Fonda Kapadokya, objektifin karşısında güzel bir oyuncu var, Hira Koyuncuoğlu. atv'nin sevilen dizisi Maria ile Mustafa'nın Nisan'ı o. Güzel ve yetenekli oyuncu aylardır Kapadokya'da süren yaşamını, diziyi ve hayatını anlattı.
- Oyunculuk en başından beri hayaliniz miydi? Çünkü dans da ediyorsunuz farklı bir yol olabilir miydi sizin için?
- Kendimi bildim bileli hayalim; sanatın bir ya da birkaç dalıyla uğraşmaktı. Çok küçük yaşlarda dans etmeye ve diğer çocuklar evcilik oynarken, televizyonda izlediğim karakterleri annemin karşısında canlandırmaya başladım. Oyunculuk ve dans aşkı o zaman düştü içime. Her ikisini de yaparken hissettiğim hazzı hayatta başka hiçbir şeyden alamayacağımı daha o zamanlar anlamıştım. Hani o klasik deyim vardır ya, "Sahne tozunu yutan bir daha kopamaz" diye. Benim için de öyle oldu. O yüzden şükürler olsun ki tam olarak hayalimi yaşıyorum diyebilirim. Dans da, oyunculuk da hayatımın tam merkezinde.
- Ekranlarda çok fazla genç ve yetenekli insan var, bir o kadar da proje... Bu anlamda kendini göstermenin eskiye nazaran daha zor olduğunu düşünüyor musunuz?
- Kesinlikle çok daha zor. Fark edilmek için genç, güzel olmanız yetmiyor, yetenekli de olmak zorundasınız. Çünkü TV'de çok fazla iş var, bir de buna dijital platformların eklenmesiyle izleyicinin alternatifi çoğaldı. Beğenileri değişti. Ama ben bu değişimden çok mutluyum. Yetenekli ve işini iyi yapan insanlar her devirde fark edilir diye düşünüyorum.
- Güzellik göreceli bir kavram, yetenek de geliştirilebilir. O zaman sektörde öne çıkmak biraz da şans meselesi mi sizce?
- Seçimlerimizin, doğru zamanda doğru yerde olmanın, mutlaka etkisi olduğunu düşünüyorum. Yeteneğinize, azminize ve çalışkanlığınıza güveniyorsanız insan kendi şansını kendi yaratabilir. Ben buna en iyi örneklerden biriyim. Şu ana kadar hep çalışmak istediğim yönetmenlerle çalıştım.
- Aşk kavramı da çok değişti günümüzde, her şey tüketmek üzerine... Siz duygusal konularda romantik ya da nostaljik bir durumda mısınız? Yoksa çağınızın gençleri gibi mi yaşarsınız?
- Ben tam bir 90'lar çocuğuyum. Sadece aşkı değil tüm hayatımı nostaljik yaşıyorum. Eşimle dostumla göz göze, diz dize sohbetlerden keyif alıyor, komşuluk ilişkilerini özlüyorum. Şu an herkesin nostaljik dediği şeyler benim büyüdüğüm, yetiştiğim, kendimi bulduğum, beni ben yapan şeyler. Ailemle, dostlarımla, erkek arkadaşlarımla, ilişkilerimde de o ruhtan hiçbir an çıkmadım ve çıkmak da istemiyorum.
KAPADOKYA'YI KEŞFEDİYORUM
- Maria ile Mustafa nasıl gidiyor? Alıştınız mı Kapadokya'da yaşama?
- Her şey çok güzel gidiyor. Maşallah diyelim. Yapım ekibi, oyuncu kadrosu, reji grubu yani işin her kısmında çok iyi insanlarla çalışıyoruz. Üstüne bir de Kapadokya'nın o büyülü atmosferi eklenince biz işimizden keyif alıyoruz, izleyici de ortaya çıkan işten. Kapadokya'nın o kadar farklı ve güzel bir enerjisi var ki alışmamak mümkün değil.. Resmen sizi içine çekiyor. Karşı koyamıyorsunuz. Özellikle bu pandemi sürecinde çalışmak ve Kapadokya'da olmak bana çok iyi geldi.
- Nisan'a benzetiyor musunuz kendinizi? Siz de ailenize bağlı mısınız?
- Benzediğimiz ve ayrıldığımız noktalar var elbette. Hayalleri, hedefleri ve değerleri olan çok yönlü bir kız Nisan ama o bunun farkında değil. Tabii henüz... Her şeyi kendi içinde yaşıyor. Bense daha dışa dönük biriyim. Duygularımı daha kolay belli ederim. Aileye olan bağlılık kısmında ise evet benziyoruz hatta ben ondan daha da fazla bağlıyım diyebilirim.
- Kapadokya'da günleriniz nasıl geçiyor?
- Çoğunlukla çalışarak sette geçiyor tabii ki. Fırsat buldukça at binmeye gidiyorum ve dans ediyorum. Mümkün olduğunca film izlemeye çalışıyorum. Onun dışında burada mükemmel dostluklar edindim, en başta canım partnerim Burak Berkay Akgül. Boş zamanlarımızda yürüyüşe çıkıyoruz. Kapadokya'yı keşfediyoruz.
- En çok nereyi sevdiniz bölgede?
- Aslında her yerine ayrı âşık oldum. Her bölge başka başka doldurdu içimi ama illa tercih etmek zorunda olursam Göreme diyebilirim.
- Spor yapmaya fırsat bulabiliyor musunuz?
- Çok zor oluyor yoğunluktan ama küçük aralarımda dans etmeye çalışıyorum.
DEPREM EN KORKTUĞUM ŞEY
- Yalova depreminde yaşınız küçükmüş ama hatırladığınızı söylemişsiniz, neler yaşanmıştı biraz anlatır mısınız?
- Evet küçüktüm ama her detayı hatırlıyorum, bende büyük bir travma yarattı. Çok zor günler geçirdik, sevdiklerimizi kaybettik, aylarca çadırda kaldık... Benim için o günden sonra deprem hayattaki en korktuğum şeye dönüştü. Dilerim ülkemiz o kadar büyük bir acıyı, bir daha yaşamaz.
- İzmir depremi olunca neler hissettiniz?
- O korkunun, acının ne demek olduğunu geçmişte Yalova'da yaşamış ve yakından bilen insanlardan biri olarak orada olmasam da her zerremde hissettim. Ruhum, kalbim oradaydı.
ASLA DM KUTUMA BAKMIYORUM
- Sosyal medya kitlesi çok acımasız olabiliyor ama onsuz da olmuyor. Siz kendinizi nasıl koruyorsunuz?
- Ben teknoloji çocuğu olmadım hiç ama teknolojiyi ya da sosyal medyayı yadsıyan, hor gören biri de değilim açıkçası. İşimizin bir parçası, izleyici ile bağ kurmanın bir yolu olduğunun farkındalığı ile kullanıyorum. Periyodik olarak hayatımın, işimin kesitlerinden paylaşımlarda bulunuyorum. Ama paylaşımlarım yorumlara kapalı ve asla DM kutuma bakmıyorum. Bu da benim kendimi koruma biçimim.