Nusret Gökçe'nin yeni restoranının Park Hyatt İstanbul-Maçka Palas'ta açıldığı haberi geldiğinde binaya ilgili hafızamızı tazeliyoruz. 1922 yılında İtalyan asıllı mimar Guilio Mongeri'nin Milano saraylarından ilham alarak tasarladığı binanın, konut olarak kullanıldığı dönemde yazar Kerime Nadir, şair Abdülhak Hamid Tarhan gibi isimlere ev sahipliği yaptığını anımsıyoruz. 2008 yılında restore edilerek otele dönüştürüldüğünü ve Park Hyatt olarak hizmet vermeye başladığını da... Hatta Park Hyatt'ın İstanbul'da cappuccino'nun ilk servis edildiği yer olduğunu da duymuştuk. Evet, kabul ediyoruz bu noktada sizin gibi bizim de aklımıza Nusret Gökçe'nin son dönemde trend olan "Cappuccinoooo" story'leri geliyor... Şimdi Nusr-Et'in bulunduğu yerde daha önce İtalyan restoranı Galvin Ristorante hizmet veriyordu. Geçen yıl oteli satın alan Gökçe, Nusr-Et'i 16 Ekim'de açtı. Biz de açıldığı günden itibaren çok konuşulan restoranı bir cuma akşamı ziyaret etmeye karar verdik.
EŞOFMANLA GİREMEM!
Beklenen gün gelip binanın önüne geldiğimizde Nusr-Et'in, binanın tarihi dokusuyla uyumlu, sade tabelası dikkatimizi çekiyor. İçeri girmeden önce kapıda biraz oyalanıyoruz. Önce bir grup genç geliyor. Dördünün üzerinde gömlek ve kumaş pantolon var, yabancılar... İçlerinden sadece biri eşofmanlı. Mekanın şıklığını görünce huzursuz oluyor. Kendi aralarında hararetli bir şekilde konuşmaya başlıyorlar. Sonra içlerinden Türkçe bilen kapıdaki görevliye yaklaşarak "21.30'da rezervasyonumuz vardı. Bir arkadaşımız otele gidip kıyafetini değiştirecek. 5 dakika geç kalsak sorun olur mu?" diye soruyor. Görevli, içeriye haber veriyor. Sorun yok. Bir süre sonra gençler tekrar kapıda beliriyor. Herkes şık, yüzler gülüyor. Biraz sonra caddenin karşısına yanaşan lüks otomobilden eşiyle birlikte kumaş maskesi Swarovski taşlarla süslü bir genç kadın iniyor. Rezervasyon saatleri 21.30. Bekletilmeden içeri alınıyorlar. Çiftin arkasından biz de giriyoruz. Girişte konukları Nusret Gökçe'nin dev portresi karşılıyor. Dünyaca ünlü tuz dökme hareketini yaparken resmedilmiş. Tablo rezervasyon masasının hemen arkasına asılmış. Üzerinde de neon ışıklarla "Nothing is Impossible" yazılmış. "Hiçbir şey imkansız değildir" anlamına gelen bu yazı, tüm dünyanın tanıdığı bir marka haline gelen Nusret Gökçe'nin kariyerinin bir özeti gibi. Rezervasyon sistemiyle misafirlerini kabul eden restoranın girişinde bar ve koltukların yer aldığı bir lounge bölümü bulunuyor. Konuklar burada canlı DJ performansı eşliğinde bir şeyler içerek masalarının hazırlanmasını bekliyor. Lounge bölümünü geçip masaların bulunduğu bölüme geldiğimizde müzik de değişiyor. Bu kez fonda Arno Elias'tan Amor Amor çalıyor. Tasarımında beyaz ve turkuvaz rengin ağırlıkta olduğu restoranda duvarları sanat eserleri süslüyor, tavandan da dev, ışıltılı avizeler sarkıyor. Restoranın bir de bahçesi var. İçerideki ışıltılı ortamı tercih etmeyenler burada loş ışıkta yemeklerini yiyebiliyor. Bahçedeki açık havuzda yüzmek de mümkün. Müşteriler de mekana uygun olarak çok şık. Gökçe'nin enerjisi sanki restoranın her metrekaresine nüfuz etmiş gibi. Masaların her birinden farklı dilde konuşmalar yükseliyor. Sadece müşteriler değil, Nusr-Et'in çalışanları da farklı milletlerden. İtalyanı da var Yunanı da. Hepsi gece boyunca masalar arasında mekik dokuyor. Nusret Gökçe müşterilerin selfie isteklerini asla geri çevirmiyor. Masalarla tek tek ilgileniyor, toplu fotoğraf çektiriyor. Koreli bir genç kadının "Arkadaşım da bu gece bize katılacaktı ama gelemedi. Ona FaceTime'da merhaba der misiniz?" ricasını kırmayıp kameranın karşısına geçiyor. Katar'dan gelen bir çiftin evdeki kızlarıyla yine cep telefonu aracılığıyla sohbet ediyor. Yaptığımız sohbelerde müşterilerin birçoğunun daha önce de Gökçe'nin restoranlarına gidenlerden oluştuğunun görüyoruz. Sırbistan'dan gelen bir grup, "Dubai'deki restoranına gitmiştik. Şimdi de buradayız" dedikten sonra ekliyorlar: "Kendisine sorar mısınız, Sırbistan'da ne zaman restoran açacak?" İlk restoranını 2010 yılında açan ve 10 yıl içinde 15 şubeye ulaşan Nusret Gökçe'nin başarısını zaman zaman ülkemizde küçümsemeye çalışanlar olsa da yurt dışındaki algısı çok farklı. Bunu görmek için restoranında bir akşam geçirmek yeterli. Bir marka olarak ülkemizi gururla temsil ediyor. Müşterilerin ona saygısı büyük. Onu yenilikçi bulduklarını söylüyorlar.
