İnsanlar gençken, bazen fikirleri, bazen de hayalleri yüzünden savaş vermek zorunda kalır. Sırf bu yüzden; babalar oğullarıyla, anneler kızlarıyla çatışabilir... Bu çatışmalar, çoğu zaman iyileşmesi uzun yıllar alan derin yaralara neden olur...
Cem Karaca'yı anlatırken, onun hayatında önemli izler bırakan babası Mehmet İbrahim Karaca için özel bir parantez açmak gerekiyor. Peki kimdir Mehmet İbrahim Karaca?
Azeri asıllı bir İranlı olan Mehmet İbrahim Karaca, bir tiyatrocuydu. 1922 yılında sahnelere adım attı. 1934 yılında ise kariyerini İstanbul Şehir Tiyatroları çatısı altında sürdürmeye başladı. Paydos, Macbeth ve Hamlet gibi oyunlarda önemli roller üstlendi. İyi derece Fransızca, Arapça ve Farsça biliyordu.
Bir gün Ermeni bir kıza, Toto'ya (İrma Felekyan) aşık oldu. İkili evlendi, 5 Nisan 1945 tarihinde de tek çocukları olan Cem Karaca dünyaya geldi.
HARİCİYECİ OLACAKSIN!
Karaca Ailesi'nin oğulları, zeki ve farklı bir çocuktu. Onu Robert Koleji'ne yazdırdılar. Cem büyüdükçe müziğe merak salmaya başladı. Annesi de onu destekledi. Ama babası, oğlunun müzikle ilgilenmesini istemiyordu. Tek hayali, onun okuması ve hariciyeci olmasıydı. Bunun için yoğun bir baskıya başladı. Bu durum, Cem ile babası arasında ilişkiyi sancılı bir hale dönüştürdü.
Babası, oğlunun içindeki müzik aşkını köreltmek için her yola başvurdu. Önceleri yakın arkadaşlarını oğluna gönderip "Cem bu şarkıcılık sevdasından vazgeç, sana şu kadar para vereyim" diyerek masum teklifler iletildi. Ama Cem kararlıydı; kariyerini müzik üzerine yapacaktı.
Mehmet İbrahim Karaca, hafif başlayan ikna çabaları sonuç vermeyince, baskıyı sertleştirdi. Oğlunun Bakırköy'de konser verdiği mekanı "Sahneye çıkan çocuk, ailesinden izinsiz müzik yapıyor" diye polise ihbar etti.
Adam tutup oğlunun 1963'te sahne aldığı konsere gönderdi. Tutulan adamların tek görevi vardı; sahneye çıkıp şarkı söylemeye başladığı an Cem Karaca'yı yuhalayacaklardı. Amaç; genç Cem'in şevkini kırarak onu müzikten soğutmaktı.
Hiçbir girişim Cem'i yolundan döndüremedi. Dahası babasının bu yaptıklarını duyan Cem, ona çok kırıldı. Zaten babasının kendisini çocukken kucağına alıp sevmediğinden, yeterli ilgiyi göstermediğinden şikayetçiydi, bu son olay bardağı taşıran damla oldu. Sessiz gerilim; güçlü bir kasırgaya dönüştü, baba-oğul ruhen başka diyarlara savruldu.
GİZLİCE ÖPÜP KOKLARMIŞ
Aradan geçen 17 yılın ardından Cem, milyonlarca hayranı olan bir şöhrete dönüştü. "Artık her şeye kavuştum" derken babasını kaybetti. Yıl 1980'di.
Cem acı haberi aldığında Almanya'daydı ve Türkiye'ye dönemiyordu. Çünkü 1 Mayıs isimli plağı yüzünden komünizm propagandası yaptığı gerekçesiyle Sıkıyönetim Mahkemesi'nde yargılanıyordu. Ülkesine dönemediği için babasının cenazesine de katılamadı.
Bu beklenmedik ölüm, Cem Karaca'nın hayatını allak bullak etti. Bir yandan memleket hasretiyle boğuşurken bir yandan da baba acısı onu fena halde sarstı. Karaca, bu sancılı süreçte kendisiyle ve geçmişiyle yüzleşme fırsatı buldu. Yıllar sonra babasının aslında kendisini çok sevdiğini ama içinden çıktığı töre gereği ona mesafeli davrandığını, geceleri o uyurken gizli gizli başını okşadığını, öpüp kokladığını ve daima onun iyi olması için çabaladığını öğrendi. Bu bilgiler, babasına bakış açısını değiştirdi.
Sonra aslında tüm hayatı boyunca kendisini milyonlarca insana değil, sadece babasına beğendirmek istediğini, tek amacının yaptığı müzikle onun takdirini kazanmak olduğunu fark etti. Türkiye'ye döndüğünde de ilk işi onun mezarını koşup uzun uzun ağlamak oldu.
AİLESİNE VASİYETİNİ İLETTİ
Cem Karaca, ölüm tarihi olan 8 Şubat 2004'ten bir hafta önce, yine Karacaahmet Mezarlığı'na gitti. Babasının kabrine gidip dilsiz mezar taşına uzun uzun baktı.
58 yıllık hayatının korkunç bir hızla akıp gittiğinin farkına vardı. Kendisinden hep uzak gördüğü babasının yanında ebedi bir huzur hissetti. Saatlerce orada, öylece oturdu... Sonra yanı başından geçip giden mezarlık görevlisini durdurdu, onunla sonsuz yaşam üzerine sohbet etti. Yeni tanıştığı görevliye, "Ben babamla kucaklaşmak istiyorum. Ben ölünce onun mezarının üzerine defnedilebilir miyim?" diye sordu. Görevli şaşkınlık içinde "Tabii ki, bu mümkün" cevabını verdi. Karaca'nın yorgun gözlerini, sevinç kapladı. Oradan ayrılıp eve döndü. Aynı akşam ailesine vasiyetini iletti: "Yaşarken olmadı ama ölünce kucaklaşmak istiyorum. Beni babamın koynuna defnedin!"
