Açıkçası, karşımda şarkılarındaki gibi atarlı giderli bir genç adam bulacağımı düşünüyordum. Hani bir soru sorduğumda, "Bak şimdi bro, o mevzu senin bildiğin gibi değil" kabilinden çıkışlar yapacak birini bekliyordum... Ne de olsa kendisi uzun yıllardır rap aleminde olsa da, son birkaç yıldır bu alemin fenomeni, her şarkısıyla olay olan adamı Norm Ender'di mevzubahis. Ama karşımda, mülayim ve derinlikli bir adam gördüm... Kendi tabiriyle "Norm Ender", Ender'in söylemek istediklerini gönül rahatlığıyla, haykıra haykıra sansürsüz söylediği bir nevi süper kahraman kişiliğiydi... Mekanın Sahibi, Konu Kilit gibi rap alemini kasıp kavurduğu iki parçadan sonra bu kez Hiç İhtiyacım Yok single'ıyla karşımızda Norm Ender. Şarkılarında -rap alemindeki tabirle- attığı diss'lerle Ben Fero, Ezhel, Edis gibi isimleri ve bu isimler üzerinden kafaya taktığı durumları eleştiren Norm Ender belki de sırf bu yüzden, röportajlarında sadece kendini anlatma olanağı bulamamış. Geçmiş röportajlarında kendisinden başka bol bol başka isimler geçiyor... Biz Norm Ender'le, onu magazin gündemine taşıyan bu isimlerden çok kendi dünyasını konuşmaya gittik... Bir baktık ki karşımızda, kendi varoluşunu, insanı tanımaya anlamaya çalışan, yaşadığı kültüre, güncel meselelere kafa yoran Norm Ender var...
- Şarkılarına bol bol başka rap'çilere, müzisyenlere göndermeler yaptığın için röportajların da senden çok, başkalarını anlatan işler olmuş. Seni konuşmaya geldim. Baba plakçı dükkanı işletiyormuş...
- Ailemde kimse müzikle ilgili değildi. Ama babamın plak satan bir dükkanı vardı. Ben dört-beş yaşlarında falan iflas ediyor. Yani ben o plak satan dükkanda çok zaman geçirmiyorum.
- Ama sana oradan müthiş bir plak mirası kalıyor değil mi?
- Evet, çünkü plaklar direkt bizim eve geliyor. O zamanın korsanı, plaktan kasete çekilen işler. Sonra bir yasa çıkıyor, plaklardan bunu kasete çevirip satamazsınız diye. Çünkü kaset satmaya başlıyor şirketler. Babamın plak dükkanı da iflas ediyor bu şekilde. Tabii bütün envanter bana geliyor. Babamın kayıt yaptığı teypler, hiç açılmamış sıfır plaklar var mesela evimde... Boney M'den İbrahim Tatlıses'e, o dönemin bir sürü ismi... Break dans müzikleri falan... Altı-yedi yaşında söyleyip teybe kaydettiğim şarkılarım var. (Gülüyor) Queen'in Greatest Hits albümünün üstüne kaydetmiştim. - Peki, sende ufak ufak söz söyleme sanatını geliştiren neydi?
- Evde müzik çok fazla yoktu açıkçası ama müziğe dair bir envanter vardı. Babam sonrasında başka işlerle uğraşmaya başladı. Annem de çalışıyordu. Ben çalışan ailenin tek çocuğuyum. Annem aforizmalara, şiirlere çok meraklı bir kadındır. Eskiden gazetelerde vardı, 'günün sözü' falan gibi şeyler. Bir şairden, bir yazardan bir söz. O küpürü kesip bana getirirdi. "Ben bu sözü çok sevdim. Sen nasıl buluyorsun?" derdi. "Bir dönem ayakkabım olmadığı için üzülüyordum, ayakları olmayan bir çocuğu görene kadar..." mesela. Sekiz yaşında fazla bir şey ifade etmese de bu tür sözlerin bana fikir kattığını fark ediyorum. Sonra hip-hop merakı. Bu iş dünyada nerede, bizde nerede araştırmaları falan...
