonların artması konusunda müthiş bir zemin uzmanlara göre. Üstelik yersiz de olmayan bir hayat kaygısı, hastalanma ve temizlikte bir hata yapma endişesi obsesyonları artırıyor. Psikolog Ayhan Altaş, pandemi ve obsesyon bağlantısını şöyle anlatıyor: "Obsesyon kaygı temelli bir sorundur. Kaygı düzeyinin artması obsesyonların ve kompulsiyonların artmasına neden olur. Pandemi ise bizim en temel patolojimiz, ölüm korkusunu tetiklendi. Sürekli hastalıktan ölen insanların gündem olması kaygı düzeyimizi artırdı. Bu dönem psikolojik problem yaşayan herkesin mevcut sorununu şiddetlendirdi. Psikolojik sorun yaşamayan kişiler bu dönemde sorun yaşamaya başladı. Haliyle, pandemi kaygı düzeyimizi artırdığı için kaygı sorunu olanların obsesyonları da daha fazla şiddetlendi."
KOCASIYLA İLİŞKİYE GİRMİYOR
Psikolog Mustafa Gödeş ise bu dönem özellikle temizlik takıntısının arttığı görüşünde: "Pandemi döneminde sıklıkla görülen obsesyon ve kompulsiyonların başında doğal olarak temizlik takıntısı ve ölümle ilgili tekrarlayan düşünceler gelmektedir. Ancak bu dönem o kadar özel bir dönem ki, normal şartlar altında obsesyon olarak değerlendirilebilecek temizlikle ve ölüm korkusuyla ilgili bazı aşırı hassasiyetlerin gerçeklik payı da bulunduğundan bunların ne derece obsesyon, ne derece gerçeklik olduğu ruh sağlığı çalışanları tarafından daha dikkatli değerlendirilmeye başlamıştır." Psikolog Cem Keçe bu dönem artan temizlik takıntısının ulaştığı noktayı bir vaka örneğiyle açıklıyor. Öyle bir vaka ki bu, pandemide artan obsesyon vakalarının geldiği noktayı da açıklıyor aslında: "Pandemi öncesinde terapiye gelen danışanlarımdan 25 yaşındaki bir genç kadın, hastalanma ve kusma konusunda takıntılıydı. Çevresinde hasta görünen herkesten kaçıyor, hastalanmamak için her yere el dezenfektanı taşıyor, umumi tuvaletlere girmiyordu. Mikroplarla temas edebileceğini düşündüğü için eve gelir gelmez ayakkabılarını, tüm giysilerini de çıkarıp yıkıyor, duş alıyordu. Kimsenin evine gitmiyor, dışarıda yemek yemiyor, evine kimseyi davet etmiyordu. Pandemiden sonra Obsesif Kompulsif Bozukluk belirtileri iyice artmış ve artık evden hiç dışarı çıkmaz olmuştu. Eşi işten geldiğinde, tıpkı kendi yaptığı gibi tüm giysilerininin ve kendisinin yıkanması konusunda zorlamaya başlamıştı. Hatta son zamanlarda eşini kapıda soyup, tüm vücudunu dezenfektanlarla sildikten sonra eve alabiliyor ve o şekilde banyoya girip duş almasını istiyordu. Eşiyle cinsel ilişkiye giremiyor ve temizlik takıntısı nedeniyle sık sık kavga ediyorlardı."
MANTIKSIZ OLDUĞUNUN FARKINDALAR
Psikolog Cem Keçe, pandeminin özellikle en çok arttırdığı temizlik takıntısının kökenlerinin ise şöyle özetliyor: "Temizlik-titizlik takıntısı olanlar genellikle mikropların, kirin, nefesin üzerlerine bulaşmasından korkarlar. 'Mantıksız' olduğunun farkındadırlar ama döngüden kurtulamazlar. Saatlerce kendilerini yıkayarak, korktukları şeyin bulaşmasından korunmaya çalışırlar. Kendilerine bir şey bulaştıracağını düşündükleri her şeyden kaçarlar, çevrelerindeki her şeyin 'kirli ve pis' olduğunu düşünürler. Temizlenmediği kaygısıyla saatlerce ve tekrar tekrar ev temizliği yaparlar. Temizlik-titizlik takıntısının farkı hem kültürel hem de hijyen yönünden daha ikna edici olmasıdır." Tabii pandemide artan en büyük obsesyon temizlik takıntısı ve ölüm korkusu olsa da, kaygı ve baskı ortamı hem pek çok mevcut obsesyonu da tetikledi hem de bu döneme özgü tuhaf takıntılar da ortaya çıktı. Biz de uzmanların tanıklığıyla bu dönemde rastladıkları en tuhaf obsesyon vakalarını araştırdık.