Kuyruk gerçek, söylentiler asılsız
Birleşmiş Milletler gibi
Yine bir cuma gecesi Etiler trafiğini aşıp Nusr-Et'in önüne geliyoruz. Önünde küçük bir Birleşmiş Milletler ortamı oluşmuş. Mısır'dan, Fransa'dan, Sırbistan'dan, Katar'dan gelenler var. Dışarıda çok sayıda kadın-erkek personel görev yapıyor. Hepsi çok kibar ve yardımsever. Kuyrukta sosyal mesafeye dikkat edilmesini sağlıyorlar. Maskesiz gelenlere maske dağıtıyorlar. Kuyrukta bekleyenler arasında rezervasyonu olanlar da var, olmayanlar da. Arada isimler anons ediliyor. "Mr. Fardan masanız hazır!"
Rezervasyonsuz müşteri kabul edilmiyor
Eğer akşam saatlerinde Nispetiye Caddesi'nden geçerseniz Nusr-Et'in Etiler şubesinin önündeki kuyruğu görürsünüz. Maçka Palas'taki şubesinin önünde de açılış günü uzun bir kuyruk oluştu. Ve hemen ardından kuyrukta bekleyenlerin parayla tutulduğuna ilişkin haberler yapıldı. Biz de olayı yerinde görmek için Etiler'deki kuyruğa girdik, sırada bekleyenlerle konuştuk. Bu arada hemen belirtelim Maçka Palas'ın önünde artık kuyruk olmuyor, sadece rezervasyonla müşteri kabul ediliyor.
Neşe içinde bekliyorlar
Kuyrukta bekleyenlere küçük sürprizler de hazırlanmış. Önce kızarmış sucuk dilimleri ikram ediliyor ardından kadehlerde alkolsüz kokteyller. Mısır'dan gelen ailenin yanına gidiyoruz ilk olarak. 10 gündür İstanbul'da olduklarını anlatıyorlar. 17 yaşındaki Karim, tam bir Nusret hayranı. "Onu Instagram'dan tanıyorum, ülkemizde çok ünlü" diyor. Babası Muhammed söze girip "Buraya gelmemiz için oğlum çok ısrar etti" diye anlatıyor. Karim, hem etlerin lezzetini hem de restoranda karşılaşacağı şovu merak ettiğini söylüyor. Neşe içinde sohbet eden bir başka grupla daha konuşuyoruz. İsrail'den gelmişler. Erkekler saç ektirmiş, kafalarındaki bantlardan belli. Onlar da Nusret'i Instagram'dan tanıyorlar. İçlerinde ünlü tuz dökme hareketini bilmeyen yok. Paris'ten gelen çift de soluğu restoranda almış. Nusret'i sosyal medyadan tanıyorlar ama restorana gelmeleri için asıl arkadaşlarının tavsiyesinin etkili olduğunu belirtiyorlar. Aileler, arkadaş grupları, çiftler... Kuyrukta her yaştan her milletten insanla karşılaşıyoruz. Ülkelerine döndüklerinde anlatacakları güzel anılar biriktiriyor olmanın keyfiyle sıranın kendilerine gelmesini bekliyorlar.
Ve Nusret sahnede
Restoranda başrolde elbette etler ve Nusret Gökçe var. Müşteriler özenle hazırlanıp geldikleri restoranda neler yaşanacağını heyecanla bekliyorlar. Siparişler alınıp etlerin masaya gelmesiyle birlikte de şov başlıyor. Siyah pantolonu, beyaz tişörtü ve siyah gözlükleriyle Nusret Gökçe bıçağını eline alıp etleri karizmatik hamlelerle kesiyor. Ve kendisini Salt Bae olarak tüm dünyada üne kavuşturan tuz atma hareketiyle finali yapıyor. Elbette masadaki herkesin yüzü gülüyor, herkes mutlu.