- Lise 1'de bırakmışsın okulu... "Hayatta oldum ki kani, musiki oluyor tahsile mani" durumu mu hasıl oldu?
- O dönem edebiyat baraj dersiydi. Yani edebiyat 1 ya da 0 ise, geçer notun yoksa kalıyorsun. Benim de ikinci seneme denk geliyordu. İlk sene zaten haylazlıktan sınıfta kalmıştım, devamsızlıktan. Daha sonra liseyi açıköğretimden bitirdim, üniversitede iletişim kazandım. Ama olmuyordu, dedim ki ben bunu yapmayacağım. Müzik yapmaktı niyetim.
- Şarkılarının temelinde gösteriş kültürüyle, marka tutkusuyla, boş beleş işlerle bir derdin var. Nedir bu durum?
- Hayatta keşfetmeyi bekleyen birçok şey varken, insanların sadece giydikleri, aldıkları şeylerle birbirlerine üstünlük sağlamaya çalışması bizim kültürümüze aykırı bir şey. Eskiden mahallelerde böyle şeyler yoktu. Kim zengin kim fakir bilinmezdi. Ben birçok üst düzey markayı İzmir'den İstanbul'a taşındıktan sonra öğrendim. Kapital ağırlıklı bir şehirdeyseniz bu daha da göze batıyor. İnsanlar birbirlerine sahip oldukları fikirlerle iletişim kurmak yerine; giyim kuşamla, sahip oldukları arabalarla, evlerle belki de en basit örneği cep telefonuyla üstünlük kurmaya çalışıyor. Eskiden insanlar ihtiyacı olduğu için alışveriş yapardı şimdi alışveriş yapabilmek için ihtiyaç üretiyorlar.
HAKARET ÖZGÜRLÜK DEĞİL
- Çok sevenin olduğu gibi, sevmeyenin de var. Sosyal medya linçlerine de değiniyorsun yeni şarkında. Sen de epeyce linç yedin. Ne hissediyorsun bu konuda?
- Rap kültürü çok acımasız bu konuda. Ama şöyle bir şey sezinliyorum: Görüşlerini aktarma biçimi olarak herhangi bir sanatı, bilimi ya da bir işi seçmek yerine fikirlerini ifade edebilmek için bir yeri baltalamayı tercih ediyorlar sosyal medyada. Bizim ülkemiz topluca yapılan linçlerden tarihimizde çok çekti.
- Aslında farkında olmadan bir faşizme ortak oluyor linç çeteleri. Fikrini söylüyorsun, 1 milyon kişi sana aynı anda vuruyor... Derdini anlatman imkansızlaşıyor.
- Twitter'dan bir şey duyuyorlar mesela, olayın gerçekliğini bilmiyorlar. Ne yapsan içinden çıkamıyorsun. Hukukta öğretilen ilk derslerden biri masumiyet karinesi. Durun bakalım, daha adam ifade vermemiş. Bir anda bütün kariyerini yok edecek bir pozisyona sokuyorlar. Ben alışığım. Beni çok sevsinler, nüfuslarına geçirsinler derdim yok. Rap'çiyim. Zaten onların canını sıkmak için müzik yapıyorum. Ama bunu 30 yılını tiyatroya, müziğe, başka bir alana vermiş birine de yapıyorlar. Bir özünü araştırın önce.
-Bu tür linçleri, sosyal medyadan yapılan itibar suikastlarını engellemek için bir sosyal medya yasası çıktı... Bizde muhatabı olmayan bir alandı, isteyen istediği damgayı vurabiliyordu istediğine... Ne düşünüyorsun bu konuda?
- Olması gerekiyor kesinlikle. Hani özgürlüğe müdahale olarak görüyorlar ama her şeyin denetlenmesi lazım. 10 yaşındaki çocuk da sosyal medyayı kullanıyor 30 yaşındaki de. Bir insanı yok edebilmek için dışarda olmana gerek yok artık. İnsanlar özgürlük diye bakıyor. Birine hareket etmek hiçbir zaman özgürlük olmadı. Tabii ki düşünce ve ifade özgürlüğünün arkasındayım, sonuna kadar da savunacağım ama bu başka bir şey. Atıyorum, siyasi erk bize yanlış bir şey yaptığında toplum tarafından tepkimizi koyuyoruz. Olabilir... Ama insanların birbirleriyle olan çekememezlikleri bile hemen sosyal medyaya yansıyor. Birbirlerinin mesajlarını ifşalıyorlar. Bunların önüne geçmek gerekiyor çünkü bu yaftalar kalıyor. Facebook'umda bir dinleyicim vardı. Sadece bu olaydan dolayı intihar etti. Dolayısıyla yazarken de insanların bir terazisinin olması gerekiyor.