PANDEMİYLE BİRLİKTE YAYGINLAŞAN DİĞER OBSESYONLAR:
Evden çıkma ile ilgili korkular, sosyal fobi.
Daha önceden bir bulaşıcı hastalık salgını yaşayanlarda yeni bir salgın yaşama obsesyonu.
Uzakta yaşayan aile veya arkadaşlarla temasın azalması sonucu oluşan sosyal izolasyon kaygısı.
Kendinin ve sevdiklerinin güvende olamaması duygusu.
Sosyal ortamlar öksürme, hapşırma kaygısı, sürekli bunun olacağı ve önlenemeyeceğine ilişki endişe
Önlem amaçlı, ilaç, maske, dezenfektan gibi malzemeleri kontrolsüz bir biçimde istifleme zorunluluğu, ne kadar birikirse biriksin asla yeterli olmayacağı obsesyonu.
UĞUR ZEREN Psikiyatr
Dava dosyalarını çamaşır suyuyla silen avukat
"40-45 yaşlarında erkek bir danışanım bir gün yolda giderken bir şeye sinirleniyor ve diyor ki: 'Ben şu kişiye arabamla bir tane vursam!' Böyle bir fikir aklından geçiyor. Sonra diyor ki: 'Ben bunu nasıl düşündüm. Demek ki benim içinde tehlikeli biri var.' Ve bunları düşünüp araba kullanmayı bırakıyor. Daha sonra bu kişi 'Benim içimde bir katil varsa ben bunu sadece arabayla yapmam, evde çocuğuma ve eşime de zarar verebilirim, bıçaklayabilirim' diyor ve evde bütün bıçakları ortadan kaldırıyor. Hayatı çok kısıtlayıcı bir hal alınca bana geldi. İkinci hastam 40- 45 yaşlarında avukat bir kadın. Temizlik konusunda o kadar hassas ki, her yerin kirlendiği her yerde mikrop olduğu ve bu yüzden bu mikropların ellerine bulaşıp kendisine zarar verebileceğini düşüyor şiddetli bir biçimde. Hasta olan annesiyle yaşadığı için ona mikrop bulaştırmaktan da korkuyor. Bir saatten fazla ellerini yıkıyor ama içi yine rahatlamıyor. Ama en son iş dava dosyalarını da çamaşır suyuyla silmeye kadar varıyor. Hatta bu yüzden bazı bilgileri, yazıları sildiği oluyor ve işiyle ilgili sorunlar yaşamaya başlıyor."
AYHAN ALTAŞ Psikolog
Kel kalma korkusu olduğu için kellere bakamıyor
"Mesela bir danışanımın saçları dökülecek diye obsesyonları vardı. Sürekli saçlarını kontrol ediyordu ve bundan dolayı aynaya bakamıyordu. Sürekli bunları düşündüğü için baş ağrıları oluyordu. Saçı dökülmüş birini görmeye tahammül edemiyordu. Bir başka danışanımız ise sürekli birilerinin onun fotoğrafını çekip internette yayacağı ile alakalı obsesyonları vardı. Bundan dolayı evden dışarı çıkmakta zorlanıyordu. Son bir örnek vereyim, o danışanımızın ise sosyal medyadan birilerine mesaj atıp kendini rezil edeceği ile alakalı obsesyonu vardı. Bundan dolayı bütün sosyal ağları telefonundan silip telefonuna yaklaşmakta zorlandığı zamanlar oluyordu."
CEM KEÇE Psikolog
Düzen ve sıralama takıntısı hayatını mahvetti
"Hastam 42 yaşında ve bekardı. Özel bir şirkette yöneticiydi. Aşırı düzen ve simetri takıntısı vardı. Tüm işlerini aynı sırada yapmak zorundaydı, sırayı şaşırırsa en başa dönüp tekrar yapıyordu. Sırayı şaşırmamak için sonraki işlemi sürekli zihninde tekrarlıyordu. Örneğin, duş almadan önce temiz çamaşırlarını hazırlayıp yatağın üzerine koyması, sonra duşta belirlediği sıraya göre işlemleri yapması gerekiyordu. Duştan çıktıktan sonra, temiz çamaşırlarını hazırlamayı unuttuğunu fark ederse, çamaşırları hazırlayıp tekrar duşa girip tüm adımları olması gerektiğini düşündüğü sırada tekrar ediyordu. Ayrıca yaptığı her şeyi tekrar tekrar kontrol etmeden rahat edemiyordu. Evden çıkmadan önce, pencereleri, ocağı, ışığı kapatıp kapatmadığını kontrol ediyordu. Zihninde hep sonraki adımda yapacağı şeyi tekrar ettiği için kafası sürekli karışık olduğundan çoğu kez evden çıktıktan sonra emin olmayıp tekrar dönüyor ve pencereleri, ocağı, ışığı kapatıp kapatmadığını tekrar kontrol ediyordu. İş yerinde de durumu aynıydı. Toplantılarda ya da iş görüşmelerinde sözü kesildiğinde, sözünün kesildiği yere kadar anlattıklarını tekrar anlatıyordu. Yürürken adımlarını sayıyor, yerdeki karoların tam ortasına basmaya çalışıyordu. Yürürken biriyle konuşmak zorunda kalıp adımlarını saymayı unuttuğunda ya da şaşırdığında yürümeye başladığı noktaya geri dönüyor ve baştan saymaya başlıyordu."
