Selim Atalay uzun yıllar dünyanın birçok bölgesinden haber yapmış, sevilen programlara imza atmış usta bir gazeteci. Turkuvaz Kitap'tan çıkan yeni kitabı Hedefteki Osmanlı: 100 Yıllık Komplo'da çarpıcı iddialar ve saptamalar var. Usta gazeteciyle kitabını konuşmak için bir araya geldik. - 1985'te Anadolu Ajansı muhabiri olarak Kuveyt yoluna çıktığınız dönem gördükleriniz, bu kitabın bir fikir olarak sizde filizlenmesine yol açmış. Neydi o gördükleriniz? - Coğrafyayı görünce, tarihin eksik olduğunu fark ettim. Arazinin tarihinde boşluklar vardı. Zihinler silinmişti. Hedefteki Osmanlı, bir imparatorluğun parçalanıp yok edilmesine yönelik planları ve gelişmeleri Batılı kaynaklara dayanarak anlatıyor ve hatırlatıyor. Unutmak kaybetmektir... Zamanın muktedir devletleri kendi aralarında savaşırken Osmanlı'yı hem coğrafya hakimiyeti hem de sömürü için paylaşmaya niyetlenmişlerdi. Uzun ve karanlık pazarlıklar sonucu saldırı geldi.
- Yani bugün Türkiye'nin bölgesel güç olma süreci böylesine köklü tarihi referanslara dayanıyor... Ve bağlantımızı koparan birinci Dünya Savaşı... Ama siz diyorsunuz ki, biz bu sürecin tarihini iyi bilmiyoruz. Neden?
- Osmanlı'yı paylaşma planlarında Türklere bir devlet düşünülmemişti. Milli Mücadele'nin başarı garantisi yoktu. Türkiye Cumhuriyeti, tarihi ve müthiş bir istisnadır. Ardından ikinci savaş, sonra Soğuk Savaş gelmiş ve yakın çevremiz kutuplar arasında bölünmüş. Ama biz hafızayı tümden sıfırlamıştık. Ama şimdi unutmak değil, hatırlamak gerekiyor. Ulusal çıkarlar ve ulusal güvenlik dediğimiz zaman güncel meselelerimiz: Mavi Vatan, Kafkasya, güney sınır güvenliği. Hep imparatorluk sonrasının meseleleri. Bu alanlarda referanslarımız Misak-ı Milli'ye de dayanıyor. 100 yıl öncesinin 'kapandı' diye unutulan konuları şu an yeniden alevlendi. Tarih unutulsa da, coğrafya kendini hatırlatıyor.
- Saraybosna'da 28 Haziran 1914'teki suikast, Birinci Dünya Savaşı'nı tetikledi. Kitapta 'O suikast gerçekleşmeyebilirdi' diyorsunuz...
- Evet, Saraybosna'da prensin konvoyu yanlış sokağa girmese, tarih değişirdi. 28 Haziran ilginç bir gün. Kosova Zaferi ve Murad Hüdavendigar'ın şehadetinin yıldönümü. Sırbistan için dini anma günü. Sırp Prens o gün vesilesiyle Saraybosna'da... Suikast işleniyor ve savaş tetikleniyor. Sultan Murat'ı şehit eden Sırp asker, o günkü suikastçilerin kahramanıydı, ona özenmişlerdi. Aynı gün Dersaadet'te Sadrazam Sait Halim Paşa, İngiliz ve Alman sefirlere Musul ve Bağdat vilayetlerindeki petrol kaynaklarının Kalust Gülbenkyan'ın şirketi TPC'ye kiralanmasına izin verdiğini beyan etti. Savaş ve petrol daha sonra buluşacaktı. Aynı Gülbenkyan, yani petrol, 1915'in başında Dersaadet'te darbe planlamıştır. İngiliz-Fransız ortaklığı adına İttihat Terakki'yi iktidardan indirmeye ve Almanya'yı saf dışı bırakmaya niyetlenmişlerdi.
- Darbeyle hükümet mi değişecekti?
- İngiliz-Fransız desteğiyle bir Beşinci Kol darbe girişimi... Ruslar dolaylı olarak haber alıyor. Bu konuda Rus diplomatik yazışmaları var. Üstelik tarih Şubat 1915. Düşman Çanakkale önünde. İttihat ve Terakki, Almanya yanında savaşa girmiş. İstanbul Alman subaylarıyla dolu. Goeben ve Breslau Boğaz'da demirli... Gülbenkyan sonra Musul petrolü üzerinden 20. yüzyılın Petrol Baronu olmuştur.
- Birinci Dünya Savaşı'nın tesadüf tezlerinden biri de, Goeben ve Breslau üzerinde. Bu gemiler Çanakkale'ye ulaşamasalar, süreç değişmez miydi?
- Savaş başladığında Osmanlı kenarda kalmaya çalışıyordu. Hatta Enver Paşa Rusya'ya ve İngiltere-Fransa'ya ittifak öneriyordu. Almanya Osmanlı'yı elden kaçırmamak için gemileri Dersaadet'e yolladı. Fiili durum yarattılar. Öncesinde İngiliz donanması Akdeniz'de bu gemileri kovalamaya başlamıştı. Yolda iki gemiyi batırsalar, Osmanlı'yı savaşa sürükleyen ilk bahaneler de batmış olacaktı.