Merhameti olan Azerbaycan'ın yanındadır
- Uzun uzun sözler yazan, hayata kafa yoran biri olarak ülke gündemini takip ediyor musun? Hepimizin yüreğini dağlayan Azerbaycan meselesi üzerine fikrini merak ediyorum...
- Sürecin takipçisiyim. Artık yürek dayanmıyor. Psikolojimi germeye başladı. İnternet gündemi çünkü sürekli negatif. Dünya artık çok global. Komşumuz bir ülke Azerbaycan. Yıllardır krizleri var. Evet, iki ülkenin vatandaşı da bizim ülkemizde yaşıyor ama olayın ırksal bir temeli yok. Irksal düşünülmemesi gerekiyor. Doğrunun yanında yer almak gerekiyor. Türkiye'de ve dünyanın her yerinde yaşayan Ermenilerin de, belli bir aydınlık seviyesine ulaşmış kişilerin de merhametlerine döndüklerinde, iç hesaplaşmalar yaptıklarında sahip olmadıkları toprakları işgal edip oradaki sivil halkı öldürmeyi, zulmetmeyi yersiz bulduklarının kanaatindeyim. Benim de burada duruşum tabii ki haklının yanında durmaktır. Karabağ konusunda tabii ki Azerbaycan'ı haklı buluyorum. Bir de savaş çıktıktan kan döküldükten sonra diplomatik olarak çözelim diyorlar. Bunu savaş çıkmadan önce oturup konuşun, iletişimin doruk noktalarında yaşıyoruz. Eskiden savaşlara alışıyorduk çünkü iletişim yoktu iletişimde sıkıntılar vardı...
Umarım daha çok doğal gaz bulunur
- Türkiye doğalgaz buldu... Buna sevinmek ve sevinmemek, bunu belli etmek bile siyasi bir tercih oldu mesela... Pozitif düşünmek yerine negatife yöneliyor insanlar... Seni mutlu etti mi mesela bu durum?
- Kesinlikle mutlu etti ve umarım daha fazlası bulunur. Sonuçta hepimiz burada yaşıyoruz. Hepimizi ilgilendiriyor her türlü iyi gelişme. Mavi Vatan'da da aynı şekilde... Kendi deniz sahamızı korumaya çalışıyoruz. Kilometrelerce uzaklıktaki ülkeler racon kesiyor. Durum çok net. Masaya bile oturmak istemiyorlar. İnsanları kendi siyasi ideolojileri kör edebiliyor görüşlerini dile getirmek konusunda. Türkiye'de artık haklıya, haklılığa değil tarafına göre muamele yapılıyor gibi. Biri haklıysa güzel bir şey yaptıysa önce "kimlerdendir" diye soruluyor. Ona göre övülüyor, seviniliyor. Biri kötü bir şey yaptıysa, onu eleştirme noktasında bile "bizdense eleştirmeyelim, sessiz kalalım" durumu var. Pozitif olan, hepimiz için iyi olan şeylerde birleşmemiz, pozitif taraflarımızı gündem etmemiz gerekiyor.
Edis'le çay da içeriz, kahve de
"Şarkılarında diss attığın muhataplar seni aradılar mı, görüştünüz mü?" diye soruyorum, "Yok" diyor Norm Ender. "Ama arasalar görüşürüm tabii ki" diye ekliyor. "Edis'le çay içip sohbet edersin yani" diye lafa giriyorum, "Çay da içeriz, kahve de içeriz. Niye içmeyelim! Sosyal hayattaki Ender kısmı farklı. Sonuçta Edis de tanımadığımız adam değil" diyor.