Bugün Dünya Hayvanlarını Koruma Günü. Böyle bir güne ihtiyaç niye var diye sorulabilir. Ama maalesef dünyada birçok hayvan hatta bitki türü tehlike altında. Ki bu tehlike dünyanın geleceğini de çok yakından ilgilendiriyor. Geçtiğimiz günlerde Doğal Hayatı Koruma Vakfı (WWF) tarafından yayımlanan Yaşayan Gezegen Raporu 2020'de son 50 yılda canlı türlerinin popülasyonunda yüzde 68, tatlı su havzalarındaysa yaban hayat popülasyonunda yüzde 84'lük bir düşüş olduğu açıklandı. Dünyadaki bitki çeşitliğinde de ciddi azalmalar var. Bütün bunlar gezegenin ekosisteminin bozulmasına neden oluyor. Doğal dünyanın yok olma sınırına geldiği söyleniyor. Hatta raporda Covid-19'un bile bu bozulmanın sonucu olarak ortaya çıktığı belirtiliyor. WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem ile raporu ve dünyanın geleceğini konuştuk.
- Raporda "Gıda ve enerji üretme ve tüketme şeklimiz ve mevcut ekonomik modelimizin çevreye karşı bariz ihmalkârlığı nedeniyle, doğal dünya yok olma sınırlarına dayandı" deniyor. Tam olarak nasıl bir manzarayla karşı karşıyayız?
- Dünya üzerindeki insan nüfusu 20. yüzyılın başında 1.5 milyar civarındaydı. Yüz yıl içerisinde bu sayı beş katına çıktı. Daha da önemlisi bugün ortalama bir bireyin, dünyamızın kaynakları üzerindeki etkisi geçmişle kıyaslanamayacak düzeyde. Havayı, suyu, toprağı ve yenilenebilir kaynakları işliyor, dönüştürüyor ve tüketiyoruz ancak bunları tekrar yerine koyacak bir çaba içerisinde değiliz. Ve bunu öyle bir hızda yapıyoruz ki, dünyanın kendini yenileyecek fırsatı kalmıyor. Sonuçlarını da iklim değişikliği, çevre kirliliği, canlı popülasyonlarının kaybı, doğal afetler, hastalıklar, gıda ve su sorunu gibi çeşitli şekillerde yaşıyoruz.
- Yaşanan doğal felaketler yaptığımız tahribatın intikamı mı?
- Doğanın kitabında, intikam almak gibi duygusal tepkilere dayanan eylemler yoktur. Doğa gerçekçidir.
- Peki, insan ne yapıyor da bunlar oluyor?
- Yaban hayvanlarının avlanması, doğadan toplanması, yasadışı veya kontrolsüz ticareti, yabani ve evcil türlerin Çin örneğinde olduğu gibi hijyenik olmayan koşullarda, özellikle pazarlarda bir araya getirilerek satılması, virüs gibi patojenlerin yabani ve evcil hayvanlardan insanlara geçme ihtimalini yükseltiyor. Bugün dünyayı sarsan Covid-19 salgını da aslında Ebola, AIDS, MERS, SARS, kuş gribi ve domuz gribi gibi son yıllarda ortaya çıkan hayvan kaynaklı hastalıkların, yani zoonozların yeni bir örneği.
- Pandemi sürecinde evde kaldığımız dönemde doğal yaşamın kendine geldiğine yönelik, bazı örnekler üzerinden kimi tespitler yapıldı. Acaba yeni normal sürecinde doğayla ilişkimizin değişmesine dair bir umut var mı?
- Pandemi nedeniyle evlerimize çekilmişken şimdi tartışılan konu şu: Bu krizden nasıl çıkacağız? Bu krizden gereken dersleri çıkarıp dünyamızı yeniden eski rayına oturtmak istiyorsak umutsuzluğa teslim olmamalı, doğayla ilişkimizde yeni bir başlangıç yapmalıyız. Çünkü, insanın sağlığı ile dünyanın sağlığı ayrılmaz bir bütün.
- Son 50 yılda canlı popülasyonunun dünya genelinde yüzde 68 azaldığı anlatılıyor raporda. Öncelikle bu azalmanın tam olarak anlamı nedir?
- Yaban hayatı popülasyonlarındaki bu ciddi düşüş, doğadaki düzenin bozulduğunu ve doğal sistemlerin çökmesiyle birlikte dünyamız için alarm zillerinin çaldığını gösteriyor.
- Rapor oldukça kötü bir tablo ile bizi yüzleştirse de umutsuz değil. Çözümün bizim elimizde olduğu da söyleniyor. Bu anlamda ülkelere ve bireysel olarak bizlere düşen görev nedir?
- Geçen hafta, Volkan Bozkır başkanlığında toplanan 75. BM Genel Kurulu'nun gündemi de biyolojik çeşitlilikti. Program kapsamında, 72 ülkenin devlet başkanı, gönüllülük temeline dayanan bir Liderler Taahhütnamesini imzalayarak dünya kamuoyuna ümit verici mesajlar sundu. Cumhurbaşkanımız Erdoğan da biyolojik çeşitliliği korumanın önemini vurgulayan konuşmalar yaptı. Önümüzdeki süreçte, Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi'nin 2022 yılında Türkiye'de yapılacak 16. Taraflar Konferansı da ülkemiz açısından da özel. Artık dünya liderlerinden en büyük beklenti yeni bir başlangıç yapmak adına daha cesur kararların alınması ve hayata geçirilmesi.
Düşüşü tersine çevirmek için son şansımız 2030
- Karar vericiler meselenin ciddiyetinin ne kadar farkında? Çünkü bu tehlikeli gidiş hep dillendirilse de çözüm noktasındaki uygulamalarda hep bir kaçak güreşme durumu var. Karar vericilerin bu meselenin ciddiyetinin farkına varmalarına engel olan nedir?
- Biyolojik çeşitlilik ilk defa 1992 yılında Rio'da düzenlenen BM Çevre ve Kalkınma Konferansı'nda, dünya çapında, devlet başkanları düzeyinde tartışılan önemli bir gündem konusu oldu. Aradan geçen 28 yıl içinde canlı türleri ve popülasyonları ile doğal yaşam ortamlarının korunması adına bazı adımlar atıldı. Tür koruma eylem planları hayata geçirildi. WWF-Türkiye'nin de kamu-STK işbirliğiyle önemli bir rol üstlendiği denizkaplumbağaları koruma çalışmaları bunun Türkiye'deki en güzel örneklerinden biridir. Bu arada, birçok yeni korunan alan ya da milli park ilan edildi. Ancak bu çabalar, biyoçeşitlilikteki azalma eğilmini bir miktar frenlemiş olsa da düşüş eğilimini tersine çevirmeye yetmedi. Biyoçeşitlilikteki düşüş eğilimini tersine çevirmek için son şansımız, 2030.