OSMANLI'YI PARÇALAYAN BEŞ GİZLİ ANLAŞMA
- Peki savaşın galiplerinin kendi aralarındaki hesaplaşmaları başka, Osmanlı ile hesaplaşmaları başka türlü mü oldu?
- Savaşan taraflar akrabaydı. Rus, İngiliz ve Alman imparatorları kuzendi. Kendi aralarında ekonomik hakimiyet için savaşıyorlardı. Hem savaşın birkaç ayda bitmesi bekleniyordu. Osmanlı'da durum değişti. Osmanlı'nın parçalanması ve coğrafyanın sömürgeleştirilmesi planları kurgulandı. Popüler kültürde Sevr bilinir, ama Sevr sonuçtur. O aşamaya gelene kadar tam beş gizli anlaşma ile Osmanlı'yı parçalama pazarlığı yapılmıştır. İki tane de yan belge var: Hicaz Ayaklanması için ve Filistin'in bölünmesi için İngiliz vaatleri.
- Türklüğü yok etmek için kurgulanan korkunç planların ortasında asıl petrol yağması vardı diyorsunuz.
- 1912'de İngiliz donanması kömürden fuel-oil'e dönmeye başladıktan sonra petrol İngiltere için stratejik madde oldu. Avrupa'da Ağustosta savaş başlamış, Osmanlı savaşta değil. İngiltere, eylül sonunda Basra'nın uç noktası Fao yarımadasına, yani Osmanlı toprağına asker çıkartıyor. Yapılan, işgal. Dersaadet bunun ne kadar farkındaydı? 5 Kasım'da İngiltere, Osmanlı'ya savaş ilan ediyor. Ertesi gün de İngiliz ordusu Basra'daki Osmanlı hedeflerine saldırıyor. Harekat, petrol harekatı! Savaş boyunca İngiliz ve Fransız başbakanları Musul-Basra arasındaki petrolün kavgasını yapıyorlar. Planlarda petrol hep gizli kaldı. Bölge petrolünün ele geçirilmesi, bir avuç İngiliz yetkilinin gizli gündemiydi. Mondoros Ateşkesi'nde İngilizler Musul'da değillerdi. Musul gasp edilmiştir.
KAOTİK BİR DÜNYA
- Balkanlar'da, Kuzey Afrika'da, Ortadoğu'da Birinci Dünya Savaşı hâlâ devam ediyor diyorsunuz. Nasıl oluyor bu?
- Son 10 yıldır çok kutupluluk falan derken, dünya İkinci Dünya Savaşı düzeninden kurtulmaya başladı. Donald Trump o düzeni tabuta koyup çivilerini çaktı. Joe Biden da artık geri getiremez. Globalizm vesilesiyle sınırlar da erozyona uğrayınca, referans olarak geriye Birinci Dünya Savaşı kalıyor. Bütün etnik unsurların çılgınlaştığı, enerji çatışmalarının tırmandığı, hakimiyet alanlarının birbirine geçtiği, sentetik borç ve krediyle dönen, açların sayısının tırmandığı kaotik bir dünya... Teknelerdeki mülteciler 1919'un muktedirlerine 'Hayır, savaş bitmedi' diyor. Mesela Macron, Libya ve Lübnan'da ne arıyor?
Yunanistan neden Birinci Dünya Savaşı komplekslerine döndü?
Ortadoğu yanlış bir kelime
- Kitabınızda 'Ortadoğu' kelimesine de karşı çıkıyorsunuz...
- Neyin ortası, nerenin doğusu?
Tarihimizin ve coğrafyamızın tanımını neden başkalarına bırakıyoruz? Coğrafya da bizim, tarih de bizim, gelecek de bizim. 1902'de Arabistan ile Hindistan arasındaki alanı tanımlamak için bunu buldular. Orası o zaman da Osmanlı Güney Vilayetleri'ydi. Ortadoğu deyince kopup gidiyor. Halep, Şam, Beyrut, Hicaz, Yemen vilayetlerinden söz ediyoruz. Ya da Musul, Bağdat, Basra vilayetleri. Elbette şimdi oralarda egemen devletler var. Ama coğrafyadan söz ediyorsak 'Güney Vilayetler' demekte sakınca yok.
Hatırlamak bir tercihtir
- Bugüne gelirsek, yapılması gereken en önemli şey 'hatırlamak' diyorsunuz. Unutuş aynı zamanda kaybediş midir?
- Gazze için üç büyük savaş vermişiz. Gazze-İskenderun arası kıyıdan bin kilometredir. Cizre-Basra arası kuş uçuşu 850 km'dir. Günümüzde bunlar mesafe değil. Beyrut ya da Kudüs uzak gezegenler değiller. Aynı şekilde Bakü değil, Saraybosna değil. Hatırlamak ve yakın durmak bir tercihtir. Unutmak da tercihtir.