Öğrencilerinin "Ondan icazet almak Oxford'dan mezun olmak gibidir" dediği, yabancı sanat tutkunlarının kendisinden "Hattın Picasso'su" diye bahsettiği hocaların hocası, büyük hattat Hamid Aytaç'ın gençlik yıllarında yaptığı bir Hilye-i Şerif (Peygambere övgüler içeren bir hat yazısı) bulundu. 1891-1982 yılları arasında dünya sahnesinde büyük izler bırakan Aytaç, Harf İnkılabı sonrası, hat sanatını Cumhuriyet dönemine taşıma misyonunu da her daim muhafaza etti. Eski yazının kalkmasıyla birlikte hızla unutulmaya yüz tutan hat sanatını, bedeller ödeyip bugünlere taşımakta kuvvetli bir zincir vazifesi gördü. Elinden çıkan önemli el yazması Kuran-ı Kerim'ler, sayısız tabloların dışında İstanbul'un, Türkiye'nin en önemli tarihi camilerinde onun işlerini görmek mümkün. Hatta bugünün yaşayan en büyük hattatı Hasan Çelebi'nin de hocası kendisi… İşte bu büyük ustanın tahminen 1920-25 yılları arasında, 30'lu yaşlarında yaptığı Hilye-i Şerif eserini bulmak da, Üsküdar Belediyesi Sosyal Hizmetler biriminde çalışan 25 yaşındaki genç hafız Furkan Coşkun'a nasip oldu. Coşkun her ne kadar hat hakkında bilgi sahibi olmasa da, birkaç yıldır eski eserlere, özetle 'eski' olan her şeye merak sarmış. Hatta daha sonra bu eserin bulunup, tespitini yaptıracak hattat Muhammed Mağ ile kurdukları abi-kardeş ilişkisi sayesinde, onun aracılığı ve yönlendirmesiyle birkaç eski yazı satın almış.
KENDİMİ BULDUM
Kendini eski eserlerde, geçmişin bize fısıldadıklarında bulduğunu söyleyen genç hafız, bu büyük eseri bulmadan birkaç gün önce Üsküdar sahilinde Kız Kulesi'ne doğru yürürken "Allahım, karşıma güzel bir şeyler çıkar. Onunla meşgul olayım" diye dua etmiş. Bir gün sonra İstanbul'un antikacılarıyla ünlü Çukurcuma semtinde gezerken bir eskicide bu tabloya sadece gözü değil, ruhu da takılı kalmış. "Bir şey beni kendine çekti o tabloda" diye anlatıyor. Kağıdı, rengi, harfleriyle sanki ona kendisiyle, kendi ruhunun derinlikleriyle ilgili bir şeyler fısıldamış eser. Biriktirdiği, çok da yüksek olmayan bir meblağ karşılığında tabloyu satın almış. Bu arada ne Furkan Coşkun ne aldığını biliyor, ne de satan ne sattığını! Bu arada hemen belirtelim haberimizde fiyat geçmiyor ve geçmeyecek. Bunu öncelikle Hamid Aytaç'a olan saygıdan konunun muhatapları böyle rica etti. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim. Furkan Coşkun elindeki eseri hemem müthiş bir heyecan ve merakla Üsküdar'dan tanıdığı, atölyesi de orada olan hattat Muhammed Mağ'a götürüyor. Bu arada son dönem başarılı sergilere imza atan Mağ da, Hamid Aytaç'ın yetiştirdiği Hasan Çelebi'nin öğrencisi. Ve her sene hocasıyla birlikte Hamid Aytaç'ı anma günleri düzenliyorlar birlikte… Mağ, imzaya bakıp "Bu Hamid Aytaç'ın eseri" diyor. Coşkun tanımıyor bu ismi haliyle. "Sen önce bir Google'dan bakıver, Hamid Aytaç kimmiş diye" diyor Mağ. Coşkun araştırıp meseleyi anlayınca sevinçle heyecan arası bir duyguya kapılıyor "Duamın bereketi olmuş bu tevafuk" diyor.
SON SÖZ HASAN ÇELEBİ'NİN
Tabii iş burada bitmiyor. Hat camiasında bu konu duyulunca bazıları "Sahtedir, Hamid Hoca'nın değildir" bu eser diye konuşmaya başlıyor. Tam bu sırada devreye yeniden hattat Muhammed Mağ giriyor. Süleymaniye Kütüphanesi'nde karbon testi yapılıyor. Dönemin kağıdı, yazı stili, mürekkebiyle tarihinin 1920-25'a rastladığı tescilleniyor. Bu arada Hamid Aytaç ilk dönemlerinde asıl ismi olan Musa Azmi'yi kullanıyor imza olarak. Bu eserde de bu imza var… Ardından bugünün yaşayan en büyük hat sanatçısı, Aytaç'ın da öğrencisi olan Hasan Çelebi eseri inceliyor "Bu eser Hamid Aytaç'a aittir" diyor ve konu kapanıyor. Eseri şimdi adını vermek istemeyen büyük bir galeri Furkan Coşkun'dan satın aldı. Fiyatını vermek istemiyorlar. Ama galerinin eseri uzun bir süre satmayıp akabinde açık artırmaya çıkaracağı söyleniyor.