Türkiye'de stadyumlar A Milli Futbol Takımı'nın Sırbistan'ı konuk ettiği karşılaşmayla birlikte, 217 gün sonra kapılarını taraftarlara açtı. Türkiye ile Sırbistan arasında Türk Telekom Stadyumu'nda oynanan müsabakaya locaların yüzde 50'si kadar taraftar alındı.
Bu, aylarca futbola hasret kalan seyirci için güzel günlere dair bir umuttu da... Türkiye'de en son seyircili maç 12 Mart tarihinde Başakşehir'in Kopenhag ile yaptığı UEFA Avrupa Ligi Son 16 Turu'nda oynanmıştı. Pandemi nedeniyle futboldan uzak kalan taraftarlar, salgının biteceği ve tribünlere taraftar alınacağı umuduyla bu anı bekliyordu. Aslında en başta umutlar daha fazla seyircinin stadyumlara alınacağı yönündeydi; tribün kapasitesinin yüzde 10'u ya da 30'u oranında seyirci stada alınır deniyordu ama olamadı. Şimdilik sadece localar açık. Ve maçı izleyen basın mensupları için giriş olanağı var.
ŞİMDİLİK LOCALAR AÇIK
Loca sayılarına göre en çok seyirciye, 198 locayla Galatasaray sahip olacak. İkinci sırada 147 loca ile Beşiktaş geliyor. Onu 122 locası olan Trabzonspor izlerken Fenerbahçe'nin 64 locası var. Ancak 1907 tribünü de loca sayılıyor. Buraya da taraftar alınabilmesi için oturma alanlarında kulüp gerekli düzenlemeyi yapmış. Alanyaspor'un locası yok, Kasımpaşa sadece bir locaya sahip. Lig'deki diğer kulüpler ise 10 ile 60 arasında locaya sahip. "Sınırlı da olsa tribünlerin de açılmasını istiyoruz. Takımlarımızı desteklemek istiyoruz" diyen taraftarın sayısı da bir hayli fazla. Maçlara giriş koşulları da eskisine göre epey farklı. VIP girişlerinde ve basın mensuplarının kullandığı girişte de ateş ölçümü ve maske kullanımı için özel bir ekip oluşturulmuş.
Basketbolda da durum farklı değil. Salgın nedeniyle şu an için 11 takım maçlarını boş tribünlere oynayacak, yedi kulüp ise sınırlı sayıda taraftar alabilecek. THY Avrupa Ligi'nde yeni sezon, katı salgın kuralları ile yapılıyor.
MAÇTAN ÜÇ GÜN ÖNCE COVİD TESTİ
Belirlenen protokole göre hakemler, oyuncular ve teknik heyet maçtan üç gün önce Covid-19 testine giriyor. Ülkelerin yerel kısıtlamalar getirmesi durumunda karşılaşma ertelenebiliyor ya da tarafsız sahaya alınabiliyor. Bir takım, testlerin pozitif çıkması nedeniyle maç kadrosuna sekiz basketbolcu alamazsa hükmen 20-0 yenik sayılıyor. Salgın nedeniyle şu an için 11 takım maçlarını seyircisiz oynayacak. Fenerbahçe Beko, Anadolu Efes, Barcelona, Real Madrid, Baskonia, ALBA Berlin, Bayern Münih, Olympiakos, Panathinaikos, Maccabi ve Kızılyıldız iç saha maçlarına seyirci alamıyor. AX Armani Exchange Olimpia Milan, CSKA Moskova, Khimki, Zenit, ASVEL, Valencia, Zalgiris takımları ise pandemi kuralları dahilinde geçerli olmak üzere sınırlı sayıda taraftarı maça alabiliyor.