Cem Karaca, bir hafta sonra ruhunu teslim etti. Son yolculuğuna, isteği üzerine bir zamanlar kırgın olduğu babası Mehmet İbrahim Karaca'nın koynunda defnedilerek uğurlandı.
MEZARI AÇILDI DNA TESTİ YAPILDI
Cem Karaca'nın ölümünün ardından sanatçının çocuğunun annesi olan Feride Balkan ile son eşi İlkim Karaca arasında sorunlar yaşandı. İlkim Karaca, Karaca'nın çocukluğunda geçirdiği bir kaza sonucu kısır olduğunu, bu yüzden Emrah Karaca'nın sanatçının oğlu olamayacağını iddia etti. Mahkeme kararı ile Cem Karaca'nın mezarı açılıp DNA örnekleri alındı. DNA testi sonucu Emrah'ın Cem Karaca'nın oğlu olduğu tespit edildi. Bu olaydan sonra eski eşi Balkan ile oğlu Emrah Karaca, İlkim Karaca'ya hakaret davası açıp kazandı.
KOVBOY FİLMİNDE OYNADI
Bir dönem tiyatro deneyimi yaşayan Cem Karaca, kariyeri boyunca iki de sinema filminde yer aldı. Bunlardan ilki; 1970 yapımı olan Türk işi kovboy filmi Kralların Öfkesi'ydi. Ünlü sanatçı, Yücel Uçanoğlu'nun çektiği bu filmde başrolü Murat Soydan'la paylaştı. Ünlü sanatçının, ikinci filmi ise bir dönem birlikte müzik yaptığı Mehmet Soyarslan'ın yapımcılığında çekilen Kahpe Bizans'tır. Karaca, küçük bir rol aldığı film için üç tane de şarkı seslendirmişti.
OH BE! TEPKİSİ
Cem Karaca, Türk vatandaşlığından çıkarılınca Almanya'da yaşamaya başladı. Sanatçı, dönemin Başbakanı Turgut Özal ile Almanya'da bir görüşme yaptı ve memleketine dönme isteğini dile getirdi. Münih'teki bir otelde gerçekleşen bu görüşme Türkiye'ye, "Cem Karaca, Özal'ın elini öptü, af diledi" şeklinde yansıdı. Karaca, bu görüşmeden iki yıl sonra 27 Haziran 1987'de yurda döndü. Polis tarafından "Yurdunuza hoş geldiniz" denilerek karşılanan Cem Karaca'nın ülkesinde verdiği ilk konseri Başbakan Turgut Özal da izledi. Döneklikle suçlanan Cem Karaca, ardı arkası kesilmeyen bu linç girişimleri sonrası Oh Be! isimli bir şarkı yaptı. Karaca, o şarkıda kendini eliştirenlere şöyle haykırdı: "Ben döneksem döndüm diye memleketime/ Döndüm baba döndüm işte! Oh be!"
BARIŞ MANÇO İLE KARDEŞ İDDİASI
Cem Karaca ile Barış Manço çok iyi dosttu. Ama bu samimiyet ikili sanatçının ölümünün ardından 'İkisi aslında kardeşti' iddiasını da beraberinde getirdi. Almanya'nın Köln şehrinde yaşayan bir vatandaş, 6 sayfalık bir mektup yazıp "Cem Karaca'nın kendisinden iki yaş büyük ve herkesten gizlediği bir ağabeyi var. O isim Barış Manço" dedi. Bu mektup ortalığı karıştırdı. Bu iddiaya, Karaca'nın son eşi İlkim Karaca da destek verdi. Ancak bu iddiayı Manço'nun abisi Savaş Manço kesin bir dille yalanladı: "İsterlerse DNA'larımıza baksınlar. Olmaz, olamaz öyle bir şey!"
FİLİSTİN İÇİN ŞARKI BESTELEDİ
Cem Karaca, Filistin'e destek veren bir isimdi. İngiltere'de verdiği konserde Filistin'e destek çıkarak, hayranlarına şöyle seslenmişti: "Onurlu bir mücadele ve vatan kavgası veren yiğit ve kardeş Filistin halkının özgürlüğü için çalıp söylemek istiyoruz!"
"Cem Karaca'nın gırtlağı her zaman bir kılıç gibi, sömürgecilerin karşısındadır" diyen sanatçının Filistin Kurtuluş Örgütü ile yakınlaşması, 1975 yılında İzmir Fuarı sırasında oldu. Sanatçı, fuarda gittiği Filistin standında, ziyaretçi defterine şunları yazdı: "Egemen güçlere karşı yürütülen bütün bağımsızlık savaşlarının başarıya ulaşacağına inancım var. Namuslu bir Türk aydını ve devrimcisi olarak kardeş Filistin halkına başarılar dilerim!" FKÖ görevlileri bu olay sonrası sanatçıyla yakın ilişkiye girdi. Bu tanışma faslından sonra FKÖ yetkilileri, Karaca'dan kendileri için plak yapmasını istedi. Karaca, teklifi kabul etti. Şarkı İngilizce, Türkçe ve Arapça versiyonlarıyla piyasa sürülecektir. Sözleri Turgay Gönenç tarafından yazılan 'Ninni' isimli şiir, Karaca tarafından bestelendi ve kaydedildi. Ama piyasa çıkamadı. Karaca ilerleyen yıllarda bu şarkının üzerine yeniden sözler yazdı ve Mutlaka Yavrum ismiyle Türkiye'de yayınladı.