KEMAL ÖZCAN Psikolog
Günaha girdiğini düşünüp yedi kere abdest alıyor
"36 yaşındaki din görevlisi erkek danışanda sürekli olarak günah işlediğini düşünme takıntısı (Enosimani) vardı. Evli ve iki çocuk babası olan danışan abdest alırken aklına gelen cinsel içerikli düşüncelerin abdestini bozduğunu düşünerek kendini üst üste yedi defa abdest almak zorunda hissediyor, son seferinde yanlış saydığını düşünerek başa dönüyordu. Bu süre bazen yarım saate uzun sürüyordu. Enosimani, devamlı günah işlediğine inanan kişilerin yaşadığı bu takıntı, eleştirilme korkusu olarak da tanımlanabilir. Bu kişilerde genellikle, nefes tıkanıklığı, hızlı nefes alıp verme, kalp ritmi bozukluğu, aşırı terleme, mide bulantısı ve endişe gibi semptomlar görülüyor. Bir diğer vaka olan, 36 yaşında çocuklarına çok düşkün bir kadın danışanda yoğun stres altında olduğu zamanlar da kontrolünü yitireceği ve babasına karşı istemeden onu kıracak bir şey söyleyebileceği endişesi vardır. Bu nedenle babasıyla yalnız kalamıyor, olabildiğince az konuşuyor, içinden 10'a kadar sayıyor bitince yeniden başlıyordu. "
MUSTAFA GÖDEŞ Psikolog
Küçük bir çocuğun büyük takıntısı
"Şimdiye kadar karşılaştığım en ilginç obsesyon vakası 16 yaşlarında bir lise öğrencisinin zehirlenme korkusuydu. Ailesi önce psikiyatriste başvurmuş fakat çocuk ilaçların da kendisini zehirleyeceğinden korktuğu için ilaç tedavisini reddetmişti. Psikiyatrist arkadaşım bu çocuğu ilaç tedavisine ikna etmem için bana yönlendirmişti. 16 yaşındaki bu genç zehirleneceğinden korktuğu için yemek yiyemiyor, evdeki bulaşıkları birkaç defa bulaşık makinesinde annesine yıkattırıyor, dışarıdan mikrop kapıp zehirlenmekten korktuğu için dışarıya çıkamıyordu. Haftalarca kendisi ile görüşmeme rağmen bunun nedenine dair herhangi bir bulguya ulaşamamıştım. Ta ki bir gün kendisinin yakın dönemde şeker hastalığına yakalanması ve artık insülin kullanmak zorunda olması ile ilgili olarak konuşmaya başlamamıza kadar. Söylediğine göre babası yıllardır ağır şeker hastasıydı. Tatlıyı çok seven babası kendisi yiyemediği için her gün bir poşet dolusu çikolata alarak çocuğuna getiriyordu. Bu genç yıllarca her akşam altı-yedi adet çikolata yemişti. Son olarak şeker hastalığına yakalanana kadar. Çocukla bu konuyu konuştuğumuzda internette de aşırı tatlı tüketmenin şeker hastalığını tetiklediği ile ilgili bilgiler okuduğunu ve ondan sonra zehirlenme korkularının başladığını fark etti. Fakat bu konu evde hiç konuşulmamıştı. Çünkü aile bu konuda bilinçsizdi. Görüşmenin ilerleyen safhalarında şeker hastalığının babasının getirdiği çikolatalardan kaynaklandığı ile ilgili farkında olmadığı bazı duyguları fark etmeye başladı. Yani bilinçaltında babasının kendisini zehirlediği duygusu yatıyordu. Bununla ilgili konuları konuşmak ve terapi odasında babasına karşı bu konudaki öfkesini ifade edebilmesi zehirlenme obsesyonlarını bir süre sonra ortadan kaldırmıştı."