Türkiye'de en çok seyirci sayısına sahip olan futbol ve basketbol alanında Covid-19 sonrası dönem özetle böyle şekillenirken SABAH Pazar ekibi olarak biz de sahaya indik. Galatasaray'ın tüm futbol maçlarını takip eden meslektaşım Mehmet Özcan Türk Telekom Arena'daydı, ben Fenerbahçe Beko Basketbol takımı taraftarı olarak Ülker Arena'da... İkimiz de hem taraftar, hem de profesyonel olarak gözlemlerimizi aynı zamanda hislerimizi kaleme aldık:
Sıkılmamak zor, elimizden telefon düşmüyor
Gelelim futbol ayağına... Bu kez kalem oynatma sırası SABAH gazetesi spor editörü Mehmet Özcan'da... O da Türk Telekom Arena'da izlediği Galatasaray- Alanyaspor maçı sonrası hislerini şöyle ifade ediyor:
"Maçları takip eden son yedi senede taraftar kimliğimi bırakıp gazeteci olarak Galatasaray maçlarına gidiyorum. Eski Ali Sami Yen Stadı hakkında nostalji yapmak istesem sayfalarca yazabilirim. Galatasaray'ın 2011'de evini Mecidiyeköy'den Seyrantepe'ye taşıması, sadece taraftar sayısını değil maça giden taraftar profilini de değiştirdi.Türk Telekom Stadı'nın açıldığı günden bu yana Sabri'den Umut'a, Babel'den Belhanda'ya uzanan protestonun çıkış kaynağı koronavirüs sürecinde hasret kaldığımız sosyallikle direkt alakalı. Galatasaray taraftarı maç öncesi Beşiktaş- Taksim çevresinde toplanan Beşiktaşlılar, Kadıköy'den Bağdat Caddesi'ne yürüyen Fenerbahçeliler kadar sosyalleşemiyordu. Bir de buna Seyrantepe'ye ulaşmanın sıkıntısı eklenince futbolcuya öfkenin zemini hazırlanıveriyor. Koronavirüs yüzünden Türk Telekom Stadı'nda boş kalan tribünler, bizi belki de hiç sevmediğimiz o taraftar protestosunu bile özler hale getirdi. Taraftar yok, trafik derdi yok ama maçların da artık tadı tuzu yok. Taraftarsız tek kulüp Başakşehir'in şampiyonluğunu geçen sezon boş tribünlere oynanan haftalarda ilan etmesi tesadüf olamaz. Galatasaray'ı her yerde takip eden biri olarak yakın çevremde çok şanslı biri olarak görülürüm. Elbette maçları statta izlemek güzel ama taraftar olmayınca sahaya konsantre olmak ve sıkılmamak çok zor. Öyle ki boş tribünlerde sanki televizyonda dizi-film izler gibi elimizden telefon düşmüyor ve 90 dakikayı Twitter'da bitirdiğimiz oluyor."
Basketler deliksiz ama heyecan sıfır!
Ülker Arena'ya gidenler bilir. Özel bir salondur. Seyirciyle görkemi artar, seyirci sesiyle rakipte tedirginlik yaratır... Salon sarı renklere büründüğünde, maç izlemek festivale döner. Ve bir basketbol maçı izlemek, sadece bir maçı izlemek gibi bir aktivite değildir. Hazırlığı vardır, tüm güne yayılan bir hissi vardır. Benim için, özellikle Euroleauge maçları çok özel. Milli duygular da öne çıkıyor elbette. Ben pandemi öncesi, kendimce bir totem yapardım ve o sabah formamı giyerek işe giderdim. Maç başlama saatine göre, Ataşehir'e iki saat önceden giderdim ve kafeleri dolduran baskebolseverlerle, kalabalıklar içinde yemeğimi yerdim. Orada başlardı aslında her şey, her duygu. O kalabalık ortam, aynı renklerin harmonisi, bizi maça hazırlardı. Sonra yavaş yavaş, Ülker Arena'ya doğru yürümeye başlardı o koca topluluk. Güvenlik kontrolü, salona girmek derken epeyce beklerdik ve bu kuyruk canımızı sıkardı zaman zaman. Aklımın ucundan bile bu kuyrukta beklemeyi özleyeceğim geçmezdi ama özledim...
Bu kez Ülker Arena'ya Bayern Münih maçına saatler önce değil, 10 dakika kala gittim. Seyirci olarak değil, gazeteci olarak giriş izni alabildiğim tirübünlerde yerimi aldım. Hazırlandığımız haberle ilgili birkaç kare fotoğraf çektirebilmek için 5 saniyeliğine maskemi çıkardığımda, yetkililerden uyarı geldi. Hemen maskemi geri taktım elbette.
Görevli meslektaşlarım önlerinde bilgisayarları, yüzlerinde maskeleri, birbirlerine uzak uzak oturmuş, işlerine gömülmüştü. Kimsede ne bir heyecan, ne bir coşku. Tribünler boş, arena sessizdi. Maç başladığında o sessizliği, oyuncuların parkede çıkardıkları ses bozuyordu. Bir de koçun, sanki yanıbaşımızdaymış gibi duyduğumuz komutları... Her şeyi duymanın bu kadar rahatsız edeceğini hiç düşünmezdim. Müthiş pozisyonlar, maçta inanılmaz basketler oldu ama tüm bunların pek de heyecanı yoktu. Anladım ki seyirci, sporda çok çok önemli bir faktörmüş. Geçen gün karşıma çıkan bir karikatürde söylendiği gibi; seyircisiz maç tıpkı bir brokoliye benziyor, tadı tuzu yok ama sağlıklı.